Ç’nin F’nin mektuplarına yanıtı

ÇİĞDEM’İN FUAT’IN MEKTUPLARINA YANITI (Nisan sonu/Mayıs başı 2005)

Merhabalar

Her iki mektubuda okudum. İlkine yanit yazmistim ki, ikincisi geldi, ayni icerikte oldugu icin birincisiyle ic ice yanitlamak daha iyi oldu. Nasilsiniz, sagliginiz, moraliniz her seyi ama her seyi merak ediyor insan. Cocuklarin ne kadar buyudugunu boy attiklarini fotograflardan gormek muthis keyif verici. Özlem okyanuslar gibi olunca. Özlediklerimiz kendimce özlememiz gerekenler diye düşündüklerimi öne alacağım mektubumda. Hiç öyle uzun tahlillere filanda girmeyeceğim.

Her iki mektup da; bu güne kadar olan ve bundan sonrası için ilerden koyulması gerektiği söylenen perspektiflerimize ve savunularimiza ragmen yazan hissedar sahsinda aliskanliklarimizin, bizi esir alan aliskanliklarin gücünün gercek duvarimiz oldugunu bütün hücrelerimle bir kez daha görmemi sagladi. “Türkü dinlemek degil, hep beraber türkü söylemenin” kacinilmazligini pratikten örmek zorunluluğunu beynime kazıdı !

Kurum ve düzenleme sorunları, hissedarlar kurulu, kurulda ‘Biçim-içerik’ ilişkisi üzerine söyleyeceklerimden yani fikirlerden de önce; gelecegimizi belirleyecek, fikirlerin alisverisinin nasil olmasi gerektigi üzerinde duracağım ağırlıklı olarak. Yeni hissedarlar kurulunun gelişkin bir içeriğe kavuşup kavuşmayacağının, bizi ileri taşıyıp taşımamasının sırrını burada görüyorum. Çünkü üçün görkemi ve ileri perspektiflerine ragmen bir tekini bile yasama geciremeyisimizdeki tutuklugun ve ketlenmenin, tasfiyecilige kadar sürükleyen sürecin gercek nedeni budur. Bu kurumu geriye çeken, miadını tarihsel olarak çoktan doldurmuş ama hala direnen Aliskanliklarin gücü!

Son yılların neden böyle yaşandığının gerçek yanıtını bulabilmek, mektubu yazan hissedar yönetim kurulu üyesi y’ın ileri perspektif diye ortaya attığı ”Teorik açılım sürdürmek, teorik programatik bir hat geliştirmek, yeni ögeleride içine katacağımız bir kurumsal inşa, kurumsal pratik çalışmanın bağlantılı olarak gelişen bir içerik ve biçimle yürütülmesi ve bunlardan sonuç almak” ta sık sık krizler yaşayıp şimdi olduğu gibi bir kez daha tekrarlamak zorunda kalmamamız, kurumun iktidar perspektifini yaşamda iktidara dönüştürebilmesi, kökleşme ve kalcılaşmayı yakalayabilmesi aynı eşiği atlamaya bakmaktadır. Yoksa bu kurum; koyduğu idr-siy-ö’sel hatta ve kimseyle kıyaslanmayacak personeline rağmen, pratiği arasındaki utanç verici uçurumu yaşamayabilirdi ve bunu hiç hak etmemişti. İçinden geçmekte olduğumuz süreç, tartıştığımız konunun kendisi, bu konuda bir düşünce ve mantalite devrimini zorunlu kılmaktadır. Çünkü; 3 sonrası ide-siyasal-ö.’sel atılıma önderliğin pederşahi kavranışı; güçlerin kollektivize edılememesini, bunun araclarinin ne olmasi gerektigi noktasinda organize becerisinin gösterilememesini dogalliginda getirecekti, getirdi! Hem de hiç çapımız olmayan akıl almaz beceriksizliklerle.!

Yönetim kurulu üyemiz y. birikmiş ve yapısal sorunlarımıza çubuğu bükeceği yerde hala ”Tedrici gerileme ardı ardına gelen farklı kırılmalara yol açan süreçlerden etkilenen, yorgunluk, yıpranma, iç zayıflama, koşulların üzerine çıkan bir iradenin ortaya koyulamaması” gibi öznelci yaklaşımlarla durum ”açıklayabiliyor” Ya da; Avo..’ya yerabatan olanaklarının hiç olmamasından kaynaklı tipi tip veya Avo.. ikilemi karşısında mecburiyetten gelindiğini bildiği halde; rüyalarında bile kendisini buralarda göremeyen, bin bir türlü uyum sorunları yaşayan y’lara ”Mültecilik konusunda zihinsel düşünsel kırılma” yaşadıklarını söyleyip özeleştiri diyebiliyor. Mesnetsizliği ya da kendiminde içinde olduğu y’lara yönelik vicdansızlığı öfkelendirmedi beni. O daha kolay atlatılacak yanı. Zincirin en son halkası en sonunda yanıt yazacağım.

Teorik açılımı sürdürmekte de, teorik proğramatik bir hat geliştirmekte de önümüzü tıkayan aynı alışkanlıkların gücünün kendini konuşturması konuşturabilmesine asıl öfkem. Hiç gizlemeyeceğim, bireysel ya da bir gurup y. adına değil (Buna gerekte yok) geleceğimiz adına korkunç öfkelendim. Hepsi bir yana tipitip sonrası orada yaşadığım kısacık kesiti örnekleyeceğim. Bu kesitte nihayet hakedenlere statüsü (üyelik-aday üyelik statülerinin tanımlanması kastediliyor-nba) açıklanabildi. (Beş yıl sonra!) Kurum fikrinin yıpranmışlığı, yerebatana kafaca uzaklık, kurumsal mekanizmaların düpedüz unutulması, açıkta olmanın şekillendirdiği yaşamların biçimlendirmesinde, bir yandan yüzyüzenin olanakları kullanılarak dikkatler buralara çekilmeye çalışıldı. Öte yandan, yerebatan yayınının yeniden çıkması ve YD’den herkese seslenebilmesi, özgür basının olanaklarının yeniden araştırılması ve kurulması, özgür iç ilanların bir yandan dolaşımı öte yandan leg. basında bazılarının yayınlanması kararlaştırıldı. Kaleme alınanlarda oldu.

Evet yerebatan bu gün yepyeni bir içerikle yeniden tartışılmalı bu dördüncü hissedarlar kurulunun işi girmeyeceğim. Fakat her hukuksal problemde aynı kıvranmaları yaşadığımız için herkesin kıyıda köşede gözden ırak yerlere kafa yorması yüzyüzelerde gündemleştirildi. Bunları niye anlatıyorum? Bir yandan balyapmaz arılar misali vızırdıyormuşuz duygusu uyandıran ağır aksak adımlar içersinde bunları da örmenin, bir parça kollektifleştirildiğinde nasıl ışıltılar yakalanabildiğini anlatabilmek için. Y’ın hepsine katıldığım ekte yapabileceğim cizdigi olumsuz tablo içersinde, çelişik gibi gözüksede var olan ve ileri itilmesi gereken genç diri damarı biraz daha kavramaya çalışması gerektiğini düşündüğüm için. Ve Y’ın bu tablodaki hiç dokunmadığı payını hatırlatmak için. Beş yıl gecıkmeli statü açıklamasında, minicik geç kalmış adımda dahi, boynumuza sarılanlar, ” slg. atmak serbest mi?” diye espiri yapan y’lar oldu. Genç kardeşler özgür basın olanaklarına ve teknolojiye daha yakın olduklarını ve gizli saklı köşeler (ya da yarı gizli saklı) konusunda, kendilerinini ana gövdeden önce adım atabileceklerini söylediler vs..

Hissedarlar kurulunun bu kadar geç kalmasında hukuk suçu işlendiği, bir an evvel bu yola girilmesi önerisi Avo.daki y’lardan zaten ben tipitipteyken gelmişti. Yani hepimizin bildiği bir kez daha hatırlatılmıştı. Yaşadığımız ve yaşayacağımız sürecin rapor edilmesi onlar tarafindan üstlenilmişti. Proğramatik bir hat geliştirmek için işbölümü yapılıp görevler paylaştırıldi. Yönetim kurulu, yönetim kurulu adayı diyeyim (ları kalmamıştı) yönetim kuruluna en yakın halka arasında yapılan bu iş bölümünün yol alamamasının ya da bireysel yol almalarla sınırlı oluşunu ayrıca tartışmak lazım. Ayrıca Proğramın derinleştirilmesi ve kendilerinin üstlenebilecegi alanlardaki öneri, YD’deki yönetim kurulu üyelerine iletişim kopukluğundan iletilemedi. İletildiyse de ulaştırılamadı.

Bütün bu süreçlerin bilgisine sahip olan mektup sahibi yönetim kurulundaki y. bu gün olduğu gibi o günde kendi öncelikleri, kendi doğru bildikleriyle, kollektif ihtiyaçları görmüyordu bile. Kendini konumlandırmak bir yana öneri düzeyinde katkıları dahi sınırlıdır. Bilim felsefe ilişkisi, bilimlerdeki gelişmeler daha fazla ilgi alanındaydı. Üstlendigi emperyalist-kapitalizmin geldigi duzey, yeni is ve orgutlenme modelleri uzerine yazarim demesine ragmen bir sey cikamadi. Ya da kosullardan kaynakli cikamadi kendisi biliyor. 3. te bir kaç y. tarafından dile getirilip üzerinden atlanılan ”Bireysel davranma kendi bildiğini okuma” tavrını büyük bir gönül rahatlığıyla sürdürdü. Bu günde aynı gönül rahatlığıyla kendisine dışsallaştırıp, herkesi gerilikle itham edip, bir kısmımızı da ”Mültecilik, kurtarilmasi gereken, kırılma yaşayan yorgun ruhlar” olarak katogorize etme hakkını kendisinde bulabiliyor!

Y’aş; artık bir tarz haline getirdiğin, kendi doğrularının en doğru olduğu, bunu dayatma ve gerekiyorsa kendi bildiğini kollektifi de hiçleştirerek okuma zayıflığı 3. te bir kaç y’aş tarafından şöyle bir eleştirildi üzerinde durulmadi. Köklü bir hesaplaşmaya girmediğinden en büyük kötülüğü bu güne kadar başta kendine olmak üzere kollektife yaptığının ne kadar farkındasın! Ben ağzını ihtiyaçlara göre konumlanmama, buradaki bireysel payını ortaya koymakla açmanı beklerken, sen yine ”alışkanlıklarımdan sıyrılmadım, sıyrılmaya da niyetim yok” diyorsun. ”Düşünce ve önerin çok net ve kesin” ”Bu yapı buna hazırmı siz hazırmısınız” ”Durumun koşulların sıkışmasının ortaya çıkardığı yanlış düşüncede olanları yani hepimizi kazanma sorunu” gibi kendi kendine biçtiğin misyonlar önceliklerin arasında. ”Birde hayatın senin önceliklerini doğrulayacağını” söylüyorsun. Hayat bu güne kadar senin önceliklerini doğrulamadı y. Tartışacağız bunları. Ya bu kollektif senin önceliklerine ne diyor? Alışkanlıklarından sıyrılıp kollektifi dinlemeye ve ortak iradeye göre hareket etmeye sen ne zaman hazır olacaksın? Benim önerim; öncelikle sana bu konuda duyulan haklı tepkiye tek tek personelle konuşmalarında bir kulak vermen, eleştirileri dinlemekle ve kavramaya calismakla işe başlaman.

Bir süredir geriye dönüslerle ilgili arastiriyoruz. Ulaştığımız kaynaklar ulaşılacak olanların binde biri bile değil. Bir kismi belki Türkce`ye cevrilmisti biz ya da ben okumadim. Bir kisminin cevrilmedigini sanıyorum. Kollektiflestirilemeyen bir önderlik tarzinin basta önderlerin kendisini sonra partiyi bir bütün olarak tikadigini, yani bildigimiz seyleri somutluklariyla okudukca kendi gercegimizi bütün ciplakligiyla görüyor insan. SBKP gibi bu güne kadar olan en gelişkin kadro politikasını yakalayan ve iğne deliğindeki kadrosal zayıflıkları gören-çözümleyen Stalin gibi bir önderin olduğu partide dahi; tarihsel sınırlılıklarla birleşik bırakılan boşlukların, Stalin sonrası düpedüz sersemleyen ”Önderler” yarattığını hepimiz biliyoruz. Üç bin kişilik prezidyum üyesinin Kuruşçev’cileri istememesine rağmen Molotov ve y’larının koydukları silik ve edilgen tavırları, okudukça hepimiz çıldırıyoruz!!! Kızgınlığımız ile, kendi duvarlarımızla, kollektif ve tek tek bireyler olarak hesaplaşmaktaki metanetimiz bile değil vurdumduymazlığımız arasındaki yaman çelişkinin freni buradadır: Alışkanlıkların gücünün ”ileri perspektiflerimizin” yaşama geçmesini ketlemesi! Bütün o kastlaşmış alışkanlıklarımızı terk edemememiz ”Biz iyi teoriler üretiriz ama yaşama geçiremeyiz” güvensizliğini körüklemektedir. Biz iyi teorilerde üretiriz yaşamada geçiririz. Teorinin üretiminin kendiside dahil kollektifleştirmenin mekanizmalarına gerçek anlamda kafa yorarsak.

Kurum ve isleyis sorunlarini ortaya koymak, isleyisteki aksakliklar, bunun degisen süreclere göre iliskisinin kurulusunu ve ileri cekmekteki araclarin ortaya koyulmasi bizim icin zor degil. Iyi bir isbölümü ile kisa sürede de yazili hale getirilir. Asil zorluk ileri perspektifler sunanlar- sunulanlari almaya mecbur olanlar ikileminin kafalarda yenilmesi gerektigi. Herkesin tasin altina elini koydugu ve ortaya cikan ortak iradeye göre hareket etmeye hazir oldugu bir yaklasima kafalarda gecis yapabilmek. Biz bu zihniyet devrimini hep birlikte zorlamazsak; istediğimiz kadar emperyalizmin yeni iş ve örgütlenme modellerinden, bilimin geliştiği düzeyden yararlanarak mükemmel kurum işleyişleri, organizasyonel becerileri ,dem-mer.in yeni bir içerikle örülüşünü (Ki kesinlikle biz bunu başarabilmeliyiz) yazıp çizelim, aynı çemberde dönüp durmaktan, en fazla geriye iki adım kırılmaya açık bir adım ilersini yakalamaktan öteye geçemeyiz. Çünkü, yapısal hastalığımız olan bu önderlik anlayışı başta kendisini tıkamıştır. Önderlik etmek şöyle dursun, bir mantalite devrimi için önderlik edilmeye, zorlanmaya ihtiyacı vardır.

Bu önderlik anlayışı; 3 sonrası, ido-siy-ö’sel, pratik olarak, hissedarlara önderlik etmek, bir bütün olarak sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre bütünü ileriye çekmekte kendi içersinde kendisini dahi organize edememiştir, kendi içersinde dahi bir kolektiflik yakalayamamıştır. Koşulların payı, parçalı mekanlarda oluşumuz, iletişim zorluklarının payını inkar edemesekte, asıl sorun işletmekteki mantıktadır. Yönetim kurulundan birimiz gençlik yayınıyla ilgilenmiş diğer yönetim kurulu üyeleri yayınlanınca görmüştür. Bir başkamız, kimselerin haberi olmadan bilim-felsefe ilişkisine kendi kafasınca dalmış diğer yönetim kurulu üyelerinin haberi bile olmamıştır. Yoldaşın bir tanesi diğerinin teoriye tek yanlı çubuğu bükmesine kızmış başka görevleri omuzlamış vs..vs.. Bütün bu akıl almaz ilkellikler parti teorisine bu güne kadar olan en ileri ifadeyi kazandırdığımız bir süreçte gerçekleşmiştir! Hissedarların en ileri kesimlerini bilgilendirmek, onuda geçtik yönetim kurulunun kendisini kendi arasında bilgilendirmek mekanizması bile işletilememiştir. Aynı mantık tersten hissedarların en ileri kesimleri ve yönetim kurulunun diğer üyelerinin de ”kim ne ile uğraşıyor, gerçek ihtiyaçlar bunlar mı?” diye denetlemek- zorlamak bütün yazıp çizdiğimiz gelişkin mekanizmaları işletmek aklının ucundan geçmemiştir. Oysa hissedarlarin en ileri kesimlerinin ”hukuksal statümüz gereği, tututuğunuz hesap defterlerini bizlere açmak zorundasınız” diyebilmek, sarsma ve kendine getirme konusunda ne kadar değerliydi! Biz bu önderlik anlayışını, önderlik kadrolar ilişkisinin kuruluşunu yazıp çizdiklerimizden önce kafalarda terk edebilmeliyiz. Biz bu pederşahi anlayışı terk etmek zorundayız artık. Kafalarda terk edilmesinin mekanizmalarını örmeye işte buradan, bu tartışmadan başlayacağız! Özürlü olan işletme anlayışımızı kırmaya buradan, en ileri hissedarların, hisedarlar kurulu konusunda ortaya koyacakları ortak iradeye göre tavırdan başlayacağız.

1- Mektuplarda ailemizin durumu anlatilmakta “ var olan durumun iyi görülemedigi, sorunlarin yigilmasi ve cözmekte zorlanma gibi etkenlerle hissedarlar kurulunun istendigi, hissedarlar kurulunun cözüm gücü olarak görüldügü ama olamayacagi, olmamasi durumunda da daha derin bir hayal kirikliginin yasanacagi” vurgulanmaktadir. Sayılan olumsuzluklar bildigimiz, oradayken yarmaya calistigimiz, fakat son süreclerdeki kireclenen uzuvlardaki catirdamalarla birlikte ileri tasimanin daha kolay oldugu bir tabloyu yansitmaktadir. Öyleki aktarilanlardan ve alinan yanitlardan, tek tek kimlerle konusuldugunu dahi cikartiyor insan. “Daha ileri ve geliskin bir ön hazirlik, perspektif sunumu ile girilmez ise, bir ise yaramayacagi” düsüncesine sabitlenilmekte, cubuk tamamen olumsuzluklara bükülmektedir. Yapilan degerlendirmeler dogrudur fakat tablonun bir yüzüdür. Ayni tabloda; 21. yy”lin ö”lenme, parti modeli, kollektivizm, kadro, Dem- Merk. Iliskisi, hepsinden önemlisi yeni bir önderlik anlayisinin kacinilmazligini gören, bunun araclarina kollektif kafa yormaya hazir yeni ve genc bir irade ve ruh var. Görülmeyen budur! Bizi ileri tasiyacak olan bu irade ve ruhun, ileri itilmelidir. Yapi bütün sayilan olusuzluklara ragmen hazirdir. Mektupta sayilan tüm olumsuzluklari bastan sona yasayan bir yapinin elemanlari nasil bir hayal kirikligi yasayabilirler daha?! Tek basina hissedarlar kurulunun cözüm gücü olmadiginin y’ın sandigimizdan çok daha fazla farkinda olan bu genc damara ben güveniyorum!

2- Biz ücte ve sonrasinda; “Ileri perspektifler sunanlar- sunulmasi gerekenler” ikileminin kaldirilmasi, bunun sadece teorik altyapi ile degil, araçlarınında yaratılması gerektiğini bütün ayrintilari ile tespit ettik. Daha sonraki yayinimizda da, ileri tasiyan yazilarimiz oldu. Bu geliskin perspektiflere ragmen teorimiz ve pratigimiz birbirini tutmaması, yapisal zayifliklarimizi daha da derinlestirdi. Bunun birincil dereceden sorumlusu; kendim de icinde bulundugu; geliskin perspektifler sunup, fakat kollektiflestirmeyi ve diger ayaklarinin örülüsünü beceremeyen en üst tabakadir. Arkasindan en ileri tabakadir. Bunuda önceleyeni; önderlik anlayisinin kendisidir! Bu gerceklik bütün ciplakligiyla dururuken bir kez daha tekrarlayacağım; “Sizleri ikna etmeliyim, buradakileri ikna etmeliyim” “Benim sizleri kazanma sorunum var” gibi kendi kendine iradenin üstünde misyonlar biçen y; elemanlar arasinda, tek tek bireylerin olumluluklari ve tek tek kisilerin sorgulanmasindan degil yapisal zayifliklarin üzerine gidilmesinden “SISTEM SORUNUNDAN” bakişın giderek cesitli vesilelerle öne cikmasını dahi göremiyor! Bunun yorumlanışında; üzerine cikilamayan tıkanmalarda, her seyin sisteme havale edilmesi gibi oturmayan anlayislar olsa da, cubugun yapisal sorunlara bükülüşü anlamiyla genc bir damar kendisini konusturmakta, bütünsel bakisin ip uclarini vermektedir.

3-Hissedarlar kurulunun ertelenmesi, tek yanli bir bicimde, geliskin perspektif ve stratejik bilincin örülüsüne daraltilmaktadir. (sorunlara sadece teori eksikliginden bakan) Yerine getiremedigimiz “Hukukun diliyle konusma” atlanmakta, hukukumuza göre; mesruiyet sorununun oldugu, hazirlik asamalarinda bunun aciktan dile getirildigi görülememetedir. Personelin ”yönetim kuruluna güvenmiyoruz” dediği bir aşamada hissedarlar kurulu daha fazla ertelenemez. Görev bölümü bile yapip yerine getirmedigimiz programin derinlestirilmeside dahil, yeni yönetim kurulu ve yapacagi is bölümü icesinde yönelimelidir. Hissedarlar kurulunun icinden belirginlesip, bir temel atilip, daha sonra derinlestirilebilir

4- Göndermeler, buradan bir basınç oluşturma gibi yine 3. ün terk etmemiz gerken yanlarında da alışkanlıkların gücü konuşuyor. Evet bunların gömlek değiştirir gibi değiştirilmiyor, bu kadar kökleşmede değiştirilmezde. “Mültecilik konusunda kafalarda kırılma, 80 sonrası en büyük dalga bizde buna karşı koyamadık, benim istemim dışında gerçekleşti” gibi göndermeler. Ama bunların 3. gibi bir etki yaratamayacağını bilmiyorsun y’aş. İnsanlar buraya gelmek için ağlamadı! Seninde içinde olduğun kollektifin iradesiyle orada barınmanın hiç bir koşulu olmamasından, geri tipitip olasılığı karşısında geldi. Kolektifin iradesiyle de koşulları yaratılır döner. Bu kadar basit! Buradan dönülebilir ama tipitipten dönme olasılığı yoktu. Evet daha öncede ben ve yanımdaki y. hakkında ”Kendileri mi istedi” ”Koyacak bir yer bulamadınız mı” gibi sözlerini duyduk. İçinde bulunduğun mekandan dolayı bunlar doğaldı. Haklı istemlerdi. Bizim istemimizde buydu. Kalmak için neler yaptığımızı bilen bir dizi y. yanı başındayken daha kafalarda bulanıklık yaratacak laflar etmenin alemi nedir? Bizim istemediğimizi, barınacak en küçük bir örtünün olmadığı anlatıldı sana. (Sorun basitçe bir barınma sorunuda değildi. Bu da yoktu ayrı mesele. Bir yere hapsolup fiilen her şeyden kopmaktı. Böyle bir kalışın kollektife ne faydası olacaktı?) Sen dozu artırıp ”Daha sıkı durabilirlerdi” sözlerini söylemişsin. Gelir gelmez sıkı durup durmamakla alakası olmadığını kendi durumundan gördün.

5- Buradaki konutta 80 mülteciligine az yer yermek, bunun kafalarda yarattigi kirilma bir yana, -basilacak tutanaklari oldugu gibi okuyacak herkes zaten- YD”yi önderlik edilememesi zayif tarafimizdan vurmaya calisarak, 80 mülteciligini mesrulastirmaya calisip, yanitladigim mektuplarin sahibide dahil hepimizi “sol tasfiyecilikle” suclayan bir vatandas ile bizim aramizda kiran kirana bir savasimla gecti! Herkes tartışmaları ayrintilariyla okuyacaktir. Daha fazla açıklamaya gerek oldugunu düsünmüyorum.

Herkesi sımsıkı kucaklayıp öpüyorum. GL (Çi)