Konferansımız, örgütümüzün gerçekleştirme sürecinde olduğu genel atılım hamlesi kapsamında belirlenen stratejik adımlar dizisinin bileşenlerinden biri olarak gerçekleşti
Yoldaşlar,
Örgütümüz Yurtdışı 1. Konferansı’nı gerçekleştirdi. Konferansa katılan delege yoldaşlarda, bir ilki gerçekleştiriyor olmanın gururu, yüksek bir motivasyon ve coşku hakimdi.
Konferansımız, örgütümüzün gerçekleştirme sürecinde olduğu genel atılım hamlesi kapsamında belirlenen stratejik adımlar dizisinin bileşenlerinden biri olarak gerçekleşti. Tüm yoldaşlarımız bu ruhun moral değerlerini Konferans atmosferine taşıyarak canlı-dinamik bir zeminin yapıcısı oldular.
Bu zemin üzerinde yükselen 1. Konferansımızdan, YD’ında bundan sonraki yürüyüşümüzü belirleyecek olan stratejik yönelimlerimiz netleşmiş, ruhsal birlik ve yoldaşlaşmamız güçlenmiş olarak çıktık.
***
Konferansımızın ilk oturumları, yurtdışı çalışmamızın gelişim seyrinin değerlendirilmesine ayrıldı. Bu 15 yıllık süreç, örgütümüzün ML dünya görüşü, genel çizgisi ve temel değerleri ile önüne koyduğu stratejik-tarihsel hedeflerden çıkışını alan gelecek perspektifi ışığında irdelenip çözümlendi.
YD çalışmamız, örgütümüzün planlı ve bilinçli bir yönelimi üzerine başlamadı. Farklı nedenlerle YD’na çıkmış olan yoldaşlarımızın, devrimci sorumluluk duygusu ile örgüte bağlılık temelinde başlattıkları bir çalışma oldu. Onların bu tutum ve yönelimleri, o yıllarda başını alıp gitmiş olan “1. Tasfiyeci dalga” karşısında devrimci bir duruş özelliğini taşır. Bu yönüyle tarihsel bir anlama ve değere sahiptir. Konferansımız bu dönemi, “Örgütü YD’da varetme, yarattığı değerler sistemini YD’na da taşıyıp yayma dönemi” olarak tanımlamıştır.
YD faaliyetimiz 1990’ların ortası itibariyle ‘kitleselleşme’ yönelimine girdi. Bu yönelim, örgütümüzün 2. Konferansı’nın temel yönelimleriyle de uyumluydu. Kitleselleşme yönelimi temelinde atılan adımlarla küçümsenmeyecek bir ilişki ağı da yaratıldı. Ancak bu yığınak, çokyönlü bir politik çözümlemeye dayalı olmak yerine salt “büyümeyi” esas alan bir tekyanlılık ve kendiliğindencilikle yürüdü. Bu arada 1996’dan sonra Türkiye cephesinde yaşanan genel durgunluk ve onu izleyen “2. Tasfiyeci dalga”nın YD’nda da dağıtıcı ve daraltıcı etkileri ile birleşerek genel bir eksen kayması ortaya çıkardı. Merkezi yönlendirme ve denetim zayıflığı başta olmak üzere örgütsel işlerlikteki temel zaaf ve boşluklar zemini üzerinde ‘örgütü örgütsüzleştirici’ sonuçlar doğuran bir bumeranga dönüştü.
YD faaliyeti, her zaman Türkiye’deki gelişmelere tabi, ona bağımlılık ölçüsünde paralel bir grafik çizmiştir. Bu temelde özellikle 1995 Gazi Halk Direnişi ile 1996 SAG-ÖO süreci ve 2000 OO süreci gibi tarihsel kesitlerde güçlü bir devrimci sorumluluk ve sahiplenme sergilenmiş; militan direnişlere öncülük ve önderlik edilmiştir. Bu performans, küçümsenmeyecek bir dinamizm ve birikim yaratmıştır. Fakat bu birikim, derinleştirilip süreklileştirilemediği gibi, neredeyse tek çalışma biçimi ve aracı haline gelmiş dernek çalışmasının eksensizliği içinde niteliksiz bir yığınağa dönüşüp erimiştir.
Konferansımız bu durumu; genel olarak TDH’de, özel olarak bizde de varolan, kaynağını iktidar bilinci ve sosyalist ideal zayıflığının oluşturduğu, stratejik vizyon ve onun taktik örgütlenmesinden yoksunlukla açıklamıştır.
Gelişim aslolarak Türkiye’deki konjonktürel gelişmelere paralel ve bağımlı bir gelişmedir. Nitekim sadece bizim değil dışımızdaki Türkiyeli devrimci örgütlerin de yurtdışı faaliyetleri, bu bağımlılığın sonucu olarak, kitle hareketindeki genel kırılma ile 2. tasfiyeci dalganın üzerine binen ÖO sürecinin somut kazanımlar elde edememesinin yarattığı moral bozukluğu ve devrimci harekete karşı güven kırılması nedeniyle 2000’li yıllar sonrası gerileyip dibe vurmuştur.
YD çalışmamız, 2000’li yıllara gelindiğinde, faaliyetin bütününden sorumlu yoldaşların bireysel sınırlılıklarının sınırlarına dayanmış; nesnel gelişme ve koşulların da basıncıyla içe kapanıp kökleri geçmişe dayanan bozulmaların su yüzüne vurduğu bir döneme girilmiştir. Örgütlü gibi gözüken örgütsüzleşme, çevrecilik, politikaya ilgisizlik, ufuk ve ölçü daralması, kafalarda legalleşme bu bozulmalardan bazılarıdır. Fakat hepsinden önemlisi, süreci devrimci bir tarzda yarma iradesinin ortaya konulamamasıdır.
Konferansımız; bu tablonun son süreçte oluşmadığının, tek bir nedene dayalı olmadığının ve sadece nesnel etkenlerle açıklanamayacak olup kaynağını tarihsel zaaf ve yetmezliklerimizden alan yapısal sorunlarımızla ilişkili olduğunun altını çizmiş ve şunlara vurgu yapmıştır:
YD çalışması uzun yıllar etkin bir merkezi önderlik ve denetimden uzak yürümüştür. Bu bosluk yıllar ilerledikçe belli ölçülerde ortadan kaldırılmış olsa da, ağırlıklı olarak sözlü iletişim gibi sağlıksız yöntemlere dayalı yürütüldüğünden fazla işlevsel olamamıştır. Bu durumda YD faaliyetimiz, çalışmanın bütününden sorumlu yoldaşların bireysel özellik ve kapasitelerine bağımlı olarak şekillenmiş; yanı sıra o yoldaşların yönlerini bulmalarını zorlaştırmakla kalmayıp ciddi bir örgütsel otorite boşluğu ve federalizme zemin hazırlamıştır. Kişisel tarz ve alışkanlıkların konuşturulması temelinde yükselen federatif tarz zamanla kökleşip, çeşitli konjonktürel etkenlerle de birleşik olarak, örgütün ve örgüt fikrinin zayıflamasına, giderek kaybolmasına yol açmıştır. Konut irademiz, merkezi önderlik, yönlendirme ve yakın denetim boşluğundan kaynaklanan bu tablonun birinci dereceden sorumlusunun X KM olduğu görüşündedir.
TİKB MK, YD çalışması gibi temel bir alanın faaliyetlerine yön verme, onun örgütün stratejik amaçları ve değerleri temelinde örgütlenip yürütülmesi için gerekli yönlendiricilik ve denetim sorumluluğunu layıkıyla yerine getirememiştir. Hiçbir gerekçe ve mazeret, bırakılan bu boşluğu “haklı” ve “anlaşılır” kılamaz. YD çalışması gibi bir alanın bu denli ihmalinin nedenleri ve kökleri, devrimci iktidar bilincinin zayıflığı başta olmak üzere genel örgütsel faaliyet ve gelişim üzerinde de etkide bulunan yapısallaşmış zaaflarımız ve yetersizliklerimiz içinde aranmalıdır. Bu genel ve ortak nedenlerin yanında, YD örgütlenmemizi uzun yıllar “taraftarlık” statüsünde tutmaya da neden olan tutuculuk ve abartılı kaygıların nedenleri arasında yer alan “mültecilik ve mücadele kaçkınlığı” konusundaki yüzeysel ve biçimci algılamalarla YD örgütlenmesinin misyonunu sadece “ülkedeki mücadeleye lojistik destek olmakla” sınırlayan tekyanlı dar kavrayışların etkisi de burada gözden kaçırılmamalıdır.
YD örgütlenmemizde ortaya çıkan tablodan X KM’nin sorumluluğunun büyüklüğü, YD çalışmasını yürüten kadroların, özellikle de başından beri faaliyetin başında bulunan yönetici kadroların sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Organ işlerliğine dayalı asgari bir örgütlü tarz ve işlerlik yerine kişisel özellik ve tarzların egemen olduğu bir faaleyit ve yönetim anlayışı başta olmak üzere X’in herkes tarafından bilinen temel değerleriyle dahi çelişen tutumların bu denli yaygınlığının salt “merkezi yönlendirme ve denetim zayıflığı” ile açıklanamayacağı ortadadır. Kaldı ki, ağırlıklı olarak sözlü iletişime dayalı olmakla birlikte merkezi yönlendirme ve denetim boşluğu 1994 sonrası itibariyle büyük ölçüde giderilmiştir; 1997’de noktalanan 3. Konferansımızla birlikte YD örgütlenmemizin konumu ve işleyişi tüzüksel bir çerçeveye de oturtulmuştur ve nihayet son yıllarda bu konuda hiçbir boşluk kalmamıştır. YD çalışmamızın buna rağmen en başta da yönetici organlar ve kadrolar düzeyinde sergilediği performans, son yıllarda boyutlanan deformasyon ve tıkanmaların salt merkezi önderlik yetersizliği vb. ile açıklanamayacağını ve bundan kaynaklı olmadığını görmek için yeterlidir.
YD Konferansımız, geçmişin değerlendirmesini aslolarak gelecek için ders çıkarma perspektifiyle yapmıştır. Bu konuda da onun yüzü ileriye dönüktür. Gelecek yürüyüşümüz, bu özeleştirellikten güç almaktadır.
***
Konferansımız, geleceğe yürüyüşümüzde bir paradigma değişikliğinin altını çizmiştir: NİTELİK.. NİTELİK.. NİTELİK… Bu yeni bir ‘slogan’ın ortaya atılışı değil; YD faaliyetinin bütününe yön veren paradigmalar açısından bakıldığında yeni bir dönemin açılışıdır.
YD çalışmasının başlatıldığı ve ‘90’lı yılların ortalarına kadar süren 1. dönem, “örgütü yurtdışında da varetme ve sesini duyurma” paradigmasının yol gösterdiği bir kesittir. Bu paradigmanın içeriğine de uygun olarak örgütün prestijine ve devrimci değerlerine halel getirmeme, yurtdışı ortamında da onu güçlü biçimde temsil etme kaygısı, bütün adımlara yön vermiştir. ‘90’ların ortalarından itibaren “kitleselleşme” paradigması ön plana geçmiştir. Bu da özü itibariyle 2. Konferans’ın çizdiği temel yönelime uygun olmakla birlikte, uygulanması sırasında çeşitli yönlerden ölçü kaçırılmış, kitleselleşmeye çalışılırken örgütün faaliyeti, dokusu ve iç yaşamında bazı deformasyonlar ortaya çıkmıştır. Şimdi ‘nitelik’ sorununu merkeze alan dönem ise 3. dönemdir.
Nitelik paradigması; vasıfsızlığın örgütlenmesi anlayışından uzaklaşıp, faaliyetlerin niteliklendirilmesini ve niteliğin örgütlenmesini ilke edinmektir. Bu aynı zamanda güçlerimize “21. yüzyıl devrimciliği”nin gerektirdiği yeni beceri ve nitelikler kazandırmayı esas almayı; genel örgüt faaliyetinin, organların ve kadroların değerlendirilmesi sırasında ‘nitelik’ ölçütünü temel ölçütlerden biri olarak kabul edilmesini şart koşar. Niteliksel donanıma yönelip, çokyönlüleşme ve uzmanlaşma esas alınacaktır.
Konferansımız, stratejik vizyon-taktik açımlanış ve bunların temel mantığı ile paralellik taşıyan araçlar ve çalışma tarzında ‘parti tarzı çalışmaya geçişin altyapısı’nın oluşturulmasında güçlü bir anlayış birliğine ulaşmıştır. Son yıllarda bu anlayış temelinde atılan adımların, oluşan birikimlerin bir üst noktaya sıçratılarak derinleştirilip somutlanması görevinin altını çizmiştir. Bu değerlendirmeler ışığında, “örgütün örgütlenmesi” anabaşlığı altında şu temel esasları belirlemiştir:
YURTDIŞI ÇALIŞMASININ MİSYONU – STRATEJİK HEDEFLER:
TİKB YD 1. Konferansı, YD örgütlenmemiz ve çalışmamızın süreç içinde daralıp tekyanlılaşmasının, bu arada anlayış ve ölçüler düzeyinde de ortaya çıkan kaymaların ideolojik-siyasi nedenleri arasında YD çalışmasının misyonunun kavranışındaki darlığın önemli bir rolü olduğu görüşündedir. YD çalışmasının misyonu, kafalarda ve pratikte “ülkedeki mücadeleye lojistik destekle” sınırlanmış; bu “lojistik destek” de süreç içinde salt zaman zaman para göndermekle sınırlı bir hal almıştır. Özellikle ’94 sonrası yaşanan sıkışmaların basıncıyla Türkiye cephesindeki ihtiyaçların da bu yönde artışı, YD çalışmasının misyonunun kavranışındaki bu darlaşmayı besleyip büyüten bir etken olmuştur.
Halbuki YD çalışmamızın misyonu, 3. Konferansımız tarafından kabul edilen Tüzüğümüzün ilgili maddesinde de net bir biçimde tanımlıdır:
“a) Yurtdışında bulunan Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen işçiler ile politik sürgünleri, örgütün çizgisi ve temel politikaları doğrultusunda yüzleri ülke devrimine dönük olarak örgütlemek,
- b) Bulundukları ülkelerdeki proletaryanın sınıf mücadelesine aktif bir biçimde katılmalarını sağlamak,
- c) Örgütü uluslararası planda tanıtmak, ML temelde enternasyonalist ilişkiler kurmak ve geliştirmek,
- d) Örgüte etkin bir lojistik destek sağlamak, ülkedeki mücadeleyi kadrosal, mali ve teknik yönlerden vargücüyle desteklemek.”
YD çalışmasının misyonunun kavranışındaki geçmiş darlığın ortaya çıkardığı sonuçları da dikkate alan 1. Konferansımız, YD faaliyetimizin bundan sonra bu bütünlük temelinde yürütülmesinde kararlı ve ısrarlı olunacağının altını çizmiştir. Bu anlayış temelinde, YD faaliyetimizin bundan sonraki üç temel stratejik hedef ve yönelimi şunlar olacaktır:
- Türkiye ve Kürdistanlı göçmen kitlenin geniş kesimlerine açılmak; örgütün ideolojisini, çizgi ve politikalarını yeni güçlere ve alanlara taşıyarak onlar içinden nitelikli güçleri örgüt saflarında örgütlemeye çalışmak;
- Örgütü uluslararası planda tanıtmak; küreselleşme karşıtı hareket başta olmak üzere sistem karşıtı eğilim ve potansiyel taşıyan dinamiklerle kurumsal düzeyde süreklileşmiş etkin ilişkiler kurmak ve geliştirmek;
- Örgütün ülkedeki faaliyet ve mücadelesini sadece para göndermekle sınırlı kalmayacak şekilde kadrosal, mali ve teknik yönlerden besleyip güçlendirmek.
ÖRGÜTLENMEDE ÖNCELİK ve AĞIRLIK VERİLECEK GÜÇLER:
Çalışmada stratejik bir plan, hedef ve öncelikler belirlemesinden yoksun bir çalışmanın, kalıcı sonuçlar doğurmaktan uzak, verimsizliğin yanı sıra nasıl kendiliğindenci bir sürükleniş ve deformasyona yol açtığını dikkate alan 1. Konferansımız, YD çalışmamızda sosyal ve sınıfsal açıdan; a) işçiler, b) yurtdışında yetişen genç kuşaklar ve c) kadınlar içinde çalışmayı stratejik öncelikler olarak belirlemiştir.
Yurtdışında bulunan Türk ve Kürt kökenli işçiler içinde çalışmanın taşıdığı önem, komünist bir sosyal devrim örgütü için açıklama gerektirmeyecek kadar nettir. Bu öncelik, örgütün bundan sonraki faaliyetlerinde sadece kesimsel değil, dernek politikası ve yayın faaliyeti başta olmak üzere diğer bütün faaliyet kolları ve araçlarının kullanımı sırasında da yol gösterici olacaktır.
Bu doğrultuda alınan kararlar:
- Bulunulan ülkelerin sınıf gündemi sürekli takip edilmeli, bir bilgi havuzu oluşturulmalıdır.
- YDK, Avrupa işçi sınıfının gündemi konusunda örgütü sürekli yönlendirmelidir (Merkezi afiş, bildiri, genelge vs.).
- YDK, Avrupa işçi sınıfının temel önemdeki gündem konularını ifade edip/yönlendirecek temel sloganlar üretmeli; uluslararası işçi hareketinin, emperyalist üretimin ulaştığı devasa boyutlarla toplumsallaştığı günümüz dünyasında, sloganların da ortaklaştığını geniş emekçi kitlelere taşımalıdır.
- Derneklerimizde sınıf gündemine ilişkin toplantılar periyodik olarak organize edilmelidir.
- Görece ilerici dinamikler taşıyan sendikalarla kurumsal ilişkiler geliştirilmelidir.
- Gazetemiz bulunulan alanlardaki tüm fabrika önlerinde satılmalı, en azından işçilere tanıtılmalı, bunun için yöntemler geliştirilmelidir.
GENÇLİK:
- Avrupa’da gençlik, taşıdığı güçlü potansiyel ve dinamiklerle en büyük önemi vereceğimiz güçlerin başında gelecektir. Stratejik hedef ve beklentilerimiz doğrultusunda gençliğe bugüne kadar ciddi bir politik yönelimimiz ve istikrarlı bir faaliyet söz konusu olmamıştır. Ülkelerdeki gençlik hareketleri ve örgütlenmeleriyle dönem dönem belirli ilişkiler geliştirilmiş olsa da, bunlar kesitsel ve kesintili olmanın ötesine geçememiştir.
- Gençlik homojen bir katman değildir. Bizim esas yöneleceğimiz kesim, genellikle eğitim gören 3. kuşak ve üniversiteli gençliktir.
- Türkiye’den Avrupa’ya eğitim amacıyla gelmiş Türk ve Kürt üniversiteli gençlik kitlesi ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Bu gençlerin ezici çoğunluğu, azımsanmayacak bir teknik formasyon ve uzmanlığa sahiptir. İçlerinde, belirli politik birikime sahip olanların oranı da küçümsenemez. Bunlar içinde hem 21. yüzyılın kadrosal güçlerini yaratmayı hedeflemeli hem de sahip oldukları niteliklerin bir şekilde kolektifin ihtiyaçlarıyla buluşturulması gerekmektedir. İngiltere bu potansiyeli en fazla taşıyan ülkedir. İngiltere’deki faaliyetimizin yörüngesini bu güçlere ulaşmak oluşturacaktır. Keza Almanya ve Fransa‘da -İngiltere ile aynı oranda olmasa da- bu niteliklere sahip ciddi bir gençlik yığınağı bulunmaktadır. Bu kesime ulaşmak tüm ülkelerde aynı oranda belirleyici önemdedir. Türk devleti bile bunun farkındadır; konsolosluklar üzerinden dernekler vb. kurarken, bizim böyle bir yönelime girmememiz tek kelimeyle affedilmez bir aymazlık olacaktır.
- Üniversiteli gençlik faaliyetinin bir diğer önemli ayağını, faaliyet yürütülen ülkelerdeki yerli gençlik hareketleriyle sürekli ve sistemli politik bir ilişki kurmak oluşturacaktır. Neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde eğitim politikalarına yönelik saldırganlık karşısında ciddi bir öğrenci hareketi oluşmuş; bu hareket kendisini dernek, sendika gibi örgütlenmelerde kurumsallaştırmıştır. Bunların Avrupa çapında merkezi bir örgütlenmeye dönüştürülmesi girişimleri hız kazanmıştır. Biz hem öğrenci hareketine politik bir yön ve ruh kazandırmak hem de uluslararasılaşmanın ağlarını örmekle yükümlüyüz. Buradan hareketle, Türkiye’deki öğrenci hareketi ve gençlik örgütlenmemizle Avrupa’dakiler arasında kurumsal-politik ilişkiler kurmak, faaliyetimizin temel hedeflerinden biri olacaktır.
- Gençlik faaliyetimizin diğer bir ayağını 3. kuşak Türk ve Kürt gençliği oluşturmaktadır. Bu kesimin büyük bir çoğunluğu, eğitim sistemindeki çarpıklıklar yüzünden üniversite eğitiminden mahrum bırakılmıştır. Çoğunlukla hizmet sektöründe konumlandırılmaları hedeflenen meslek eğitiminden geçirilmektedir. Hemen hepsi bir kimlik bunalımı yaşamakta; ne Türk ne Kürt ne de Alman olabilmekte, derin bir uçuruma yuvarlanma tehlikesi taşımaktadırlar. Hepsinin temel sorunu kuşak çatışması, uyumsuzluk, geleceksizliktir.
- Gençlik kesimine yönelik temel aracımız derneklerdir. Ayrıca onlarla kendi doğal örgütlenme ve toplanma noktalarında buluşmayı da hedefleyen bir yönelimle hareket edilmelidir. Bu arada gazetemiz, önümüzdeki dönemde her ülkenin kendi dilinde geniş gençlik kesimlerinin ilgisini çekecek özel sayfalar yayınlamayı önüne hedef olarak koymalıdır.
- Konferansımız, bu genel bakış açısı doğrultusunda, gençliğin hedeflediğimiz kesimlerine bilgilendirici/yönlendirici yazılarla yönelinmesini; ayrıca tüm örgüt ilişkilerimizin bu anlayış temelinde değerlendirilip, işlevlendirilmesi için hızlı örgütsel adımlar atılmasını karara bağlanmıştır.
KADIN ÇALIŞMASI:
- Konferansımız gelişkin bir kadın çalışmasının zorunluluğuna vurgu yapmıştır. Kadın çalışması bizim için çiğnenmemiş bir yol değildir. Temel hedef ve esaslar konusundaki hazırlıksızlık ve günübirlik algılayışlarla kimi denemelerimiz oldu. Ama bunlar, bilinçli ve ısrarlı bir politik taktik temelinde yürütülmediği için insani, sıcak ilişkilerin ilerisine geçememiştir.
- Kadın sorunu, yurtdışında göçmenlik psikolojisiyle de birleşerek daha girift özelliklere sahiptir. Bu zemin aynı zamanda, kadınlarımızın sosyal alana müdahale etmesinin, özneleşmesinin de altyapısıdır. Aile, evlilik, çocuk, çalışma yaşamı, 3. sınıf görülme durumu, geleneklerle çatışmanın keskinliği, kültürel uyum sorunları, yalnızlık, güvencesizlik… kadın çalışmamızın ana konularını oluşturmak zorundadır.
- Bu konuda da dernekler temel çalışma araçlarımızdır. Derneklerde kurulacak kadın komisyonları, siyasal ve sosyal yaşamın her alanına ve sorununa müdahale edecek bir yetkinliğe ulaştırılmalıdır. Kadının her türlü kültürel-sosyal ihtiyacına yanıt olabilecek, kadın kitlesini aktif özneler haline getirecek bir dernek kurumsallaşması yaratılmalıdır.
- Konferansımız, kadın çalışması konusunda, temel mantık ve yaklaşımımızı açımlayıp içeriklendirecek yazılı bir yönlendirmenin en kısa zamanda ortaya konulmasının yanı sıra, yurtdışındaki göçmen kadınların gerçekliğine ve sorunlarına ilişkin kapsamlı araştırmaların örgütlenmesi ve dokümantasyon oluşturmayı görev olarak belirlemiştir.
KÜRT DİNAMİĞİ:
Biz Avrupa’da Kürtleri kitlesel olarak örgütleyemeyiz. Ancak Ulusal Hareketin yaşadığı büyük ideolojik-siyasi-örgütsel tasfiyecilikten dolayı hayal kırıklığına uğrayıp geriye çekilmiş, sosyalizm düşüncesine yakın duran unsurlara ulaşmak bugün artık daha fazla geciktirilemeyecek zorunlu bir görev haline gelmiştir. Konferansımız, bugün arayış içinde bulunan Kürt yurtseverleri ve emekçileri içinde sosyalizm idealini canlandırmayı, bu ideali kaybetmemiş ilerici, sosyalist kesimlere ulaşmayı çalışmamızın ihmal edilmemesi gereken eksenlerinden biri olarak belirlemiştir.
- Konferansımız, bu alanda uzmanlaşmış güçler yaratmayı öncelikli bir hedef olarak görmektedir. Bu uzmanlaşmanın somut örgütsel ifadesi bir ‘Kürt Masası’nın oluşturulmasıdır.
- Bu ‘masa’, Kürt dinamiği konusunda çokyönlü bir uzmanlaşma yakalamış olan yurtdışındaki yoldaşlarımızdan ve bize yakın güçlerden oluşacaktır. Kürt dinamiği içindeki bütün gelişmeleri yakından izleyen, bu gelişmeleri proleter sınıf çizgisi ve komünist bir perspektif ışığında değerlendirip işleyen, bu konuda somut politika ve taktik önerilerinde ve üretiminde bulunan bu masanın en acil görevlerinden biri de, alanın hedef kitlesine dönük Kürtçe bir bültenin çıkarılması olmalıdır.
ALEVİ DİNAMİĞİ
- Yurtdışındaki göçmen Türk ve Kürt nüfusunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan Aleviler bizim görüş alanımıza da girmektedir. Bu gerçeğe sırtımızı dönemeyiz. Aleviler içerisinde mevcut Alevi dernekleri ve onların yönetimindeki anlayışlardan hoşnutsuz, ilerici, antifaşist dinamikler taşıyan özellikle de genç kuşağı devrimcileştirmek ve sosyalizm davasına kazanmak, üzerinden atlanamayacak öneme sahiptir. Bugün artık çoğu gericileşmiş Alevi kitle örgütlerinde toplanan ama aradığını bulamayan bu kesimlere ulaşmak için varolan Alevi dernekleri kullanılmalıdır.
ENTERNASYONAL İLİŞKİLER:
YD faaliyetimizin özel yoğunlaşma alanlarından biri de enternasyonal ilişkiler alanı olacaktır. Önceki faaliyetlerimiz sırasında bu, örgütümüzü gelişen uluslararası harekete tanıtmakla sınırlı kalmıştır. Küreselleşme karşıtı eylemlere sembol ve sloganlarımızla katılıp, militan bir duruş gösterilmiş, bu konuda küçümsenmeyecek bir performans sergilenmiştir. Ancak bu yönelim salt eylem kesitleri ve eylemlere katılımla sınırlı kalmış; politik bir derinleşme sağlanamamış, süreklilik kazanmış kurumsal ilişkiler kurulamamıştır.
Son iki yıldır bu konuda daha bilinçli ve planlı bir yönelime girilmiş, ilk adımlar atılmıştır. Konferansımız, örgütümüzün önündeki parti inşası stratejik hedefiyle de ilişkisi içinde bu altyapı ve birikim üzerinde yükselecek olan şu somut hedefleri belirlemiştir:
– Faaliyetimizin olduğu tüm ülkelerde sosyalist, antifaşist, antikapitalist eğilimler taşıyan güçlerle kurumsal ilişkiye girmenin yöntem ve araçları yaratılmalıdır. Bu güçlerin nitelikleri, ideolojik, örgütsel durumları ve tarihsel gelişme seyirleri, ML bir enternasyonalin temellerini atabilme anlayışıyla incelenmelidir.
– Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu coğrafyasını kapsayan bölgesel ilişkiler ağı yaratmanın olanakları bulunup çıkarılmalıdır. Bu bölgelerde yakınlaşabileceğimiz güçlerle uluslararası-bölgesel sempozyumlar, vs. organize etmeyi hedefleyecektir.
– Sosyalizm ve geriye dönüşler üzerine araştırma yapacak bir enstitünün kurulması. İlk elde bir uzmanlaşma komisyonu olarak düşünülen bu enstitü, başlangıçta daha çok sosyalizmden geriye dönüşlere ilişkin bilgi, veri ve doküman toplamakla işe başlayacaktır.
– Altyapısı hazırlanmış olan “Enternasyonal Büro” en kısa zamanda kurumsal ve organsal bir işlerliğe kavuşturulacaktır.
– “Uluslararası Seçki” yayınına süreklilik kazandırılacaktır.
– En kısa zamanda yetkin bir TİKB sitesi kurulacaktır.
COĞRAFİ OLARAK TEMEL ÇALIŞMA ALANLARI:
Konferansımız, stratejik hedeflerimiz doğrultusunda şu coğrafi alanları temel çalışma alanları olarak netleştirmiştir:
- Çalışmalarımız şu anda coğrafi olarak Avrupa ile sınırlıdır. Avrupa çalışmasının belkemiği Almanya olmak zorundadır. Fransa ve İngiltere de, niteliksel ve stratejik hedeflerimiz doğrultusunda sundukları olanaklarla 1. dereceden önemsediğimiz ülkelerdir.
- dereceden yöneleceğimiz ülkeler Romanya ve Yunanistan olacaktır. Emperyalist burjuvazinin dünya stratejisinin belkemiğini nasıl ki Avrasya oluşturuyorsa, Türkiye devrimiyle stratejik bağlantısı itibariyle, bizim devrimimizin temel eksenini de Avrasya oluşturacaktır. Yunanistan ve Romanya, Avrasya coğrafyasına giriş adımı olarak öncelik verilecek iki ülkedir. Keza bu iki ülke, Türkiye’ye açılım kapıları olmaları yönüyle de örgütsel çalışmalarımızda özel öneme sahiptir.
- dereceden önemsediğimiz ülkeler Belçika, İtalya ve İspanya’dır. Belçika, AB emperyalist kapitalizminin politik kurumsallaşma merkezi olması yönüyle; İtalya, güçlü bir işçi sınıfı hareketinin varlığı ve antifaşist potansiyel ve birikimleriyle; İspanya, Latin Amerika’ya açılım kapısı olması nedeniyle önemli ülkelerdir.
- Gerek Avrupa’da çalışma yürütülen ülkelerde kurulacak ilişkiler yoluyla gerekse belirli bir güç birikimine ulaşıldıktan sonra doğrudan adımlar biçiminde Ortadoğu ülkeleri ve genel olarak Arap dünyası, Avrasya yönelimi ve Türkiye devrimiyle yakın ilişkileri nedeniyle örgütlenme perspektifimiz içerisinde yer almaktadır.
ÇALIŞMA TARZI
– Organ temelinde işleyiş esastır. Organların işletilmesinde ihlal suç olarak değerlendirilip, bu durumlarda tüzük ve yönetmelik diliyle konuşulmaktan kaçınılmayacaktır.
– Altlarına doğru saçaklanma yaratmayan ve işlevsel olmayan organlar feshedilecektir.
– Parti tarzı çalışmanın temel yöntem ve araçlarından biri olan yazılı yönlendiricilik ve rapor sistemi asli çalışma yöntemi olacaktır.
– Tüm faaliyetlerimizde stratejik vizyon ve onun taktik örülüşü esasına göre belirlenmiş güç yoğunlaşması yöntemi esas alınacaktır.
– Son iki yıldır yapılmakta olan “Kadro eğitim seminerleri” süreklileştirilecektir; YDK, en kısa zamanda bir program belirlemelidir. Bu çalışmalar, hem görevlendirme hem de konuların seçimi ve işlenmesi noktasında güçlü bir kolektivizm temelinde organize edilmelidir. Seminer konuları sadece yukarıdan değil, kadro ve alanların ihtiyaç ve talepleri gözetilerek belirlenmelidir.
– Konferansımız, örgütün irade ve ruh birliğini güçlendirip, ona daha derin bir bilinç ve gönüllülük kazandıracak bir örgütlenme modeli yaratmayı esas almıştır. Bu modelin temel ayaklarından birini de, ‘merkeziyetçilik-demokrasi’ ilişkisinin yeni bir anlayışla kurulmasında görmektedir. Bu felsefenin bir yansıması olarak; sadece alt organların üst organlara rapor vermesini değil, üst organların da alt organlara düzenli hesap vermesini, yazılı biçimlerle bilgilendirmesini, “bilginin demokratikleştirilmesi” perspektifiyle bu konuda son süreçte atılmış olan adımların güçlendirilip bunlara süreklilik kazandırılmasını prensip olarak kabul etmiştir. YDK’nın önüne, her üç ayda bir ‘YD çalışmasının genel durumu, yapılanlar ve yapılamayanlarla birlikte bir sonraki 3 ayın somut hedeflerini’ içeren yazılı bilgi notları yayınlama görevini koymuştur.
KADRO POLİTİKASI
- Konferansımızın ana gündem maddelerinden birini ‘kadro politikası’ oluşturmuştur. YD çalışmamızın bugüne kadarki temel zayıflıklarından biri de, kaydadeğer bir kadrolaşmanın yaratılamaması, bunun da ötesinde bir kadro politikasının olmamasıdır. Bu durum YD faaliyetinin tarihsel evriminin dolaysız bir sonucudur. YD faaliyetimizi yürüten yoldaşların uzun süre ‘taraftarlık’ statüsünde tutulmaları, örgütün kadro ölçütlerinin ortaya çıkan federatif çalışmayla da birleşerek, kadro ölçütlerinde akılalmaz bir sulanmaya neden olmuştur. 3. Konferansımızla birlikte yapılan tüzüksel düzenleme, alışkanlıkların gücüyle doğru okunamamıştır. Kişilere bağlı federal çalışma tarzının doğal sonucu olarak, çalışmayı yürüten temel kadroların bireysel algılayış ve ölçütlerinin belirleyici olduğu, şekilsiz ve eksensiz bir “adam kazanma” anlayışı örgütün çizgisi ve değerleri temelinde bir kadrolaşma anlayışının önüne geçmiştir.
- Örgüt kültür ve değerlerinden uzak bir kadro ‘politikası‘ yürütülmüştür. Kadro politikası örgütün omurgasıdır. Omurgadaki politikasızlık, örgütümüzün YD ayağını büyük ölçüde tahrip etmiştir.
- Konferansımız, bu temel konuda tavizsiz olma zorunluluğunun altını çizmiştir. Bugüne kadar “YD çalışmasının özgünlükleri” gerekçesiyle alabildiğine sulandırılmış, yansımasını liberal, anarşist eğilim ve pratiklerle ortaya koyan kadrosal şekillenmeye büyük bir noktanın konulduğuna ilişkin tam bir anlayış birliğine ulaşmıştır. Avrupa ortamında çubuğun ilkeli ve tavizsiz duruştan yana bükülmesi gerekliliğini zorunluluk olarak belirlemiştir. Özellikle örgütün omurgasını oluşturan birimler ve kadrolar söz konusu olduğunda ilkeli ve tavizsiz bir duruşun zorunluluğunun altı çizilirken, çepere doğru gidildikçe kitle çalışmasında da tersine alabildiğine esnek olma gerekliliği belirlenmiştir.
- Konferansımız, bu temel perspektif ve nitelik paradigması ışığında kadro politikamızın temel eksenini şu esaslara bağlamıştır:
– Gelinen noktada örgüt kavramının alabildiğine sulandığı görülmektedir. Kadrosal ölçütlerimizin başına ‘örgüt çizgisi ve otoritesine bağlılığı’ yazmak olmazsa olmazımızdır;
– Kitle örgütçülüğünde beceri, belirlenen hedeflerle içeriklendirilmiş kitle çalışmasındaki performans bundan böyle temel kadro ölçütlerimizden biri olacaktır;
– Yaşamın devrimci sosyalizme göre örgütlenmesi. Yaşam tarzının bilinçli ve içselleştirilmiş sosyalist bir disiplin ve normlara göre şekillenmesi bir diğer temel ölçümüz olacaktır;
– Yaşamda emekçi olmak. Avrupa ortamında, maalesef bizim saflarımızda da yaygın olan asalaklaşmış, yarı-lumpen yaşam tarzı yerine, emek sürecinin bir parçası olmayı komünist devrimci kimliğimizin bir gereği olarak kavramak ve yaşamı buna göre örgütlemek bir diğer kadro ölçütümüz olacaktır;
– Örgüte düzenli aidat vermek kadro olmanın temel gereklerinden biri olarak uygulanacaktır;
– İdeolojik-siyasal eğitim ve yetkinleşmeyi doğal bir ihtiyaç ve alışkanlık haline getirmek kadrolarımızda aranacak bir başka özellik olacaktır;
– Çokyönlü donanım noktasında örgütün hedef ve amaçlarıyla buluşma çabası içinde olmak. 21 yüzyılın kadrosu, bu yüzyılın gerektirdiği teknik donanım ve formasyonu doğal bir ihtiyaç haline getirip, kendisini bu ihtiyaçlar doğrultusunda niteliklendirebilen bir kadro olmak zorundadır; 21. yüzyıla sosyalizmi yazma iddiasında olan örgütümüz, kadrolarında da bu iddianın gerektirdiği niteliksel donanımı temel bir koşul olarak arayacaktır.
Konferansımız, belirlediği nitelik konseptine uygun bir kitle çalışmasının temel mantığını ve amaçlarını yeniden tanımlamıştır. Öncelikle tüm güçlerimizin kitlelere ve kitle çalışmasına yöneltilmeleri zorunluluğunun altı çizilmiştir. Derneklerle sınırlanmış; güçlerimizin tüm vakitlerini oralarda tükettikleri, daraltıcı, köreltici ve adeta öldürücü bir ‘çalışma’ içinde geçirmeleri anlayışına kesinlikle bir son verilmesi karar altına alınmıştır.
Öte yandan, kitle çalışması adına, hedefi belli olmayan, kalabalıklar peşinde koşuşturan, yüzer-gezer çalışma tarzından çıkıp; örgütün amaçları doğrultusunda nitelikli güçleri örgütlemeyi esas alan, geliş amaçları ve vasıfsızlıklarıyla ‘örgütün sırtına binmeye’ değil bilgi ve becerileriyle örgütsel faaliyeti omuzlamaya istekli güçlere dayanan, alanların nitelik ve olanaklarıyla örgütsel ihtiyaçları birleştirmeyi esas alan çalışma tarzına geçiş yapılmasına işaret etmiştir.
Konferansımız bunun “kendini sınırlayan bir iddiasızlık” değil, gerçekte büyük bir iddia olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca, tüm temel çalışma alanlarında o alanların imkanları, kadrosal ve niteliksel donanımıyla, ülkedeki alanlar arasında sürekli bir etkileşim ve sinerji yaratacak bir ilişkilendirmede bulunma gerekliliğine işaret etmiştir.
Konferansımız, kitle çalışmasının temel araçlarından dernekler ve yayın konusunu özel bir gündem maddesi olarak ele almıştır.
DERNEKLER:
- Konferansımız varolan dernek anlayışı ve çalışma tarzının miadını doldurduğu görüşündedir. Dernekler, örgütü kitlelere açan ve onu besleyen kurumlar olmaktan çıkıp, örgütün beslediği (kadrosal, mali) ‘kara delikler’e dönüşmüştür. Dernek faaliyeti, kitle çalışmasında araç olma misyonundan uzaklaşıp kendi başına amaçlaşmaya başlamış, güçlerimizde bilinçsel bir tutsaklık yaratmıştır. Bugünkü halleriyle, içlerinde olumluya evrilenler olmakla birlikte, asalak bir kültürün üretim merkezlerine dönüşmüş, vasıfsız yığınların toplaşma alanları haline gelmiştir. Hukuki süreçlerine yardımcı olacak, kalacak yer sorunu da dahil sorunlarına çözümler üretecek bir güç arayışındaki insanlara, deyim yerindeyse ‘hayır kurumu’ hizmeti sunulmuştur. Ülkeden örgütün iradesi dışında gelenler konusunda ise; ‘kendini toplayarak mücadeleye akma niyetinde olanlarla, bizi kullanarak çekip gidecekler’ arasına sınır çekilememiştir. Bunların ezici bir çoğunluğu, örgütün çevre ilişkilerini ve olanaklarını da kullanıp, devrimin ve örgütümüzün prestijini de kirleterek çekip gitmişlerdir. Derneklere devrime ve örgütümüze sempati duyarak gelen, belli bir kitleselliğin yakalandığı kesitler ve kesimler de olmuştur. Ne var ki bunlarla kurulan ilişkilerde de, sınırlı bir sosyal ihtiyacın, ‘alıcılığa’ endeksli bir paylaşımın ötesine geçilememiştir.
- Güçlerimizde örgüt bilincinin sulanmasında, devrimciliği dernekçilikle özdeşleştirmenin dolayımsız etkisi vardır. Örgütsel işleyişteki temel boşluklar ve bu araçların güçlü bir politik çözümleme ve altyapı oluşturmadan kullanılmaya kalkılması, bu sonucun doğmasında belirleyici olmuştur. Neden-sonuç diyalektiğiyle düşünüldüğünde, yürütülen faaliyet de sorunun derinleşmesi üzerinde etkili olmuştur.
- Konferansımız, bu kurumların varolan anlayışla devam edemeyeceği konusunda tam bir kafa açıklığı içerisindedir. Bundan sonraki dönemde, derneklerin örgütlenmesinde ve dernek çalışmalarında, her şeyden önce “Kitle örgütleri devrimin kaldıraçlarıdır” perspektifimize uygun hareket edilecektir. Bu anlayıştan hareketle:
- Bundan böyle derneklere ‘kendine yeterlilik’ ilkesiyle yaklaşacağız. Tüm mali ve teknik sorunlarını kendi olanaklarıyla çözmeyen, faaliyeti içerisinden kendi kadrolarını dahi çıkaramayan dernekler kurup-yaşatmak anlamsızlaşmıştır.
- Bu kurumlardaki faaliyetlerimizi kitle örgütü ruhuna uygun şekilde örgütleyeceğiz. Bu, kitlelerin kendi kendini yönetme yeteneğini geliştirme anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayış ışığında, derneklerin örgütlenişinde ve işleyişinde taban inisiyatifi ve katılımını esas alacağız. Dernek yönetimlerinin belirlenmesinde seçim sistemini kullanacağız. Dernek yönetimi ve organlarının istendiği takdirde üyelerin oylarıyla görevden alınabilmesi uygulamasını yaşama geçireceğiz. Dernek politikalarının üyelerin ortak iradesi haline getirilmesi amacıyla eğitime ve katılıma özel bir önem vereceğiz; bunun araçlarının sürekli güçlendirip geliştirilmesi ilkesiyle çalışacağız.
- Derneklerin sadece belirli sosyal ihtiyaçları karşılayan kurumlar olmaktan çıkarılıp, sosyal ve siyasal yaşama müdahale eden kurumlara dönüştürülmesi faaliyetlerimizde belirleyici olacaktır. Göçmenlerle ilgili sorunlar, kadın ve gençliğin güncel sorunları eksenli kampanya türü çalışmaları organize edebilen bir işlevsellik ve toplumsallaştırmayı esas alacağız.
- Bu kurumların öncelikli hedef kitlesi; kadınlar ve Avrupa’da yetişen 3. kuşak gençlik olacaktır. Bundan sonraki dernek faaliyetlerinin politik-sosyal eksenlerinin belirlenmesi için bu kesimlerin özel bir incelemeyle çözümlenmesi gereklidir. YDK, bu iki kesimin özelliklerini, ihtiyaç ve beklentilerini ortaya çıkaracak kapsamlı bir alan taramasını en kısa zamanda örgütleyip sonuçlandırmakla yükümlü kılınmıştır.
GAZETE ÇALIŞMASI:
Konferansımız; YD’ında kitle çalışmasında kullandığımız temel araçlardan biri olan gazetemizi de özel bir gündem maddesi yaparak tartışmıştır. “YD çalışmamızın en anlamlı adımlarından biri” olarak tanımladığı gazetenin, örgütün yüzünü kitlelere dönmesi ve güçlerimizi kitle çalışmasına seferber etme aracı olarak taşıdığı önemin altını bir kez daha kalınca çizmiştir. Fakat yönetici organlarımız da dahil, örgüt güçlerimizin bu yönelimin anlamını ve bu aracın önemini hala yeterince kavrayamadıklarını saptamıştır. Bu tespitlerden hareketle Konferansımız şu sonuçların altını çizmiştir:
Gazetenin belirgin bir rotaya oturtulması sorunu vardır. Bu, tüm sayfalarının hitap ettiği kesimlerin sorun ve beklentileriyle uyumlu hale getirilip, buna uygun bir yön çizilmesiyle birleştiğinde çözülecek bir sorundur.
- Gazetemiz toplumun duyarlı olduğu tüm sorunları tespit ederek bu temelde kampanyalar örgütlemelidir. 3 ayda bir belirlediği sorun ve sloganlar temelinde afiş, bildiri çıkarmalı; görsel medyayı etkin kullanabilmenin araçlarını yaratmalıdır (Radyo,TV, vb.).
- Hitap ettiğimiz kitlenin genel bir duyarlılık konusu olan AB’ni teşhir eden, tüm boyutlarıyla ele alan düzenli yazılar, araştırma ve incelemeler yayınlamalıdır.
- Gazetemiz, çalışan kadrolar boyutuyla yeniden örgütlenmelidir. Okur kitlesi içerisinden geliştirip süreklileştireceği kalemlere ulaşıp, bir okul ve örgütlenme aracı işlevi görerek onları eğitmelidir.
- Faaliyetimizin olduğu tüm ülkeler, gazeteyi mektup/haber yönüyle beslemek ve köşelere periyodik olarak yazacak kalemler yaratmakla yükümlüdürler.
- Gazetenin dağıtımı yeni biçim ve araçlarla geliştirilmelidir.
- YDK en kısa zamanda gazetenin yeniden örgütlenmesine ilişkin kapsamlı bir genelgeyle genel örgüt güçlerini yönlendirmelidir.
MALİ SORUN:
- Köklerini geçmişimizdeki darlıklarımızdan alan bu sorun, bugün kriz haline gelmiştir. Bu krizin bize bağlı temel nedenlerinden biri de; bir bütün olarak güçlerimizin hep ‘yukarıdan beklemeci’ bir kültürle şekillenmiş olmasıdır. Profesyonellik anlayışından örgüt işlerinin organizasyonuna kadar, mali anlamda kökleşmiş bir dışsallaştırma ve beklemecilik havası mevcuttur.
- Konferansımız bu ‘kültür’ün üzerine gidilmesi, örgüt güçlerinde örgütün mali sorununun çözümünde özel bir duyarlılık yaratılması için yöntemler geliştirilmesi üzerinde durmuştur. Profesyonellik anlayışından yaşamın üretim temelinde örgütlenmesine, kurulan tüm ilişkilerde örgütün mali yönden de sahiplenme bilincinin yaratılmasından bu konuda bir ‘çözüm gücü’ olabilme duyarlılığının yerleştirilmesine varana kadar, geçmiş kültürümüz ve alışkanlıklarımız bütün yönleriyle aşılmak zorundadır.
- Düzenli aidat sistemi ve kurumlarımızın güçlerimizce finanse edilmesi bilincinin geliştirilmesi gerektiği karar altına alınmıştır.
- Konferansımız, mali sorunun örgüt çapında çözümünün tek adresinin YD olmadığınının altını çizmekle birlikte bugünkü koşullarda çözüm üretme sorumluluğunun ağırlıklı olarak YD örgütlenmemizin omuzlarında olduğunu belirterek yurtdışındaki tüm güçlerimizi bu konuda duyarlılığa davet etmiştir.
***
GEÇMİŞİMİZ, BUGÜN VE GELECEĞİMİZ BİR BÜTÜNDÜR! ÖNÜMÜZDE, GÜCÜNÜ GEÇMİŞ DEĞER ve BİRİKİMLERİYLE GELECEĞİN İDDİALI DURUŞUNDAN ALAN ZORLU, BİR O KADAR DA GÜZEL ve ONURLU MÜCADELE GÜNLERİ DURMAKTADIR!
TİKB 1. YD KONFERANSI, TÜM GÜÇLERİMİZİ BU ONURUN BİR PARÇASI OLARAK ÖNÜMÜZE KOYDUĞUMUZ HEDEFLERİ GERÇEKLEŞTİRMEYE ÇAĞIRMAKTADIR!
TİKB, YD 1. KONFERANSI, ÇEŞİTLİ NEDENLERLE GERİYE YA DA DIŞIMIZA DÜŞMÜŞ TÜM ESKİ İLİŞKİ VE YOLDAŞLARIMIZI BU HEDEFLER DOĞRULTUSUNDA BİZLERLE YENİDEN OMUZ OMUZA VERMEYE ÇAĞIRMAKTADIR!
TİKB YD 1. KONFERANSI, YURTDIŞINDA YAŞAYAN TÜRKİYE VE KÜRDİSTANLI TÜM İŞÇİ ve EMEKÇİLERİ, GENÇLERİ ve KADINLARI YAŞAMIMIZI ANLAMLI KILACAK BU HEDEF ve İDEALLER DOĞRULTUSUNDA BİRLİKTE MÜCADELEYE ÇAĞIRMAKTADIR!