Dünümüzü Unutmadan Yarına Yürüyoruz!

Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB)  45. kuruluş yıldönümünü kutluyor.

TİKB, insanlığın kurtuluşunu amaçlayan komünist bir örgüttür. Sömürünün, sınırların ve eşitsizliklerin ortadan kalktığı bir dünya için savaşmaktadır.

Onun ‘kuruluş kongresi’ özelliğini taşıyan İMT (İleri Militanlar Toplantısı) 19-21 Şubat 1979 günlerinde yapıldı. Kimi kesitlerde yaşadığı tökezlemelere ve iç krizlere rağmen geçen 45 yıl boyunca proleter sosyalist çizgide militan bir devrimcilikte ısrarlı oldu. Ne Marksizm-Leninizm’i reddedip bordadan atmaya kalktı ne proleter devrimci sınıf perspektifinin sulanmasına, sosyalizm ve sınıfsız komünist toplum tarihsel amacının silikleşip bulanıklaşmasına meydan verdi ne de Leninist öncü parti fikrinden ve örgütlü devrimcilikten vazgeçti.

Tarihsel değerlerin dahi sömürü nesnesi haline getirilip kolayca harcanabildiği bu ‘tüketim çılgınlığı’, belkemiksizlik ve oportünist ilkesizlik çağında bu ısrarın değerini devrimci olanlar anlar.

TİKB’nin Türkiye devrimci hareketi içindeki konumunu belirleyen özellik elbette sadece Leninist devrim ve devrimcilik anlayışının temel ilke ve değerlerine bağlılıktan ibaret değildir. O bu temel üzerinde yarattığı değer ve geleneklerle de tanınır. 12 Eylül askeri faşist darbesi karşısında mücadelenin her cephesinde (içerde-dışarda, poliste-zindanda ve mahkemelerde) sergilediği soğukkanlı militan duruş ve Adressiz Sorgular geleneği bunlar arasında ilk akla gelenlerdir. Hatta TİKB gerçeğini, onun farkının ve ruhunun nerede yattığını anlamaktan uzak olanlar TİKB’yi işkencede ve cezaevlerinde direnişe indirger, onu sadece bu geçmişle anarlar.

Evet, TİKB bir yönüyle bu geçmiştir! Onu yaşatmakta ısrarlı kadro ve taraftarları olarak bizler, kolektif olarak yarattığımız geçmişimizle bugün de gurur duymakta, ondan beslenip güç almayı sürdürmekteyiz! Ama bizim için TİKB sadece gurur duyulacak devrimci bir geçmişten ibaret değildir! Her kim onu sadece bu yönüyle anıyor ve tanımlıyorsa, TİKB’ye müzelik tarihi bir eser muamelesi yapıyor demektir!..

TİKB dün’den çok bugündür, bugünden de çok yarındır!.. Bu özelliğiyle TİKB her şeyden önce komünist bir tarih bilinci, tarihsel hedef ve amaç açıklığıdır!.. Onun doğumundan itibaren attığı adımlara, onu başkalarından ayıran politika ve taktiklere bu tarihsel hedef yol göstermiştir. Ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımız başta olmak üzere TİKB kadroları, sahip oldukları bireysel yetenek ve potansiyelleri bu tarihsel amaç doğrultusunda dinamize edip kavgaya akıtmışlardır. TİKB ve onun kadrolarını 12 Eylül karanlığında da “tarihin sonu”nu ilân edecek kadar kendinden geçen neoliberal fırtınalar sırasında da yönlerini şaşırmayıp ayakta tutan bu tarihsel bilinç açıklığı olmuştur.

Uzun sözün kısası, TİKB’yi ve TİKB kadrolarını herhangi bir devrimcilikten farklı kılan, onların karakteristik çizgi ve özelliklerini şekillendiren temel etken bu ‘komünist yarın’ kavrayışı, bu konudaki bilinç açıklığı ve netliktir.

Zaten TİKB ne zaman tökezlemiş, ne zaman kendi içine dönüp örgütün adından bile vazgeçmeyi önerecek kadar gözü dönmüş tasfiyeci girişimlerle karşı karşıya kalmışsa onların kaynağında da bu tarihsel bilincin zayıflayıp kaybolması yatar. Bunlar da sonuçlarıyla ortadadır.

TİKB elbette sadece başarılardan ve TDH’ne kattıklarından ibaret değildir. Onun ders yüklü hataları ve başaramadıkları da vardır. Bunların başında da kitle örgütlenmesinde sergilediğimiz kronik zayıflık ile komünist gelişmede bütünlük ve süreklilik eksikliği gelir. Bunlardan ilki her zaman sadece TİKB’ye bağlı olmamış, onun bu konudaki politikalarının yetersizliği ve kadrolarının kitle örgütçülüğü konusundaki beceri eksikliğinden kaynaklanmamıştır. Bu konuda yargıda bulunurken dönemin koşullarının sınırlandırıcı etkisi göz ardı edilemez. Ama diğeri yani komünist gelişmede bütünlük ve süreklilik eksikliği tümüyle kolektifin ve onu oluşturan kadroların zaafıdır.

Devrimciliğin ve günün devrimci görevlerinin kavranışında tek yanlılaşmanın hem sonucu hem de sebebi olarak iki yönlü işleyen bu zaaf, bireysel ve örgütsel düzeyde gelişme dinamiklerini zayıflatan körelten oportünist bir kendinden hoşnutluk, kibir ve baş dönmesini de beraberinde getirmiştir. TİKB’nin özellikle 12 Eylül’den çıkış sürecinde sahip olduğu büyük prestiji kibirli bir ben merkezcilikle hovardaca harcaması ya da işkencede ve cezaevlerinde direnmiş olmayı ‘devrimcilikte gelinebilecek en üst olgunluk noktası’ olarak görmeye başlayan kadroların yaşadıkları baş dönmesinin yol açtığı krizler bunun yıkıcı sonuçlarına verilebilecek iki örnektir.

Devrimcilik doğası gereği iradi bir tercih ve duruştur. Sadece mevcut düzene değil tarihe bir meydan okumadır; çünkü onun akışına belirleyici etkide bulunup değiştirme iddiasını içerir. ML dünya görüşünün şekillendirdiği komünist devrimcilik bunun çok daha özel ve yoğunlaşmış biçimini oluşturur. Bir yanıyla ‘tarihi yaparken kendisini çevreleyen koşulların üstüne/dışına istese de çıkamayacağı’ materyalist bilincine sahiptir diğer yandan hiçbir karanlığa, gerici fırtınalara ve koşullara teslim olmama iddiası, iradesi ve gücünü temsil eder.

TİKB’nin devrimciliğini ve devrimcilik anlayışının ruhunu da bu kavrayış oluşturur zaten. TİKB, geride bıraktığı 45 yıl boyunca karşısına çıkan 12 Eylül ve 1989 sonrasının karanlığına, 2000 sonrasının tasfiyeci neoliberal anaforlarına teslim olmadan bugünlere bu sayede gelmiştir. Komünizmin özgürlük dünyasına yürüyüşümüzü bundan sonra da bu bilinç ve kararlılıkla sürdüreceğiz! Başarılarımız ve güçlü yanlarımız kadar zaaflarımız ve zayıflıklarımızın da farkında olmanın gücüyle, geçmişimizi unutmadan ama yüzümüz yarına dönük olarak bu bayrağı ısrarla dik tutacağız!..

21. Yüzyıla sosyalizmi yazacağız!..

TİKB Yaşıyor, savaşıyor!

TİKB Merkez Komitesi