Hizip Süreci IV

ZEKİ

Adına ister tıkanıklık diyelim ister fikir ayrılığı geldiğimiz yer ve bizi buraya getiren anlayışla ya da alışkanlıkla yürüyemeyiz. Bu ne bir tespit ne de başkaldırıdır. Bu herkesin bir ucundan kabul ettiği ve farklı farklı da olsa dillendirdiği durumumuzdur.

Yknın tek tek ve “kanatlar” olarak durumu budur. 52mizin durumu budur. 52nin her bir bileşenin durumu budur. Yayınlarımızın durumu gen.. sın.. ve tüm diğer alan faaliyetlerimizin durumu budur. Temel çalışma alanlarımıza ve döneme dair polkasal eksensizlik halimiz bundandır.

Nedenleri ayrı bir konu olsa ve aslen iki eski yk üyesi arasında olup geçmişten bugüne biriktirilegelen bir “şey” olduğunu hatırlamak zorundayız.

Bunu şundan söylüyorum ki 52mizin bunca sarkıtılıp önce yazılarla soyutlaştırılma giderek t…lar dizisi olarak hedefsizleştirlmeye yol açacak “öneriler” basit bir konum koruma kaygısından kaynaklanmıyor. Kendi içinde haklı görülebilecek dikkate alınması gereken kaygıların ve bunları besleyecek yanlışların yapıldığını inkaredemeyiz.

Bunların neler olduğu kimler tarafından gerçekleştirildiği vb konularına girmiyorum. Zaten gerek yok. Belgeleri okuyan herkes biliyor (olmalı).

Şimdi sorun buradan nasıl çıkılacağıdır.

Del. Top.sı buradan çıkış için atılacak adımlardan biri olarak değil bugünkü halde en kısa zamanda ve en az hasarla çıkış için kalan tek mekanizma durumuna gelmiştir.

Yk bileşenlerinden kimin haklı kimin haksız olduğu değil ama ailesel birliği sağlayacak bir toparlanma ve p..ik hattaki kaymayı engelleyerek dönemin önümüze koyduğu (kriz ve prltr hakereketin önderlik ihtiyacı) görevden koparak yokoluşa sürükleyecek bir iç tartışma sürecine sürüklenmemizin engellenmesi için yapılmalıdır.

Bu tüm sorunlarımızın çözüm aracı olarak değil çözümün yolu ve bu yolda yürümemizin aracının yaratılması mekanizması olarak ele alınmalıdır.

Ne yk “çoğunluğ”nu ne uzakları bugünümüzün sorumlusu olarak hedefe çakmak için değil (böyle düşünüldüğü gibi bir iddia ve/veya izlenim sahibi değilim ama varolan önyargılardan dolayı belirtme zorunluluğu hissediyorum) hemen herkesin kabul ettiği otorite yoksunluğu ve dağılmaya başlayan ailesel birliğimizin yeniden kurulması için yapılmak zorundadır.

Hedefi (ve içeriği) bu kapsamda ve en geniş bileşimle 52yi en kısa zamanda gerçekleştirmek olmalıdır.

Bu nedenle alınacak kararlar ve khk seçiminde haklı da olsa tepkilerle değil sürecin önümüze yığdığı görevlerin büyüklüğü ve misyon bilinciyle hareket edilmelidir.

Bileşim konusunda tahminlerden hareketle öneride bulunamam. Yalnızca yk çğlnun kaygılarını dikkate alan bir bileşimin olması gerektiğini söylemekle yetineceğim. Bunun dışında bir düşünce belirtemeyeceğim. 31.01.09 Kr(zeki)

*****

SEMİRAMİS

Herkese Merhaba, son olarak 52’ye nasıl yürüneceğine dair yazılan yazıları ve yazışmaları okudum.

Üç ayrı görüş ve çağrı var. Bana göre hiçbiri dlg çoğunluğunu gözeten öneriler değildir. İçinde benimde imzamın olduğu 8’linin deklarasyonu sonucunda ortalığın hareketlenmesi  bence anlamlı bir sürecin başlangıcıydı. Bence bu süreç dikkate alınıp gerekeni yapılmalıydı. Bu herkes için bir fırsattı ama bu fırsat iyi bir şekilde değerlendirilmedi. Dedim dedikle bu süreç çürütülmeye çalışılıyor. Artık herkes aklını başına toplayıp bu sürecin sağlıklı bir biçimde sonuçlanması için çaba içerisine girmesi gerekir. 8’linin deklarasyonu ile ilgili çok şey söylendi ve bizim bugüne kadar bütün bunlara yönelik hiç cevap vermememiz ayrı bir tartışma konusu değip geçiyorum.

1- YD’de yaptığım yüzyüze görüşmeler sonucunda sürecin işletilmesine yönelik ortak bir mutabakata varmıştık. Son gelinen aşamada herkes OÜ den bahseder olmuştu kaldıki 8’linin çağrısıda buna tekabül ediyordu. Yalnız anlaşılmayan ve üzerinde en çok tartışılan mesele ise nasıl olacağı idi. Bununla ilgili çok fazla tartışma yaşandı ve son olarak dlg çoğunluğunun alacağı karar olarak çıkmıştı. yd’ye gidip gelişlerin bitmesinden sonra km bir toplantı yapacağını kendi içinde gündemleri tekrar görüşüp görev bölüşümü yapacağını ve bu arada bizimde dlg çoğunluğunu gözeterek okhk’yı seçmiş olacağımızı vs. konuşmuştuk. Hem buranın hemde oranın hazırlığının tamamlanması sonucunda (yani bu günler kastedilerek dlg çoğunluğuyla seçilmiş OKHK’nın km yetkiyi devretmesi)sürece girilmesi ve 6 ay içinde sürecin tamamlanması hedeflenmişti.

Yüzyüze görüşmeye gelince aynen şöyle ifade edilmişti. OKHK seçiminden sonra gündem önerileri doğrultusunda oluşturulacak çalışma gruplarıyla birlikte yapılmasının daha sağlıklı olacağı üzerinde duruldu. Bütün bunların dışında ö.lü bir tarzda her dlg başka dlg y. ile görüş alışverişinde bulunma ve birlikte görüş oluşturma hakkına sahip olduğu ve bunun önünün açık tutulması konuşulmuştu.

2- Yukarda anlattıklarım doğrultusunda 22 Kasım tarihli ‘Bir kaç soru bir öneri’ adlı yazı güncelliğini yitirmişti. Ama ben döndükten sonra köm’ün ‘Gelen arkadaşın anlattıkları doğrultusunda olacaksa bu yazıyı dağıtımdan çekelim mi?’ Sorusuna alınan yanıt ise aynen şöyleydi ‘Buraya gelen arkadaş yanlış anlamış’ (yanıt banada gösterilmişti ve açıkçası okuduğumda çok ciddi bir sarsıntı yaşadım).

İkinci yaşadığım sarsıntı ise Fu.nun 2 Aralık tarihli km istifaya çağıran yazısı olmuştu. Halbuki benimle konuşurken km’yi toplantıya çağıracağını ve bu süreci olması gerektiği gibi yürüteceklerini 1. ci maddede anlattıklarıma yakın şeyler söylemişti.

3- Köm’ün son çağrısına gelince yd. dönüşü köm ile konuştuğumuzda çoğunluğu sağlamak için kendilerinin bir çağrı hazırladıklarını ve yakında bize sunacaklarını söylemişlerdi. Bende o gün cevabımı vermiştim. Özellikle onların çoğunluğu olmayacağımı ve bu yaklaşımlarını samimi bulmadığımı. Bunun için çok fazla nedenim olduğunu ayrıca belirtmiştim. 15’in bize anlatılmaması, onlarla birlikte alınan bir kararın  7 ay sonra reddedilmesi, belgelerin bize geçen sonbaharda açılması ve daha geriye gidecek olursak çok fazla olay ve olgunun özeeleştirisinin verilmemesi gibi kısacası çok ciddi bir güvensizliğim olduğunu belirtmiştim. Son olarak 8’linin deklarasyonundan sonra ve özellikle yd.ya çıkışımla birlikte çok fazla dedikodu yapılması ve bunun başının köm çekmesi cabası. Bütün bunlar ayrı bir yazı konusu olduğu için burada girmek istemiyorum.

4-Sonuç olarak artık şöylemi olsun böylemi olsun tartışmalarına son verilmelidir. Biran önce dlg çoğunluğuyla bir okhk’nın oluşturulması ve sürecin bu şekilde başlatılmasıdır. Okhk oluşturulması için bir top. olmasına karşıyım bence olmamalı ve ayrıca hantallaştırıcıdır. Açıkçası güvenlik kaygısı bir yana iç boşaltmaya dönüşeceği kaygısıda ağır basıyor. YD’dan döndükten sonra konuştuğum kimi dg’ler köm’ün yapacağı çağrıyı sırf onlardan hesap sormak için onaylayacaklarını belirtmişlerdi. Bende bunun doğru olmadığını ayrıca bir iç boşaltma top. olmaması gerektiğini ayrıca herkesi kapsamayacağını söylemiştim. Böyle bir şey olursa asıl büyük buluşmayı baltalayacağını ve süreci daha bir çıkmaza sürükleyeceğini belirtmiştim. Tekrar söylüyorum top. sırf bunun için yapılmamalıdır. Bence adaylar ve seçimler yazılı olarak yapılmalı ve hızlı bir biçimde bir okhk oluşturulmalıdır. Okhk oluştuktan sonra km bu okhk’yı tanımalıdır ve iradesini teslim etmelidir ayrıca köm’de ortadan kalkmalıdır. Okhk gündem önerileri doğrultusunda bu süreci başlatmalıdır ve 6 ay içinde sonlandırılmalıdır. Görev bölüşümü, çalışma gruplarının organize edilmesi ihtiyaç duyulduğunda top.ların organize edilmesi vs. asıl 6 ay sonra yapılacak olan büyük buluşmaya doğru yürüyüşümüzü hızlandırmalıdır. Artık şöylemi olsun böylemi olsun tartışma lüksüne sahip olduğumuzu sanmıyorum. Bundan sonra biçimle uğraşmaktan vaz geçip içeriğini tartışmalıyız. Daha içeriğe dair yani (kendimizi yani dlg çoğunluğunu kastediyorum) temelini oluşturacak eksen üzerinde tek bir yartışma yapılmamışken enerjimizi buna harcamamızın anlamı yoktur. Bunu biraz daha sürdürdüğümüzde geriye kimse kalmayacak hepimiz süreçle birlikte çürüyeceğiz.

Ad.lara gelince 5 kişinin olması süreci hantallaştırır mı açıkçası pek emin değilim. Benim burası cephesinden iki önerim olacak gemici H. ve gaz. P. YD’den de biri olmalı tabi.

Kendimi önermemem kesinlikle kendime güvenmediğimden dolayı değildir. Özellikle 8’li ile başlayan ve YD. ile devam eden bana yönelik yapılan karalama ve yıpratma politikasıdır. Sakın sorumluluktan kaçtığım anlaşılmasın. Ben mesleğim gereği şunu çok iyi biliyorum ‘kirlenmeden temizlik yapılmaz, temizlik yaparken mutlaka kirleneceksin’. Kimi dlg’lerin bana güvendiğinide biliyorum bunuda gözönünde bulundurarak. Ayrıca ister okhk’da olayım ya da olmayayım çalışmalarımda herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Bu sürecin aktif öznesi olacağımdan kimsenin kuşkusu olmasın. Çoğunluğun vereceği karar doğrultusunda bana verilecek hertürlü görevi üstleneceğimi ayrıca belirtmek isterim. Y. selamlar…

Not: Gündem, çalışma gruplar ve hangi çalışma gruplarında yer alacağımı başka bir yazıyla belirteceğim. ( Ocak 2009 )/smrs.

*****

FİKRİ

Ne yapmalıdan önce nereden başlamalı?. Bu kadar yıldır devam eden ve kimi zaman gelişkin yazılarla bir ilerleme kaydedilir gibi olduğu ama her gelişimde de aynı, birinin nüans farkı, diğerinin önemli görüş ayrılıkları olarak nitelendirdiği noktaya geri gelinmektedir. Bu nedenle 8 linin yeni çıkışıyla bu tıkanıklık aşılmaya çalışılmaktadır. Bundan daha doğal ve doğru bir müdahale herhalde olamazdı. Ben tüm bu sürece ilişkin çok yönlü bir değerlendirme yapamayacağım. Metinler ve onlara ilişkin eleştirilere yönelik değerlendirme konusunda zaten çok yeterli olduğumu düşünmemekteyim. Yanısıra şu an yapının bulunduğu duruma ilişkin bazı somut da olan bir takım değerlendirmeler ile yine bu temel metinlerin aklımda kalan ve okurken oluşan ve yanlışlığı bu nedenle belki ortaya konulmasında zorluk yaşanmayacak bir takım düşüncelerimi yazmaya çalışacağım.

Öncelikle ben de bu sürecin bu kadar uzun zamandır sonlandırılmamasından ciddi olarak rahatsızım. (Bu kavram yerine daha farklı bir kavram bulamıyorum.)

Bu sürecin bir an önce sağlıklı sonlandırılabilmesi yönüyle ben de 8 linin çıkışın haklı ve yerinde hatta gecikmiş buluyorum. 8 linin nasıl biraraya geldiği sorusu artık önemsizdir. Zaten bu sürecin uzamasındadır ki ülkede en az olmak üzere, eminim ki en fazla yd de sağlıksız biraraya gelişler olmuştur. Nitekim ortaya çıkan bazı metinlerde bunun örneği mevcuttur. Yine 8 linin bahsettiği ruhuna ve felsefesine karşı oldukları bir imt in de bu niteliği taşıyacak olması kuvvetle muhtemel.idi. Bu nedenle sorumlu davranan y.lerin sürece müdahale etmeleri sadece t.sel bir hak olmasının dışında daha temel bir sorumluluk örneğidir de. Bu sürecin bir an evvel artık başarıyla sonuşçlandırılması gerektiğini emp.kapi.krizinden dolayı da düşünmek gerekmektedir. Aylar öncesinde bu yönlü bir konuşmayı kendim sorumlu.y.ye bu metin ortaya çıkmadan daha, söylediğimi hatırlıyorum.

8 linin ültumatom olarak değerlendirilen metninin yerinde ve doğru olmasının dışında benim bu konuda asıl kaygım, buna karşı bir kısım yk nın da içinde olduğu yd dekilerin tepkisidir. Bu tepki ki ortaya çıkan durumu daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getirebilir. Ben bu yapının dışında biri olsaydım rahatlıkla şunu düşünürdüm: bu tür süreçleri istediği kadar uzatabilen bir yk.nın olduğu bir şirket, acaba en temel ve ilk akla gelen demokratik sürecininin bu şekilde engellenmesine karşı, şirkette bir diktatörlük durumu mu oluşturulmaktadır diyecektir. Niyet öyle olmasa bile bu kadar yıldır sürdürülen bir sürecin ve bu sürecin sonuçlanması konusunda 8 linin çıkışına kadar belirsizliğini sürdürecek bir şirkette, yk nın şirketteki konumunu sürdürmek için mi bunu yaptığı akla gelecektir. Bu şirkette bir diktatörlüğe tekabul eder. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Zaten t.nin kendisi özellikle bu konuda ayrıntılı bir hüküm getirmiştir. Başka da bu kadar ayrıntılı düzenlemelere rastlanmaz. Dolayısıyla bu tür suçlamalara muhatap olmamak için bu sürecin bir an evvel sonuçlandırılmasının en doğrusu olduğu açıktır. Ben artık kriz nedeniyle artık tüm ö.sel sorunlarını çözmüş bir yapıya giden yolun başlangıç noktası olarak bunu görüyorum. Aksi halde sorunlar, üstelik salt bu süreçten kaynağını alan sorunlar daha da karmaşıklaşarak da büyüyücektir. Diğer sorunları saymıyorum bile.

Bu sürecin başarısı için ileri temel metinlerin beklenmesi düşüncesini de bu nedenle doğru bulmuyorum. Bunu tercih etmediğimden değil. Bunun çıkış sürecinin bizi daha fazla iç sorunlara götürmesinden dolayı düşünüyorum. Biz elbette bu sorunlarla bir şekilde yüzleşeceğiz ve çözmek zorundayız. Ama bu sürecin olumsuz gelişiminden de beslenen sorunların daha kötü bir şekilde sonuçlanma ihtimalinden dolayı kaygılıyım. Biz olay ve sorunların şimdi yeni çıkan bir takım nesnelliklerle de birleşerek kör düğüme dönüşmemesi için bırakalım bu süreci sonlandırmayı, eğer bu süreç içerisinde olmasaydık da sırf bu kriz nedeniyle belki bir o.k.düzenlemek icap edecekti. Muradım bu k.nın var olan sorunlar içerisinde en başta ö.sel sorunları çözmesidir. Siyasal ideolojik konular bugün çözülmese bile bunu çözecek bir platformun devamı için öncelikle bu temel konuyu çözmesi gerekmektedir.

Yapı tarihinde kaç tarihi fırsatın kaçırıldığından bahsedilir? Bildiğim kadarıyla iki. Şimdi de eğer zamanında önlemler alınmazsa bu kriz le birlikte yakalayacağımız fırsatı heba edeceğiz. Bu nedenle 8 linin bu yönlü çıkışını tarihsel anlamda da değerli buluyorum. Evet y.lar bu tarihi fırsatı bir bütün olarak heba etmeye dönüşecek tüm süreçler artık talidir bana göre. Kimse, ama bu sorunlar çözülmeden bu fırsatı da değerlendiremeyiz demesin. Daha bu süreç tamamlanmadan geçici bile olabilen mekanizmalarla bu sorunları çözmemiz mümkündür. Belki de bu yöntemi tercih etmeliyiz emin değilim. Ama yukarıda sorduğum soruya geri dönersem: ne yapmalıdan önce nereden başlamalı sorusunun yanıtı, bu sürecin evvelemirde bizim ö.sel sorunları çözüp, diğer her şeyi çözecek temeli de bir an evvel hazır etmektir.

Şu girilen kriz sürecinde ve kitlelerin son iki yıldır hafiften hafiften hareketlenmeye başladığı bir zamanda öncelikle buna uygun bir konumlanışa, daha önce benzeri durumlara aldığımız vaziyetten de geniş bir vaziyet ve buna uygun bir ö.sel iç bağlarını sıkılaştırmış olarak girmek zorundayız.

Sorunların ertelenmesini kastetmiyorum. Ama sorunların çözülmesi bile nasıl çözüleceğinden evvel bir soruna dönüşmüşse artık ya bu gemiyi terkedeceğiz ya da gemiyi tamir edebileceğimiz güvenli bir limana götürene kadar bu yeni dalgalarla boğuşmak doğru olandır.

8 li doğru ve t.sel bir zemin ortaya koyarken buna gösterilen tepkinin, bana, ‘diktatörlükle yönetilen bir yapıda mıyız’! ı hatırlatıyorsa bu söylediklerim fazlasıyla doğrudur.

Tüm bu, teorinin geliştirilmesi için yapılan ve ileri bir hattan her şeye, ör., pratiğe, kadrolara v.b., bakılarak, ancak bu şekilde yola devam edilebileceği düşünülüyorsa ve ama bu durum var olanın zaten iyice derinleşme eğilimini bizzat bunu ortadan kaldırma iddiasıyla yapılan tartışmalarla iyice arttıran fiili tasfiyeciliğe  bir çözüm olacaksa anlamlıdır. Ve yine tüm bunları, var olan ve gittikçe derinleşmekte de olan emperyalist kapitalizmin krizi sırasında bu sisteme etkili bir tekmeyi de atmayı ve nasıl atacağımızın hesabını yapmayı içeriyorsa anlamlıdır. Aksi halde tartışılanın hiçbir öneminin olmayacağını samimi bir şekilde düşünmekteyim.

Sos.devrim perspektifinin k.da ilan edilmesi gerekirken bu beklenmeden ilanı yanlış olmuştur. Bu konuda yapılan eleştirilere ben de hak veriyorum. Ama aynı y.ler aslında bu süreçte bunun gibi daha yığınla hata yapıldığını da hatırlamalılar. Örneğin, k. süreci beklenmeden, yd k.yapılmış ve orada alınan kararlar burada tartışılmamıştır. Ve orada alınan kararlar burada bu süreç tamamlanmadığı için bazıları hemencecik burası için de referans olarak almaya başlaşmıştır. Örneğin aşağıdan da denetim gibi yeni kavram ve kararlar için bunu bariz bir şekilde yaşadığımı hatırlıyorum. Bu denetimin şekli ve çerçevesi çizilmediği gibi bence bu yönüyle de tanımlanmadığından yanlış alınan iç demokratik işleyişe ilişkin kararları da eleştiriyorum. Bunda acaba önderlik sorumluluklarını aşağılara havale etme yok mu? Bu nedenle mi bu yönlü bir işleyiş için karar alınıyor. Iç demokrasi gelişsin diye mi? Bu nedenle mi şimdi bilginin demokratikleşmesinden bahseder duruma geliyoruz. v.b.vb. Tüm bu süreç boyunca eleştirilecek pek çok konu olabilir. Bunların birikimi ise en önemli mesele olan k.yı ortada bırakıyor. Iç doku ve işleyişimizi tahrip ediyor. Ciddi bir şekilde bir yapı bütünlüğü görüntüsünün ortadan kalktığı söylenebilir. Pratiğin parçalılığı, tek merkezden yönlendirilemiyor oluşu iyice ö.algılayış ve anlayışını deforme etmektedir. Buna artık bu sürecin asgari bir başarıyla sonuçlandırılmasının dışında çözümü olmayacaktır. Farkına varılması gereken budur. Bu nedenle her atılan adım bizi sonra yanlışlıkları üzerine tartıştıracaksa öncelikle k.sürecinin genel bir başarıyla ama acilen sonlandırılması daha doğru olandır.

İdeolojik birliği sağlamak için aralarında, birinin, nüans farkı, diğerinin, önemli ayrılıklar olarak ifade ettiği ve şimdi bu süreçte ister bu nüansın önemli bir ayrılığa dönüştüğü, ister önemli ayrılığın bile aslında bir nüans farkı olduğu kabul edilsin bu durumda, yk, herhalde bu ideolojik bütünlüğü koruma düşünce ve iradesiyle süreci devam ettirmektedir!? Peki yk.nın sadece siyasal- ideolojik değil, ö.sel ve pratik bütünlüğü de sağlama yükümlülüğü, üstelik siyasal ideolojik bütünlüğü sağlama çabası içerisindeyken, yok mu? Ve eğer söz konusu olan önderlikse, şimdi aylardır tartışılan ve gittikçe şiddetleneceği kesin olan ve sonuçlarını pek çok yıl daha ciddi yaşayacağımız kapitalizmin bir kriz süreci varsa, bu nesnel koşullarda bir önderlik yapması sorumluluğu yok mudur?

Siyasal bilinci ilk almaya başladığım üniversitenin ilk yıllarında çokça derneklerde veya kantinlerde yapılan ve seyircisi az olmayan 3-5 siyasal temsilci arasındaki tartışmalarda, kafamızın bir sağa bir sola döndürülmesinden bıkıp, pratik çalışmaya ve oradan duyduğum ihtiyaçlarla teorik kitaplara yöneldiğimi hatırlıyorum. Şimdi yukarıda yapılan tartışmalar konusunda aynı ruh halindeyim.

Aslında tartışmaları derinleştirecek zamanımız vardı. Şu geçen iki yıl öncesine kadarki 4 yıllık süreç (2002-2006) zaman diliminde yapılabilir ve sonlandırılabilirdi. Ama artık şimdi işçi sınıfı ve emekçilerin son iki yıldır hafiften ama gittikçe artan bir mücadele isteği ve pratiği içerisindeyken ve krizle birlikte bunun daha da artacağı, arttırılması gereken bir zamanında isek, buna devam edilebilir mi? Madem bu tartışmaların tüm yapıya ve tdh ye ciddi ufuklar açacağı düşünülüyorsa-ki kesinlikle bu tartışmaların böyle bir faydasının ve bu nedenle gerekliliğinin olduğu kanaatini taşımama rağmen- bu yapının bütünlüğünü pratik faaliyetin de bütünlüğünün korunarak sağlanması gerektiğini düşünmek gerekmiyor mu?. Daha fazla devam ettirilen bu yönlü tartışmaların yapılması düşünülen ….ün de bir koşulu olan, zaten ‘bütün’ olunmadığında yapılanı da anlamsızlaştıracağından zorunlu değil midir?

Ortada bir türlü sonuçlandırılmayan bir k.süreci var ve birileri bu sürecin bir an önce sonuçlandırılması doğal ve doğru tepkisini ortaya koyuyor ve bir başkaları darbe, ucu nereye varır diye eleştiriyorlarsa bu aynı kişilerin tepkiye gösterdikleri tepkilerinin, nereye varacağını düşünmeleri beklenirdi. Bu çıkışa gösterilen pek çok eleştiri vardır. Darbe vb. Ama bu çıkışa ‘ucu nereye varır’ diye karşı duran kişi ve anlayışın durumu nereye götüreceğini, bu durumun ucunun nereye varacağını düşündü mü? Bence gk u istediği kadar uzatma hakkını kendinde gören bir anlayışın ucu  diktatörlükten başka bir yere varmaz. Buna kimsenin hakkı olmadığı gibi aklı başında hiç kimse de izin vermez. Vermeyecektir.

Uzatılmış, geciktirilmiş her gk.süreci, yapının ve her bir unsurunun üzerindeki yükü arttırarak devam ettirecektir. Nitekim yaşanan da budur. Her geçen zaman yeni pek çok şeyi tartışmaya dahil ederek gk nın üzerindeki yükü taşıyamayacak denli ağırlaştırmaktadır. Bu durumda en sağlıklı yol bunu bir an evvel sonuçlandırmaktır. gelinen aşamada k.nın yapılmasından daha acil bir şey kalmamıştır. t.ün hiç bir yerinde de bu konuda temel metinler beklenir diye bir madde yoktur. Bu mazereti doğru bulmuyorum. Bu temel metinler k.nın önkoşulu yapılamayacağı gibi salt bu sürecin bile pek çok temel metin ortaya koyduğunu ve bunların hemen hemen hepsinin şu ya da bu şekilde ilan edildiğini görmek gerekir. Bunun sakıncaları ayrı kuşkusuz. Ama bu gerçeği de görmezden gelemeyiz. Biz madem gelişkin teorik çözümlemeleri içeren temel metinleri bekliyoruz, yarın öbürgün birileri de iyi ama gelişkin bir pratik de yok ki, yeni hiçbir pratiğimiz yok ki deyip k.ları ertelemeye, sürüncemede bırakmaya kalkarsa ne diyeceğiz ne cevap vereceğiz. Ayrıca bu zaten kesintisiz yürütülmesi gereken teorik çalışmanın bir parçası değil mi. tabii ki tüm bu temel metinlerden yola çıkarak benim yukarıda söylediğim ö.ün yeniden örgütlenmesine nasıl daha ileriden bakılabilir sorunun yanıtı bu bekleme değildir. Bunun yanıtı hayatın kendisi olmalıdır.  Ya da bu temel metinlerin bir şekilde hadi yanlış bir şekilde ö.nün yayınlarında yer almamış olsaydı şimdi ki halimizin ne olacağını düşünelim. Bu güne kadar ki şöyle ya da böyle yeni insanları hangi gıdalarla besleyecektik. Nasıl gittikçe siyasal açıdan gelişmeye devam eden bir yapı olmaya devam edebilirdik. k.ı mı bekleyecektik bunun için. Bu k. 8 yıl bizi geciktirecek idiyse şu sürecin ortaya çıkartacağı, kollektif işçi bilinci, startejik bilinç, kent yoksulları gibi metinleri yeni mi daha ilan edecek noktaya gelecektik. Ya da bu noktaya henüz ne zaman geleceğimiz hala belirsiz iken bu gelişimi belirsiz bir zamana mı atacaktık.! Ya da ortaya gelişkin metinler ortaya çıkarmakla işimiz bitiyor mu ki. Yani 13 yıl önce ortaya çıkan parti metni gibi bir metin gibi onu nasıl içselleştirebileceğimiz üzerine gelişkin bir örgütsel ve pratik yol ve yöntem ortaya çıkaramadıktan sonra neye yarayacaktır. Işte teorisiciklikten başka bir şey olmayan budur. O halde gelişkin metinler kadar önemli bir diğer nokta da bu politikaları yaşama geçirecek şekilde düşünülmesi bir yön ise bunu yaşama geçireceklere bunu öğretmekte gerekmektedir. Pratiğin örsünde dövülmemiş hiçbir teorinin doğru da olsa yaşama şansı olmayacak hayat onu zaten yabancılayacaktır. Buna düşemeyiz. Bu nedenle aşağıda bence tüm teorik açılımlardan daha değerli bulduğum 4×4 yazısının bile bu nedenle eksik hususlar taşıdığını düşünüyorum. Bunu aşağıda yazacağım.

Lenin in örgütlenme üzerine yazdığı ve benim şu şekilde anladığım bir cümlesini hatırladım. Bu da her p.ü.nün tüm partiyi değiştirme hak ve iddiasının olmadığı bir parti sağlıklı bir parti değildir. Eğer bir kısım y.lar bir hak kullanmışlarsa yk.nın ve tüm yapının bundan kaygı ve tedirginlik yerine sevinç duyması gerekmektedir. Bu yüzüksel ve doğru çıkışa gösterilen çıkışa gösterilen tepkiden sonra hangi y. tüzüksel hakkını kullanmaya çesaret edebilecektir. Hangi y. yapıya ilişkin düşüncelerini dile getirme, yapıyı değiştirme, olumlu bir noktaya taşıma görev ve sorumluğunu cesurca yapabilecektir. Bu anlayış bir ko.p.anlayışıyla bağdaşmaz.

8 linin çıkışı bir açıdan şu nedenle düşündürdü beni; bundan sonra oluşan durum burası ve orası diye ortaya çıkarsa bu ciddi bir yanlışlık olur. Bu çıkış öyle yorumlanamasa bile bu temel alınarak burası ve orası diye konuşulmaya başlanması içimizde bir yara açacaktır. Bundan herkesin kaçınacağına inanıyorum. Yine ü.lerinin çoğu yd a olmasına rağmen yapının ağırlık merkezinin yd ye taşınmasına yol açacak her seçimin doğru olmayacağını şimdiden söylemek istiyorum.

Beri yandan fu nun artık eksenlerin ortaya çıkması gerekir talebini bu nedenle doğru bulmuyorum. Dıştalayıcı bir yaklaşımdır. Yıllarca yk arasında var olduğunu yeni öğrendiğimiz görüş ayrılıklarının temel ayrılıklar olduğunu düşünmediğim gibi tüm yapı bu görüş ayrılıklarının  çözümlenmesini bekleyemez ve k.bu nedenle ertelenemez. Bu, yk içindeki fikir ayrılıklarının yapıyı ilgilendirmediği anlamına gelmez. Tam tersine yaşadığımız özellikle 10 yıllık sürecin bir eseridir. Bu nedenle de yk da cisimleşmiş görüş ayrılıklarının tüm yapının görüş ayrılığı olarak da telakki etmek icap eder. Buna rağmen yapılması gereken bu k.sürecinin bir an evvel sonuçlanmasını sağlayacak bir iradenin ortaya koymaktır. Bu tartışmanın bitirilmesi demek değildir. Bu şekilde nitelenen -yani aslında yapının kendi içindeki çelişkilerin bir ürünü- bir tartışmanın k.ya sunulması da söz konusu olduğuna göre çoğunluk kararına yanlış bile olsa uymaktan başka çözüm yoktur.

Tüm bu süreç boyunca yaşanan tartışma ve bu tartışmanın yapılma amacının içine girilen fiili tasfiyecilik sürecinin ortadan kaldırılması amacını taşıdığını düşünüyorum. Bu nedenle olsa gerek bu durum tasfiyeciğin tasfiyesiyle sonuçlanması gereken bir süreç olacağından dolayı bundan duyulan kaygı mı ağır basmıştır. Iki yk.üyesi tarafından yaşanan tartışma bu şekilde mi okunmalı. Bunun biraz abartıldığını düşünüyorum. Öncelikle yapının yeniden yapılandırılması ile başlanmalıdır. Yeniden işleyen görev sorumluluk ve misyonunu oynayan tarihsel görevlerini yapan, şu girilen kriz sürecine aktif müdahale edip işçi sınıfna gereken önderliği yapması gerekmektedir. Girilen bu tartışmalarda önderlik misyonundan hareket edildiğini düşünmüyorum. Buna neden tartışmaların uzayıp sonuçlandırılmaması ile herşeyin bu tartışmalarda eritilmesidir.

Ne yapmalıdan önce nereden başlamalı sorusunun yanıtı; önce örgütün k.yapabilmek için dahi yeniden örgütlenmesidir.

Bu sürecin gündemi şöyle konulmuştu:

–         işçi hareketinin durumu, bizim bulunduğumuz nokta, işçi çalışmasına ilişkin hedef ve yönelimlerimiz.

–         Gençlik çalışması

–         Yd.çalışması

–         Dışımızdaki güçler, platformlar ve oluşumlarla ilişkiler, bugüne kadarki pratiğimizin değerlendirilmesi temelinde hedef ve yönelimler

–         açık yerlerdeki kurumlar, misyonları ve yeniden tanımı temelinde hedef ve yönelimler

–         çeşitli konularda alınacak kararlar.

dan ibarettir.

Şimdi ise bu gündemlerden çok daha farklı gündemlerle tartışmakta çözüm bulmaya çalışmaktayız. Ama dikkat edilirse hiçbir maddede yapının yeniden yapılanması yoktur. Tüm bu hedefler yeniden yeni tarzda tanımlanması gerekmesine rağmen yapının yeniden yapılanması yoktur. O halde bu gündemlerin oluşturulmasında yanlışlık vardır. bu başlıklar tartıştığımız konuların birer ara başlığından ibaret kalmıştır. Ayrıca bugün yapı denilmeyi hak edecek şekilde bir ö.bütünlükten bahsedemiyorsak bu erezyon ve bozulmanın nedeni bu süreçte aranmalıdır.

Bu gündemlerin çoğuna ilişkin düşüncelerimi en son yazacağım.

Beri yandan bu tartışma, pek çok ciddi yeni açılımı da beraberinde getirmiştir. İşçi sınıfının değişen yapısı, stratejik bilinç yazıları, kent yoksulları, stratejik bilinç, kolektif işçi bilinci, özellikle yk içindeki emperyalizm tartışmaları, bitmediği söylense de var olan haliyle bile büyük dönüşüm ve diğer yazılar…

Bu yukarıda sıralanan başlıklar yerine şunlar olsaydı:

-21.yüzyıla sosyalizmi yazacağız iddiasına uygun 21.yüzyılın parti yapısı, işleyişi ve özellikle kendini gizleme, koruma ve geliştirme yol ve yöntemleri nelerdir.(dipnot 1)

-sınıf çalışması neden geliştirilemiyor. Hatta bir yüklenip bir şeyler yapıp sonra aynı düşüş sürecini yaşamasıyla neden tıkanmış durumda.

-21.yüzyılın kadrosu nasıl olmalıdır.

– dünyanın değişen yönleri, emperyalist kapitalizmin gelmiş olduğu aşama ile buna koşut değişen yapısıyla işçi sınıfı ve kitlelerin bulunduğu nokta ve bağ kurma sorunları, ö.ün buradan kendini var edebilmesi

– bunlarla birleşik tarzda programımızda ne gibi değişikliklere ihtiyaç vardır. neden direkt sosyalizm ve ama 50 yıl önceki sosyalizmden daha gelişkin bir sosyalizm algılayış ve içeriği.

-yine bunlarla bütünleşik tarzda sosyalist demokrasinin yeniden tanımlanması ile ö. içi demokrasinin sınırlarının yeniden belirlenmesi, içeriğinin nasıl doldurulması gerektiği.

– ö.iskeletinin yeniden gözden geçirilip değişen koşullara göre ve savaşma kapasitesini arttıracak ve güvenliği sağlama alacak tarzda yeniden dizayn edilmesi.

Ö.o. sürecinin kapsamlı bir değerlendirmesi ortaya çıkan yazılarda yapılmıştır. O günden bu yana ülkede tarihinin en ağır ekonomik krizi-2001 krizi- yaşanmış, ortalama yılda 6-8 e kadar varan büyümelerle, pek çok alanda burjuvazinin ve devletinin kendini yeniden yapılandırmasıyla önemli bir yol kat etmiştir. Ne 10 yıl önceki işçi sınıfı bileşiminden, ne de ittifaklarının yapısından bahsedilebilir hale gelmiştir. İşçi sınıfının değişen yapısıyla birlikte nicelik olarak gelişmesi, yeni bir nitel dönüşüme uğrama potansiyelini çok daha güçlü içinde taşıması anlamına gelmektedir. Emperyalizme bağımlılık eskisinden çok daha fazla sıkı ve girift bir hal alırken yanı sıra Türk Tekelci Burjuvazisinin, batı da ketlenince Doğudan, Doğudan ketlenince Batıdan güç toplayarak geniş bir bölgede görece bağımsız hareket kabiliyetin geliştirmiş olması, devlet olarak başta askeri anlamda olmak üzere muhaliflerini yok edebilme kapasite ve becerisi anlamında muazzam deneyim ve potansiyeli elde edebilmesi dikkate alınacak önemli gelişmelerdir. En basitinden Ekonomik olarak dünyanın 16.büyük ekonomisi noktasına gelmiş bir ülkede bizim hala eski programla yola devam etmemiz mümkün değil. Bu nedenle her ne kadar bir k. Sonrası ilan edilmesi gereken sosyalist devrim perspektifinin g.ile ilan ve açımlanması her ne kadar ö.işleyişi açısından bir yanlışlık olsa da daha fazla beklenemeyecek denli acildi bence. Bu durum olsa olsa k.sürecinin bir türlü sonlandırılamaması yönüyle bu açıdan eleştirilebilir.

Bu süreçte lenin in sendikalar üzerine adlı kitabında söylediği bir şeyi hatırlamamak mümkün değil. Kitap elimde olmadığı gibi aynen aktaramıyorum. Mealen şunu söylüyor: politika, doğru bir   fikrin  söylenmesi veya yapılması değildir. Politika o doğru fikrin ve davranışın doğru zamanda yapılmasıdır. Şimdi doğru olan ne varsa ancak iyice sürüncemede kalmış olan bu k.ın sonuçlanmasına endekslenmediği sürece doğru olsa bile hayat tarafından kabul görmeyekcektir.

  1. konusunda temel belgelerin hazırlanması ve önemi yadsınamaz. Tüm yapının ve yaşanmış pratiğin ileri bir hattan değerlendirilmesi, alınacak kararların doğruluğu açısından zorunludur. Ne var ki k.ı salt buna mahkum etmek, bu yazılar çıkmadığında ö.bütün olarak kilitliyecek tarzda bunların ya beklenmesi ya da tartışılıp bir türlü sonuçlandırılmaması bence ne yüzükte ne de parti anlayışıyla bağdaşır. Çünkü zaten devamlılık arz etmesi gereken teorik gelişim sadece k. da yapılması gereken nokta vuruşlarına hasredilemez. Hasredilmemelidir. k.ların en önemli ve zorunlu tarafı ö.sel sorunları çözmesinin beklenmesidir öncelikle. Eğer bizatihi k.ın kendisi bu sorunları çözmesi yerine yeni sorunlar ortaya çıkartıyorsa ve zaten hemen hemen ilk ikisini bilmiyorum ama sonuncusu ve şu an yapılmakta olanla birlikte tarihimizdeki k.ların yarısı bu sorunları bir şekilde ortaya çıkartıyorsa artık k. anlayışının gözden geçirilmesine de gerek vardır diye düşünmekteyim.

4×4 yazısı konusunda ise değerlendirmem şudur.

Partinin tanımı bilinçsiz sürecin bilinçli yürütücüsü ise parti bunu, plan kurarak yapacaktır. Plan, bir ko.partinin en temel nitelik ve işleyiş araçlarıdandır diye düşünüyorum. Nitekim sosyalist ekonomiyi kapitalist ekonomilerden ayıran en temel özelliklerden biri de plandır, planlı gelişimdir.

Işte k.larda bir önceki k.dan bir sonraki k.sa kadar nelerin yapılması planlanmışsa bunların yapılıp yapılmadığı ile neden yapılamadığının muhasebesi ile bir sonrakine kadar merkezi bir plan ortaya koymak şeklinde olmalıdır. Ben buna stratejik merkezi planlama diyorum. Durumumuz nedir. 2 veya 3 yıl için ne/neler planlanmaktadır. Bu temelde alt ko.ların da kendi planlarını yapmaları istenmeli ve bu doğrulduda onların daha önce yapmış oldukları da değerlendirilmelidir. Plan konusuna 4×4 ile ilgili düşüncelerimi yazarken geri döneceğim. Ama en genel gelişim planı diye de ifade edebileceğimiz, master planı da diyebileceğimiz planların çarpıştığı onların tartışıldığı, karar altına alındığı en geniş platformlar olmaldır k.lar.

Temel kaynaklar elimde yok. Onlardan alıntılar yapamıyorum. Ama kendiliğindeci bir hareket ile ko. Bir hareketi ayıran temel farkın plan olduğu açık. O halde k.lar                   mümkün olabilen tüm olasılık hesaplarıyla birlikte merkezi satratejik planların yapılıp onaylandığı yer ve zamanlar olmalıdır. Bu nedenle de yapılagelen k.lar yönelik eleştirilerimi yapmak ihtiyacı hissediyorum.

4×4 yazısı yaşanan fiili tasfiyeciliğe çözüm olarak veya teori ve pratiğin yeniden diyalektik olarak, birbiri arasındaki mesafenin kapanıp, birbirine bağlanması için bir anahtar işlevini taşımaktadır. Fakat ben yazarının benzetme olarak yaptığı 4 ün 4 ile toplamı yerine çarpımını tercih etmek yerine yine de 1 den 4 e kadar her bir sayının diğer başka 1den 4 de kadarki farklı bir sayıyla toplamı ve sonuçta genel toplamının 16 değil 47 yaptığını biliyorum. Matematikte buna bir isim verilmiştir. Ama matematiğim kıt olduğu için bilmiyorum.

Demek istediğim çalışmada ideolojik, teorik, örgütsel ve pratik unsurun birarada olabileceği, olması gerektiği ve birbirini eşit olmasa bile dengeleyebileceği, birbirleriyle gerçek diyalektik, birbirinden güç alıp toplam güçten de yüksek bir güce dönüşeceğini aynı yazının yazarı gibi düşünüyorum. Fakat bunun için bizim bugüne kadar yaptığımız işbölümü ve planlamaya farklı ve doğru tazrta bakmak gerektiğini düşünüyorum. Zaten bugüne kadar doğru bir işbölümü yapıldığını düşünmüyorum. Sektörel mantıkla, yayın faaliyet, gençlik çalışması, semtler(-şimdi de kent yoksulları), ask.k., kadın çalışması, sanat çalışması gibi bir işbölümü kurulmuş oluşturulmuştur. Kapitalizmin eski üretim biçimi olan fordist sistemde olduğu gibi her bir parçanının mekanik bir bütünlüğüne -kapitalizm de ürün,meta-biz parti demişiz. Oysa tüm bu üretim süreçlerinin çok daha basit , esnek, verimli ve birbirinden çok uzakta olsa bile aynı yerdeymiş gibi tüm parçalarının imalatı gibi parti faaliyetini de böyle kurgulamak gerekir. Her birim( ya da kadro), teorinin sadece alıcısı veya sadece pratikçisi değil hiçkimse sadece teorik çalışma ve çabası içinde değil pratiği ve örgütçüsü de olmak zorundadır. Bu durum herkesin teorisyen olduğu ama hayır hiçkimseinin teorisyen olmayıp, pratisyen olduğu, hayır pratisyen de değil örgütsüçü de olduğu, herkesin bu 4 kategorinin de yaptığı ama hiçbirinde olmadığı…-bu komünizmin toplumunda insanın yaşama biçimi değil midir?

Fakat işbölümünü madem kategriler arasında yapmayacak ve herkes herşey ve herkes hiçbir şey olacaksa; bu buna uygun merkezi bir planlamayla her kadro ve taraftarın ve herkesin, bu 4 kategorinin herbiriyle ilişkilenmesini sağlamak zorunludur. Bu birilerine teori oku, yaz demekle veya birine burayı örgütle veya şu işleri yap denilerek yapılacak bir şey değil. Palnlama somut bir alan çalışmasına döküldüğünde ve bu merkezi anlamda kontrol edilip yönlendirildiğinde mümkündür. Hiçkimse sadece ‘sınıf çalışması’ yapmayacak, hiç kimse sadece gençlik veya yayın faaliyeti veya kadın ….vb.vb,herkes sınıf çalışması yapacak. Tüm bu kategoriler sınıf çalışmasının görünümlerinden başka bir şey değildir. Kadın, gençlik, yayın, vb.her şu an ayrı alan olarak tasarlanan çalışma aslında sınıf çalışmasının görünümlerinden biridir. Sınıf çalışmasına içkindir.

Üstelik sadece teorik ve ideolojik değil, örgütsel ve pratik olarak da öyle olmalıdır. Geçmişte semt çalışması yapan insanlarımızın elinin altında bulunan ve yüzdükleri alan niteliği gereği aslında yğınla işçiyi barındırmasına rağmen sınıf çalışması yapmamalarının nedeni, kafalarındaki bu çarpık işbölümünden kaynaklanmaktadır. Gençlik,kadın,vb,için de aynı şey söylenebilir. Gençlik ayrı bir örgütlenme olduğu için organik olarak buna ilişkin aşağıda da değineceğim birimlerde yer almaz. Ama onların çalışma şekli de buna bitişik olmak durumundadır.

Oysa merkezi bir plan düşünsek.örneğin:

türkiye sanayisinin %55 i çorlu dan sakarya ya oradan aynı hat üzeriden Zonguldak a uzanan yerdedir. Buna A.bölgesi denilsin. Belki bu tüm bölge içinde ara bölgeler ihdas edilebilir. 1- çorlu-çerkezköy-hadımköy-istanbulun avrupa yakasını da içine alan bir ara bölge. 2- istanbul Kartaldan başlayıp gebze yi içine alan bölge. 3- kocaeli 4- sakarya 5- zonguldak-karabük

B.bölgesi sanayinin %15 -%18 ini barındıran İzmir ve çevresi olsun.burada da alt bölgeler şöyle düşünülsün. 1- yeşilovadan Kemelpaşaya uzanan Pınarbaşını içine alan bölge 2- çiğli ve çiğliden başlayıp menemeni de içine alan oradan manisa ve aliağaya ve çandarlıya uzanan bölge buna ek olarak soma tarafı da eklensin 3- karabağlardan başlayıp torbalı ve muğlanın santral ve madenlerine uzanan bölge.

C.bölgesi de antep adana ve mersin yani çukurova bölgesi olsun.

D.bölgesi Bursa-balikesir- eskişehir olsun. Başka küçük küçük sanayi yerleri olsa da -ankara-kayseri-konya-çorum gibi iç anadolu kentlerinde.ama bence bunlar temel bir bölge olarak adlandırılamayacak denli küçük bölgelerdir. Başka yok.bunun yanısıra bugün ve hemen hemen her dönem oranlar korunmak şartıyla kadro ve taraftarlarımızın yüzde 90 i.nerededir nerede ne yapıyorlar yüzleri nereye dönüktür. Yapıp ettikleri nerededir. diye sorulsa; Istanbul un kent içinde yanıtından başka yanıtımız yoktur. veya izmirin veya ankarının kent içinde.

Şimdi kabaca ve misal olsun diye bir planlama yapılsa şöyle olamaz mı?

Yanısıra y.lar, işin sadece uzaktan yönlendirilmesinde yer almayacak direkt o üretim bölgesinde faaliyette bir birimde pratik faaliyet içinde de yer almalıdırlar. O teoriyi de orada üretecek, pratikçi de teoriyi orada içselleştirecek. Bu durum geri besleme yoluyla bile uzun süre tıkalı kalmıştı. Durum sadece bir geri besleme sorunu değildir çünkü.

Bu her temel birimde sınıf çalışmasının farklı yönleri ve kategorileri olarak bahsettiğim kadın, gençlik, semt, a.k., yayın çalışmaları yan yana yürüdüğünde bölümleme ise yukarıda bölge bazında yapıldığında, her genel çalışma içerisinde yer alan y. ayrıca bilfiil, bu bölgelerin birinde ayrıca kendi çalışma alanını da oraya taşıyacaktır. Bu şekilde gençlik çalışması bir üniversite çalışması, kadın çalışması semt kadınlarının örgütlenmeye çalışıldığı bir çalışma, yayın çalışması salt yayın çalışması v.b, olmaktan çıkar; pratiğe ilişkin olarak da yeniden konumlandırılır. Bu sayılan çalışma alanları her bir alanda da boy göstermekle sınıf çalışması ile de bu çalışmalar buluşmuş ve aslında sınıf çalışmasının hakkı verilmiş olur. Tüm ö. Hiyerarşisini bu bölgelerin her birinin kendi içinde yapmalıyız. Bu şekilde 4×4 ten 16 değil 47 çıkabilir.

Bu merkezi planlamayla kimin hangi bölgede görev yapacağı belirlenmeli hiç kimse en üstünden en altına mutlaka bu bölgelerden birinin içinde yer alan bir fabrikadan da sorumlu olmalıdır. Hiç kimse nerede olursa olsun somut sınıf çalışması yürütmediği bir fabrikadan veya havzadan sorumlu olmayan hiçkimse kalmamalıdır. Sorumluluk alanları bu şekilde tespit edilmelidir. Örneğin, öğretmen de bulunduğu eğitim emekçileri alanında değil sadece, bulunduğu yere en yakın bir fabrika veya havza çalışması içerisinde yer almalıdır. Gençlik teki insanların, kadın çalışması içerisinde yer alanların, sanat vb de yer alanların hepsinin bu şekilde bir bölge ve sınıf çalışmasının somut bir yeriyle ilişkilendirilmelidir. Yıllara yayılan bir çalışmadan işte o zaman sınıf çalışması ayrı bir çalışma olarak çıkmaz. Tüm çalışmalar birer sınıf çalışmasıdır sonucu çıkar. Tüm çalışmalar sınıf çalışmasına tabi kılınır ve oraya akar. Sınıf çalışması da gelişmiş olur. Varlık sebebimiz, misyonumuz yerine getirilmiş olur. Soyut olarak ben zaten yaptığım herşeyi bir sınıf çalışması olarak görüyorum demek veya hayatın şu ya da bu alanında yer alıyor olmak soyut olarak zaten sınıfın ideolojisiyle hareket ediyor olmamdan kaynaklı sınıf çalışması yapmış olurum düşüncesini yıkmış oluruz. Ya da ben yazı yazıyorum, teorik çalışma içerisinde yer alıyorum. Yayın faaliyeti içerisindeyim. Bu da sınıf çalışmasının bir yönü değil mi diyememelidir hiç kimse. Sınıf çalışmasının bir parçası bir yönü ama bilfiil içerisinde yer almak ve yayın faaliyetini bu esnada, yanısıra da yapmak, nasıl ki ideolojik, teorik, örgütsel ve pratik halkaların birlikte yürütülmesinin bir yönü ise tüm çalışmaların sınıf çalışmasından görece bağımsızmış gibi ele alınmasının önüne geçecek. Her bir gençlik çalışması sınıf çalışması niteliğini de örneğin kazandığında 4×4 e farklı bir çaprazlama ile çok yönlü bir gelişme sağlamak ve işlev ve misyonumuza uygun bir gelişme sağlamış oluruz. Kendinden menkul (yani işin sadece raporlama kısmında yer almayan, pratiğin de ve örgütlenmesinde de yer alan) kadın çalışması, semt çalışması, gençlik çalışması, memur çalışması, hukuk çalışması, yayın çalışması, mühendisler içinde çalışma gibi çalışmalar olmaz. Her bölgede küçük bir örgüt kurmak gibi bir şeydir bu. Tüm çalışma kategorileri içinde olan bir örgüt. Eğer sınıf çalışmasının ilk akla geldiği örneğin gebze de güçlü bir kadın ve işçi gençlik çalışması veya semt çalışması da yoksa bir sınıf çalışmasından bahsedilebilir mi. veya tam tersi yürüyen  gelişkin bir sınıf çalışması yoksa kadın, gençlik, semt v.b.çalışmaların olduğundan bahsedilebilir mi. Dolayısıyla tüm çalışma kategorileri sınıf çalışmasında vücut bulması gerektiği gibi her çlaşımada da teorik,ideolojik,örgütsel ve pratik ğinde vücut bulması gerekir.

Eski güvenlik anlayışına bunu yapmak mümkün değildi. Ama şimdi mümkün.çünkü eskinin güvenlik anlayışının da aşılması gerekmektedir.

(Dipnot 1.)Teknolojinin gelişimi ve devletin bu gelişimden yararlanması sonucu fiziki olarak devletin uzağında bir şey yapabilme bir pratik sergileyebilme imkanı büyük oranda kalmadı. Klasik bildiğimiz ye.altı ve y.üstü faaliyet yeni bir biçim ve form da ancak devam ettirilebilir. Devlet özellikle kentlerde tam bir alan hakimiyetini sağlamıştır. Ses, yazı ve görsel teşhis yöntemleriyle neredeyse bir tek kafamızın içini bilememektedir. Ses üzerinde teknik olarak tam bir hakimiyeti vardır. Konuşulanın nerede olursa olsun dinleyebilme imkan ve kabiliyeti vardır. Bunu sadece telefonlar vasıtasıyla değil tv ve diğer saydam herhangi bir alet üzerinden yapabilmektedir. Onyıllar önce yüzyıllar öncesinde yer alan bir konuşmanın metinlerinin çıkarılıp çıkarılamayacağı üzerine tartışma vardı. Mümkün olmaması ayrı bir konu ama konuşulanın dinlenmesi yöntemeleri konusunda korkunç bir gelişme içerisinde oldukları kesin. Adli tıp uzmanları sesi neredeyse %100 ayıredebildiklerini söylemektedirler. Sesi bir şekilde kaydedilmiş bir kişinin milyarlarca ses içerisinden farkı bulunabilmektedir artık. Artık kişilerin kimlikleri bir de sesi olmaktadır kriminal anlamda. Israilin geliştirdiği sensör denilen ve gözle görünmeyen toz zerreciklerinin bir mahalle üzerine salınmasıyla da dinlenilebilmekte hem de kişinin üzerindeki kalem, gözlük, düğme gibi herhangi bir saydam nesneyi de dinlemenin aleti yapabilmektedirler. Ses, o saydam nesneye çarptığında ve gelişmiş araçlarla o nesneye kilitlenildiğinde sesin kaydedilme imkanı sağlanmış olur.

Yine aynı şekilde kentlerde kurulan kamera sistemiyle fizik görüntüye devletin ulaşma imkan ve kabiliyeti ciddi bir şekilde arttı.

Yazı üzerinde de bir takım açıkları olmakla birlikte ses ve görüntü kadar olmasa da yazı üzerinde de bir denetim kurabilme imkanı gelişmiştir. El yazısının tespitinden bahsetmiyorum. Bilgisayar klavyesinde kimin yazı yazdığı %50 kadar olasılıkla yaklaşık üç ay içerisinde tespit edilebilmektedir. Bu, c.evlerindeki sistem gibidir. Orada da el biyometrisi kullanılmakta ve fakat yanılsamalı bir şekilde el üzerindeki işaretlerden yola çıkıldığı düşünülmektedir. Oysa sistem herkesin vücut basıncının farklı olmasından kaynağını alan bir sistemdir. Işte klavye başında hiç de eskisi gibi yazı karakterinden değil ama vücut basıncından kimin yazdığının tespiti kolaylaşmıştır. O halde neyin nasıl gizlenmesi gerektiğinin tayini önem kazanmıştır. y.altı ve üstü çalışmaların biçimleri değiştirilmelidir.

Buradan k.ın bunları bir şekilde tartışması daha doğru olurdu. Elbette somut şekilde olmayabilirdi. Ama 21.yüzyılın ko.partisi nasıl olmalıdır sorusunun peşinden giderek yapılmalıydı. Işin sadece siyasal ideolojik tarafı değil bu tarafın yaşamla bağdaştırılması gerekmektedir. Bunun nasıl olacağına ilişkin bir çalışma ve çaba içerisinde olmak gerekir. y.altının asıl ve y.üstününde ona tabi olması gerekir. Ama şimdiki koşulları dikkate almadan eski tarzda bir gizliliğin hiçbir hükmünün kalmadığını görerek. Gizlilik artık fiziki anlamda devletten uzaklıkla yapılan değil, her tarafında devlet yer alsa bile gizlenmesi gerekenlerin gizlenebilmesi ile mümkündür. Bu konuda teknolojiyi bizim de çok iyi öğrenmemiz ve uygulayabilmemiz gerekir.

Sadece dünyada yaşanmakta olan kriz ve ülkede yaşanan gelişmeler nedeniyle değil bu nedenlerle de yapının yeniden örgütlenmesinin nasıl olacağı düşünülüp planlanmalıdır. Aksi halde ne kadar doğru teorik ideolojik belirlemeler yapılırsa yapılsın, örgütsel sorunlarını çözememiş bir yapının şu an terkedilmiş olduğu doğal fiili tasfiyecilik sürecini aşması mümkün değildir. Yapının bütünlüğünün kalmadığı şuradan da gözlenebilmektedir: kimsenin kimse üzerinde bir otorite ve yaptırım gücünden bahsedemiyoruz. Belli üst yerlerdekilerin dışında ve bazı istisnalar dışında elbette. Ama yaptırım gücü ve yakın çevresi üzerinde bir otorite olamamış bir yapıdan bahsedemiyoruz. Idari anlamda alınacak tedbirlerin dışında var olan tartışma sürecinin bunun en başta gelen nedeni olması asıl kötü tarafıdır. O halde istenen ve arzulanan teorik ideolojik gelişmiş temel metinlerin çıkmasını beklemekten evvel, bu asgariye inmiş yapı bütünlüğünü yeniden tesis etmek kadar, şu kriz ortamında hele, acil bir konu olamaz.

Yine örnek olsun diye söyleyeyim: sosyalist devrim perspektifi bana göre en az on yıl önce ilan edilmeliydi. Bu nedenle bir şey mi kaybettik. Ettik de şu an var olan çalışmamıza bir şey kattı mı. Işin asıl yönü olan programatik bölümü değil midir. Yine bunun da bir stratejik merkezi planla birlikte tüm birim ve kadroları yeniden şekillendirilmesi ile yapılması aciliyeti açık değil mi. yine bir kurultay çalışmasıyla nasıl ki emeğin korunması kavramını ve içeriği güne denk düşen talep ve politikalarla doldurmuş ve fakat bunun pratiğe uygulanabilir formatını da ortaya koyamamış olduğumuzdan sloganlarda bir düşünce olarak kalmışsa ve oysa havza ve tekil fabrikalarda fiili tis lerle somut bir programa dökülebilecek bir perspektif olarak düşünülseydi yaşam alanı daha geniş olurdu. Şimdi de somut koşulların somut tahlili ile o yerdeki taleplerin yazılı bir hale getirilip bizatihi bu sürecin kendisinin kolektif örgütleyiciği yanında kolektif sınıf çalışmasının sonuç alıcı yöntemi kılınabilirdiyse yukarıda değindiğim merkezi bir planlama ile bu planlamanın kendisi kolektif bir örgütleyici işlevinden hareketle yapının yeniden yapılandırılması mümkündür. Fiil tisler hakkında daha geniş bir yazı düşünmekteyim. Gerçekten de kolektif işçi bilincinin yaratılması ortaya konulması çalışmasında da kolektif bir araç işlevini görebilecektir. Ayrıca sadece dar kesimsel değil dünya çapında da uygulanabilir yönleri olduğunu düşünmekteyim. Örneğin dünyadaki tüm tornacıların çalışma koşullarının bilinmesi sonucu kendi işlerinin somut sorunlarına çözüm içeren bir talepler dizinini dünya çapında yaygınlaştırma çaba ve çalışması gib, yine şu an 4.sınıfta okumakta olan tüm mühendislerin asgari bir ücret ve en üst çalışma koşullarını içeren bir talepler dizini uygulanabilirliğinden önce bu çalışmanın kendisinin kolektif işçi bilincini geliştirmesi söz konusudur. Sınıf çalışmasında en büyük ihtiyacını hissettiğimiz somut taleplerin kolektif oluşturulması ve kolektif mücadele ile elde edilebilirliğinin kavratılmasıdır. Bu aslıda belli bir coğrafi alana uygulanabildiği gibi yukarıda değinildiği gibi enternasyonal anlamda da uygulanabilir. Şu kriz dönemlerinde örneğin tüm dünyada işten atmaların yasaklanması ve işsizlik parasının verilmesi gibi taleplerin her yerde uygulanabilirliği gibi. Ya da dünyada tüm tersanelerinde asgari sağlık ve güvenlik kurallarının ortaya konulması ve bunların yürürlüğe sokulması için her yerden baskı yapılması ve bunların kolektif örgütleyici işlevinin görülmesi önemlidir.

Yukarıdakileri yazdıktan sonra ve nihayi noktayı koymadan 10 un çağrısı geldi. Yukarıda yazdıklarımı silmeden devam etmek daha doğru olacaktır. 10 un o.k.çağrısanı yukarıda yazdım düşüncelerimle çelişkili görmüyorum. Zaten bir an evvel bu noktaya gelmek ve bu k.sürecine bir şekilde nokta koymak gerekmekteydi.

Madem böyle yukarıda ülkenin sanayi yapısına kabaca bakarak kafamda oluşturmaya çalıştığım ve 4×4 e ilişkin değerlendirmem ışığında ö.ün yeniden yapılandırılması önerimdir. Bu k.nın konusu gündemi olmayabilir ama seçilen ilk yk nın bu konuda stratejik merkezi bir örgütlenme planı koyması gerektiği açık. Yk seçimine ilişkin önerilerimi de bu temel arka plan doğrultusunda yapmayı daha doğru buluyorum. Aslında buna ilişkin bir yeniden yapılanma planını ayrıntılandırabilirdim. Fakat k. lar öncelikle ve yk seçimiyle sınırlı olduğu için daha fazla kadrolara ve kişilere daraltmayı doğru bulmadım. Yoksa bu da yaklaşık olarak tarafımdan önerilebilirdi.

Yk seçimine ilişkin düşüncem şudur: Fik. (Elimize geçtiği tarih 27.01.2009)

Selamlar. Öncelikle bir düzeltmeden başlamak istiyorum. Daha önce yazdığım yazının sonunda bir cümle anlamsızdır ve yok sayılması gerekmektedir. Yazılma nedeni üzerinde durmayacağım fazla ama yanlışlıkla ve önden önerilerimi yazmak zorunda olduğumu düşünerek ve fakat sürecin zaten o noktaya henüz gelmediğini düşünerek nitekim netleştiremediğim bir durumda sorumlu y.ye verilirken silinmesi unutulmuş bir cümle olduğunu belirtmeliyim. Cümle yk önerilerim üzerine olan cümlemdir. Hükümsüzdür. Tüm d.lere duyurulur.

Son yazışmalardan sonraki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Ama ondan önce yazdıklarımı ilerletme üzerine çalışmakta olacağımı belirtmek istiyorum.

Son yazışmalardan kastım öncelikle yazdığım yazıyı yazdığım aralık ayı başından sonra aynı ayın sonunda getirilmiş olan yazılardır.

Her halde ocak sonu itibariyle okh ve bunun içerisinde hangi y.lerin yer alması gerektiğine ilişkin önerilerimi sunmak istiyorum. Yapılacak topl. Yapılıp yapılmamamısı üzerine şimdilik şu kadarını söylemeliyim: öngörülenden daha dar olsa bile tüm d.lerin de bu toplantılarda yer almasının sağlanacağı tek bir toplantı değil, Birkaç toplantının yapılması gerekmektedir. Var olan delegelerin, herkesin pozisyonunun ulaştıralan metinlerin soyutluğundan kaynaklı da net görülmemesinden dolayı bunu gerekli görmekteyim. Mesela tüm del. Sınıflandırılıp üç ayrı ve içinde tüm süreci başından sonuna tüm yönleriyle bilgisine sahip y.larında bir kısmının katılacağı topl olmalıdır. Hem güvenlik riskinin azaltılması hem de sürecin hem anlaşılması hem de tüm del. Sürecin sonunda içinde yanlış anlamış oldukları bir durumun olmamasının gerekip, sonrasında iradelerin bir şekilde yansıdığını görüp mücadeleyi daha bir omuzlamasını sağlamak için gereklidir. Süreci biraz uzatabilir ama zaten uzamış olan bir sürecin sağlıklı götürülmesinden bahsetmek zorundayız bu aşamada. Okh içerisinde kimlerin yer alması gerektiğine ilişkin önerilerim somut olmayacaktır. Fakat o.sürecini örgütleme konusunda oluşturulacak okh nin işlevi bence sürecin usulünce yürümesini sağlamaktan başka bir şey değil. Bu nedenle usul konusuda kendisi problem yaratmayacak isimlerin olması şarttır. K.Ölerde bu o örgütün diyelim ki duayeni ise biz de de buna benzer olmalıdır. Görüş ayrılıklarını kendisinde yansıtacağı veya seçiminin kendisinin bile bunun yansımasından kaynaklı tartışıldığı bir durumda, durumun çözümü ancak bu şekilde olabilir. Bu nedenle tartışılması gereken isimler elbette alt organlarda yer alıp almamasına bakılmaksızın ama sürece hakimiyeti ile de diğerlerinden belirgin olarak farklılaşan isimler olmak zorundadır. Bu şekilde baktığım için alanlar üzerinden bir seçim değildir yapılması gereken.

Bir yandan elbette bu sürecin de akamete uğrama riski olmasa bile öngörülenden hayli uzun sürebileceğinden yüzüğün belirlediği şekilde k. yapılana kadar en yetkili organ olması gerekeceğinden tüm faaliyeti de organize edebilecek yeterlilikte bulunması gerekmektedir. Bu nedenle içinde köm ün en az iki ü.sinin yer alması, içinde genç.ten en üst düzeydeki y.lerden biririn yer alması ile yd. dan yk içinde olmayan ve ama tüm çalışmaları aktif olarak genel olarak organize edenlerden iki kişinin olması gerekmektedir. Bu  nedenlerle de ortaya çıkan isimlerin bu konuda yeterli olmadığını düşünmekteyim. Tüm ö.yaşamı boyunca yapının bir alanında kalmış y.lerin önerilmesi yanlıştır. Keza yd de, ülkedeki çalışmaları ö.sel anlamda takip etmemiş kişilerden olamaz. Veya seçimi yapılacak organ olan yk da şu an yer almıyor olması gerektiğini düşünmekteyim. 31.01.09 Fik.

*****

ESRA

Mrb.benimki kısa bir yazı olacak süreç uzamasın diye hemen kendi düşüncelerimi iletmek istiyorum.Daha önce kömün aldığı top. Kararını bizim oyamımıza sunmadığından ve doğru bulmadığımdan kabul etmiyorum. İşleyişin top. tılarla içinin boşaltılacağını güvenlik açısından da uydun olmaycağını düşünüyorum ve be eksende top. Düşüncesini doğru bulmuyorum. Ama sürecin uatılmaması gerektiğini 6 ay. Per. Uyulması gerektiğini düşünüyorum. Bu eksende de bir ara konf. Uygun olmayacaktır. Sürecin işleyişinin bir top. Şeklinde değil yaılı şekilde kök oluşumu oluşturacak şekilde bir an önce başlatılmalı. Ve 6 aylık süreyi bu kök halletmeli. Bütün sorumluluğu bu kök almalı diye düşünüyorum. Böylece bir türlü miladı doldurulmak istenmeyen köm de geri çekilebilir. Güvensizliğin bu kadar hat safhaya ulaştığı bir ortamda bu konuda ısrar etmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Kök oluşumundan sonra konf.lar önerilerde bir an önce gelmeli ve hazırlanmalar başlanmalı bu konuda farklı düşünceler bile olsa bunu şimdi ortadan kaldırmaya değil asıl bunları konf. Tartışmalıyız diye düşünüyorum.  Kök adaylarını en zayıf ve gündemimizde bile olmayan sınıf alanından olması gerektiğini düşünüyorum. Kök ün bir köm oluşumuna dönüşmesine böyle bir düşünceye karşıyım. Yoksa adı değişmiş sürecin devamı olacak. Sevgilier. 30.01.09 esra

*****

GÜLÜMSER

Merhaba,

Bu ilk yazışım daha sonra uzunca yazacağım fakat şirketle ilgili olarak istenen konuda görüşlerimi kısaca ve aceleyle yazıyorum.

Prensip olarak top. Lara karşı değildim ama son gelişmelerle birlikte bunun sağlıklı bir çözüm olmayacağı kanaatindeyim. Ben olağanüstü şirket krizini çözecek bir oluşumun yaratılabilmesi için yazılı bir çevrimden yanayım. Khk bu çevrimle seçilebilir. Seçildiği noktadan sonra güven konusunda diplerde dolaşan km ve köm üyeleri sürece sadece del. Olarak dahil olmalıdır. Ayrıca düşünce talep edilen ara kon. Konusu da bu süreçte anlamsız ve çözüm sürecini uzatan bir şey olacaktır bu yüzden gerekli değildir. Hızlıca del. Arasından (beş kişi makul bir sayıdır) adaylar seçilmeli ve işe koyulunmalıdır. Del. eğiliminden top. Kararı çıksa da ben sürece yazılı olarak dahil olacağımı bildiririm.Unutmadan del tanıtımlarının yapılması gibi bir handikabımız da var, yaşanan güven sorunlarıyla birlikte bu tanıtımı kin yaparsa yapsın şimdiye kadar yaşanan krizlere benzer krizler yaşanacağını düşünüyorum bu nedenle dellerin (adayların) kendilerini tanıtmaları daha mantıklı geliyor bana ve bu sürecin hızlıca gelişip sonlandırılması herkesin yararına olacaktır.

Son bir bilgi olarak, sağlık, uzaklık vb. Nedenlerle khk ya aday olamayacağımı ama üserime düşen her görevi yerine getireceğimi bildiririm. 28 Ocak 2009 gülümser

 

  *****

HEVAL

Herkese Merhaba,

Konut süreci ile ilgili olarak del.y’lere ilk kez yazıyorum, bundan kaynaklı da aslında biraz zorlanıyorum, yazacak çok fazla şey birikti çünkü. Bu yazıda biraz daha son yaşanan tıkanmaya ve belirsizlik haline ilişkin olarak kendi görüş ve önerilerimi ifade edeceğim.

5 yıl önce başlatılan ve 6. yılına giren konut süreci benim ve benim gibi birçok del. y.nin gündemine özellikle de yaz aylarının sonlarına doğru sıklaşmaya başlayan belge alış-verişleriyle, MX-MÖX gerilimi ve tartışmalarıyla, yani gerilimin yükseldiği, belirsizlik halinin karmaşıklaşarak sürdüğü bir biçimde yeniden girdi. Yeniden girdi diyorum çünkü öncesinden belgelerin toplu olarak verilmesinin ve bizim de okumamızın dışında bir süreç işlememişti ve bizler cephesinden sürecin sonlandırılması noktasında bir beklenti hali vardı kendi dışımızda. Yaz sürecinde ise işler değişti, dışımızdan gelecek müdahalelerle süreçteki tıkanmanın aşılamayacağı, del.ler olarak sözümüzü söylememiz, müdahale etmemiz gerektiği üst kurumlar arasındaki yazışmalarda da ifade edilmeye başlandı (del. iradesi hatırlanmaya başlandı), tıkanma devam ettikçe, del.lerin kendi yaşadıkları tıkanmalarla birleşince ve farklı görüşlere dair sözümüzü söylememiz gerekliliği doğdukça bu sürece daha aktif katılımın kendisini dayattığı bir durum oluştu.

Bugün gelinen noktada bu durum, yani tüm del. y.lerin sürece sahip çıkarak sözünü söylemesi daha da yakıcılaştı. Hiçbir del.y bu sürecin dışında duramaz artık ve durmamalı da. Hiçbir del y. belgeleri okumamakla, süreci yok sayarak kendini dışında tutarak ya da görüşlerini söylemekten imtina ederek ne hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir ne de bunun yaşadığımız sürece bir faydası olabilir. Kendim de dahil olmak üzere, özellikle de ilk kez bir K süreci gören genç y.ler cephesinden bu bahsettiğim durumun yaşandığını, herkeste pratiğe geçmese bile içten içe bunun arzu edildiğini gözlemledim de ve sadece gözlemlemek de değil aslında düşüncelerin yazıya açılmaması ya da kimi boykotçu tutumlar da bunun somut bir göstergesidir. Bizde ö olarak olmayan yazılı kültürü yaratmaya dönük olarak bir ısrar olsaydı her bir y, sürece dair düşüncelerini ve yaşadıklarını yazsaydı, bugün ulaştığımız noktaya çok daha öncesinden varabilecektik belki de ya da süreç daha farklı gelişecekti. Bazı şeyleri kafamızı duvarlara vura vura öğrenebiliyoruz ne yazık ki. Her ne kadar K sürecinin bu noktaya getirilmesi, bu kadar kötü ö.lenmesi ve yönetilmesi noktasındaki sorumluluk üst org.lara aitse ve bunun “hesabını” vermeleri, verdirtmemiz gerekiyorsa da içerisinde bulunduğumuz durumu aşma ve geleceğe dair adımları atma noktasında da ö.yü geleceğe taşıyacak olan genç y.ler olarak üzerimize düşen görev ve sorumluluklar var.

Tüm del.y.lere çağrımdır; uzadıkça uzayan ve belirsizleşen sürece artık bir son vermek ve tekrar aynı süreçleri, durumları yaşamamak için, del.lik haklarımızı ve sorumluluklarımızı kullanalım ve bu sürecin özneleri olalım. Yaşadığımız süreci ne silebiliriz ne de unutabiliriz ama gelecekte tekrar tekrar benzer durumların yaşanmasına izin vermeyebiliriz. Ö olarak, kad.lar olarak yeterince canımız yandı, yanıyor.

Üst org.larda yer alan del y.ler ise gelinen noktada, birbirlerine yönelttikleri eleştirileri, suçlamaları, sürtüşmeleri, sorunu kişiselleştirmeleri bir kenara bırakarak daha soğukkanlı ve sorunun çözümüne odaklanarak davranmak zorundadırlar. Elbette org.lar kadar org. üyesi kimi y.lerin de bu noktaya gelişimizde özel bir payı olabilir, bunu yadsımıyorum ve gerek kişiler gerek org.lar kendilerinden de bağımsız olarak hataların, yanlışların nasıl yapıldığına dair toplamda dersler çıkarılması yönüyle de yeniden  benzer durumların yaşanmasına izin verilmemesi yönüyle de ve yaşanılan güven krizlerinin aşılması yönüyle de özeleştiri vermelidirler, vermek zorundadırlar da. Fakat bugüne kadarki belgelerde ne org.lar ne de tek tek y.ler özeleştirel bir tutum takınmışlardır, herkes durduğu yerden kendini haklı görmekte, top sürekli başka taraflara atılmaktadır. Bu toz duman içerisinde diğer delege y.lerin gözünde hem org.lar hem de tek tek y.ler yıpranmakta, güvensizlik durumu iyice derinleşmektedir. Yürütülen tartışmaların özüne dair ise akıllarda pek bir şey kalmamaktadır. Bunun bir faydası olmadığı gibi “dışında kalayım, temiz kalayım” pasifliğine ya da seyirciliğine neden olmaktadır. İdeolojik yaklaşımlardaki ayrılıklar mevcut kad düzeyimizle de bağlantılı olarak algılanmamakta, iki y.nin kişisel problemleri olarak yansımaktadır.

Kişilerin ve org.ların bu denli yıpranmışlığı, yıpratılmışlığı sadece bugün açısından değil, süreç tamamlandığında da farklı bir sorun yaratacaktır, bu görülmemektedir. Ö.müzün bileşimi ağırlıklı olarak genç ve deneyimsiz, kuşak kopukluklarıyla gelen y.lerden oluşuyor, üst org.larla alt org.lar arasında ideolojik-politik ve tarihsel bilgi birikimi, deneyimi yönüyle ciddi bir açı farkı mevcut. Yönetici, önder kad.ların yetiştirilmesi, kadr düzeyinin yükseltilmesi, kadr pol.sı, org işlerliği vs 4’ün mutlaka ele alması gereken konuları olmakla birlikte, bugün açısından baktığımızda ciddi bir sorundur. Ö’e teorik, siyasal, ö.sel, pratik, 4×4 yönüyle önderlik edebilecek kad sayısı oldukça sınırlıdır, yenilerinin yetiştirilmesi, alt org.ların içerisinden süzülerek daha üst org.lara hazırlanması ise mevcut durumumuzda (org işleyişinin olmadığı, olanların sorunlarıyla anıldığı) bugünün sorununu çözemeyecektir. Y.lık ilişkileri yönüyle bile bu derece birbirimizi yıprattığımız, sürekli olarak güvensizliğimizi dile getirdiğimiz, hatta yer yer kişisel kimi özellikleri üzerinden hedefe çaktığımız y.lerle, belki kimi kan değişimleriyle beraber yönetici org.larda önümüzdeki dönemde de yürümeyecek miyiz? Bu yönleriyle de düşünülüyor mu acaba? Üst org.lardaki y.lerden yapmasını beklediğim, del çoğunluğunun iradesine uymaları, getirecekleri önerilerde, 4’e sunacakları belgelerde, bugüne kadar sürdüregeldikleri tarzı, satır aralarında dahi olsa terk etmeleri, içeriğe odaklanmaları ve bilgi, birikimlerini sürece katmalarıdır.

Diğer bir nokta ise her fırsatta özellikle de üst org.lara ve bu org.lardaki y.lere karşı güvensizliğin dile getirildiği bir ortamda 4’ü nasıl ö.leyeceğiz? Yine bu güvenmediğimiz y.ler üzerinden gelişmiyor mu bu süreç? Yoksa del.ler olarak birbirimizi bulup yataydan parça parça biraraya gelip güvenlik açıklarıyla da birlikte bizi felakete sürükleyecek yeni kaoslar mı yaratacağız? Del.ler olarak bu yönüyle de birlikte birbirimize nasıl güveneceğiz o halde? Sürecin dışa doğru taştığını hepimiz biliyoruz bu şekilde. Bu güven bunalımlarının sonu yok y.ler. Güvensizliklerin kaynağında tek tek kişiler ve onların geri, eksik, yetersiz yanlarından ziyade, -kuşkusuz bunların payı da vardır fakat birincil belirleyen değildir- bizim sistemsizliğimiz, kom ve org işleyişlerinin sağlıklı olmaması ve bu noktada da devreye kişisel özellikleri, bilgi ve becerileriyle sorunu çözme ya da geri besleme yapılıyor olması, alanı gören kişilerin o alana kendi rengini vermesi, yani ö.nün kişileri ve çalışmayı belirlemesi yerine kişilerin ö.ye rengini vermesi ve belirlemesi durumu geliyor. Ve bu sadece üst org.larda yaşanan bir durum değil, alan sorumlusu olan bütün y.lerin yaşadığı bir sorundur. Tek tek kişileri mahkum etmek evet ama asıl olarak sistemsizliğimizi mahkum etmemiz, ö.lü bir işleyişe geçiş yapmamız gerekiyor. Asıl görülmesi, kafa yorulması ve çözülmesi gereken sorun budur bence, tek tek kişilere güvensizliği derinleştirme değil.

Olağanüstü ve bu sürecin 6 ay içerisinde tamamlanması konusunda herkes hemfikirse bu 6 ayı başlatmalıyız, OKHK’yı bir an önce  oluşturmalıyız. Aksi halde ne zaman başlayacağı ve sonlanacağı belirsiz bir 6 ay ortada kalacak. Bir hafta, en geç 10 gün içerisinde, tüm del y.ler sürecin gelişimine dair önerilerini yazılı olarak sunduktan sonra del çoğunluğunun iradesine üst org.lar da dahil olmak üzere tüm del.ler uymalıdırlar. Kendi adıma del çoğunluğunun iradesine, kararlarına uygun hareket edeceğimi de beyan edeyim.

Benim önerilerim;

1.)Olağanüstü süreci, tüm del.y.lerin seçimiyle, belirlenecek olan OKHK’nın oluşturulmasıyla başlatılmalıdır, isteyen her y adaylığını koymalıdır. Kom. kurulduktan sonra 6 ay süreci işlemeli ve bu zaman dilimi sonunda, yaz aylarında olağanüstü süreci sonlandırılmalıdır.

2.)Sürecin başlatılması ve ilk adımın atılması noktasında Şubat ayı içerisinde yüzyüze top.ların yapılması önerisi gündemde. Bu top.ların ülke ayağında 2 ayrı top, YD’de de bir top biçiminde ve toplamda 3 ayrı top.un ardından, buradan çıkacak olan sonuçlarla birlikte seçimle oluşturulacak olan kom.un süreci işletmesi kurgusu var. Yani en iyi ihtimalle Şubat ayını top.larla geçirme ve bu bir ayın sonunda ise top.lardan OKHK’nin kurulması, K’nın gündem önerilerinin alınması somut sonuçları beklenmekte. Kurgunun plandaki gibi işlediği durumda dahi en iyi ihtimalle Mart başında seçilecek olan kom.un işbaşı yapması ve 6 aylık sürecin başlamasını hesaba kattığımızda, finali de Eylül ayı içerisinde yapabileceğiz. Bir aya yayılacak olan bu top.ların yapılmasını hem bir aylık bir kayıp zaman, hem maddi açıdan bir külfet hem de beklenen sonuçlar itibariyle de (kom seçilmesi, gündem önerilerinin alınması gibi) yazılı olarak ve daha kısa bir süre içerisinde, ki bir haftada del.lerin önerileriyle ve oylarıyla kom oluşturulabilir ve de gündem önerileri alınabilir, sonuca ulaşılabileceğini düşündüğümden kaynaklı gerekli görmediğimi belirteyim. 2 ya da 3 gün düşünülen bu top.ların ciddi bir kısmını iç boşaltmaların, patlamaların vs tutacağını ise şimdiden öngörebilmek mümkün. Belli gündemler üzerinden, çıkarılmış ön çerçevelerle ve del.lerin öncesinden kafaca hazırlık yaparak katılım sağlayamadığı top.ların işlevli olabileceğini düşünmüyorum.

Benim somut önerim bir hafta içerisinde del.lerin yazılı önerileri ve oylamasıyla kom.un bir an önce oluşturulması ve işbaşı yapması, sürecin tüm yürütülüşünün de bu kom üzerinden işletilmesidir. Şubatın ilk haftasında kom.nin işbaşı yapması durumunda en geç Ağustos ayı içerisinde de final yapılmalıdır. Yaşanan güven bunalımını çözecek olan da del.lerin kendi iradeleriyle seçecekleri kom.nin sürecin yürütücüsü olması ve yüzyüze top yapma ihtiyacını bu kom.nin organize edeceği gündemli ve ö.lü top.larla, çıkaracağı plan ekseninde ve sözlü değil, yazılı bir biçimde sürecin işletilmesidir.

3.)Ara konut önerisi noktasında ise yine yaşadığımız tıkanmayı çözebileceğini düşünmüyorum ve süreci uzatacak olması yönüyle de doğru bulmuyorum. Bir an önce hızla sonuca ulaşabileceğimiz ve süreci ö.lü bir tarzda yürüteceğimiz bir hatta yürümeliyiz.

4.)Son olarak da oluşturulacak olan kom.ye kendimi aday olarak öneriyorum. Diğer önerilerim ise; Dry y, Zfr y, YD’den bir y ve Svş y.dir.

Şimdilik bu kadar y.ler. Tüm del. y.leri sımsıkı kucaklıyorum…  (Heval) 29.01.09

*****

METİN

Olağan süresinden 9 yıl gecikmeli olarak o da olağanüstü olarak bir 52 sürecini örmeye çalışıyoruz.

52 süreci birçok yönden olduğu gibi “iç hukuk” konusunda da kangrenleşmiş bir kriz ortamında ilerliyor. Sık sık yüzüksel hatırlatmaların yanı sıra hukuğun nereden başlatılacağı ve nereye kadar götürüleceği noktasında ciddi bir keşmekeş bulunuyor.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki 30 yıllık tarihinde üç kere 52 toplamış, 52’leri arasında yüzüksel olarak üç yıl denmesine rağmen 10’ar yıl bulunan bir ö.yüz. Bu gecikmelerin her birisi kendi içerisinde haklı görünen kimi gerekçelere sahip olabilir. Ancak hiçbir gerekçe böylesi bir yüzük suçunun defalarca işlenmesini haklı çıkaramaz. Bu durum olumsuz bir özellik olarak hanemize yazılırken elbette ki kültürel açıdan da ciddi yaralar açmıştır.

52.ler ö.nün en yüksek organı olmasının yanı sıra ö.nün kendisiyle hesaplaştığı, muhasebe yaptığı ve yönünü çizdiği platformlardır. Aynı zamanda en temel denetim aracıdır da. Şirket elemanlarının hukuken eşitlendikleri bu platform iç demorasinin en temel aracıdır aynı zamanda. Ö. içerisindeki kafa emeği ile kol emeğinin ortaklaşma zeminlerinden birisi, iç ve dış sorunların çözüme bağlandığı en yüksek organdır.

Böylesi bir aracı bu kadar az kullanmamız (eski 52 deneyimlerine genç elemanlar olarak yeterince sahip değiliz. Ö.sel deneyimin kolektifleştirilmesinin yanısıra tarihimizden öğrenme anlayışının da yaşam bulması için bu süreçlere dair arşivimizdeki tüm belgelerin del.lere açılmasını daha önce de istemiştim. İsteğimi tekrar ediyorum.) bizim için ciddi handikapları beraberinde getirmiştir diye düşünüyorum. Kafa kol emeğinin ayrışmasının uçurum düzeyine gelmesinin yanı sıra k.lar cephesinde edilgenleştiren bir rol oynamıştır. İçeride canlı bir tartışma ortamı, kolektif denetim mekanizmaları ve bu süreçlerin deneyim ve birikimine sahip kdrsal birikim olmaksızın,  kolektif önderlik düzlemine geçilmesinin de olanağı olacağını sanmıyorum.

İçinde bulunduğumuz güven bunalımının içerisinde hiçbir öneriyi esastan ve layığıyla tartışmanın ve değerlendirmenin zemininin kalmadığını düşünüyorum. Ortak bir anlayışta birleşebilecek önerilerin dahi organlar hatta yer yer kişiler arası gerekli-gereksiz hırçınlaşan polemikçi üsluplara da kurban giderek hızla karşıtlaştığını ve derinleşmiş hassasiyetlerin belirleyiciliğinde değerlendirildiğini düşünüyorum. Bu tarz hassasiyetlerin tamamı esasta belli ideolojik ayrımların iz düşümü olarak yaşanıyor. Ancak hassasiyetleri bir tarafa bırakmak mümkün olsaydı içeriğe dair tartışmaları daha uygun bir zeminde yapmanın imkanı da doğardı diye düşünüyorum. Bu şekilde kirlenmiş-yıpranmış bir ortamda içeriğe dair tartışmaların rafa kalkması gelinen günde kaçınılmaz olmuştur. “Dedim-dedi” tarzı -polemik diyemeyeceğim- atışmaların bütüne damgasını vurması durumu sanıyorum üst iki organ dışındaki tüm del.lere kabak tadı vermiştir. Bunlar da elbetteki sürecin içerinde kaçınılmaz kimi öğelerdir. Ancak bu iş bizde abartılmış, sürecin neredeyse esas belirleyeni haline gelmiştir. İdeolojik-politik zemin üzerinden her türlü tartışmanın, gerilmenin, sertleşmenin ö.yaşamında yeri vardır bence. Bu ayrımların yer yer kişiselleşerek hassasiyetler yaratması, taraflar ve taraftarlar yaratmaya doğru gitmesi ise hiçbir kişi, kurum ve ö. için ileriye götürücü bir tablo değildir.

Üst organların birbirine, kadroların üst organlara ve birbirine güvensizleştiği bu zeminden o ya da bu organizasyonla hızla sağlıklı sonuçlar beklemek doğru değildir. Zaten bu ortam sınırlı alanda ve çevresel yürüyen çalışmalarımızın önemli bir kısmını durma noktasına getirmiş, kriz gibi bir süreçte başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi kesimlerin hızla eyleme aktığı/akma potansiyeline sahip olduğu bir kesitte esamemiz okunmaz hale gelmiştir. Kriz, seçim gibi gündemi aylardır meşgul eden konularda asgarinin asgarisi bir hareket planı dahi çıkartılmamıştır. Güvensizliğin yanı sıra tasfiyeciliğe ve legalizme boğazımıza kadar batmışız. Salt üst organlar ve del. y.ler değil. Y.ler arası ilişki özellikle de alanlar arası diyaloglarda alınganlıklar ve hassasiyetler üzerine inşa edilmesi yaygınlaşmıştır. Böylesi bir ortamda asgari de olsa güven ortamını yaratmak salt o ya da bu birimin seçilmesiyle mümkün değildir. Yahut on yıldır kapağı açılmamış yüzüğün ‘yeri geldiğinde’ hatırlanması ve yetki hatırlatmaları ile hiç mümkün değildir.

Böylesi bir ortamda güveni sağlayabilecek olan, daha doğrusu “kör” olmayan bir güven tesis edebilmenin tek yolu kalıcı aşağıdan denetim mekanizmalarının -kuralla değil- konsensusla belrlenmesi, garanti altına alınmasıdır. Gerçekliğimizle buluşan biçimleri bulup çıkarmak hayati bir önemdedir.

Üst organlar (km-köm) 52 sürecinin bu noktaya gelmesi başta olmak üzere ö.sel ve siyasal tüm boşluklarımızın ve derinlemesine yaşanılan güven bunalımının temel sorumlusudurlar. Bu nokta bu organlardan seçilmiş olanı (km)  sorumluluk yönünden atanmışa (köm) göre kıyaslanamayacak ölçüde belirleyicidir. Bu anlamıyla bir önceki 52’den alınan yetki ve ö.nün iradesi doğru kullanılmamış, süreç bu noktaya kadar getirilmiştir. Kısacası üst organlara dönük olarak yaşanan güvensizlik kısmi adımlarla çözülemez. İş bu noktaya gelmişken 3.ün  yetkileri değil sorumlulukları gündem yapılmalıdır.

3 çoğunluğu ve 10’un metinlerinde değişik yüzük yorumlarına rastlamak mümkün. Bunu anlamak da mümkün. Zira yüzüksel hatırlatmalardan da görülebileceği üzere, yüzük, tartışmalarda konum güçlendirmenin bir aracı olarak işlevlenmenin ötesine geçemiyor. Sanıyorum tarihimiz boyunca da geçememiş. Özellikle de yüzüğümüzün ön görmediği bir durumda olduğumuz düşünüldüğünde bu tartışmaların önemli bir kısmı da boşa düşüyor.

Yargıçlar yasalarda karşılığı olmayan, içtihatlarda işlenmemiş, geleneği olmayan konularla karşılaştıklarında mantık çerçeve içerisinde yasa koyarlar. Biz de bugün tam da böylesi bir durumla karşı karşıyayız. Muhtemelen dünya devrim tarihinde örneği olmayan bir süreci yaşıyoruz. Bu sürecin bu güne kadarki kısmında ki keyfilikleri bir tarafa bırakalım(O konulara girersek birkaç yıl tartışmamız gerekebilir. Örneğin 52 kararının alındığı tarihten sonra, sürecin del.lere açılmayıp üst iki organ arasında önemli bir süre götürülmesi hangi hukuğa/yüzüğe uygundur. 52 varsa del varsa herkes hukuken eşit olmalıdır, hukuki eşitlik yoksa biçimsel bir demokrasinin ötesine geçmek mümkün olmaz, olmamıştır.) bundan sonraki kısmı üzerine net, herkesi bağlayan, yaptırımları olan(Kural varsa ihlal hallerindeki karşılığı da net bir şekilde belirtilmesi gerekir. Yaptırımsız hukuk olmaz.) kurallar bütününü ilk kolektif karar alma mekanizmasında karara bağlamak gerekir.

Tüm bunları göz önüne aldığımda bugün için atılması gereken adım bir an önce del. toplantılarının ö.lenmesidir. Bu top.larda demokrasi dolaysızca işletilmeli, tüm fikirlerin kendisini ifade edebileceği bir zemin tüm araçlarıyla yaratılmalıdır. Bu noktada mevcut hassasiyetler ve tepkiler de göz önünde bulundurularak en ufak bir yanlış anlaşılmaya, işlevsellik yahut başka bir ad altında demokrasiden taviz verecek bir uygulamaya gidilmemelidir.

Bu top.lar ülke içerisinde ve peş peşe, güvenlik noktasında son derece hassas davranılarak bir ay içerisinde gerçekleştirilmelidir. YD’de de top yapılması yerinde olur. Ancak oradaki y.lerden hukuki durumları uygun olan yahut gelme şartları oluşturulabilenlerin ülkedeki top.lara katılması sürece yararı olabilecek bir etmendir. YD top.undan da bağımsız olarak buradaki top.larada farklı görüşler kendilerini özgürce ifade edebilmelidirler. Bu noktada yazılı kanal kullanılabilir ancak görüşleri taşıyabilecek birilerinin katılımı ‘yüzyüze’nin olanaklarından faydalanabilmek ve ikna süreçlerini daha etkin kullanabilmek açısından yararlı olacaktır.

Ağırlığı YD’de olacak bir top. trafiğini doğru ve işlevsel bulmuyorum. 3.ün ağırlıklı bileşiminin orada olması önemli bir faktördür. Ancak del. bileşiminin ağırlıklı kısmının burada olması, ülke’de yapabilmenin simgesel önemi kadar elemanlara taşıyacağı ruh hali ve bunun legalizmle mücadelede önemli bir silah haline getirilme olanağı, 52 final top.u dahil ülkede ve yüz yüze yapılmasının temel belirleyenleri  olduğunu düşünüyorum. Daha az önemli olmakla birlikte YD merkezli bir 52 sürecinin, para ve zaman maliyeti açısından da doğru olmadığını düşünüyorum. Tüm bunlarla birlikte görüş farklılıklarının da bu top.ların tümüne en ideal biçimlerle taşınmasını da ilkesel buluyorum.

Ara konut hedefini gerçekçi ve işlevsel bulmuyorum. SD eksenden programatik çerçevede asgari bir ortaklaşma ile kısa ve orta vadedeki taktik konumlanışımız üzerine bir eksen çıkartıldığında ve asgari olarak güven veren bir merkezi önderlik tesis edilebildiğinde, dört başı mağmur olmasa da bir geçiş dönemi 52’si için uygun olgunluğa ulaşılmış olur diye düşünüyorum. Bu anlamıyla süreci  ara konut gibi kısmi ve bugün için mecburen ö.sel olanla sınırlı kalacak bir biçimle yürütmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Del. toplarında esas olarak 52 konuları belirlenmeli ve görev bölüşümü ile bir takvime bağlanmalıdır. Esas sorumluluğu süreci biran önce nihayete erdirmek olan OKHK seçilmeli. Bu organın bileşimine herhangi bir sınır yahut şart getirmek doğru değildir. Tüm del.ler kendisini ya da bir başkasını/başkalarını aday gösterebilmelidir. Buradaki temsiliyet alan temsiliyeti değil del. bileşiminin yani ö.nün temsiliyetini almak olmalıdır.

3 çoğunluğu ve 10’un önerilerindeki en temel ayrım noktalarından birisini yönetici organların bu süreçteki varlıklarının sürüp süremeyeceği konusu oluşturuyor. Bu noktanın, kelimenin gerçek anlamıyla olağan üstü olan sürecimizden kaynaklı yüzük de dahil olmak üzere hiçbir kitapta yeri yoktur. Zira 4 yıl sınırını aşmış OK süreçleri 3.lerin görevini yapamaz hale gelmelerinden çıkışını alır. Bizde organlar mevcuttur. Ancak 52nin bugüne kadar ö.lenmesi bir tarafa aylardır en basit konularda dahi merkezi yönlendirmeler yapılmamaktadır. 52 ve 10’na dair görüşlerimi yukarıda belirttim. Bu anlamıyla organ işlevlerinin aynen sürmesi olağanüstü sürecin ruhuna olduğu kadar bu organların mevcut pratikleri içerisinden değerlendirildiğinde de hayatın gerekleri ile çelişmektedir.

Duruma göre konulara dahil olan yüzüğümüzde OKHK’lar 3.ün sorumluluğunu da üstlenen olağan üstü organlardır. Bu anlamıyla 52’yi ö.lemek temel ve öncelikli görev olmak üzere bu süreçte ortaya çıkan taktik-ö.sel ihtiyaçları da karşılamak zorundadır. İdeolojik önderlik ise 52 süreçlerinde  mümkün mertebe kolektif bir düzlemde gerçekleştirilmelidir diye düşünüyorum. Kitabi olarak konuyu çözümlemek kolay da olsa ö.sel gerçekliğimizden baktığımızda böylesi bir sorumluluğu üstlenebilecek ve bir bileşimi içimizden çıkartmak çok kolay görünmüyor. Del bileşiminin ağırlıklı kısmını deneyim, birikim, beceri ve potansiyeller açısından tanıdığımı söyleyemem. Ancak toplam ö.sel düzeyimiz ve pratiğimiz ortada. Bu süreçte merkezi organların fes edilmesi meşrudur yüzük de dahil olmak üzere akıl ve vicdan ölçülerine de uymaktadır diye düşünüyorum. Fakat içinde bulunduğumuz hassas durumda yeni kaoslara meydan verecek her türlü girişimden de uzak durmak ö. bilincinin temel konusudur. Bu anlamıyla ne organların aynen devamı ne de toptan feshini doğru bulmuyorum. Özel bir hukuk yaratarak ve etkin bir kolektif denetim mekanizmasıyla organların varlıklarını 52 finaline kadar sürdürmelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu süreçteki her türlü hukuksuzluk, yetki aşımları, alışkanlıkların belirleyiciliği gibi sürecin önünü tıkayan yahut tıkama potansiyeli bulunan her durumda ipler OKHK’nın elinde olmalı ve del. iradesine danışarak fesih yetkisi de dahil olmak üzere her türlü müdehaleyi yapabilmelidir. Bu sürecin gerektirdiği taktik adımların esasları ise del top.larında belirlenmeli ve merkezi organlara havale edilmelidir.

Bu organın bileşimine dair, organın görev tanımı ve sürecin temel kaidelerinde bir ortaklaşma oluşturulmaksızın bir öneri yapmayı kendi adıma bugün için anlamlı bulmuyorum. Elimizde yüzlerce seçenek buşunmamasına rağmen görev tanımı başka bir deyişle iş gerekleri, bileşimi de belli oranda değiştirebilir diye düşünüyorum.

Bu olağan üstü ve hertürlü kaymaya açık süreç üç aydan fazla sürmemelidir. Mayıs-Haziran aylarında bu süreç bir nihayete ermelidir. Sürecin uzaması her türlü tehlike ve kaymayı misliyle büyütmektedir.

Önerilerim kabul görsün yahut görmesin, bu süreçte del.lerin çoğunluk görüşüne göre belirlenecek olan ö.nün iradesine kayıtsız koşulsuz sonuna kadar uyacağımı buradan bir kez daha belirtmek istiyorum.

Toparlayacak olursam; benimsediğim ve önerdiğim O.üstü Konut süreci şu şekilde ö.lenmelidir;

1.T.de ve YD’de del topları hızla ö.lenmelidir.

2.Bu toplar, konut gündemleri ve gerekli metinlerin üretilmesini hedeflendirmeli ve planlamalı, süreci spekülasyonlardan uzak bir şekilde örgütlemeye en yakın bileşimi OKHK olarak tüm del.ler içerisinden seçmek(bunun istisnası olarak YD temsilcisi özgün durumumuzdan kaynaklı mutlaka olmalıdır.), kriz, seçim, mart-mayıs sürecine dair asgari bir taktik hattı belirlemek, 52 sürecinin bundan sonraki sürecinin yürütülüşüne dair bağlayıcı kararların alınması işlevlerini yerine getirebilmelidir.

3.Bu süreçte merkezi yönetici organların görevi sürmeli ancak çizilen taktik hattın pratikleştirilmesi ve geliştirilmesi ile sınırladırılmalıdır.

4.Bu süreçte en yetkili organ OKHK olmalıdır.

5.Bu süreç en geç Haziran ayı içerisinde finale ulaşacak şekilde hızlandırılmalı, öncelik sıralamasındaki yeri tüm del.ler için birinci sıraya getirilmelidir.

6.Hazırlık ve final vuruşu toplarında farklı görüş ve bakış açılarının kendisini eşit bir biçimde ifade edebilmesinin zemini yaratlmalıdır.

7.Sürecin parçası olan herkes, özellikle bu noktaya gelmemizin başlıca sorumluları olan üst organlar sürecin nihayete ulaşması için her türlü hassasiyeti ve gereksiz duyarlılığı bir tarafa bırakarak çözüme kilitlenmeleri belirleyici önemdedir.

8.Bu süreçte tepeden tırnağa yek vücut olarak doğru ve lekesiz biçimler bulmak olası değildir. Sürecin önünün açılması adına dinamik ve sonuç alıcı tüm öneriler ön yargılar cenderesinin dışarısından değerlendirilmelidir. Ö.nün varlığının dahi tehlikeye girdiği bir dönemde herkesin bu noktada sorumlu davranacağını herşeye rağmen umut ediyorum.

Metin   29 Ocak 2009

*****

SÜREYYA/SABİT

DAR ÖRGÜTSEL GRUP TARZI ÇEVRECİLİKLE HESAPLAŞMALI, BU SİSTEMDEN KOPMALIYIZ!

Bu yazıma, bizim “kon. ve konf. kültüründen uzaklık” biçiminde ifade ettiğim tarihsel zaafımızı önce 2000’li yıllara yansıması içerisinde adım adım tespit ederek ele almakla başlayacağım. Geldiğimiz aşamayı,  yaşadığımız tıkanmayı gelişimi içerisinde kavrama ve sorunu dar polemikçilikten uzak tarzda doğru temelde ele alma açısından bu yöntemi zorunlu görüyorum. Bununla bağlantılı olarak yazının devamında hem tarihsel hem de özellikle güncel bir iç engel olarak, bizdeki dar örgütsel-grupsal varolma biçimine odaklanacağım. Çevreciliğin dar örgüt düzleminde yeniden üretimi anlamına gelen bu gerici iç ilişki sistemini karakterize eden özü ve özellikleri saptamaya çalışacağım. Devamında, geldiğimiz aşamadaki tıkanma ve şu anki durumumuzu  bu grupsal varoluşu aşma hedefiyle birlikte ele almaya yönelerek, özellikle möxi üzerinden hem genel hem somut bir eleştirel değerlendirme yapacağım. Bu çevreci dar ilişki sistemiyle hesaplaşmadan, ondan kopmadan “önderlik” değil, ancak dar yöneticilik ve idarecilik sergilenebileceğini, “yöneticiyi” (“idareciyi”) bu sistemde karakterize eden özellikleri deşifre ederek göstermeye çalışacağım. Sonuç olarak, içerisinde olduğumuz bu tarihsel dönemeçte, saptayacağımız, uygulayacağımız yöntemlerimizin sadece “yöntem” olmadığını, araçlarımızın bu dar grup tarzı çevrecilikten kopuş amacına hizmet etmesinin önemini vurgulayacağım. /// Sry. 15 Ocak ’09.

Kon. ve konf. kültüründen uzaklık

Gelinen aşamada ideolojik-politik-örgütsel birliğimizdeki zayıflama tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Kriz çözüm bulamama, dolayısıyla salıp koyverme, bozulma ve dağılma biçiminde de yaşanıyor. Derinleşiyor. Bunun çok çeşitli tarihsel-dönemsel, nesnel-öznel ve güncel nedenleri var…

Ancak bugün sorunlarımızın çözümü açısından baktığımızda, durumu zorlaştıran özel bir faktör olarak bizim iç ilişkiler sistemimizdeki zaaf ve zayıflık ötesi çevresellik öne çıkıyor. Birliğimizi sağlayamadığımız için ve sağlamak için içe dönüyoruz. Aslında her ö.ün ve bireyin yer yer ihtiyaç duyduğu bu “içe dönme” olması gerektiği gibi, sağlıklı bir temelde de olmuyor. Daha çok ara biçimlerde, tam olmayacak ve tamamlanmayacak şekilde, yalapşap biçimler alarak gerçekleşiyor. İçe döndüğümüz ölçüde hızlı ve kolay çözümler de olmayınca, bu çözümleri yaratamayınca da, sık sık umutsuzluk ve güçsüzlük yaşanıyor. Bu dolayısıyla güçlü bir biçimde dışa açılmayı da engelliyor ve yönelimi zayıflatıyor. Proleter devrimci bir ö. ve onun kadroları açısından daha  canlı, daha savaşçı bir varoluşun her zamankinden ve olağandan daha fazla mümkün olduğu bir dönemde durgunluk aşılamıyor. Kimilerine yaşadıklarımız bir fasit daire görünümü de verebilir. Ancak ben öyle düşünmüyorum.

Biz görüş farklılıklarımızı her şeye karşın sonuca götürebiliriz ve sonuca götürmeliyiz. Konf. ve kong.ler bunun aracıdır. Yenilenmeyi sağlarlar. Görüşlerimizin ideolojik-politik-örgütsel temelini oluşturma, sağlamlaştırma ve kolektivize ederek bir bilinç ve güç oluşturmanın da yolu budur. Konf. ve kong.ler sonucu oluşan görüşler, artık kişisel görüşümüz olmaktan da çıkar, bizim görüşümüz, ö.müzün görüşü haline gelirler. 3 yılda bir bu yenilenme gerçekleşir. Bir örgüt böyle yaşar. Böylelikle kendisini yaşamın bir parçası, onun hızına yakınsayan, onun önünü açan, ona müdahil, onu örgütleyen kılar.

Ancak biz, -bilindiği ve görüldüğü üzere- oturmuş bir konf. ve kong. kültürüne sahip değiliz. Kuruluşumuz (IMX) ve hemen arkasından gerçekleştirilen I.Konf.’ın toplanması ile aslında bu kültürün gelişmesi ve yerleşmesi açısından doğru bir başlangıç yapmış bir kom.örgüt olarak mücadeleye atıldık. Şekilsizlikten, koordinasyonculuktan sıtkı sıyrılmış, grup liderliği ve onun ilişki sistemiyle hesaplaşmış bir ö. olarak, hesaplaşarak doğduk biz. Keza 12 Eylül ve sonrasında ’91’e kadar uzayan 2. Konf.’ın toplanmasındaki gecikmenin kısmen anlaşılır sebepleri vardır. Olağanüstü koşullar vardı. Bilmediğim dönemler üzerine de konuşmayacağım.

Ancak sonrasında ’91’den ’98’e uzanan, onun ardından da ’98’den bugüne 10 yılı aşkın süredir toplanamayan ve resmen bir “konf. sorunu” olarak tanımlayabileceğimiz daha derin bir sorun var bizde. Bunun nedeni nedir? Önce meseleyi gelişimi içerisinde, tarihsel bir akış içerisinde ele almaya çalışacağım:

a) Ben, 3.Konf.’ın aktif bir katılımcısı değildim. Dolayısıyla sorunu oraya dönerek, oradan alarak tartışabilecek bir deneyim ve bilgim yok. Yine de şu tespiti hatırlatabilirim: Gördüğüm 3.Konf. değerlendirmelerinde (PO’ların kısmen bir boşluğu doldurduğu ancak) ’94’te -zamanı geldiğinde- bir konf.ın yapılmamış olmasının bir hata olduğu kabul ediliyordu.

b) 2000’li yılları ise biliyorum. Bizzat yaşayarak da deneyimledim. İlk tökezleme, alınamayan ilk viraj nedir? 2000’lerin sonrasını da etkileyecek şekilde -aslında daha derin bir temeli olan- ilk hatalı karar, işlenen ilk “tüzük suçu”, bir diğer deyişle “kon.ı toplamakla yükümlü” mx’in görevini yerine getirmesine ilişkin ilk negatif gösterge neydi?

2001’de mx’dan kimi y.lar tahliye olduğunda ilk beklentim -o sırada c.evindeydim- bir kong. veya konf.ın gerçekleştirilmesiydi. 3.Konf’tan bu yana yeterli süre geçmişti. TDH’nin bütününü etkileyen dev bir çatışma patlak vermişti. F tiplerine geçilmiş, ancak direniş de halen sürmekteydi. Hem yaşanan süreç değerlendirilmeli, hem de sonrasına ilişkin olarak kararlar alınmalıydı. Bu dönemde konf olağanüstü de değil, olağan temelde, doğal olarak yapılmalıydı. Tahliyelerden asıl beklentim, beni asıl heyecanlandıran bu olasılığın gerçeğe dönüşecek olmasıydı. Bu yapılmalıydı, ancak yapılmadı. Bundan 1.dereceden mx üyelerini sorumlu tutuyorum. Tek tek mx üyeleri, bu konf.ın örgütlenmesinden kendilerini alıkoyan gerekçeler ileri sürebilirler. Bunlar tekil yönden bakıldığında anlamlı ve geçerli sebepler de olabilir. Ancak hangi gerekçe gösterilirse gösterilsin sonuç olarak iki kon. arası ö.ü yönetmekle sorumlu olan mx, tüzüksel açıdan bu görevi yerine getirmeye devam etmek istiyorsa, kendisini de yenilemeliydi. Mx’in bir kon. yoluyla kendisini yenilemesi, -bakın yine aynı kişiler seçilecek dahi olsa!- ö.ün kendisini yenilemesinin bir parçası ve göstergesidir. Daha yeni aşılan gerilimli bir kon. sürecinde ortaya çıkan hiziple de bağlantısı içerisinde, -ayrıca ondan da bağımsız olarak- tüzüğümüzü yenilemişken, bir tüzük kültürü oluşturulması yolunda yeni kabul edilmiş olan tüzüğümüzün bu temel hükmünü uygulamamak kabul edilemez.

Bundan içerideki üyeleri sorumludur, tahliye olacak olan diğer üyelere hepsini kesen bu görevi hatırlatmamış ve pratik bir görev olarak da yüklememiş oldukları için! Dışarıdaki üyeleri sorumludur, kon.ı örgütlemeyi başaramadıkları için! (Dahası, sonradan bu durumu gerekçelendirmeye yönelmeyi sorumluluktan kaçma çabası olarak görmekteyim. Bireysel açıklama, zorunluluk ve tercihler organsal sorumluluğu ortadan kaldırmadığı gibi, onun yerine de geçirilemez.)

Öte yandan yapılacak olan bu kong. veya konf.ın, yapılsaydı bile ö.sel durumumuzu sihirli bir değnek değmişcesine düzeltemeyecek oluşunu tahliye olduğumda ben, bizzat gözlemledim. Sorun daha derindi ve derinleşmişti. Ciddi bir merkezi önderlik boşluğu yaşanmaktaydı. Örg., yaş.evi ve büro dışında neredeyse yoktu! Y.altı, yüzüstüne vurmuş veya vurmak üzere ve yenik bir psikolojiyi taşıyordu. Açık alan, en dar biçimiyle varolmaya çalışıyor, çokça boşluk dolduruluyor, ancak toplamda ise bir çevre özelliği taşıyorduk. Toplumsal yapı farklılaşmıştı, ama buna denk bir mücadele düzlemi belirlemesi de yapılmamış, taktik ve politikalar yenilenmemişti vs.

c) Sonuç itibarıyla başladık. Bunu hep birlikte yaptık. Kısmen çok sınırlı da olsa bir ilişki toparlanması sağlama, gazetenin çıkışı, gençlikte toparlanma, y.dışına çıkmış olanlarla tekrar bağ kurma vb. adımlar atıldı. Keza “facetoface” dediğimiz, 4. kapsamında delegelerin belirlenmesinin ardından ilk adım niteliğinde bir toplantı gerçekleştirildi. Bunlar bizi sonuç olarak “fiili tasfiyecilik” tespitine ve ÇU’un çıkışına getirdi. Biz burada bir viraj daha yaşadık, ancak burada yine 4.’ün toplanmasını sonuca götüremedik. Atılan facetoface adımı da havada kaldı. Burada da yine 1. dereceden mx’i sorumlu görüyorum. Kurum olarak mx, bu dönemeçte de görevini yerine getiremedi. Yapılması gereken hızlı bir pratikleştirmeyle konf.ın örgütlenmesiydi.

İlk virajdaki (2001) ıskalamaya göre bu kez daha da uygun koşullar vardı. Fiili tasfiyecilik tespiti bu konf. yoluyla resmileştirilir, ÖO değerlendirmesi kolektivize edilir, gençlik IMT’si daha geniş bir bağlama oturtulur, X merkez organı yenilenir, fiilen kalıcılaşan, ancak ruhen geçmiş dönemin hasarından kurtulamamış Möxi dağıtılır, başarısız olan ve yorulmuş unsurlara taşıyamayacakları merkezi görevler yüklemek yerine daha uygun -örneğin alan sorumluluğu veya ik vb. düzeyde- görevlendirmeler yapılır, bilinçli bir politika olarak özellikle yeni güçler dinamize edilir, çevreselliğe karşı bir savaşım açılarak ö.sel işleyiş bilincinin soyut kalsa da “iktidar bilinci” ile bağıntılandırılarak yerleştirilmesi yönünde kimi adımlar atılmış olurdu. Bunlar da sorunu temelde çözmezdi yine, ama sorunu bugün yaşadığımız derecede ağır yaşamazdık böylelikle.

O dönem y.dışında olan mx üyeleri bu döneme ilişkin yaptıkları değerlendirmede, o dönem ülkede olan bir mx üyesini ve ama özellikle de ülkede üst organ olarak görevlendirdikleri y.ları, yani möxiyi yaşananlardan birinci dereceden sorumlu tutuyorlar. Oysa, bu bahsettiğim dönemde, yani 2. dönemeçte başka bir mx üyesi de tahliye olmuştur. Ülkede hiç mx üyesi olmasa dahi y.dışındaki ve c.evindeki mx üyeleri dahil tüm üyeler, organ üyelik görevleri kapsamında kon.ın zamanında ve ihtiyaç temelinde, tüzük gereği toplanmamış olmasından sorumludurlar. Eğer ülkedeki möxi üyelerinde bir konf.ın örgütlenmesine karşı direnç varsa, mx olarak bu üyeleri ikna eder, olmuyorsa emir verir, bu da olmuyorsa hem merkezin çizgisiyle uyumlu olmadıkları için, hem de konf.a engel olmak başlı başına bir suç olduğu için, söz konusu y.ların daha derin suçlar işlemelerini önlemek adına da onların yerine başka üyeler atarsın!  Sorunu çözme bilincine sahip olduktan sonra, -tabii eğer kon. ve konf. kültüründen kategorik bir uzaklık ve uzaklaşma yoksa- sorunu çözersin.

d) Ardından 2000’li yıllar açısından üçüncü etaba geliyoruz. Bu etap büyük oranda Fuat y.ın tahliyesi ve etkisiyle karakterize oluyor. O, akışın yönüne etki etti. Fiilen merkezsizleşmiş bir örgütün merkezi bu dönemde yeniden kuruldu, genelgelerle iç yaşam ve değerler restore edilmeye çalışıldı. İşçi kurultayı bu dönemde gerçekleşmiş, ör.e önderlik açısından geçmişinde açık biçimde başarısız olmuş bir organın (möxi) üyeleri -benim de aralarına alınmamla- sorunları ele alışta bir yöntem kazandırma çabası ile birlikte tekrar canlandırılmış, broşürlerle işçi çalışması ve kent yoksullarına dönük yeni stratejik politikaların temelleri atılmış, yeni ilişkilere ulaşılmıştır. Yine Fuat, sorunları ele alış açısından, 4’ün geldiği aşamada daha derin bir sorunun (problematik) varlığına işaret eden kişi oldu, daha kapsamlı ve köklü bir kopuş için örgütün o kesitteki geneliyle çelişkiye düşme pahasına 4 temel parametrede ısrar etti. Çok ciddi hatalar da yapıldı bu dönemde. Vahim işleyiş hataları da… Örneğin kimi yeni y.lar delegeliğe çağrılırken, yazılı bir gerekçe dahi sunmadan delegelikten alınanlar da oldu. Facetoface’in de arkası yine gelmedi, getirilmedi. Bunun yerine “çekirdek belirlemesi” yapıldı. Yine de her şeye karşın temelde dağılarak çevreselleşmiş bir örgütün yeniden toparlanma adımları ile karakterize olmuştur bu dönem. Atmosfer farklılaştı. İyi-kötü bir yön belirlemesi ortaya çıktı.

Ve ama sonuç olarak, bu dönemde de kon. sonuca götürülememiştir. Şimdi iç yazışmalarda, konf. sunulan belgelerde bu dönem açısından “kim suçlu” bu tartışılıyor: İlk taslağa yöneltilen eleştirilerden sonra ö.sel r.u kaleme almayı reddeden Yusuf mu suçlu, yoksa tek başına “büyük dönüşümü” üstlenen ve yine eleştirilerden sonra çalışmasını bir türlü sonuca götüremeyen Fuat mı?

Bense çokça unutulan daha farklı bir yöne işaret etmek istiyorum: Kişisel gözlemim, mx’in bu dönemde iç dinamikler açısından oldukça tutuk, hatta bağımlı ve zayıf bir profil sergilemesi oldu. Bu üçüncü dönemde daha yakından tanıdığım mx üyeleri açısından toplam bir değerlendirme yaptığımda, ne yazık ki fuat ve (eleştirel görüşleri tam anlamıyla bağımsız bir sistem oluşturmayan, dolayısıyla da süreci tıkayan dar muhalif bir temelde de olsa) yusuf dışında sistemli bir görüş ve duruşa rastlamadım.  Halen de bu gözlemim geçerli. Ve bu daha derin bir sorun.

Sorumluluğu tek tek mx üyelerinin “suçları” açısından birey temelinde değerlendirmekten çok, ben organın toplam olarak, yani öncelikle organ olarak değerlendirilmesini daha doğru ve örgütlü bir yöntem olarak görüyorum. Bu olmadan, diğerini konuşmak dar grupçu bir tarzdır. Sizi seçenler, organ olarak görev yapmanız, sorumluluklarınızı yerine getirmeniz için seçtiler. Bunu yerine getiremediniz. Ardından da üyeler olarak bireylere ya da gruplara doğru parçalandınız. Neden?

e) Fuat’ın y.dışına çıkışının ardından, kong. ve konf. örgütlememe suç ve yetersizliğimiz açısından 2000’li yıllardaki dördüncü ve son etaba giriyoruz. Bu son iki yılda da mx, süreci yine kong. veya konf.a götüremedi. Yaklaşık 2 aylık bir gecikme ile elime ulaşan yazılardan izliyorum: halen imt.ler, ara konf.lar, olağanüstüler tartışılıyor !!…

Ancak tabii durum bu kez farklı. Çünkü artık kaçış ve gerekçelendirme, suçu dışa atma vb. pratikleri mümkün değil. Bu süreci geçmişten farklı olarak artık bütün delegeler izliyor ve görüyor, müdahil olmak istiyor, yöntem arıyorlar.   Öyle veya böyle bir yöntem de çıkıyor buradan, çıkacak…

Mx’nın görevi bugün, artık asla ve kesinlikle ertelenemeyecek şekilde, en kısa zamanda delegeleri kon.’a taşımaktır. Bu, geldiğimiz aşamada onun temel ve öncelikli (ve son) görevidir. Olağanüstü-veya olağan; bir delege olarak benim esas talebim mx’in bu görevi yerine getirmesidir, başka bir şey değil. Eğer mx, bu görevini yerine getirmezse ne olur? Tüzüğe bakılır. Kimi y.lar bakmaya da başladılar. Kanımca mx, durumun ciddiyetini kavramıştır, dar polemiklerden sıyrılıp bir yol haritası çıkarılmalıdır. Öncelikli olan budur. Mx’in iç görüş ayrılıklarını, möxi ile dar kavgalarını delegelere sayfa sayfa boca etmek değil! Bu ö., artık kon.nin daha fazla geciktirilmesini kaldırmaz, kaldırmıyor. Artık “idare” edilemiyor, her iki anlamda edilememektedir, kimse ve hiçbir şey! Ve bundan korkmak, bunu yok saymak, bastırmak da değil, tek çözüm bu durumumuzu ileriye doğru örgütlü biçimde dönüştürmektedir. Bunun adı da 2009’da kon.’yi tamamlamaktır. IMT ve ara konf. önerilerini doğru bulmuyorum. Ve mx’e çağrıda bulunuyorum:  Mx’in son kez de olsa toplanarak bizi kon’ye götürecek bir yol haritası için uzlaşma açıklamasını bekliyorum. Mx en azından başlangıcı sağlayacak ortak bir yol-yöntem açıklayamayacaksa eğer, işte bunun netleşmesi için de bekliyorum. Mx’in sürecin yürütülüşüne ilişkin bir plan ortaya koyamaması da bir veridir, çünkü. Mx üyeleri eğer bu kez de bir yöntem açıklayamazlarsa, bir değerlendirme yapacağım.

Aktarılan akış içerisinde de görülüyor. Biz sorunlarımızı çözme, kendimizi yenileme, devrimci varoluşumuz yönüyle temel bir araç olan kong. ve konf. örgütleme konusunda neden bu kadar başarısızız? Bunun kaynağı nedir? Bir dizi faktör var kuşkusuz, kimisi konjonktürel, bazıları daha tali. Ben daha temelde olan nedenler üzerine yoğunlaşacağım.

Dar örgütsel-grupsal varoluştan sıyrılamamak

Genetiğimizde yer etmiş bir özellik olarak dar örgütsel-grupsal bir varoluş ve bunun içselleştirildiği bir sistem söz konusu.  X, doğumu itibarıyla grupsal tutum ve ilişkiler sistemine karşıt ve hatta bununla mücadele temelinde ortaya çıktı. ’70’li yıllar boyunca “bilmemkimciler” diye anıldığımız bir 10 yılın ardından -THKO birliğini ayrı tutuyorum- bir örgüte, bir mx’e, bir tüzüğe ve bir platforma sahip olarak doğduk. 12 Eylül’ün faşist terör koşullarında TDH’nin tasfiyeci çözülmesine karşı onun bıraktığı boşluğun üzerimize yüklediği ağırlığı da üstlenecek şekilde net bir duruş sergileyerek karakterimizi perçinledik ve çelikleştirdik. ’90’lı yılların başında gerçekleştirdiğimiz 2.Konf.  ile “yine çelikten, yine Bolşevik” ama artık “küçük” olmayan bir ö. düzlemine sıçramayı önümüze hedef olarak koyduk.

Toplam bir sonuç olarak kısaca söylüyorum, biz işte bu hedefi fethedemedik. Çelikten bolşevik bir ö. olarak büyüyemedik. Büyüyememenin de bizde kimi sonuçları oldu.

Kitleselleşememiş bir örgütün üyeleri olarak kaldık. Görüşlerimizi, politikalarımızı kitleselleştiremedik. Örgütsel görüş ve politikalarımızı kitlesel temelde yeniden geliştirerek şekillendiremedik. Bu nesnellik bizi de belirledi. Kadrosal temelde de -kimi dönemler kısmen hariç tutulursa- genelde dar kaldık. Bu darlıkta, kimi nesnel faktörlerin, keza kısmen de bilinçli bir tercihin payı olsa da -y.altı dev.ci bir örgüt olmanın ve kom.ist karakteristiklerimizin seçiciliğinin zorunlu sonucu-, esasen bu darlık bizim gerçeğimiz ve sınırlılığımız sonucu ortaya çıktı.

Aslında biz hep dar değildik. Bir gelişme ve ilerleme gösterdiğimiz bazı kritik dönemler de yaşadık. Biz, kendi içimizde ideolojik-politik-örgütsel bir birliği sağladığımız ölçüde (ki burada temel bir araç ve gösterge olarak konf.ların düzenlenmesi kabul edilmeli), geliştik. Örneğin IMT sonrasını ve ’91 2. konf. sonrasını bu kapsamda ele alabiliriz.  Bu ideolojik-politik-örgütsel birlikten uzaklaştığımız ölçüde ise…

Yaşam boşluk taşımaz: Yaşanan dar örgütsel-grupsal bir varoluş ve bunun ilişki sistematiği oldu.

Gözlemim ve iddiam şudur: Biz, bir ö. için (iç-dış) süreçlere bilinçli bir müdahale anlamına gelen konf. ve kong. örgütlemediğimiz her dönem ve dönemeçte, kendiliğinden bir tarzda dar örgüt ilişki tarzı ve sistemine doğru, yani geriye doğru çözülüyoruz. Bunun bizde kültürel-ideolojikleşmiş ve bir tarz halini almış kökleri var ve bunlar yeni değil, tarihsel niteliktedir.

Bu bir ilişkiler sistemi. Tek tek kişileri kendisine mahkum kılan bir iç ilişkiler sistemidir. İçerisinde yer alan bireyler bu sistemi yeniden üretmekte, aşağıya ve yana doğru yaymaktadırlar.  Sistemin yeniden üretimi, kendiliğindenci idareciliğin yeniden üretimidir. Bu idareciliğin en uç ve tipik örneğinde çalışmaya dönük planlar alma, bu planları uygulama falan yoktur, bu yaklaşım tamamen silinerek fiilen sürüklenilmektedir. “4 çarpı 4” yoktur burada. İki düzlem arasında kopma vardır. “Yazmak” da bağlantısını yitirir, yazılar da kendinde şey haline gelir, gerçek yaşamı dönüştürücülük gücünü kaybeder bu sistemde. Ör.ün omurgasını oluşturan ara kademedeki y.lar yer yer bu sistemden şikayet etmekte, ancak kopamamaktadırlar. Bu sistemin iç işleyiş kodları çözülmeden, ardındaki felsefe ve yaklaşım ile hesaplaşılmadan, çıkartılan sonuçlar kendi pratiğimize -ilk adımlar kara düzen biçiminde de olsa- uygulanmadan bu sistemden -şikayet edilebilir ama- kopulamaz da…

Çevreciliğin dar örgüt düzleminde yeniden üretimi

Örgütü işletmek, örgütlü davranmak salt biçimsel-bürokratik yönden değil, ama içeriğin, kom.karakter ve değerlerimizin, ideo-politik gücümüzün vücut bulması anlamında örgütü işletmek aslolandır.

Biz, çevrecilikle hesaplaşarak örgütlü bir duruş ve bunun alışkanlıklarına geçiş yapmakta zorlanıyoruz. Buna direniyoruz. Bu çevresellik içerisinde sorunlarımızı da çözemediğimiz gibi, üstüne üstlük bir de içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Dahası örgütsel kültürden uzak, buna yabancı ve hatta bilisiz bir şekilleniş söz konusu. Ve ne yazık ki, bu ö.ün mx’inden en uçtaki kom.sine kadar yerleşmiş etkin bir sistem bu. Çevreci bir duygudaşlığa dayanan, “kişisel güven” temelinde bir ilişki sistemidir bu. Bu ilişki sisteminin arkasında sınıfsal açıdan proletarya değil, yatsa yatsa “köylülük”yatar!

Bu ilişki sistemini karakterize eden özellikler nelerdir?

Sınıfsal açıdan:  Küçük burjuvazi

Kültürel açıdan:  Sözlü kültür

Felsefi açıdan:    Kendiliğindencilik

Örgütsel açıdan: Çevrecilik

Sosyal açıdan:    Dar grupsal varoluş

İdeolojik açıdan: Etkiye açık ara akım düşünüş ve ideolojiler

Siyasal açıdan:   (En ileri halde) Antifaşist direnişçi muhalif devrimcilik

Ruhsal açıdan:   Oynak ve gel-gitli

Kişisel dayanak:  İnanç

Bireysel açıdan:  Geri ve rekabetçi bir birey oluşumu

Rapor sistemi:    Yok

Kong. ve Konf:    Yok

Ö.sel varoluş:      Yatay, saldırıya açık, süreksiz

Askeri yön:           Yok

Y.altı:                    Yok

Demo merk.çilik:  Yok

Yönetim biçimi:     Bireysel yöneticilik ve idarecilik

Tekno donanım:   0 (sıfır)

Görüşmeler:         Açık alan ve sözlü

Kararlar:              Kendinden menkul, denetimsiz

Finansman:         Merkezi değil varsa alansal, özerk ve kayıt-dışı

Kadrosal temel:   Profesyonellikten bozma, ara tipte, part-time, kısır

Yaşam biçimi:      Dar, içe kapalı, fiili tasfiyeci

Amaç:                  Soyut ve durağan

Başarı:                 Ölçülemez

Üst organlar:       Yenilenemez

İç ö.sel yaşam:    Kopuk, bireysel temelde, ruhsuz, hareketsiz

Y.lık ilişkileri:        Bozuk, yıpranmış, bağlamından kopmuş, insansız ilişkiler

Kavramlaştırdığımız bu sistemin karşı kutbunda ise şunlar yer alır:

Sınıfsal açıdan:    Proletarya

Kültürel açıdan:    Yazılı kültür

Felsefi açıdan:      Bilinçli devrimcilik

Örgütsel açıdan:  Parti

Sosyal açıdan:     Yaşamın içinde, proletaryanın içinde bir varoluş

İdeolojik açıdan:   Proletarya ideolojisi, canlı ML

Siyasal açıdan:     Sosyalist devrimcilik

Ruhsal açıdan:     Net, iç bütünlüğü olan, sarsılmaz

Kişisel dayanak:   Bilinç

Bireysel açıdan:   Gelişkin komünist birey

Rapor sistemi:      Düzenli

Kon. ve Konf:       Düzenli

Ö.sel Varoluş:       Dikey temelde yayılımlı ve sürekliliği güvence altına alınmış

Askeri Yön:           Var

Y.altı:                     Var

Demo. merk.çilik: İşler

Yönetim biçimi:    Yenilenebilir kolektif önderlik

Tekno donanım:   Temel

Görüşmeler:         Özgür ortam ve kayıtlı

Kararlar:               Yazılı, denetim ve değerlendirmeye tabi

Finansman:          Raporlu-kayıtlı merkezi bütçe

Kadrosal temel:    İlke olarak profesyonel

Yaşam biçimi:       Örgütlü proleter temelde dışa açık ve genişleyen canlılıkta

Amaç:                   Somut, canlı ve değişen koşullarda yeniden üretilebilir

Başarı:                  Ölçülebilir

Üst organlar:         Yenilenir

İç ö.sel yaşam:      Kolektif temelde, canlı, çelişkili ve hareketli

Y.lık ilişkileri:          Ortak amaçla bağlı, birlikte savaşımla çelikleşmiş, her tür dolayımdan soyunmuş eşitler arası insani ilişki

Sözkonusu iki karşıt sisteme ilişkin ekler, genişletmeler yapabiliriz. Esas önemli olan ise şu: Hangisini seçeceğiz? Biz hangisiyiz? Hangisine yürümek istiyoruz?

Şu anki durumumuz

Konf. ve kong. kültürüne sahip değiliz. Şu anki delege y.lar içerisinde -üst organlardaki y.lar haricinde- geçmişinde konf. katılımcısı olmuş neredeyse bir tane bile y. yok! Bu bile bir göstergedir. “Bile” değil, bu hesaplaşmamız ve hesap kesmemiz zorunlu olan “bize” dair derin, anlamlı bir örnek göstergedir. Öte yandan gelinen aşamada, son tartışmalarda daha net görülüyor, dar örgütsel grupsal, çevreci oluşumlar da ortaya çıktı. Örgütsel duruş ve hedeflerde de dağılma söz konusu…

Çıkış için, anlaşılan önce kendimizle yüzleşmek ve hesaplaşmak zorundayız.

Konf.’a sunduğum son yazıda anlatılanlar, esasen bizdeki çevresel dar grup özelliği gösteren ilişki sistemine dair bir örnek olarak okunmalıdır. O yazımda hatırlanır, önce mx’in hakkımda sözlü olarak aldığı kararı eleştirmiş, karar ülkede möxi tarafından derhal ve çoktan uygulanmış olmasına karşın yine de mx’ten bu karara dair yazılı bir açıklama istemiştim. Bunun üzerine mx’ten karara dair “açıklama” yazılı olarak gelmiş, ancak bu kez ben bu yazılı gerekçelendirmenin kendisinde var olan çelişkiler ve zayıflığı sergileyerek, görüşlerimi sürece ilişkin kimi düşüncelerimi de içeren bir yazı haline getirmiş, tüm süreci delegasyonun bilgisine açmıştım.

Tekrarlıyorum, hakkımda alınan karara ilişkin itirazım kişisel temeldedir evet, ancak bu görünümdür. Benim “olayımda” görünür olan, açığa çıkanın altında daha derin bir gerçeğimiz vardır. Aslında bu örgütte -yönetici görevler üstlendiğim 2,5 yılı dışta tutmadan söylüyorum-, benzer kararlar bir çok defa alınmıştır, bu açıdan ben ilk değilim, değildim.

Örneğin sadece en yakın çevremden tanıdığım ve beraber çalıştığım, hatta facetoface’e de katılmış üç ÖO’cu y.ın delegeliğinin yine hiçbir yazılı gerekçelendirme olmadan alınmış olduğunu (“ ‘Biz’ verdiğimize göre, ‘biz’ geri alabiliriz de!” Altta işleyen örtülü mantık budur. Sistemin olmadığı, işlemediği, işletilmediği yerde subjektivizm öne geçer.), geçmişte temel önemde görevler üstlenmiş başka bir ÖO’cu y.ın ise protesto temelinde sürece katılmak dahi istemediğini  hatırlamak bile bizdeki durumun vehametini gösterir. *

* (Daha kötüsü, bunları bugün söyleyen ben, bu yukarıdaki üç delegeliğin alınması kararının da alınmasında pay sahibiyim, hatta birine kararı ileten bile ben oldum! O kesitte de içim cız ediyor, böyle olmaması gerektiğini, yanlış yaptığımızı hissediyor da olsam, benim duygularımın vb. bu bahiste hiçbir “hafifletici” veya başka anlamı olamaz. Yanlış, yanlıştır. Onu bırakın, -bugünden bakınca kendimi daha net değerlendirebiliyorum,- bu kararlar söz konusu olduğunda ben aslında bilinçli bile değildim, yanlış yaptığımın, bırakın neden yaptığımı yanlış yapıyor olabileceğimin bile bilincinde değildim! Hatta ve çünkü doğru davrandığıma “inanıyordum”!! Kendisiyle yazılı bir yüzleşmeden kaçan, anı yaşayan, duruma göre davranan, sürüklenilen bu kendiliğindenci sistem, zaten esasen soyut bir “inanç sisteminden” başka bir şey değildir!!!)

Bu bir sistem ve biz bugüne kadar bu sisteme tutsak olduk. Gerçek bir özeleştiriye giden yol önce şunu kabul etmekten geçiyor: Bu örgütün -hiç öyle aşağıya “suç”  yüklemeden kabul edilmeli ki 2 kon. arası en yüksek yönetici organ olan mx en başta ve öncelikle olmak üzere- üst yönetici organları bu sistemi son yıllarda yeniden üretmişlerdir. Çevresellik, en başta bu örgütü konf.’a taşıyamamış olma gerçeğinde somutlanmaktadır. İkincisi, dışarıda olduğum ve içinde yer alarak yaşadığım son dönemde (2000’li yıllarda) atılan toparlanma adımlarına, verilen onca emeğe, harcanan çabaya karşın sağlanan bir ilerleme varsa -ki var-, bu ilerleme bu çevresel sistemin varlığına karşın, ona rağmen, o aşıldıkça sağlanmıştır.

Evet, bizde yukarıda madde madde soyutlayarak açıklamaya çalıştığım iki sistemin her ikisinin de unsurları birlikte ve çelişkili biçimde vardır. Hatta toplam hareketimiz de bu çelişkiden doğmaktadır.  Soyutlama yapıldığında çelişkinin iki kutbu arasında net bir devrimci ayrım yapabilmek mümkündür (Ben yukarıda kavramsal temelde bunu net bir saflaşma ve karşıtlaşma biçiminde yapmaya çalıştım).

Peki ya hayat içerisinde? Orada işler daha karmaşıktır! Yine de söz ile eylemin, iddia ile gerçeğin karşılaştırılması bir fikir verebilir:

Möxi’nin süreç tahlili ve özeleştirisi

Möxi üyeleri 05.11.2008 tarihli “10 yanıt” kısaltmalı, “Taşlar Yerinden Oynadı Bir Kez…” başlıklı bir yazıyı delegasyona sundular.

Bu yazılarında son yazıları “…“taşların yerinden oynadığını”, “alışılageldik” ilişki biçimlerinin çözüldüğünü ve sarsıldığını gösteren tarihsel bir aşamanın ifadesidirler. Eski ön.lik ve yöneticilik anlayışlarının, “sorgulanamazlık” ve tam karşıtında da siliklik bütünlüğü ile “yürüyen”, yüzüksel olanın yerine dar grupsal, en hafif tabirle kendiliğindenci, tam tanımıyla ise keyfiliğe dayalı ilişki biçimlerinin artık işleyemediğinin, işleyemeyeceğinin ifadesi.” olarak değerlendiriyorlar.  Devamla,

“3 km üsi + kdy sek” yların yazıları olsun, F yın yazısı olsun oldukça farklı eğilimler göstermekle birlikte, “yöneticilik” anlayışı açısından nihai anlamda aynı noktada buluşmaktadır.  Bu, tarihsel miadını çoktan doldurmuş, bırakalım en temel km misyonlarını yerine getirmeyi ve öün ve 52’nin önünü açmayı, onun başlıbaşına bir iç engeline dönüşmüş, kendi tıkanmışlığıyla birlikte öü de çürütmenin başlıbaşına bir iç etkeni haline gelmiş bir merkezi -önderlik diyemiyoruz- “yöneticilik” anlayışıdır. Bu anlayış, öyü “konumlar”a indirgeyen, ö güçlerini, hatta 52 del.lerini bile nesneleştiren, sorunları ve işine gelmediği yerde kendi tanımlı sorumluluklarını bile tümüyle kendine dışsal gören ve öyle göstermeye çalışan, ihlal, ihmal, yanlış ve gerilikleri hep “başkalarına”, “aşağıya” ve artık birbirine mal etmeye, arkasında bile durmadığı doğruları ise salt kendine mal etmeye çalışan, (52 süreci başta olmak üzere) tanımlı misyonu olduğu halde yapmadıkları ve bariz biçimde yanlış yaptıkları konusunda bırakalım açık ve dolaysız bir özeleştiriyi, doğru dürüst bir özeleştiri vermekten bile kaçan, siyasal-ideolojik otorite boşluğu bir yana 52 süreci bağlamındaki yetkileri de yüzüksel olarak kısıtlandığı halde “rütbesine” dayanarak ve bunu del.lere dayatarak “eskisi gibi” yeniden üretmeye çalışan bir yöneticilik anlayışıdır. “

Harika! “Sizler önderlik değil idarecilik yapıyorsunuz! Bunu geçmişte yer yer ben de yaptım, ama biz artık yapmamalıyız! ” Bu benim de son yazımda mx’e açık eleştirimdi. Möxi bu yukarıdakileri ifade ediyorsa, bunları söylüyorsa, bu gerçeğimizi görüyorsa benim de imzamı bu möxi yazısının altına atın! Yalnız kafama takılan bir soru var: Acaba möxi bu yöneticilik anlayışından “kopmuş” bir pratiği sergiliyor mu, sergilemiş mi, sergileyebilir mi? Yanıt vermeden önce şimdilik aynı yazıdan devam edelim:

“Peki köm olarak biz bu sürecin neresindeydik? Biz de, tüm önün iliklerine işlemiş bu “yöneticilik” anlayışının asli bileşenlerinden ve başlıca yeniden üreticilerinden biri olduk. Ve her kademede olduğu gibi, “yukarıya” karşı silik ve iradesiz, “aşağıya” karşı hikmetinden sual olunmaz ve keyfi bir yöneticilik anlayışının, sürdürücüsü, yeniden üreticisi ve sorumsuz sorumlularından olduk. “

Neden? Neden olduk? Neden oldunuz?

Acaba möxi, bu parçası olduğu “yöneticilik anlayışına” dair özeleştirisini hangi konulardaki tutumuna işaret ederek somutlamaktadır?

a) “Bu süreçte ortaya konan taslakların da yalnızca okunmasının değil yazılmasının da, 52’nin yalnızca biçimine ilişkin değil içeriğine ilişkin görüş ve çalışmaların üst org.larla asla sınırlanmamış olması gerekiyordu. …Birincisi, ne başından itibaren ne de 3.5 yıl öncesindeki dönemeç noktasından sonra ve aslında yakın zamana kadar bu yönde güçlü bir irade ve zorlayıcılık ortaya koyduğumuz için suçluyuz! “

b) “ İkincisi, km’den nihayet belgelerin del.lere açılması kararının çıkmasından sonra, köm’ün, belgelerin del.lere ulaştırılmasını ve okunmasını sağlamayı bile 1.5 yıl örgütleyememiş ve savsaklamış olmasıdır. “

Kısaca özeti şu: Möxi, süreç boyunca aşamadığı dar grup tarzı idareciliğine ilişkin özeleştirisini bu iki konuda somutluyor. Belgelerin erken açılmasını sağlayamamak ve dağıtamamak! Bu mu? Möxi,  “öyü “konumlar”a indirgeyen”, ö güçlerini, hatta 52 del.lerini bile nesneleştiren, sorunları ve işine gelmediği yerde kendi tanımlı sorumluluklarını bile tümüyle kendine dışsal gören ve öyle göstermeye çalışan, ihlal, ihmal, yanlış ve gerilikleri hep “başkalarına”, “aşağıya” ve artık birbirine mal etmeye, arkasında bile durmadığı doğruları ise salt kendine mal etmeye çalışan,… yetkileri de yüzüksel olarak kısıtlandığı halde “rütbesine” dayanarak ve bunu del.lere dayatarak “eskisi gibi” yeniden üretmeye çalışan bir yöneticilik anlayışı” na dair özeleştirisini bu iki konuda mı topluyor??!!

Öyleyse ben de şunu söyleyeceğim sizlere: Möxi bunları yapsa möxi’ye gerek kalmazdı! Tekrarlıyorum, möxi bu söylediklerini yerine getirse, fiilen konf. sürecine girilecekti, ve tüzüksel dayanağı olmayan geçici bir org. olarak möxi’ye gerek kalmayacaktı! Tekrar ediyorum, möxi belgelerin erken açılmasını ve dağıtılmasını sağlasa möxi gereksizleşecek ve fiilen fesholacaktı.

Dar grup tarzı idareciliğin, bu yapının 2000’lerde fiili tasfiyeye sürüklenmesine neden olan sürecin nişanesi ve göstergesi, belgelerin erken açılmasını sağlayamamak ve dağıtamamak falan değildir. O daha çok meseleyi sizin açınızdan, bir dönem içerisinde yer aldığım möxi açısından ele aldığımızda bir sonuçtur! Sizi -ve hepimizi- tutsak almış olan ve sizlerin henüz ne anlama geldiğini ve neye yolaçtığını tüm kapsamıyla görmemiş, bence yeterince hissetmemiş, etinizde, canınızda duymamış olduğunuz gerçek, daha derindir.

Tutarlılık adına, belki çelişkiyi görerek fark edersiniz umuduyla yazınızdan devam ederek soruyorum: Bugün möxi üyeliğinde bulunan y.lar, mx’in yetkilerinin gelinen durum itibarıyla kısıtlandığını söylüyorsunuz, peki siz bugün möxi adına delegasyona yazılar sunarak, hangi yetkiyi, hangi yönde, nasıl kullanıyorsunuz?

Siz örgütü konumlara indirgemenin neresindesiniz?

“ Köm’ün yaptığı, bir yandan eleştirip diğer yandan her şeyi km’den ve aslında en eski iki km üsinden bekleyip durmaktır! Köm ve üleri, 52 süreci boyunca km’ye, muhtelif km ülerine, özellikle de en eski iki km üsinin her birine ve ikisine de çeşitli yazılı ve sözlü ösel platformlarda 52 sürecinin gidişatına, yürütülüşüne ve içeriğine ilişkin çok sayıda eleştiri getirmiş, çeşitli kereler özeleştiri vermelerini istemiş, fakat hiçbirinin takipçisi ve sonuç alıncaya kadar savaşımcısı olmamış, her seferinde zaten bir parçası ve yeniden üreticisi olmaktan sıyrılamadığı yöneticilik anlayışıyla uzlaşmıştır. “ (aynı yazıdan)

Möxi, kendisini gidişatın nasıl olması gerektiğine ilişkin bir fikri olan, hatta “çok sayıda” eleştiri getiren, ama sonunda bu yöneticilik anlayışıyla “uzlaşan” bir konuma yerleştiriyor. Bu doğru mu? Sürecin parçası olan her delege kendi adına bunun yanıtını verebilir ve  versin. Benim yanıtım, net bir şekilde organ olarak möxi’nin, böyle bir profil sergilemediğidir. (Kanıt gerçek ve ölçülebilir ölçütler olarak kaleme alınan yazılardır. Son on yılda bu yönde möxi imzalı eleştiri ve yazılar varsa gösterilir, ben de haksız çıkarım…) Möxi bu sisteme anlatıldığı gibi muarız bir profil sergilemek bir kenarda dursun, bu sistemin ülkedeki en üst organ olarak yeniden üreticisi ve kaynağıdır.

“Günah çıkarma”

Devam edelim; möxi, yazısında 2 üyesinin katıldığı mx’le yapılan ve çok tartışılan imt kararının alındığı toplantının aktarımını yapıyor. Burada parantez içerisinde de şu ifadeyi kullanıyor:

“ (Köm.ün dağıtılması önerisi aynı top sonunda geri çekildi ve bir köm ü.sinin savunması bile alınmadan görevden alınması kararı ile “sonuca bağlandı”! Top.daki köm ü.leri “içerikten bakma” adına, bu hukuksuzluğa seyirci kalmakla kalmayıp onayladılar.) ”

Bu “bir köm üyesi” ben oluyorum. Öncelikle şunu belirteyim. Karar iletildikten sonra, -ister istemez sarsılan iç duygusal dengemi sağlıklı temelde kurar kurmaz-, hızlı, açık ve net biçimde bu kararın yanlışlığını görüştüğüm möxi üyelerine ilk elde sözlü olarak ilettim. Tanımlı olarak görüştüğüm bu iki y. dışında hiçbir eski-yeni möxi üyesiyle bu konuda bir görüşmem olmadı, onlardan bu yönlü bir talep gelmedi. Görüştüğüm iki üyeye, yazılı olarak üst organlara -yani yeni möxi ve esas muhatap olarak da mx- itirazımı ilettikten hem önce ve hem de sonra olmak üzere bu karara ilişkin bir değerlendirmelerinin olup olmadığını sordum. Ancak bir organ değerlendirmelerinin olduğuna ilişkin bir yanıt almadım, varsa da bana iletilmedi. Yukarıda bahsedilen kararların alındığı yurtdışındaki toplantıya da katılan, ö.sel temelde gördüğüm y.tan aldığım yanıt ise, sürekli ve şaşmaz biçimde bu kararın “içerik olarak doğru bir karar olduğu” oldu. Özellikle söyleyeyim, bir “hukuksuzluktan” falan dem vuran, bahis açan bir tek kişi dahi olmadı, böyle bir kişisel-organsal duruş varsa da bana iletilmedi.

Dolayısıyla şimdi möxi imzalı bir yazıda, tüm süreç bitmiş, ben yazılı olarak üst organlara eleştirilerimi açık biçimde yapmış, hatta süreci delegasyona açmış olduktan sonra birdenbire möxi’nin yazısında “toplantıdaki köm ü.leri “içerikten bakma” adına, bu hukuksuzluğa seyirci kalmakla kalmayıp onayladılar.” ifadesini görünce yadırgıyorum.

Bu sorun sadece bir “hukuksuzluk” mu? Sorun sadece “savunmanın bile alınmaması” mı? Mesele sizce sadece -onu da açıkça üstlenmiyorsunuz ama- toplantıya katılan bu iki üyenin kişisel hatası mı? Siz neredesiniz? Ben konuyu “kendimi tartıştırmama” vb. gibi dar bireyci kaygılar duymadan delegasyona, yani tüm y.lara böylesi pratiklerden kültürel-ideolojik bir kopuş sağlama amaçlı yazılı olarak açarken siz bu sürecin neresindesiniz ve neresindeydiniz? Madem öyle möxi üyeleri olarak bu “hukuksuz” kararı neden onayladınız? “Bu hukuksuzluğa seyirci kalmakla kalmayıp onaylayan”, üstüne üstlük benim karara itirazlarımı bastırmaya ve gidermeye girişen üyelerinize ilişkin peki siz hangi “hukuku” uyguladınız?

Özeleştiri yok burada. Onayladılar diyelim, şimdi yanlış yaptık diyorsunuz, ya sonra, peki bu konuda sizce şimdi ne yapılmalı?Tekrarlıyorum bana dair -göreve dönme- vb. asla değil, sizce bunun dışında ne yapılmalı? Bu da yok. Möxi adına yazıdaki bu parantez içi açıklamayı ben samimi bir özeleştiri değil, günah çıkartma olarak görüyorum. Yapılan yanlış bağlamından kopartılırsa, “kendinde bir şey” olarak yanlış ancak ve ancak günah olarak adlandırılabilir. Günahın kabulü özeleştiri değildir, mesele bu “günahın” işlenmesine götüren ilişki sistematiğini devrimci ve örgütlü temelde deşifre etmek, ve bunu kimi cereyanların basıncı altında “yapmış olmak için” yapmamak, en başta kendi pratiğinde böylesi tutumlardan kopmaktır. Önderlik budur. İlkesel olarak günah çıkartma zayıf ve ara bir tutum olduğu için bizden uzak olsun. Ben sizden başka bir yazı içerisinde, değinip geçilerek ele alınan, yarım ağızla yapılmış bir günah kabulü istemedim ve beklemiyorum. Benim üzerimden pratikleşen bu dar grup tarzı çevreci pratiğe dair herhangi bir günah çıkartmayı doğru bulmadığım gibi, kabul de etmiyorum.

Möxi’den yeni bir “örnek” pratik tutum

Yazısının devamında möxi, imt kararının alınış biçimini eleştiriyor:

“ “3 km üsi + kdy sek” imzalı yazılarda en fazla demagoji, tmi kararının köm üleri tarafından T’deki “belirlenen” del. ylara aktarılış biçimi konusunda yapılıyor. Bu konuda kaygı ve şüphe duyuluyorsa bugün dahi tmi.nin çerçevesi ve gerekçelendirmesi konusunda yazılı bir karar metni neden yoktur? Gerekçelendirme kırıntıları neden “yanıt”ların içine tıkıştırılmaktadır? Elbette ki öümüzde km’den başlayarak en temel konularda bile kurumsal ve yazılı işleyiş yoksunluğu bir faktördür. Ancak bu kez durum salt “tarihselliğin yarattığı nesnellik”le açıklanamaz! Bu kararın sözlü aktarılış biçiminden de önce, asıl sorun, kendisi, alınış biçimi, doğru dürüst bir temellendirme, gerekçelendirme ve içeriklendirmesinin olmaması, ayaküstücülüğü ve keyfiliğidir.(abç) Bunlar, “resmi tarih” yazıcılığına da kapıları sonuna kadar açar.”

Doğru söyleniyor. İMT hakkında yapılan tartışmaların kendisi, bence de bizdeki dar grup tarzı çevreci iç ilişki sistematiğinin bir göstergesi oldu. Hatta ve kaçınılmaz olarak sorunu bir yumak haline getirmeyi de başardık. Bir delege olarak İMT önerisini isabetli bulmadığımı, esas olanın 4. olduğunu, bunun en kısa zaman içinde örgütlenmesini zorunlu gördüğümü daha önceki yazımda ifade etmiştim. Oraya tekrar girmiyorum.

Amacım bu bölümde möxi’nin sözü ile eylemi arasındaki çelişkiyi yeni ve acısı taze bir örnek üzerinden anlatmak. Bu yüzden bundan sonra möxi’den yapacağım yazılı alıntıları, anlatacağım olayla çelişkisi içerisinde kullanacağım. Çelişkili durumun açığa serimiyle esas amacım ise, tek tek möxi üyeleri dahil olmak üzere tüm delege y.ları, parçası ve yeniden üreticisi oldukları bu sözlü kayıt-dışı, ilkel ilişki sistematiğine yabancılaştırmaktır.

“ Bir kararın sözlü aktarılış biçiminden de önce, asıl sorun, kendisi, alınış biçimi, doğru dürüst bir temellendirme, gerekçelendirme ve içeriklendirmesinin olmaması, ayaküstücülüğü ve keyfiliğidir. Bunlar, “resmi tarih” yazıcılığına da kapıları sonuna kadar açar.” (möxi)

Möxi, son birkaç ayı kapsayan bir süreç olarak yarattığı şimdi kısmen bilgilerini aktaracağım bir krizde, “kendisi, alınış biçimi, doğru dürüst bir temellendirme, gerekçelendirme ve içeriklendirme olmadan ayaküstü ve keyfi bir karar aldı.” ( Bu karara ilişkin bir “resmi tarih” yazıcılığına da girilecek mi, onu göreceğiz. Möxi bugün mx’i kanımca artık zaten “tanımıyor”, ha keza mx de möxi’yi!!! Zaten çoktan başlanmış ancak sonuçlanamayan bir konf. sürecindeyiz. Organlar arası “güvensizlik” de had safhada. Anlatacağım konuyla ilgili bir rapor yazımı yapılıyor mu, yapıldı mı o da belli değil. Sizin anlayacağınız tam anlamıyla bir geçiş sürecinin tozu dumanı hakim…)

Bu son örneği aktarırken ben de bir “kişisel resmi tarih” yazmak istemiyorum. Bu yüzden tüm süreç bende ve en yakınımda olan y.ta derin bir acı yaratmış olsa da, olayı “şu şunu dedi”ye getirmeden kısaca amaca uygun özetleyeceğim:

ÖO’cu bir y. hastaneden çıktıktan sonra kendisi için tutulacak olan eve geçmeden önce geçici olarak kalacak bir yere ihtiyaç vardı. Bir möxi üyesi, finansmanı kısmen dışımızdan, kısmen y.dışından sağlanmış ve 5 gün içerisinde taşınılacak olan bir eve geçmeden önce, bu kısa süre için y.ın bizde kalmasını önerdi. Konuşma benimle yapıldı, ben de elbette kabul ettim. Yalnız evden uzaklaşacağım, ö.sel amaçlı çekileceğim zaman y.ın ev arkadaşımla -bilenlerin hak vereceği malum nedenlerden dolayı- yalnız kalmasını istemediğimi, bu koşul dışında benim için sorun olmadığını söyledim. Hatırlatmam anlayışla karşılandı, onaylandı, zaten buna gerek kalmayacağı, hemen ev tutulacağı söylendi. İlgili möxi üyesi ev arkadaşımla da konuşacağını ve onun da olurunu alacağını söyledi ve ayrıldık. (Böyle bir konuşmanın hiç yapılmadığını belirteyim). Velhasıl y. geldi. Ancak bizde kalışı uzadı. Ev tutulamadı. Biz de y.la 15 gün kadar beraber sorunsuz kaldık. Ardından -yine aynı möxi üyesinin bildiği nedenlerden- benim evden bir süre için ayrılma zorunluluğum doğdu. İlgili möxi üyesi bulunamadı. Möxi’nin (ve sanıyorum maxi’nin) fiilen görevlendirdiği ve anladığım kadarıyla daha çok da gönüllülük ve y.ça sorumluluk temelinde ev tutma işinin merkezinde olan y.la ev arkadaşım (aynı zamanda eşim) olan y, sorunun çözümü için görüştüler. Ancak bu bir görüşmeden çok “kavga” biçimini aldı. Hakaret edilmiş, us değil, öfke belirleyici olmuş. Sonuç olarak y’a,  ÖO’cu y.ın “yarın getirilmesi” söyleniyor. ÖO’cu y. böylece getirildi, ancak o tartışmanın psikolojisi ile aslında alternatif bir ev ayarlanmadan bu çağrının yapıldığı da hemen açığa çıktı. Uzatmayacağım, bundan sonra ev arkadaşım ve eşim olan y.’a önce ucu açık biçimde belirsiz, toplamda ise 30 gün süren bir uzaklaştırma cezası verildi. Bu “uzaklaştırma” bugün kurumun anahtarının möxi üyesinin emriyle y.tan alınması biçimiyle mümkünse “sonsuza dek” de genişletilmiştir! Durumun fiilileştirilmesi amacıyla y, fiilen çalıştığı alanın sorumluluklar üstlenen tam zamanlı elemanı olmaktan çıkarılarak profesyonel değil, part-time ve bağlantısız çalışmaya itildi. Şu anda da durum budur. Yoldaş, hakkında alınan kararın kendisine yazılı gerekçesinin verilmesini talep etti. Verilmedi. Verilebileceğinden, bu çevreci idareciliğin bir gerekçe bildirme cesareti gösterebileceğinden kuşkuluyum. Hatta tüm veriler verilmeyeceğini gösteriyor, bundan neredeyse eminim. Kendisine verilen cezanın ne kadar süreceğini, neden verildiğini, vb. bırakın yazılı olarak öğrenmeyi, bir kez olsun yüz yüze kendisine dahi söylemeyi gereksiz gören ilgili möxi üyesi ve üyeleri, üstüne üstlük y.ı ve beni gayrı resmi olarak “ÖO’cu y.ı evden atmakla” suçladılar! Bu dedikodu biçiminde sözlü olarak da bu yazımın başından beri anlattığım dar grupçu çevreci ortam içerisinde yayıldı. Hatta bu dedikodunun -tahmin ediyorum açık alan chatleriyle- y.dışına dahi taşındığını öğrendim. Yazık…

Olayın üzerinden bugün 2 ay geçti. Halen daha bana bir möxi üyesi gelip “ne oldu?” diye sormamıştır. Konuşulanlarla ben gidip konuşmak istemişimdir, konu böylece mecburen ele alınmıştır! Hatta “bunu mu konuşacağız?” diye sorulmuştur! Oysa y.ın eve gelişi de evden ayrılışı da benim üzerimdendir. Ne kadar ilginç!

Ben kendi payıma bu son örnek olayın peşini bırakmadım. Sorunu hem güncel hem de tarihsel gelişimi içerisinde, kişilerin ve organların -kendim ve eşim olan y. dahil- konum, yapı ve sorumluluk paylarını da teslim ederek değerlendirdim. Tüm bir yaşamevi pratiğini, hatta ve özellikle bahse konu ÖO’cu y.ın son dönemdeki hastane öncesi ve sonrası sürecini bütünselliği içerisinde ele aldım. Maruz kaldığım son olayı da bir bilgi eksikliği kalmayacak şekilde taraflarından olabilecek en ayrıntılı biçimde öğrendim. Hatta -esas sorun bu olmasa da- tartışan her iki y. ile birden objektif temelde ayrı ayrı konuşan ve ne olduğunu soran tek kişi -başka hiç bir y. değil, sadece- ben oldum!  Yaşananları dar grupçu çevresel yapı içerisine oturtarak da çok yönlü analiz etmeye çalıştım. Tüm bunlardan net bir sonuca vardım:

Bu sistemde her şey “sorun”dur. Bu sistemde sorun çözülmez! Bu sistem sorun yaratır. Yarattığı sorunların altında ezildikçe de, idareciler sorunu dışarıya havale etmeye çalışır. Fatura kesmeye yönelindiği ölçüde de dar grupçu çevresel iç ilişki sistematiğinin mantıki sonucu, fiili tasfiyecilik olur.

ÖO’cu y.lara baktığımda, y.evi pratiğinden bugüne yaşananlara baktığımda ben burada bizim ö.sel hikayemizi görüyorum. Biz neysek, ÖO’cu y.lara da o yansıtılmıştır! Bu da normal, çünkü biz ÖO direnişini yaşama şansı bulanlar, ö.e bağlılığı, onunla özdeşleşmeyi yaşam-ölüm sınırında dorukta kendimizle hesaplaşarak yaşamış olanlardık. En idealist olanlardık. Bütün renklerin kirlendiği koşullarda mücadele ettik. Tahliye olunca gerçeğin buzlu sularında boğulanlar da oldu, donanlarımız da. Yürüyenlerimiz, koşanlarımız da…

Bu son anlattığım da ne ki, korkunç pratikler, felaket darlıklar yaşandı, yaşatıldı. 2000’li yıllara dair yazımın başında dört etap biçiminde anlattığım kon. örgütleyememe sürecimizin bir aksini, burada da kristalize biçimde görebiliyorum. Bugünden geçmişe, oradan tekrar bugüne gelerek yaptığım değerlendirmede, dar grup tarzı çevreciliğin alamet-i farikası, net bir göstergesi haline gelmiş idareciliğin y.evi pratiğine yansımasının kafamda iç bağlantılarını kurabildim. Burada geçmiş ve bugün açısından iç bağlantılı bir tutarlılık(!) var. Benim ve y.ın ÖO’cu geçmişimizle içeriden gözlemlerimizi, kişisel olarak kendimin yönetsel tecrübesi içerisinden sağlamaya tabi tuttum. Son olayın içerisinden tekrar değerlendirdim. Vardığım sonuç, tasfiyeciliğin gökte, dışımızda vb. falan değil, yazıda kağıtta vb. de değil,  bizzat bu dar idareci pratiğin içerisinde, onun mantıki sonucu olduğu oldu.

Bu sistem, yöneticinin;

a)Yaşama dair hiçbir özgün, yaratıcı, sorun çözücü fikir üretmemesi, dolayısıyla çözüm gücü özelliğine sahip olmamasıyla,

b) Karmaşıklaşan süreçlere önderlik geliştirecek bir donanıma sahip olmaması, hatta önderlik denince bunun (soyutta her şey güzel, biz bir cennette vb. olabiliriz ama) somut olarak ne anlama geldiğini bile bilmemesiyle,

c) Dolayısıyla yaşamdan kopukluğun zorunlu sonucu olarak, sorunların ele alınışında sıkça şu veya bu ağırlığın, şu veya bu kişinin etkisinde kalınmasıyla,

d) Bu “dengeci” sistemin yerine koyulacak olanın kafada tasarım olarak belirginleşememesine bağlı olarak mevcut durumda bu sistemin belirleyici en üst yeniden üreticisi olunmasıyla,

e) Akış içerisinde bireysel bir savunma mekanizması olarak -her bir örnekte özgül kişiliksel ve kültürel etkilerin yanısıra esasen çok uzun süre çakılı kalınmış olan yönetsel konumun da etkisiyle- elitist bir anlayış ve şekillenişe sahip olmasıyla,

f) Alt zemin olarak örgütçülük konusundaki yetersizliklerinin üzerine binen bu sayılanların bir sonucu olarak bir süre sonra iç savaşım ve dinamizmin körelmesi sonucu tutuculaşmasıyla,

g) Varılan idarecilik sisteminin sonucu olarak artık bundan böyle “yapılmasını söyleyen kendisi yapmayan”, “ne olması gerektiğini bilen, ama kendisi olmayan”, savaşmayı isteyen ama savaşamayan bir yönetici tipi ile,

h) Canlı güçlerin önce dar yöneticilik açısından bir dayanağa dönüşmesi, bir süre sonra da üstüne abanarak yaslanma prensibiyle işleyen dış görünüm itibarıyla bir “gebelik sistemi” ne, aslında bu ikisi -yönetici ve yönetilen- arasında geçici, feodal ve çelişkili bir uzlaşmaya dayanmasıyla,

i) Bu sistem, kendisinde olmayan özelliklere sahip olanları, önce kapsamayı, ancak sistemin iç sirkülasyonu sonucu belli bir süre sonra dıştalamayı içerdiği için de, bilinen uç örnekleri Öcalan ve Karataş olmak üzere ö. üzerinde bireysel temelde tam hakimiyet kuran dar yöneticiliğin k. burjuvaca kültürel-ideolojik kutsanmasına sebep olmasıyla,

karakterize olur.

Özel tarihsel koşullarda da iradi yönden akıma karşı bir duruş gösteremeyen, yeni bir kanal açamayan işbu yöneticilik kaçınılmaz olarak tasfiye olur, kendisiyle beraber hareketini de tasfiye eder.

Genel planda yaşadığımız fiili tasfiyecilik ile, “fiili” olarak adlandırdığımız bu tasfiyeciliğin somut şekillenişine dair örnek bir “tasfiyecilik hikayesi” olarak aktardığım yukarıdaki deneyim içsel olarak birbirine bağlantılıdır.

Bu somut örnekte, genel tasfiyeciliğin nasıl yaşandığını, nasıl yansıdığını, etkilerini, yansımalarını, nasıl geliştiğini, hangi kodlarla işlediğini, sonuçlarını gözledim, deneyimledim, etimde, ruhumda, bilincimde bir kez daha yaşadım.

Bu deneyim sonuçlar çıkarmamı sağladı. Diğer -kendimle ilgili- “karar” sürecindeki gibi, tekrarlıyorum: Yine müteşekkirim! Teşekkür borçluyum. Belki bizim yanlışlarımız bugünü etkiliyor, tıkıyor, dağıtarak çözüyor olabilir ancak bilinçte geleceği kazanma yönünde bir etki yarattıktan sonra bunlar da “hoş geldi, sefalar geldi”! Yaklaşımım sadece bugün ve bugünün acıları üzerinden değildir. Bu geleceğe yanıt olmaz. Aslında benim son iki yazımda açtığım, kolektif bilincimize mal etmeye çalıştığım bu dar sistemin acı sonuçlarını şu veya bu düzeyde, her düzey ve konumdaki her bir y. tek tek yaşadılar! Kime dokunsanız, benzeri hikayeler duyarsınız. Hatta mx’in ve möxi’nin üyelerinden bile! Her okuyan y. da şu veya bu düzeyde bunları, benzerlerini, ideal olan ile gerçek arasındaki çelişkiyi yaşadı. Bizim kendimize ettiğimizi kimse bize edememiştir ve edemez! Mesele bu dar sisteme yabancılaşmak, kopuş unsurlarını sistemleştiren bir karşı duruşla, çıkışı örmektir.

Son olarak kayda geçsin, ilgili möxi üyesinin bu olaydan sonra yaptığımız görüşmelerde kendisi ve pratiğiyle yüzleşmesi yönünde bir etki yaratamadım. Yazılı bir değerlendirme ve açıklama yapmak şurada dursun, bilakis tutumunu derinleştirmesi ve buraya (ve ağıza dahi) almayacağım kimi ifadelerini başka bir mx üyesi yanında da savunması sonucu, son olarak, kendisine geçmişte birbirimize kattıklarımız için teşekkür ettim. Bu tasfiyeci pratiğe ilişkin yazılı özeleştirel bir açıklama almadan herhangi bir stabilizasyona izin vermeyeceğimi, aksi durumda kendisiyle görüşmek istemediğimi tekrar ve açık biçimde -tanık ve çözüm olunması talebiyle bir başka maxi üyesinin de huzurunda- ifade ettim. Net biçimde kendisini istifaya davet ederek görüşmeden ayrıldım.

Möxi’ye çağrımdır

Möxi diyor ki,

“…Bu yöneticilik anlayışının “ruhuna ve felsefesine bir bütün olarak karşı” olmadan ve öncelikle kendinden başlayarak onunla uzlaşmaz biçimde hesaplaşıp pratikte de savaşmadan yapılacak en militan-dev.ci-sosyalist içerikli (bunlar tayin edici bir önem taşısa da) bir 52 bile bir şey ifade etmeyecektir.”

Katılıyorum.

Ve ekliyor:

“Bunun bir ilk adımı olarak (bizim bu yazıda kendimize dönük olarak bile yalnızca bir ilk girişini yapmaya çalıştığımız ve devamı hem org hem de her bir üsi açısından gelecek olan), km, köm ve kdy ve üst organların her bir üsinden başlayarak, kolektif-bireysel bir dev.ci özeleştiri hareketinin başlatılmasını öneriyoruz. Bunun hem org.lar çerçevesinde hem de her bir org üsi açısından yapılması, herkesin kendisini dolaysızca ortaya koyma olanağı verecek olmasıdır.”

Güzel. Öyleyse, bu açıklamanızın samimiyetini göstermelisiniz. Gelinen aşamada, özeleştirinizin sözde kalmaması yönündeki kararlılığınızı göstermek için yapılması gereken, istifa kurumunu işletmektir.

Aslında istifa adımı, daha önce değilse bile, en azından bundan yaklaşık bir yıl önce iki üyenin mx’le yaptığı toplantı sonrası atılması gereken adımdı. Tutarlılık bunu gerektirirdi. Mx, çoğunluk eğilimi olarak o toplantıda möxi’ye ilişkin bir güvensizlik belirtmişti. Tüm organın dağıtılması, ardından iki üyenin alınması, en son bir üyenin alınması biçiminde bir tartışma sizlerin önünde yürütüldü. Siz, böylesi bir tartışmaya katılarak, kendinizi organın diğer üyelerinden ayırarak fiilen üst bir konuma yerleştirdiniz. Ardından ö.sel kültürle çelişki oluşturacak şekilde parçası olduğunuz organın kimi üyeleri hakkında sizlerde oturmuş bir tarz haline gelmiş “şu iyi şu kötü” biçiminde görüşler ifade etme ayrıcalığını kendinizde gördünüz.  Üstüne üstlük bu kez burada kendinizi dışlaştırarak üstünüze alınmadığınız bu ihraç kararını bir ay boyunca muhatabı olan benden saklayacak, hatta itirazı yönetme amaçlı toplantının en sonunda herhangi bir karar gibi sunacak şekilde grup politikacılığı tarzı bir tutum izlediniz. Siz, hem mx’le aranızda doğan güven krizini çözme açısından gerekeni zamanında yapmadınız. Hem de alınan kararı örgütçülüğün abecesi olan açıklık ilkesinin aksine konspiratif ve biçimsiz bir biçimde uyguladınız. Üst organlara yazdığım eleştiri notunu hiç mi hiç üzerinize alınmadınız. Hakkımda alınan kararı bile bana doğru düzgün iletmeyi beceremediniz. Örneğin şu ana kadar kararın alınması üzerinden neredeyse bir yıl geçti, siz karara ilişkin mx üyelerinden birinin düştüğü söylenen bir şerhi bile bana hala aktaracaksınız, aktarmadınız! Üstüne üstlük mx’in kaleme aldığı gerekçelendirme yazısına müdahale ettiniz, mx’e “aman şunu söyleme yanlış olur” vb. dediniz. Sizin yazınız mı o, altında imzanız mı var? Siz, benim organdan alınmamın doğurduğu çelişkili durumu stabilize etmeye yöneldiniz. Ancak ne yeni üyeleriniz, ne de 10 yıldır möxi olan diğerleriniz örneğin sizlere doğrudan mx çoğunluğu tarafından “darbeci” ithamında bulunulduğunda dahi -bence bu dar, yanlış, basit, hatta manipülatif bir değerlendirme niteliği taşımasına karşın- istifa etmeyi düşünmediniz. Atanmış bir kurumsunuz, ama neredeyse ayrı bir mx gibi davranıyorsunuz. Yanlış bir karar olduğunu ifade ettiğim IMT çağrısının boşa düşmesinin ardından hala daha olağanüstü, ara olağanüstü vb. tartışmaları varken, tıkanmanın önünü açacak şekilde delegelerin arasına neden karışmıyor, 4. sürecini hızlandırmıyorsunuz? Olağanüstü çağrısı yapıyorsunuz, güzel, ancak bunu da mx’çe atanmış bir kuruma dayanarak, bu kurumsallıktan güç alarak, möxi adına yapıyorsunuz! 10 yıl sonra hatırlamamızın kendisinin bile- evet, olumlu bir anlam taşıdığı, ama daha çok pozisyonların mutlaklaştırılması ve meşrulaştırılması biçiminde kullanılan tüzükte ise sizin yeriniz dahi yok. Öte yandan istifa ettiğinizde, delegeler arasına karıştığınızda, eğer bu biçimsel değil, bir kopuş yönelim ve isteğinin parçası olarak şekilleniyorsa, kendinizi yıkıp yeniden kurarak bu süreçte bir değer taşıyabilir, bir katkı sunabilirsiniz. Geniş ve deneyimli bir birleşime de sahipsiniz, kanımca mx sizin istifanız ardından bu durumda, konf’ı ister istemez örgütleme durumunda kalacak, adımlarını hızlandıracaktı. Sizin yapamadığınızı, sürece bilinçli müdahale çabası ve isteğiyle -birbirine yakınlaşmış bir el yordamıyla da olsa- 8’li yaptı. Konf’ın önünü siz açsanız, bu adımı siz atsanız, belki bunlara da gerek kalmaz, adım adımı doğurmaz, kendiliğinden tarzda süreç böylesi kaotik bir biçim almazdı.

Ana hatlarını aktardığım bu güncel çözümleme sonucu, möxi’yi hem geçmiş dar idareci pratiğinin sözde değil gerçek bir özeleştirisi yolunda bir adım atması, hem de özellikle tıkanan sürecin açılması açısından Aralık ayında sözlü olarak istifaya davet ettim. Bileşimle istifa çağrımın gerekçelerini açıklamak amaçlı bir toplantı isteğim de oldu. Ancak bu kabul edilmedi. Ben de görüştüğüm kişilere, yazılı olarak da bu istifa çağrımı yineleyeceğimi ifade ettim.

Sonuç olarak

Bu yazımı, bizdeki dar grupçu, çevreci, idareci varoluş sistemine ilişkin bir eleştiri olarak delegasyona sunuyorum. Yazımda soyut ile somutu birlikte ele almaya çalıştım. Sorunu somut şekillenişi ile ele almak, soyutlayarak-kavramlaştırarak, bu kez çıkış için yine somut belirlemeler yapmak, adımlar atmak zorunludur. Yazdıklarımı kolektivize etmek, beraberce konuşmak, pekiştirmek, sonuçlar çıkarmak, çıkartmak isterim. Kong. ve konf.lar bunun içindir.

Bu sistemden kopmayı, bilinçli biçimde bu sistemin yerine yeni bir sistemi kurmayı yürüyüşümüzün önündeki kritik engel, kritik eşik olarak değerlendiriyorum.  Görev aldığım kısa zaman dilimi içerisinde neredeyse girmediğim, bilmediğim, gözlemediğim alanımız kalmadı, yani özdeneyimle, bittecrübe de sabittir: Bu sistemden  kimse muaf değil!  Geçen yazımda suç üzerine yazdığım gibi: “Suçu kendinden en uzak gören, en suçlumuz!”. Mesele ne “suçu” birilerine yıkmakla, fatura etmekle, ne de yaşananların üstünü örtmekle çözülebilir.

Bence de bugün düşünceler değil, pozisyonlar üzerine bir saflaşma yanlış olur. Bir örgütte homojen bir görüş bütünlüğü kendi kendine oluşmaz. Ancak görüş bütünlüğü olmalı ve oluşturulmalıdır. Biz menşevik değiliz. Konf.lar, kong.ler düzenlenmesi ve kabul ettiğimiz demokratik merkeziyetçilik ilkesinin uygulanması bunun içindir. Görüş ayrılıklarımızı gidermeliyiz. Bunun yöntemleri vardır. Görüşler serimlendikten ve tartışıldıktan sonra ayrımlar giderilmemiş olursa, en son aşamada da oylama devreye girer. Çoğunluk kararı hakim olur. Varsa azınlık görüş sahipleri bunlar da görüşlerini revize ederek örgütün kararına uyarlar. (Görüşlerini hizip biçiminde oluşturup sonrasında da X’e rağmen ve onun dışında sürdürmek isteyenler varsa, onlar da 3’te olduğu gibi çeker gider.) Tam katılımlı bir demokratik süreç sonucunda merkeziyetçilik sapmaz biçimde hakim olur. (Bir sonraki kongre ya da konferansta da tüm süreç yenilenir…)

Şimdiden dar aktarımlar üzerinden, görüşlerimiz henüz düşünsel bir bütünsellik içerisinde ifade edilmemişken, erken bir saflaşmaya gidersek bu amatörlük olur. Toplamda biz-hepimiz kaybederiz. O yüzden artık bağlamından kopmuş ve yıpranmış bu pozisyonlardan kendimizi özgürleştirecek şekilde bir adım atmalıyız. En kısa zamanda ve belirli süre içerisinde sonlandırmak kararıyla düzenleyeceğimiz kon. veya konf.’ın eşit delegeleri olarak birliğimizi tekrar tabandan, öncelikle düşünsel-ideolojik bir ortaklaşma zemini yaratarak sağlamalıyız. Gecikmeksizin bu yola girer ve uygularsak, izleri hemen silinmeyecek olsa da ruhsal-duygusal yabancılaşmamızı da zaman içerisinde aşabiliriz.

Sorun bir bakıma, ideolojik-politik birlik ile örgütsel-ruhsal birliğin birlikte ve beraberce sağlanmasındaki zorunlulukta (ve bunun zorluğunda) düğümleniyor. Biz öncelikle görüşlerimiz ile yaşam pratiğimiz arasında bir çelişki varsa, bunu çözmeye yönelmeliyiz. Bu iki düzlem arasında bir örtüşme varsa, görüşler arasındaki devrimci ve ilerletici olan ile olmayan arasındaki fark herkes için daha net ve görülür olurdu. Ancak ne yazık ki  buradaki örtüşme de kaybedildi. Asıl bu çok kötü bir durum, çok dikkatli olmalıyız. Karmaşık geçiş süreçlerinde görünüm, ilk bakış, ilk izlenim şaşırtıcı olabilir. Bu yüzden söz ile eylemi-üretimi karşılaştırmak, kişilerin kendisine değil ürünlerine, organ üyelerinin de salt o kesitteki pozisyonlarına değil, düşünce sistemleri ve görüş ve yaşam bütünlüğüne bakmak en doğru olandır.

Yöntemsel önerim, amaçla bağlantılıdır: Biz görüş ayrılıklarımızı bu dar grupçu-çevresel yapıdan çıkmamızı sağlayacak, bu amaca uygun yöntemler oluşturarak çözmezsek hiç çözemeyiz. En kötü durumda bu çevresellik içerisinde dibe doğru farklı grupçuklar biçiminde dağılır gider, tarihe -söylemek istemiyorum ama- “X’i bitiren” kadrolar olarak geçeriz! En iyi durumda ise X’i hızla yeniler, partiye yürürüz. Biz bu ikincisini yapmak istiyoruz.

Bunun için öncelikle ve aslen disiplinli düşünsel emeği, yani yazıyı öne çıkarmalıyız.  Bu grup içinde eriyen, gelişmemiş kişiliğin aşılması için de zorunludur. Burada ve özellikle geldiğimiz aşamada yazmak sadece yazmak değildir. Bu delege y.lar açısından görüşlerini sistemli biçimde ortaya koymak anlamına gelir. Bu çabanın kendisi bile ilerleticidir. Görüşlerini sistemli biçimde ifade etmek, bir iddianın altına girmek, sorumluluk almak anlamına gelir bu çünkü.

Öte yandan herkesin zamanı da, andaki görevi de, varsa birikimi de farklı farklıdır. Kon. öncesi süreçte üst organlarda görev almış y.lar özellikle düşüncelerini yazılı ifade etmek durumundadırlar. Bu andan itibaren kimse möxi, maxi çoğunluğu ve şu ya da bu… biçiminde toplu yazıların arkasından görüş ifade etmemelidir, çünkü bir konf. başladığında artık geçmiş organlar değil, belirlenmiş delege çalışma grup ve komisyonları haricinde tek tek delegelerin görüşleri öne çıkar. Sadece temel bir metin olan iki kon. arası ö.sel değerlendirmeyi, geleneksel olarak en üst organ olarak mx yapar. Böylelikle mx, delegasyon adına sorumluluk üstlendiği döneme dair delegelere hesap verir, onlardan onay alır. MX organ olarak böyle bir değerlendirme yapamıyorsa, yapamıyordur. Demek ki, mx organ olarak yaşanan sürecin hesabını veremiyordur, ya da onay alamayacağını düşünüyordur, bir delege olarak ben bunu böyle okurum. Bu da bizim için acı bir durumdur, ancak dünyanın da sonu değildir! Bunun nedenini, nasılını konuşur ve bir sonuca varırız. Geleceğimizi planlarız. Biz neysek, ne olmak istiyorsak vardığımız sonuç da o olur. Tekrarlıyorum, hem geçmişimize, dünya kom. hareketimiz tarihinde bedel ödemiş milyonlarca insanın emek ve hayatına karşı bir sorumluluk, hem de bugünün ve geleceğin işçi kuşaklarına bir borç olarak X’in adını bitirmeye hakkımız olmadığına göre, biz kavga-dövüş bu dar grupçu, çevreselleşmiş sistemi yıkacağız. Ya yıkacağız, ya yıkacağız. Partiye böyle yürüyebiliriz.

Ben bir sosyalist devrimciyim. Bir komünist… Birlikte mücadele ettiğim her y.a saygım var ve olacak. Ancak geleceğimizi kuracak kadroların sözlü ortamlarda, dar duygusal paylaşım ve ortaklaşma üzerinden, sağlıksız benmerkezci saflaşmaların tarafı kılınması çabasına da net biçimde karşıyım. Buna bundan sonra da karşı duracağım. Önceliği yazılı katkılara veriyor oluşumun bir nedeni de budur. Sloganlaştırarak söylersem, yazmadan konuşmayı doğru bulmuyorum. Toplantıların güvenliği konusu da tartışılıyor. Kapsamlı ve uzun süreli toplantıların düzenlenmesi söz konusu olunca gerekli disiplin, ayrıntıya kadar inen düşünsel kapsam ve pratik yetenek bütünlüğü açısından, evet ben de gözü kapalı olarak üst organ üyelerinin tümüne aynı ve eşit ölçüde bir güven duymuyorum, hatta bu toplantıların örgütlenmesi söz konusu olunca kimilerine tamamen güvensizim. Ama bu sorun burada da, orada da bir biçimde çözülür. Yeter ki, aslolan ve esas olanın yazılı yöntem olduğu herkes tarafından kabul edilsin ve sorunların çözümünde şimdiye dek bastırılan, keşfedilmemiş kolektif potansiyel, düşünsel olarak açığa çıksın. Bize geleceği bu kazandıracaktır. süreyya 15 Ocak-2008

*****

FUAT

İç gündemimizin çözüm bekleyen acil sorunu, sürecin bir an önce belirsizlikten kurtarılarak planlı ve tanımlı hale getirilmesidir. Son birkaç ayda yazılı öneriler, y.lar arasında görüş alışverişleri, gelip gitmeler oldu. Şimdi süreci belirsizlikten kurtarmalı ve tanımlı hale getirecek kararlar almalıyız. De. yol.lar, yapılan öneriler üzerinden bu süreçte nasıl yürüneceği konusunda  görüş ve tutumlarını belirtmeliler. İç süreçteki şu gelişmeler bağlı olarak y. lar arasında derin bir yataylaşmaya dönüşmeyecek görüş alışverişi ve bir araya gelmelerin birlikte görüş şekillendirmelerin olabileceğini ve bunun zorunlu hale geldiğini daha önce belirtmiştim. (Bu güv. Birinci ilke görülerek ve büyük sayılarda bir araya gelmeden yapılmalı..) Bunlar nelerdi?

Km nin üç üyesinin kyd sek ile birlikte ö. bütününden sorumlu bir o. gibi davranmayıp 8 y. ın çıkış ve önerilerine bürokratik bastırmacı bir tavırla yanıt vermeleri;

De.lerin  mevcut durumda haklarını kullanabilmeleri için en gerekli olan 11. mad. nin b. fıkrasının ilgili bölümünün açık bir tahrifatla çıkartılmış olması. Çıkartılan bölüm, şu anda fiilen işlerlik kazanmış olan ve ö.sel demokrasinin somut anlam kazandığı bölümdür. Yapılan tahrifatın niçin yapılmış olduğunu ve bürokratik niteliğini, amacının ne olduğunu, neyin engellenmek istendiğini açıkça göstermektedir.

Sürecin merkezi düzeyden planlanması ve del. y.ların  onayına sunularak karara bağlanması yönündeki önerimin dikkate alınmaması( o. üstüyü önerirken km, köm ve ydk sek nin bir araya gelerek sürece ilişkin bir planlama yapılıp del. onayına sunulmasını ve o şekilde karara bağlanmasını da önermiştim.İçsel bir dağınıklığa yol açmayacak doğru çözüm buydu.),  köm ün km ile ortak top. yapalım önerisinin  diğer km üyelerince red edilmesi, km  üyesi bir y.ın km top. önerisinin yine bu diğer km üyelerince kabul edilmemesi, Üç km üyesinin  kyd sek de yanlarına alarak bir grup tavrı geliştirmeleri ve daha sonrada bu grup tutumunu  o. toplantısı dahi yapılmadan kendi aralarında toplanarak ya da iletişim kurarak “km çoğunluk” imzalı bir yazıyla devam ettirmeleri,

Tüm bu gelişmelere bağlı olarak ve artık 11. mad. nin ö. çoğunluğu ve km dışındaki diğer organlara  tanıdığı hakkın kullanılabilmesi için y.ların bir araya gelme ve görüş alışverişinde bulunma, süreci planlama, tanımlı hale getirme haklarının doğduğunu ve bunun zorunlu hale geldiğini belirtmiştim.Derin bir yataylaşmaya yol açmayacak,  ö.lü biçimde -km dışındaki organların inisiyafinde- yapılacak top. ları zorunluluk olarak görüyorum. Sürecin planlı ve tanımlı hale getirilmesi, sürecin yürütümünden sorumlu birimin belirlenmesi için bu top. lar yapılmalıdır. Bu km dışındaki yönetici or. ların ve del. y.ların tüzüksel hakkıdır.  Tüzüğümüz, konutu gerçekleştirmekle yükümlü organ olarak km belirtilen süre ve koşullarda bunu yerine getirmediğinde konutu gerçekleştirme görev ve inisiyatifini, sorumluluğunu diğer yönetici organlara ve ö. çoğunluğuna vermektedir. Bu görev ve sorumluluğu üstlenmesi gereken ilk organda köm dür.

Sürecin tanımlı ve planlı hale getirilmesi konusunda:

Tüzüğün açık emredici hükmü olarak “en geç altı ay içinde” belirlemesine bağlı kalınmalıdır. Bununla çelişen, ters bir karar alınamaz. Süreç planlanması “en geç altı ay içinde” hükmüne bağlı kalınarak yapılmalı, rap. sunacakların ne sunacaklarını bildirmeleri,  yazılı görüşlerin ortaya konulması, tartışılması , karara bağlanması, farklı ve tamamlayıcı konularda olacak katılımların, del. y.ların birikimlerini sunabilecekleri konuların  tanımlı hale getirilmesi, seçim hepsi bu hükme bağlı kalınarak planlanmalı ve yürütülmelidir.Üç km üyesinin “çoğunluk” imzalı olarak yaptıkları üç ay ve altı ay sonra biçiminde 9 ayda iki k. önerisi legalistliği, mantıksal tutarsızlıklarının, gerçekleşebilir olmayışının  ötesinde  tüzüğümüze uygun değildir. Bir çok yönden tüzükle açıkça çelişmekte, tüzüğe karşı hile yapmaya çalışmaktadır.

Sürecin yürütümü ve bu süreçte ö. çalışmalarının sürdürülmesi ve yönetimi için:

Tüzüğümüzün bu konuyla ilgili hükmü, km dışındaki yönetici org. ların inisiyatif göstermesiyle delegeler tarafından okhk  nin oluşturulmasıdır. Oluşturulacak  okhk. bir,  konut sürecinin planlı yürütümünden sorumlu olacaktır. İki, bu süreçte ör. faaliyetinin yönetiminden de sorumlu olacaktır. Buna bağlı olarak bu o. da yeralacak y.larda, iki görevin yerine getirilmesi  yönlerinden yeterlilik, gerek iç sürecin organizasyon ve yürütümü gerekse dış faaliyetin yönetim ve yürütümü için yönetsel tecrübe, birikim ve konumlarıyla bodrum kat organizasyonu yapabilme ve farklı alanlardan y.ların olabilmesi kıstasları gözetilmelidir. Birimin toplam oluşumunda bu ölçütler dikkate alınmalıdır.

Bunları gözeterek hassas bir dönemde sorumluluk üstlenecek bir birimin oluşturulması için oluşturulacak okhk.da kömden y.lar(iki y.), gençlikten bir y., işçi çalışması alanından bir y., ydk dan bir y. olmalıdır.

Bu yaklaşımdan çıkış alınarak hangi y. ların olacağı top.latılarda belirlenip sonuçlandırılmalıdır. Önemli olan işin prensibi ve doğru bir yaklaşımdır. İsimleri bütünüyle  ortaya dökecek tutum ve önerilerden uzak durulmalıdır. Uzaktaki y.larda görüşlerini yazılı olarak belirtmelidir.

Y.lar bu konu gündeme geldiği andan itibaren bu o.ın oluşumuyla ilgili yapılacak belirlemelerin tüm y.ların asıl yoğunlaşmaları gereken teorik, politik, ö.sel tartışma konularının ve bir ekseninin ortaya çıkartılması gerekliliğinin önüne geçmeyecek biçimde, ö.birliğini gözeterek  krize dönüşmeden çözülmesi yönünde bir tutumum oldu.Yeterlilik, yönetsel tecrübe, bodrum organizasyonu gibi kıstaslar açısından y.ları en iyi tanıyan üst organlar tarafından uygun y.ların tespit edilip delege y.ların onayıyla sonuçlandırılmasını önerdim. Birbirini tanıyan y.lar var, birbirlerini hiç tanımayan y.lar var, az tanıyanlar var. Sorun tanıyıp tanımamanında ötesinde  asgari koşul olarak yeterlilik başta olmak üzere belirtilen ölçütlere ne ölçüde uygun ya da yakın olunduğunun ancak çalışmalar içerisinde bilinebilir ve değerlendirilebilir olması, ayrıca y.ların geçmişleriyle birlikte tanınıyor olması gerekliliğidir.. Bu ölçü ve kıstasları hiç gözetmeden yapılan aday önerilmesi düşüncesine de karşı çıktım. Tutumum , özellikle 8 y. ın çıkışından sonra bu iç süreçle ilgili her konuda del.lerin bilgilenmesi ve onaylarıyla karar alınmasıdır. Bu konuda doğru belirlemeler ve seçim yapılabilmesi için her y. ı çalışma içerisinde ve özellikleriyle tanıyan, bilen üst o.ların ön belirlemeler yapması ve bu y.ların del. y.lara gerekçeleriyle birlikte önerilmeleri zorunluydu. Ve sorun daha derin verimsiz bir noktaya götürülmeden bu şekilde çözülebilirdi ve çözülmeliydi. Fakat sadece ve sadece kömden y.ların olmasını engellemek gibi basit ve ö.e karşı sorumluluk duygusundan uzak bir hesapla konuşulan bazı y.lara iki km üyesi tarafından  “siz olmalısınız” denildi. Yeterlilik, yönetsel tecrübe, temsil, çalışmalardaki durumları, bodrum organizasyonu  gibi ölçütler bir yana bırakılıp  bu y. ların köm e tepki duyuyor olmaları bir ortaklık noktası haline getirilerek bu teklifte bulunuldu.  Sağlıksız bir yönlendirme çabasına girildi. Bana bunu aktaran  y.a bunun doğru olmadığını ve böyle bir şeye araç olmaması gerektiğini açıkça söyledim… Bir gün boyunca özeleştiri konusunu tartıştığım km nin diğer üyeleri, sanki bütün sorun köm den ibaretmiş, bu sürecin asıl sorumlu organı biz değilmişiz gibi kör bir tepkisellik üzerinden geri bir bağ oluşturarak örgüt ölçü ve değerlerini hiçe sayan bir tutum içerisine girebildiler.Bu son derece sağlıksız ve geri tutumu, kyd dedeki y.lara da-onları kendi çalışmalarıyla ilgili devrimci bir özelleştirellik ve yeniden yapılanma sürecine sokmak yerine, yön kaydırarak- çevreci ortam ilişkileriyle taşıdılar.

Yukarıdaki organsal ve alansal  bileşimde y.ların olması gerektiğini önerirken benim açımdan yakınlık uzaklık gibi hesaplar yoktur. Bu birimin görevleri ve ö. birliği esastır ve bu konunun bir krize dönüşmeden ve belirsizliğe bırakılmadan çözülmesi önemlidir. Önerdiklerim içerisinde görüş ve tutumlarının ne olacağını bilmediğim organ ve y.lar olduğu gibi, görüş ve tutumlarıyla karşı olduğunu bildiğim organ ve y.larda var. Örneğin ydk, görüş ve tutumlarıyla y.lıktan uzak tavırlarıyla yanlış ve sağlıksız bir tutum içerisinde. O.sek. diğer km üyeleriyle grup tavrı içerisine girdi. Onların bu görüş ve tutumlarına karşın bu o.dan bir y.ın olması gerektiğini başından itibaren söylüyorum, şimdi de söylüyorum. Yeterlilik ölçütü  ve yapılacak işin bulundukları alandaki gereklilikleri bunu gerektiriyor. Ayrıca onlara ilişkin söylediklerim benim görüşümdür.  Ve biz daha siyaseten eksenler üzerinden tartışmadık. Bundan dolayı bu organ ve y.lar olmamalı diye bir tavrım olmaz, olamaz. Önerdiğim bileşimde  görüş ve tutumlarının ne olduğunu ve ne olacağını bilmediğim y.lar daha fazladır. Bir organa ya da birilerine karşı olma temelinde yakınlık ya da uzaklık oluşturmak, böylesi düşünce ve duygularla, sadece tepkiyle hareket eden y.lara da söylüyorum bu sağlıksızdır. Bu süreçte ara duruşlar nasıl çözülecekse, sağlıksız, tepkiye ve karşı olmaya dayalı her tutum ve ilişkide çözülecektir. Bilinmesini istiyorum, sağlam ilkelere dayanmayan, siyasal temelleri olmayan, bir kopuş ve yapısal bir dönüşümle birlikte derin bir özeleştirelliği içermeyen hiç bir birliktelikten yana olmayacağım. Hiç bir geri tutumla ve ara duruşla da uzlaşmayacağım.

Bu süreç temel görüşler yazılı biçimde konularak, tartışılarak, karara bağlanarak bitirilmelidir. Özellikle temel görüş ve eğilim farklarına sahip olan y.lar, görüşlerini yazılı olarak, sistematik bir iç bütünlük içerisinde koymalıdırlar. Sorunlarımızın doğru ve geliştirici bir şekilde tartışılması ve sonuca götürülmesi için bu şarttır. Sadece karşı çıkmaya dayalı görüş ve tutumlara, eklektizme imkan tanımamak kopuş ve dönüşümü gerçekleştirebilmek, kurucu adımlarla ilerleyebilmek için bu şarttır.

Ne yazacağımı, nasıl bir katılım göstereceğimi açıkladım. Farklı görüş ve tutumlara sahip olan y. larda açıklamalıdırlar. Derin bir özeleştirelliği de içeren bir devrimci kopuşun ve dönüşüm ekseninin oluşturulmasına katkı yapacak küçük büyük her çabayı  destekleyecek, katkıda bulunacak, kolektivize etmek için çaba göstereceğim. Del. y.ların sürece katılımlarına ilişkin çeşitli konu önerilerinde bulunmuştum. Bunlar ya da kendilerinin belirleyeceği başka konular, özneleşme isteğinizi de koydunuz, ileriye doğru bir katılım sağlamak için mutlaka somut adımlar atmalısınız.

Bu aşamayı ö. sel birliğimizi bozmayacak şekilde ve ö. adamı olma sorumluluğuna yakışır biçimde  gecikmeden sonuçlandırmalıyız. Bu biraraya geliş vesilesiyle şunu da “mesaj” niteliğinde belirtmek istiyorum. Bu süreçten, sürecin bu şekilde yaşanmasından  gerek o.sal gerek kişisel sorumluluk olarak payı olanlardan biriyim. Bunu dar bir kesitle ve son durumla da sınırlamadan söylüyorum. Tüm bu yaşanılanlar, ö. müzün ve dev.ci hareketin içinde bulunduğu durum, gelinen nokta biten bir dönemle birlikte biten bir önderlik tarzını da gösteriyor. Yapısal dönüşüm ve yeninin inşası yeni bir önderlik  tarzını, yeni bir iç işleyiş ve ilişki sistemini, kadrosal dönüşümü, y. lık bağlarının yeniden inşasını gerektiriyor. Bunların her birisinin ve bütününün gerçekleştirilmesinin koşulu kendimizi dönüştürmektir.Bu süreç, özeleştirisiz yürünemez,  kendi açımdan da özeleştiriyi bunların yerine getirilmesi ve bunlara yanıt verecek bir yaşam sürdürmek olarak görüyorum. Kendini dönüştürmeyen başkasını ve başka hiçbir şeyi dönüştüremez. Y.lar, ö.üme, gücüne ve bağrında taşıdığı değerlere her zaman güven duydum. Bugünde yıpranmışlığa, yorgunluklara, geriye çekiciliklere, siyaseten ara akımlaştırılmasına karşın onun oluşturduğu devrimci birikimleri biliyor, bağrında taşıdığı geleceği kurma gücünü görüyorum. Bizim özneleşme, önderleşme, geleceği kurma gücümüz vardır. Zor, evet çok zor  bir yoldan yürüyeceğiz ama bu gücü açığa çıkartacağız..    Y.ça selamlar/  fu.25 Oc.

 

*****

ÇİÇEK

Bileşenlere yazılmıştır verilmesini istiyorum

Fu. y’tan ve 10’dan aynı tarz ve içerikte birbiri ardına gelen her biri bir önceki ile çelişkili ve üç çoğunluğunu hedefe çakan saldırıları özü itibarı ile çokta ciddiye almıyorum/alamıyorum.

Bileşen içersinde yer alan buraya gelip görüşme olanağı bulduğumuz y’lar aktardı; gına geliyor y’lara bu tür tartışmalardan. İlgilenmiyorlar bile. Hatta “Biraz ciddiyet, köylülerin süreçlerine gülerdik onlara benzedik” tepkilerini ve sürece ilgisizliği derinleştiriyor. Sırf bu yüzdende yanıt vermek istemedim. Ama yanıtsız kaldıkça da fu.y’la onunla aynı paralelde 10. üyeleri coştukça coşuyorlar.

Objektif bir gözle olayların gelişimini kendi sıralaması içersinde okuyan, tanık olan bileşen içersindeki y’ların  benim kadar bunları rahatlıkla görebileceğine inanıyorum. Bundan dolayı bundan öncekilere yanıt vermeye gerek görmedim. Sadece şu kadarını söyleyeyim bir yandan “yeni arayışı”  “ailesel demokrasi” lafları  ucusurken, öte yandan kendinden farklı düşünene tahammülsüzlük ve bastırma en azından bıktırma düalizmine metelik yok benden yana. Bu kadar ucuz suçlamalarla kimse beni baskı altına alabileceğini susturabileceğini aklının ucundan dahi geçirmesin! Elbette yapanlar bunu “susturalım” diye yapmıyorlar. Fakat bir yandan “yeni, yeni” derken eski kafalarda öylesine köklü ve güçlü ki, ağız başka şey diyor pratik tutum bambaşka. Bir çelişki görmüyorum bunda.

Bizim bundan önceki yaşadığımız bir “3. büyük kurultay” tecrübemiz var. Böyle süreçlerde asli tartışma konularını karartan, ekseni kaydırmaya çalışanda olur, karmaşadan kurum ya da kisilere duyulan güvensizlikten kaynaklı durumdan vazife çıkartarak kendini sivriltme-şişirme  meraklıları da, spekülasyonlarda. Elbette bunlar kendinden şeyler değil. Her birinin arkasında ideolojik siyasal bakış açıları gizli bunlarda tartışılır. Bunlarada yanıt verilir. Fakat tartışılan konuların özü ile ilgilenmek, siyasal olanı öne çıkartmak, bunları basıp geçmek şimdiki hedefimiz olmalıdır. (Yine geçmiş sürecimizden çıkardığımız bir ders olmalı bizim. 3. sürecinde de gelip duran bir tomar iddia sav suçlama ile ne yapacağımızı bilemiyor, bunların hangisi doğru acaba diye boğuluyorduk. Okumaktan kaçıyorduk. Bu türden şeyler karşısında “5 N 1 K” formülü geçerlidir. Lafı söyleyen bu söylediğini de ispatlamak zorundadır!)

Geldiğimiz nokta itibariyle bir olağanüstülük tartışması var. Ve bu doğrultuda 3 çoğunluğunun, Fu. y’ın, 10’daki y’ların  (Yazdığımı iletme esnasında  10’un daha önceki “10’un kendisi, gx ve yd, çeşitli kademe ve organlardaki” y.lar”  olarak tanımladığı süreç yönetimi önersini  “ …khk da “empoze etmeler”le değil, del.lerin kendilerini önermesi ve aday göstermeleri ile oluşacaktır. Demokratik olan budur” biçiminde eski önerisini geri çektiğini gördüm. Ya da ben öyle anladım) xdk’daki y’ların önerileri bulunmaktadır. Bunlar ve varsa yeni öneriler değerlendirip sonuca götürmek dikkatleri buraya ve bu işin sağlıklı bir tarzda kotarılmasına yoğunlaştırmak,  bunuda eskiler gibi çürütmek istemiyorsak buraya asılıp ilerlemek zorundayız. Bundan sonra yürünecek yolun nasıl gitmesi gerektiğine, bu önerilerden veya varsa başka önerilerden hangisi ile yürüneceğine oradan çıkan çoğunluk iradesi karar verecektir.

Salvolara gelince; Men. y’ların 3’ün top. önersine verilen yanıtta, daha önce Fu. y’ın yazdığı bir başka yazıda 10. aynı paralelde salvolarında; grupçuluk yapmışız, tüzük suçu işlemişiz, istifa etmeliymişiz!  Ya bir araya gelmişiz ya da başka yöntemlerle 3 çoğunluğu diye öneriler sunmuşuz. Hızlarını alamamışlar;  bu gruba gelen y’ı da kazanmaya çalışmışız olmayınca yıpratıyormuşuz, daha yetmez “Kendini gösterme meraklısı bir y’nin de kendini gösterme merakından” biz sorumluymuşuz. Sıkışmışızda olağanüst. diyormuşuz üç çoğunluğu olarak öneri sunmak bürokratik tavırmış apolet konuşturmakmış, tüzüğü şöyle değilde böyle yorumlamak tüzüğün bürokratik yorumuymuş vs. vs..(10. sekr. y”tan gelenler artık bayıyor insanı. Doğru olmadığı ortaya çıktıkça da, kendi eliyle kendi inanırlığını ortadan kaldırıyor. Ör: “15, 52’nin yerine tahkim ediliyor, 52 öteleniyor. Bunu bir yazışmadan anladım” dedi. Yazışmayı okuyanlar orada öyle bir şey olmadığını gördü. Yoktu çünkü. Tecrübe ve deneyim açısından oldukça sınırlı insanlarımızla bir sürecin içersindeyiz. Onların sorumluluğu diğerlerinden çok daha fazla. Dikkate alır almaz, yüzünede söyledim bir kez daha yş’a uyarımda en kestirme haliyle; yapma bunları demek olacak. Yargıların varsayımların biriktirdiklerin kinlenmelerin aklından-sağduyundan bir karış önde gitmesin!)

İddiaların tümüne toptan tek bir şey söylenebilir; herkesin aklı var fikri var, kendince birikimi var, sürece hazırlıkları var.  Kimsenin böyle basit yöntemlere tenezzül etmeye ihtiyacı da yok, zamanı da yok, kimse de yıpratılmak istendiği gibi yatıp kalkıp kirli işlerle uğraşmıyor.

Bu gerçeklere takla attırmaktan! Fu. Y’aş ne bekliyor anlayabilmiş değilim. (aynı zamanda son dönemlerde o yağmur deyince şemsiye açmaya başlayan 10. üyeleri)  Peki 3. çoğunluğu ya ne yapacaktık?! Bir araya filan gelmedik. Memleketten ilk gelen y’aş gelmeden çok kısa bir süre önce zaten bir aradaydık, 8 y. imzalı metin üzerinden sürecin gidişatı hakkında tek gündem maddeli 3. toplantısı yapıldı. Ve Fu. Y’ın 8 imzalı deklarasyonun önerisine ve daha önce muhalif olduğu fakat cephedende karşıtlığım yok dediği 15. kararına, sürecin gidişatı hakkında bütün önerilere karşı çıkan “Orada da burada da toplantılara karşıyım yapılanlara da katılmayacağım” demesi, “Sen ne öneriyorsun” sorusu karşısında da hiç bir önerisi olmaması süreci yeni bir belirsizliğe bırakan hepimizi çıldırtan tavrı karşısında ne yapacaktık?! Tabiki üç çoğunluğu diye kalanlar olarak önerilerimizi sunacaktık. Sunmaya da devam edecektik. (Bu top. tutanakları bileşenlere kendi istemleri üzerine sunulmuştur.)

Oysa y’ın önerileri varmış, hatta toplantılara da karşı filan değilmiş. Bir gün boyunca tek gündem maddeli yapılan ve oldukça gergin geçen bir toplantıda duyamadığımız,  onun tam tersi önerileri bir süre sonra yazılı olarak okuyacaktık. 3’ün kalan üyeleri olarak görüş sunup “gurupçuluk  yapmak yerine” y”ı bekleyebilirdik  tabiki!!!  Bunu iddia edenler bileşenlerin kafasında akıl değil bir sepetle dolaştığını farz ediyor olacaklar!

Sürecin eksenini bir tek y’aş büyük dönüşüm içersinde yeniden yapılanma diyerek kendi başına değiştiriyor. Bu olmadan olmaz, ben yapacağım deniliyor. Bilmem kaç yıl bekleniyor. Yazının sunulacağı deklara edilen tarih gelince bu kezde ben onu bıraktım ö.sorunlara başladım diyen, fiili olarakta 4. yil önceki noktaya gelen, bütün o beklemeleri boşa çıkartan yeni bir deklarasyonla geliniyor. Bırakalım bileşenlerin akla gelmesini, 3’ün diğer üyelerine deklarasyon! İşte; kendini kendi organın da, bütün iradelerin de üstünde gören, buna alışmış, bırakalım genel yapısal zaaflarımızı, grupçuluk döneminin alışkanlıklarını konuşturan bu mentalite karşısında artık buna izin vermeyeceğini söyleyen bir irade gördü. Bütün mesele bu! Gerçektende bütün mesele bu. Yoksa Fu. Y’ın 3’ün diğer üyelerine getirdiği eleştirilerde haklı ve doğru yanlarda olabilir. Su ya da bu noktada dogru söyledikleri de. Fakat bu eleştiriler onun kollektif çalışmaya uzak, her şeyi kendi ekseninde dönmesini isteyen kendisiyle birlikte süreci bir oraya bir buraya savurup duran deklarasyonlarını örten perde değil. Gerekçesi  hiç değil!

Olağanüstüde bu ailenin gündemine yeni girmedi. Birkaç yıl önce Yu. Y’aş 3’ün buradaki bileşenleri ve 10. temsilcisinin olduğu bir top’da önerdi. “Bundan sonraki gidişatın ne olması gerektiği ve yeni bir eksene doğru dümen kırılmasına ancak genel bileşenin karar verebileceğini “ söyleyerek getirdi  bu öneriyi. Biz diğerleri  “Hem geçmiş gelecek bağlantısı içersinde biz ve BD çözümlenmesi bitsin derli toplu çıkalım bileşenlerin karşısına” diyerek kabul etmedik. Süreç boyunca en çok pişmanlığını duyduğum şeylerden birisi budur. Asıl özeleştirisini vermem gereken şeylerden birisi budur. Çünkü öneriyi çeşitli kaygılardan hareketle bende reddettim. Şimdiki aklım olsaydı demenin ya da özeleştirinin bu saatten sonra geçmişe bir yararı olmaz. Fakat geleceğe bakışta buradan çıkartılacak dersler vardır. Evet bir sürecin eksenini 3’te, 3-10 ortak bileşenleride tek başında değiştiremezdi. Bu o aşamada genel bileşenlere sunulmalıydı. Sürecin ondan sonraki gidişatına kollektif bir irade karar vermeliydi.

Ayrıca üstte sözünü ettiğim 3. top. Hemen 1-2 gün öncesinde yapılan xdk top’sında olağanüstü önerisini bu kez xdk’dan bir y’aş, ya da xdk’nın tümü getirdi. (Şimdi kimden ya da kimlerden geldiğini tam hatırlamıyorum) Bu zaten sadece bizim değil bir çok y’ın gündemindeydi. Sıkışmışızda önermişiz!

Birde şu pelensek olan toplantıyı reddettiğimiz meselesi. O süreçte ben o toplantıya ya da topln”lara. gelemezdim. Ama sorun bu değildi. Her şeye rağmen deyip, bir çoğunluk kararıyla katılsamda kesinlikle konuşmayacaktım. Böyle bir toplantıya karşıydım. Daha geniş bileşenlerin  gelmesini “Şu şunun yerine tahkim ediliyor” diye bileşenleri dışlayan bir şeyler oluyormuş havası yaratan bunu böylece engelleyenler, kendilerini öneriyorlardı. (Bileşenler içersinden gelen y’ların anlattıkları, yazılan r’lerden, daha önce gelen 10. bileşenlerin verdikleri bilgilerden çok daha ağırdı. Bir önderlik kurumunun ne hallere geldiği açısından müthiş canımızı sıktı. Bu kadar mı dedirtti, şoke etti. Bu kurumu ne tanıyan kalmış, ne söylediğine inanan. Y’lar 3’ü diğer eleştirilerin yanısıra, 10’u niye görevden alıp direkt  org.’larla bağlantı kurmadığı için de eleştirdiler.)

Yine sunduğumuz önerilere getirilen salvolarda “Legalizmin  içinden düşünmek, adrese teslim” vb. deniliyor. (başkaları nelerde kullanıyor. Neleri ne vesileler ile kotarıyor. Biz şu kadarcık şeyde legalizm bilmem ne diyoruz) 15 kararına muhalif, ama cephedende karşıtlığım yok diyen, organizasyonun başındaki y’lara da “nasıl gidiyor hazırlıklar” diye sorup duran bir y’aş.söylüyor  bunları! Men. Y’ların top. önerisine verdiği yanıttada, bu kezde bunları hiçleştip 10. üyeleri gelsin diyor. Nerden baksan 5-6 kişi bunlar adrese teslim olmuyor mu?!  İnsan ne diyeceğini de bilemiyor artık.

NOT: 15 kararının 10. un söylediği gibi  3. çoğunluğunun kararı olmadığını, 3’ün bir muhalif üyesi dışında kalan üç üyesi ve 10’un iki üyesi tarafından alındığını herkes geçte olsa öğrendi artık girmiyorum bile. O’nun ne hallere getirildiğini de. 12 kişinin işi halledildi, bir ekiple tam iki ay emek verildi, maddi boyutuyla boğuşuldu . Her şey bitip ilk gurup yola çıkacağı vakit “15. 52’nin yerine geçiriliyor” diye nereden çıktığını anlayamadığımız bir söylenti ile değişik şeyler söylenmeye başladı. (Bu konuda ya 10. üyelerinden bazıları ya da buraya gelen üç y’tan ikisi yalan söylüyor. Üç y’tan ikisine 15’in içeriği anlatılmamış haberleri yok. Gelmeden önce son anda bizim yolladığımız “15’in 52’nin yerine geçirildiğini nereden çıkardınız” diye sunduğumuz yazıdan öğrenmişler. Ancak bir araya gelindiğinde ortak ortamlarda gerçek ortaya çıkabilir. Geçmiş bir şey deyip bunun üzerinden atlamamak gerekiyor bence. İzin verildiği, üzerinden atlandığı taktirde bu pervasızlıklar devam edecektir)

Son olarak bırakın bir yandan “ailesel kriz” kaygıları vb. deyip bir yandan da bu krizi derinleştirecek durmadan yağdırdığınız bu mesnetsiz iddiaları diyeceğim. Bir daha bu türden aynı iddia sahiplerinden gelen şeylere yanıtta vermeyeceğim. Çiçek

Not2:geriye dönüşler tez taslağını  öbür hafta başı yüklüyorum. Bakılsın diye önden yazıyorum.

*****

 LEYLA & YUSUF

(TUM HISSEDARLARA ZAMANINDA ILETILMEK UZERE…)

I- BU TOP.LAR HANGI KOSULLARDA, NASIL GUNDEMLESTI?…

Son 10 yildir yonetimini fiilen elinde bulundurduklari org.u kucuk burjuva liberal fantezilerinin deneme tahtasi haline getirerek curutup bozan sagci entelektuelist tasfiyeciligin yeni bir emrivakisi olmakla birlikte, 52 del.nin iradelerini aciga cikarip surecin seyri uzerinde rol oynama olanaginin önünün darbeci yontemlerle de olsa sonunda nihayet acilmis olmasini, kendi adimiza nesnel bakimdan “ileriye dogru atilmis bir adim” olarak goruyoruz.

52 surecinin, “3 ile 10 arasinda sikisip kalmis bir didisme ve iki yazinin yazilmasi sureci” olarak curutup yozlasmasinin sorumlusu olan neokoordinasyoncu sagci elitizm, 15 karariyla “yukardan”, sabote etmek icin ellerinden geleni yaptiklari bu karari dahi sakladiklari 8 del.yol.in bu kararin alinmasindan 8 ay sonraki patlamasi biciminde yasanan “asagidan” baskilarin basincindan artik daha fazla kacamayacagini gordugu icin bugun bu dalgaya teslim olmak zorunda kaldi.

Fakat bu onun, bu kez bu gelismenin icini bosaltip oportunist tasfiyeci hesaplari dogrultusunda bicimlendirme cabalarindan tumuyle vazgectigi anlamina gelmiyor. Tersine, simdiki yontemi, dune kadar aciktan karsi cikarak engelleyemedigini bu kez “sahiplenip bagrina basar” gibi gorunerek istedigi mecraya cekmektir. Iletmeleri gereken 52 belgelerini zamaninda dagitmak gibi basit bir islemi dahi yillarca savsaklayarak onlardan “tribunde seyirci” olma imkanini esirgedikleri del.leri, bu kez de kendi oportunizmlerine yakinlik-uzaklik olcutune gore kategorize etmeyi surdurmekle kalmayip, gitgide daha da pervasizlasan darbeci yontemlere basvurarak surecle hala oynamaktadirlar. Objektif olarak olumladigimiz ama yapilmak uzere oldugunu dahi 10 gun once ogrendigimiz su top.larin or.lenis tarzi bunun  son ornegidir.

52 surecinin bundan sonra nasil yurunmesi gerektigine dair ortada birbirlerinden cok farkli uc ayri oneri varken, simdi bu top.larin gundemdeki onerilerden hangisi temelinde nasil orgutlendigini ve asil buna kimlerin, neye gore karar verdiklerini biz bilmiyoruz. Normalde hicbir mesruiyeti kalmamis bir kurum olarak 10’un, sureci hala kendi egilimlerine gore bicimlendirme dogrultusunda yeni bir oldu-bittisi ile karsi karsiya birakildigimiz cok acik.

Kendi adimiza bizler, 22 Kasim tarihini tasiyan somut onerilerimiz konusunda del. yol.rin ne dediklerini ogrenme ihtiyaci ve beklentisi icindeyken, ortadaki onerilerden hangisini esas alarak nasil bir hat izlenmesi gerektigi gorusunun genel cogunluk egilimi haline geldigini gormeyi beklerken, bunlara dair tek bir bilgi kirintisi dahi iletilmedi bugune kadar bizlere. Bunun yerine “10 adina” kaleme alinmis 25 Aralik tarihli soyle bir “karar duyurusu” ile karsilastik: “52’ye nasıl yürüyeceğimizi, kimlerin nasıl bir katkısı olacağını ve bu olağanüstü süreci yönetecek yapıyı seçmek de dahil birçok şeyi netleştirmek için biraraya gelmek gerekiyor. bunun için biz hazırlıklara başlıyoruz.  bu bir araya gelişin organizasyonuna da dahil olunmak isteniyorsa buna uygun adımları hızla atmak gerekiyor. ayrıntıları daha uygun bir biçimde(yeni bir adresten) yazışırız. herkesin sözünü söyleyebilmesini sağlayacak bir şekilde süreci işleteceğiz. en kısa zamanda yanıt verirseniz seviniriz. selamlar….”. O kadar!

Bu dupeduz 10’nun “org. olarak” daha once 3 Aralik tarihli bir yaziyla ortaya attigi onerinin tekrariydi ve su aktardigimiz mesajiyla o -gundemdeki diger onerileri yok farzederek- kendi onerisi dogrultusunda harekete gececegini bizlere de teblig etmis oluyordu. Gorus ve onerilerimizi, hatta kesinlesmis org. kararlarimizi dahi -ozellikle de islerine gelmedigi durumlarda- dikkate almak surada dursun, taninmaz hale sokarak uygulamamak icin ellerinden geleni nasil yaptiklarini son olarak 15 kararini sabote etme surecinde yasayarak gordugumuz  bu darbeciligin nesini muhatap alip hala daha neye ortak olacaktik ki, simdi “goruslerini sorduk ama yanit vermediler” demagojisi yapiliyor?..

Ustelik ortada, “10 adina” yapilan o onerinin disinda, ondan amac, icerik ve yontem onerileri bakimindan cok farkli 2 baska oneri daha vardi: Bizlerinki ve Fu.inki. Bizimki, gundem, yontem ve islev bakimindan tasidigi iceriksel farkliliklar disinda,“bizlerin de kendimizi dolaysizca ifade etme olanagina sahip olabilmemiz icin ilk top.nin yd.de yapilmasi” onerisini de iceriyordu. Fu. ki ise, tumuyle farkli tellerden caliyordu. Yillardir cepheden karsi oldugu “yuz yuzeler” konusunda cereyanlara daha fazla gogus geremeyecegini gordugunden “kadro populizminin” artik kaniksadigimiz orneklerinden birini daha sergileyerek yeni bir zigzag cizmisti; fakat verdigi bu goruntuye ragmen, isi kelime oyunlarina dayali bir suru kosula baglayarak, bu anlamda  kadrolara kismi bir ic bosaltma imkani tanimanin disinda hangi islevi gorecegi belirsiz bir golge oyunlari dizisi oneriyordu. (DIPNOT: Fakat “ilginctir”, kendilerini hala 10 olarak goren darbeci koalisyon ortaklari, onun onerisini ve cizdigi sinirlari da hic kaale almayan bir darbeyi ona da yaptiklari halde Fu.in giki cikmiyor!!! //DIPNOT BİTTİ)

Karsisindakilere saygisi olan durust ve nesnel bir surec yonetimi, boylesi bir durumda, once bu onerilerden hangisinin esas alinacagini aciga cikaracak mekanizmalari isletir. Ornegin butun bu onerileri hizla iletecegi del.yol.lardan, bunlara dair degerlendirmelerini, varsa yeni onerileriyle birlikte tercihlerinin hangi yonde oldugunu en kisa surede yazili olarak iletmelerini ister. Istendikten sonra 20-25 gunde sonuca gidilebilecek, ustelik egilimler yazili olarak ortaya konulmus olacagi icin kimsenin herhangi bir kusku ve guvensizlikle de karsilayamayacagi aciklik ve durustlukte bir mekanizmadir bu.

Dusunulmesi oyle fazla bir akil ve deneyim de gerektirmeyen bu basit yontemin isletilmesi icin once niyetlerin temiz olmasi gerekir ama!.. Surecin olabilecek en genis demokrasi isletilerek kolektivize edilmesini amaclayan onerileri dahi “burokratizmle” suclayip, degersizlestirebilmek icin “legalizm carpi legalizm”, “Kurucesmecilik”, “52’yi geciktirmeye calisan otelemecilik”vb. vb. yaftalari takmaya yeltenecek kadar kendilerini kaybedenler, bunu nedense (!) akil edememislerdir. Cunku bu yontem, bizlerin olamayacagi meydanlarda at kosturabilme olanagini onlara tanimamaktadir!..

“Biz bu top.larda zaten once ortadaki onerilerden hangisinin tercih edilecegini tartisip belirleyecegiz” seklinde bir kacamak teorisi ileri surulebilir. Sureci her seyden once durustce yonetmek konusundaki elestirimizin yaninda bizlerin kendimizi darbeci 10 uyeleriyle esit kosullarda temsil olanaginin bastan elimizden alinmis olmasi boyutunu da gecelim. Fu. onerisini 5 Kasim tarihinde yapmis, 2 Aralik’ta da tekrarlamis. Bizler 22 Kasim’da yapmisiz. “10 adina” gundeme getirilen eklektik yiginti ise 3 Aralik tarihlidir (Gerci bizlere 15 Aralik’ta haber verilmistir). Simdi ise Ocak sonundayiz ve daha ortadaki onerilerden hangisi esas alinarak nasil bir hat izlenecegi konusunda del.lerin iradesini ortaya cikaracak ilk adim bile henuz atilmis degil. Ustelik geride daha ikinci bir grup ve yd’de yapilmasi gereken top.lar vardir. Sizler bir de bizleri hala “konum ve yetkilerini kaybetmemek icin 52’yi otelemeye calisan burokratlar” olarak damgalamaya calismak cabasindasiniz oyle mi?!! Ipe gercekte kimlerin nasil un serip bildiklerini okuma ozgurluklerini yitirmemek icin cirpindiklari, bu arada her seyi curuterek insanlari bezdirmekte ne kadar ustalastiklari su ornekten bile gorunmuyor mu?.. Bir de hala kalkmis, surecin bundan sonraki yonetiminde de yer kapmanin yollarini ariyorsunuz!!! Sirf su “beceri” duzeyiniz bile bunu ne kadar hak ettiginizi gosteriyor aslinda!..

Iki grup halinde yapilacagi soylenen bu top.larin bilesimi hangi olculer temelinde, kimler tarafindan belirlendi?.. Kimler neye gore birinci grupta, kimler neye gore ikinci grupta yer alacaklar?.. Bu gruplarin yaptiklari top.larda yapilan tartismalar, kendilerini gosteren egilimler ve ortaya cikan sonuclar -bizler de dahil- diger del.re kimler tarafindan, hangi yontemle iletilecek?.. Her seyden once tam bir durustluk ve guvenilirlik gerektiren bu isi, bugune kadarki sicili ortada olan 10 mu yapacak?.. Bizlerin de mutlaka isletilmesinden yana oldugumuz bu tur yuz yuze gorusmeler dizisinin ilkinin, aradaki gorus farkliliklarinin buyuklugu ve derinligi yaninda goruslerimiz ve bugune kadarki tutumlarimiz hakkinda en basta 10 ve kendini “ozel” bir konumun sahibi olarak goren 3’un muzmin muhalif uyesi Fuat tarafindan her yola basvurularak yoneltilen iftiralarin icyuzlerinin de gorulebilmesi icin yd’de yapilmasi talebimiz olmustu. Sonucta herkesle esit haklara sahip bu 7 del.nin bu talebinin, sureci kendi kafalarina gore orgutleyen darbeciler tarafindan kaale alinmadigi goruluyor. O zaman su sorunun yaniti da verilmelidir: Toplam del. sayisinin neredeyse 4’te 1’ini olusturan bu del.rin bu talep ve iradesinin uzerinden hangi yontemler isletilerek nasil atlanabilmistir?.. Birinci grupla olan yapildiktan sonra surecin yine belirsizlige terkedilip curumemesi icin ikinci grupla ve yd’daki delegelerle top.lar ne zaman yapilacaktir?.. Zevahiri kurtarmis olmak icin yapilmak uzere sona birakildigi anlasilan yd’na ulkedeki top.lari kimler tasiyacak, yd’de ortaya cikan egilimler de eger dikkate alinacak ise nihai sonuclar hangi yontemler isletilerek nasil sekillendirilecektir?..

Bunlar daha ilk agizda akla gelen ve surecin objektif oldugu kadar durust bir bicimde yonetildigi guveninin de duyulabilmesi icin yanitlarinin bastan acik bir bicimde verilmis olmasi gereken sorulardir. Ama ortada bu sorularin yanitlari yoktur; cunku, sureci  durust bir bicimde yonetmek diye bir derdi zaten kalmamis olanlarin boyle bir dertleri ve arayislari yoktur… Onlar sadece kafalarindaki planlari bir punduna getirip uygulamakla mesguldurler, bir de yaptiklarina bir kilif uydurabilmek icin ileriye donuk siper kazmanin pesindedirler…

II- MESRUIYET TARTISMALARI UZERINE

Herkesin kendine gore bir gerekce ya da kilif icat ederek kafasina estigi gibi davranma ozgurlugune sahip oldugu kucuk burjuva liberal ahbapcavus cevrelerinden, klikler koalisyonu biciminde yozlasmis burokratik revizyonist partiler ya da Maocu parti anlayisindan vb. farkli olarak dev. bir parti anlayisi ve isleyisinde (hatta dernek tipi or.lenmeler dahil dev.cilik iddiasindaki her tur or.lenmede), butun org.lar, or.sel kurum ve mekanizmalar mesruiyetlerini her seyden once iki temel kaynaktan alirlar: Bunlardan birincisi, parti (or) yuzugudur. Digeri ise, o org., kurum ya da mekanizmadan beklenen islevlerin yerine getirilmesidir (islevsellik olcutu).

Bunlardan birincisi (yuzuge dayali olmak), mesruiyetin ‘hukuksal’ kaynagi ve dayanagini olusturur. Digeri ise -kendisinden beklenen islevleri ne olcude yerine getirebildigi olcutu- mesruiyetin ‘iceriksel’ kaynagini… Yalniz bu tarz bir ifadelendirme, ozellikle de dev. bir parti anlayisi acisindan ‘hukuksalligin’ icerikten uzak ve yoksun basit bir ‘sekil sorunu’ oldugu anlamina gelmez. Bu tarz yorumlar daha cok, saflarindaki irade ve eylem birliginin temelini ve en basta gelen kosulunu prog. ve yuzugun bilincli bir gonullulukle kabulunun olusturdugu dev. bir or.lenmenin mili. bir savas org.u karakterine yabanci, bunun anlamini, dolayisiyla temel gereklerini ve kosullarini kavrayamayan kucuk burjuva aydin liberalizmine ozgu kafa karisikligini yansitirlar.

Yuzuk ve yuzuge dair her tartismanin temelinde, X yuzugu’nun Sunus bolumunde de alti cizilerek vurgulandigi gibi, “gercekte nasil bir parti, nasil bir dev. ve nasil bir dev.cilik anlayisina sahip olundugunun gostergesi niteliginde ideolojik bir tutum yatar”. Bu bakimdan, Yuzuge yaklasim ve ona sadakatin -tabii dusmanligin da- kendisi gibi; yetki ve sorumluluklarin, haklarin ve gorevlerin kaynagi ve sinirlarinin tayini ile sinirli bir tartisma sirasinda da yuzuge dayali bir mesruiyetten yana olmakla olmamak tumuyle ideolojik bir tutum sorunudur; bu anlamda o da en az islevsellik boyutu kadar iceriksel bir anlam ve onem tasir.

Dev. bir or. kavrayisinin bu temel mesruiyet kaynaklarini, birbirlerinden kopuk olarak ele alip dusunmek mumkun degildir. Hele ki bunlari birbirlerinin karsisina cikarip birini digerini reddetmenin “gerekcesi” haline getirmek, kaba bir idealizmin oldugu kadar Len.zmle kopruleri atmis bir oportunizmin gostergesidir. Eger ortada bir dev. mesruiyet tartismasi varsa, sorun her seyden once, diyalektik bir ic bagintililiga sahip bu butunluk iliskisi icerisinde ele alinmak zorundadir. Ustelik bu zorunluluk, Len.zmin Mensevizm ve turevleriyle olan temel farkliligi ve buna dayali tartismalardan hareketle dev. teorimizin emrettigi degismez bir zorunlulukla sinirli dusunulmemelidir. Herbiri su ya da bu gerekce ve slogan altinda, su ya da bu seyri izleyerek yoldan cikip curuyen ve coken 20. yuzyilin  parti ve sosy deneyimlerinin akibetleri gozonune getirilecek olursa, bu -tabii ogrenmesini bilen, ondan da once tarihsel tecrubelerden liberal aydin oportunizmi yonunde degil dev. yonde ders cikarma niyeti ve yonelimi icindeki- kom.ler icin pratikten de cikarilmasi gereken mutlak bir zorunluluktur.

Yuzuksel bir konuma sahip olmaktan kopartilmis bicimde gercek, hele ki hayatta karsiligi da olmayan bir “rol, islev, onem” vs. gerekcesine dayali “mesruiyet” iddialari, tabii Len. bir parti anlayisi acisindan, kerameti kendinden menkul fakat asil onemlisi herkes icin baglayici kurallarin “sikintisina” gelemeyen kucuk burjuva liberal bir aydin gevsekliginin ya da yine ayni sinif karakterine sahip basibozuk bir anarsizminin tezahurudur. Bunlarin her ikisi de, orgut olmanin ruhunu olusturan, herkesi baglayan kurallara dayali merkezi birlesik bir yapiya ve isleyise sahip dev. bir savas org.u yerine, herkesin kafasina gore davrandigi, parti icinde parti anlamina gelen grupcu olusumlar ve hizipci girisimlerden darbecilige, basi sonu belli olmayan bir  sekilsizlikten bizim cografyamizda “Apoculuk” ve “Dayicilik” turlerinden tanidigimiz kendini “her seyin ve herkesin uzerinde” goren “askin birey” iddialarina kadar her turlu hastaligin uremesine musait  sonucta ‘or.lu gibi gorunen bir or.suzluk’ hali dogururlar.

Bunun karsi kutbunda ise, bu kez  misyonunu ne kadar yerine getirebildiginden yani dev. islevsellik olcutunden arindirilmis bir yuzuksel ya da sekilsel mesruiyet iddiasi bulunur. Bunlar aslinda ayni kucuk burjuva sinif karakterine sahiptirler ve bu ikincisi pratikte daha cok “tabii senatorluk” gibi degismeyen konumlar pesinde kosan igrenc bir kariyerizm ve burokratizme kaynaklik eder. Zamaninda hak ederek, hele hele kimi zorunluluklarin dayatmasindan dolayi hasbelkader ele gecirdigi konum ve koltuklari birakmamak icin habire yuzukdisi neden ve gerekceler icat eden cirpinmalar da, bu koltuk ve konum duskunlugunun bicimlerinden biridir.

Haklarinin ve yetkisinin kaynagini her seyden once yuzukten almak, Len. parti anlayisini, kucuk burjuva aydin ozelliklerinin sozcusu Mensevik sekilsizlik ve liberal gevseklik egilimlerinden oldugu kadar kendini herkesin ve her seyin ustunde goren her turlu keyfilik ve seflik yonelimlerinden de ayiran temel ozelliklerin basinda gelir. Partinin her seyden once ‘or. gibi or.’ olabilmesi buna baglidir. Ikincisi, kendi arasinda top ceviren cevre tipi olusumlar ve entelektuel tartisma kuluplerinden farkli olarak onun gercekten kom. mili. bir savas or.u olarak faaliyet yurutebilmesi buna baglidir. Mark.me bir parca asina herkes tarafindan bilinen -daha dogrusu bilinmesi ve unutulmamis olmasi gereken- tarihsel ve ideo. bir gerceklik olarak Bols.lerle mens. ler arasindaki bolunmenin ana gerekcesini olusturan “part. uyeliginin kosullari” konusundaki tartisma da zaten tam da bu temelde patlak veren bir tartismadir.

Bols. bir sav.s or.unde kendisini yuzuge bagli hissetmeyen, bunun bir parcasi olarak kaynagini yuzukten almayan hicbir konum, hak ve yetki olamaz! Cunku “ayni or. catisi altinda irade ve eylem birliginin hangi esaslar uzerine kurulup surdurulebileceginin iki stratejik belgesinden biri olan -digeri programdir- yuzuk” (X Yuzugu Sunus bolumu), tek bir govde gibi hareket etme yetenegine sahip kolektif butunluk olarak bir part.nin seklini ve sinirlarini belirleyen, ona her seyden once belirgin bir form ve or. olma vasfini kazandiran temel cercevedir.

Cozumu cok basit konulari dahi akil ve mantikdisi yuzuk yorumlari icat ederek krize donusturmeyi bilincli bir gerilim siyaseti olarak benimsemis olan tasfiyeci-darbeci koalisyon, 3’u etkisizlestirip kendine alan acabilmek icin, bir sureden beri akillara seza bir “mesruiyet” tartismasi yurutuyor.

Bu tartisma 3’un, kendilerinin de katilimiyla aldigi BAGLAYICI BIR ORG. KARARINI, bugune kadar cevirdikleri dolaplarin ve sergiledikleri keyfiliklerin aciga cikmasiyla birlikte del.rin ofke seli karsisinda duramayacaklarini anladiklari andan itibaren sabote etmeye yonelmeleri uzerine peydah oldu. 6 ay once org olarak 10’u da yeniden bicimlendirir ve bazilarini o org.a ilk kez atarken “yetkilerini ve mesruiyetini sorgulamayi” akillarindan bile gecirmedikleri 3, o andan itibaren “tukaka” oldu. Surecin bu denli curumesinde hem bu iki org.dan hangisinin hem de org.lar icinde kisisel sorumluluk paylari acisindan kimlerin nasil bir rol oynadiklarini bilincli bir bicimde perdeleyip unutturmaya calisan bir genellemecilikle, “ 52 süreci bu biçimde çürütüldüğü için artık özellikle yönetici konumdaki iki kurumun hiç bir meşruluğu ve güvenirliliği kalmamıştır. Artık bu oyunu oynamaktan vazgeçelim… Üst iki şirket kurumu başta olmak üzere (artık tartışmalı olan yönetici kurumlar) artık 52 ile ilgi hiç bir konuda tek başına karar alabilecek ve bunu elemanlara dayatabilecek konumda değlidir ve içerisinden geçtiğimiz süreçte şirket ve 52 iradesinin artık elemanlara teslim edilmesi gerekmektedir…“ (10’un 28 Eylul tarihli mektubu) seklinde darbeci tezler uretmeye yoneldiler. Fikir babalari ve manevi hamileri de, surecin bu hale gelmesindeki rolunden de vazgectik kendisi sanki o 3’un uyesi degilmis gibi bir „piskinlikle“ hareket eden 3’un muzmin muhalif uyesi Fuat!!! Darbeci koalisyon ortaklarinin da ondan geri kalir yani yok!..

Son 10 yildir yonetimini fiilen ellerinde tuttuklari or.un canina okumakla kalmayip 52 surecinin bu denli curutulmesindeki belirleyici rollerini de “unutmus” gorunen bu “yuzuk yorumculari” kendilerini o denli kaybetmis durumdalar ki;

52 surecinin seyriyle bile keyfine gore oynamaya hala devam eden ve her firsatta kendisini “birey” olarak ifade etmeyi tarz olarak benimsemis muzmin muhalif org. uyesi, isin komigi kendisini de isin -ve butun elestirilerin- disinda tutarak, mensubu oldugu org.nin taninmamasi ve dagilmasi yonunde fetvalar yayinliyor; onun mantigina ve or. anlayisina gore, 52 surecinin kesinlesmis ve yurumekte olan seyrini yolundan cikarmak da dahil o, kendi kafasina yatmayan istisnasiz her konuda “birey” olarak bildigini okuma hakkina ve ozgurlugune sahiptir. Buna karşı org.ın diger uyeleri, yillardan beri defalarca konusulup tartisilan bir konudaki ortak siy. tutumlarini birlikte deklare ettikleri taktirde bu “grup tutumudur”, “grup oluşturmaktır”, “yuzugumuze gore suc islemektir”, “or.un butunune karsi sorumlu bir org.in uyeleri olmaktan cikmaktir” (Yuzugumuze gore ancak 52 tarafindan degistirilebilecek bir organ, bu kafa tarafından iste bu kadar kolayca “diskalifiye” edilmek isteniyor!!!)  Dolayisiyla “Bu tutumun sahipleri, surecimizle ilgili karar verici olamazlar (…) yapmalari gereken ozelestiri vermek ve istifa etmektir”. (Muzmin muhalif uyenin 2 Aralik 2008 tarihli yazisindan) Fakat bu kafa mantigini, sorumluluk duygularini ve sogukkanliligini oylesine yitirmistir ki, “sizler bana sormadan nasil gorus aciklayabilirsiniz” diye diger org. uyelerine demedigini birakmazken, ayni konuda kendisinin ayni seyi gunler oncesinden yaptigini da bu salvolari pespese siraladigi yazisinin altinda kendisi agzindan kacirir: “Olaganustulesen 52’nin kapsam ve icerigi ve or.lenisine iliskin daha once (5 Kasim 2008) onerilerde bulunmustum. İlgili bolumu tekrar koyuyorum…”. Ustelik org. nin diger uyeleri, onun kendi adina boyle bir oneri yaptigindan gunler sonra, dolayli bir bicimde haberdar olmuslardir. Iste bu kafa bugun hala bir de “uzman yuzuk yorumcusu” pozlarinda ikide bir karsimiza cikip fetva ustune fetva yayinlamaktadir!!!

Ona gelince butun elestirilerini ve onunla olan bariz ide ayriliklarini simdilik “askiya almayi” tercih eden -bu her iki tarafin da ne kadar “ilke sahibi” olduklarini gosterir- bir alt organ, ustelik yuzugumuzde tanimlanmis ozel bir konumu da olmadigi halde, tek mesruiyet kaynagini olusturan kendisini atamis ust org.nin “mesruiyetini yitirdigini” iddia edip kararlarini tanimamayi “marifet” sayiyor da, asil kendisinin artik herhangi bir “mesruiyet” dayanagi kalmadigi halde hala org. olarak kararlar almaya, sureci hala kafasindaki hesaplara gore sekillendirip kendisine kalici konumlar yaratmanin pesinde kosabiliyor. //DİPNOT: Yuzugumuzde 10 diye bir kurum yoktur. Bu org., or.sel zorunlulukların sonucu olarak, 3 adina, 3’un yonlendirmesi altinda hareket etmek uzere “or.e yakin siy-taktik ve or.sel-pratik onderlik yapmasi” icin yine 3 tarafindan atanmis bir alt org.dir. Onun tek yuzuksel dayanagini, 3’un yetki ve haklarini tanimlayan 13. maddesinin c fikrasi olusturur. Bu fikrada 3’un yetkileri kapsaminda su soylenir: “(3) Merkezi or.sel faaliyetleri daha yetkin hale getirmek amaciyla gerek ve ihtiyac duydugu alanlarda dogrudan dogruya kendisine bagli ozel uzmanlik birimleri ve org.lar kurar. Merkez Yazi Kurulu, İsci Hareketi ve Sendikalar Burosu, Merkezi Ask Komt, Merkez Kadin komisyonu, 3 Sekretaryası, OYY Matbaasi, vb. bunlarin baslicalaridir. 3’e bagli (bu -nba) merkezi komt. ve org.lar, 3’un kendilerine tanidigi yetki ve cizdigi sinirlar içinde kendi alanlarinda 3 adina gorev yaparlar.” (X Yuzugu, madde: 13/c) Tarihsel zorunluluklarin ortaya cikardigi ihtiyaclar dikkate alinarak 3 tarafindan atanmis, “dogrudan dogruya 3’e bagli”, “onun kendisine tanidigi yetki ve cizdigi sinirlar icinde, 3 adina gorev yapan” (daha dogrusu yapmasi gereken -nba) bu alt org. simdi bagli oldugu ust org.i tanimamayi kendinde hak olarak goren ve onun yerine kendini geciren darbeci yuzuk yorumlariyla karsimiza cikabilmektedir. Onlarin bu konudaki akil hocasi ve hamisi de 3’un muzmin muhalif uyesidir. İsin daha da komik tarafi, 3 tarafindan or.un butunune yakin taktik-or.sel onderlik yapsin diye kurulan bu org, yillardan beri bu misyonu yerine getirmek soyle dursun or.u dupeduz tasfiye etmistir; simdi de kendisine kalici bir konum yaratabilmek icin “Biz BK muadili bir org.iz” kiligina burunmeye calismaktadir!!!  Bunlar da bugunlerde “ekranlarda” cok gordugumuz bir baska “uzman yuzuk yorumculari”dir!!! DİPNOT BİTTİ//

Yuzuge sadakatte israr, onun hicbir kivirtmaya meydan vermeyecek kadar acik maddelerini hatirlatmak, “gunun sorunlarina cozum aranirken gelecege de dev. bir miras birakabilmek icin her seyden once tuzuge ve Len. part. anlayisinin temel ilkelerine uygun bir yaklasimla hareket edilmeli” uyarisi ve cabasi, “yeni” adina yillardir or.u bir yandan da kucuk burjuva liberal aydin fantezilerin deneme tahtasina cevirerek orgutsuzlestiren bu “yuzuk yorumculari” koalisyonuna , “burokratizm, apolet konusturmak, or.u yetkiler uzerinden yonetme israri” vb vb. olarak gorunuyor,

Bols. part. anlayisi da bir yana, kendi cizgisinde samimi bir MUCADELE OR.U OLMAK iddiasi ve israrina sahip dev. dernek yuzuklerinde bile yer alan bir ilke olarak -ki ayni zamanda bizim yuzugumuzun de temel islerlik maddelerinden biridir-  “…birey ör.e, azınlık çoğunluğa, alt org.lar üst org.lara, bütün ör. 3’e, 3 kong. ve konut’a tabidir..” temel kuralinin hatirlatilmasi bile, bu zihniyet tarafindan, “ ö.yü yetkiler üzerinden yönetmekte ısrarlı bürokratizmin dile vurmuş hali” olarak yorumlanabiliyor. Burada kendini ele veren “dil” hangisi acaba ve o “dil” aslinda kimlerin dili?.. 12 Ey. sonrasinin BUTUN TASFIYECİ DALGALARI SIRASINDA, kimlerin agzindan duymustuk bizler cogu kez aynen bu cumleyle dile getirilen bu tur itirazlari? Neoliberalizmin iliklerine kadar isledigi postmodern “birey”lerin, “bireysel gelismeyi ve inisiyatifi bogucu cendereler” olarak gordugu “geleneksel part. ve islerlik anlayislarina” yonelik “itiraz ve elestirileri”nin “dili” de bu “dil” degil mi?.. ML hareketin tarihi boyunca da hep yozlasmis kucuk burjuva aydin egilimlerinin sozculerinden duymaya alistigimiz bu kadar ucuz liberal yaveler, simdi bizim icimizde birileri tarafindan, hem de “yeni part. anlayisi” ve “demokrasi” adina piyasaya surulmek istenip karsimiza cikarilabiliyor!!! Bu kafadakiler “demokrat” bizler de “burokrat” oluyoruz, oyle mi?.. Ort ki olem!..

Kadrolarin aslinda onlari da hedefleyen isyanini akil almaz bir “piskinlikle” uzerlerine dahi almamakla kalmayip, org. olarak 3’u -ama  asil olarak da,  neokoordinasyonculuk temelinde bugune kadar ve halen “tut beni, tutayim seni” iliskisi icinde olduklari org.nin muzmin muhalif uyesinin disinda kalan 3 cogunlugunu- tasfiyeye soyunan bu darbecilik, isine geldigi zaman ve durumlarda keskin demokrasi savunucusu kiligina burunerek karsimiza cikiyor. 52 belgelerini del.lere zamaninda ulastirmak gibi basit bir yukumlulugu dahi yillarca savsaklayarak onlardan “hic olmazsa nelerin tartisildigini gorme” olanagini bile esirgeyen burokratik elitizm, simdilerde daha buyuk kaoslara yol acabilecek anarsizan egilimleri  bile sahiplenip “darbeci” yorum ve girisimlerinin dayanagi haline getirebiliyor. Fakat is taban iradesinin onunu engelsizce acmaya geldigi zaman, bu sahte demokratizmin makyaji da akiyor. Bugune kadar akillarina dahi getirmedikleri del.in surece katilmalarinin onunu acmak amacina sahip oldugu acikca ortada olan ve zaten bastan da boyle temellendirilen 15’i, hangi kirli yontemlere basvurarak nasil sabote ettiklerini gorduk. Arkasindan, 22 Kasim tarihinde yaptigimiz ve oz olarak, “surecin bundan sonra hangi esaslar cercevesinde, hangi yontemler kullanilarak, kimler tarafindan nasil yurutulecegine birakalim tamamen del.ler karar versin ve sureci kolektivize etmeye yonelik adimlar tek bir hamleyle sinirli kalmasin” icerigindeki onerimize verdikleri tepkileri de goruyoruz.

Dune kadar her turlu yuz yuze gelmeye karsi cikip ”herkes yazili katilsin” israrinda olan muzmin muhalif uye, bu oneriyi (de) degersizlestirebilmek icin en kucuk bir utanma hissi dahi duymadan onu “del.leri adrese teslim onerisi” olarak gostermeye dahi yeltenebildi. 52’nin kendisinin bu saatten sonra hangi bicimde, nasil yapilmasi gerektigi konusunda kendisinin nasil bir somut bicim onerisine sahip oldugunu ogrenmeyi sonraya birakalim; yillardan beri or.un acik alandaki iki kurumdan “yonetilmesini” ancak mecbur kalinca dilinin ucuyla elestirir gibi gorunup durumu farklilastirma onerilerine ”hazir degiller” diye yan cizen bir gevseklik, is 52 surecinin bundan boyle artik olabilecek en etkin ve islevsel bir kolektif katilim temelinde yurutulmesini hedefleyen onerilere gelince yine birdenbire “bodrumcu” kesildi!!! “Legalizm carpi legalizm” keskinliginde demagojilerle ortaya firlayip mevcut del. yapimizin en az yarisinin alanlarinda ya tek oldugunu ya da en fazla 2 kisiyi gecmedigi gercegini “unutmus” olarak “her alanin del.leri kendi aralarinda yapabilirler” seklinde ne ise yarayacagi belirsiz “sinirli bir demokrasi” onerilerinde bulunabildi! Simdi ise, 5 Kasim ve 2 Aralik tarihli yazili metinlerinde israrla karsi ciktigi, yine ne dedigi belirsiz sozcuk oyunlarina basvurarak olabildigince dar ve bicimsel sinirlar icinde tutmaya calistigi oneri ve tezleriyle celisen gelismeler yasaniyor, su ana kadar tik yok!..

Ya hicbir mesruiyet dayanagi kalmadigi halde hala kendisine “kalici bir konum” kazandirma cabasi icinde ‘kontenjan’ acmaya calisan 10’a ne demeli?.. Hem 52 surecinin bu hale gelisinde hem de or.e yakin siy-or.sel onderlik misyonunu yerine getirme konusunda bugune kadar neleri yapip neleri yapmaktan da israrla kactigini simdilik bir tarafa birakalim. Cozumu degil krizi tirmandirdigi sirf su son kesiti baz alacak olsak bile, kesinlesmis bir 3 karari olan 15’i pervasizca sabote etti! 8 del.nin ultimatomundan pacasini kurtarabilmek icin bu kez onu “hararetle sahiplenme” yuzsuzlugunu gostermekle de yetinmeyip, “bu iki organ 52 konusunda ayri ayri ya da birlikte artik herhangi bir karar alamazlar” seklinde darbeci yonelimlerinin dayanagi haline getirmesinin uzerinden daha 1 ay bile gecmemisken -akillari sira 15’in yerine gecirmek uzere- bu kez “3 ile 10’un ortak toplanti yapmasi” seklinde bir “oneri” de degil “ya olur ya da biz bildigimizi okuruz” seklinde bir dayatma ile ortaya cikabildi!.. “Madem oyle, bundan sonra herseye del.ler karar versin, hem de oyle adet yerini bulsun kabilinden yangindan mal kacirir gibi ‘tek vurus’la sinirlanmasin bu mekanizmanin isletilmesi, isin hem guvenlik boyutu hem de or. kulturunun yozlasmasina meydan vermeme sorumlulugu gozetilerek yazili ve yuz yuze gelme yontemlerinin ikisi de  uygun bilesimler halinde uygulanmaya baslansin..” icerigindeki 22 Kasim tarihli onerimiz bile, bu ikiyuzlu demokrasi bayraktarlarina bu kez, “52’yi oteleme cabasi”, “yuzuge burokratik sarilma”,“Kurucesmecilik” vs. vs. olarak gorundu?!! Surecin hic olmazsa bundan sonra kolektivizmin esas alinip onu hem de oyle usulen de degil olabilecek en genis cercevede sistematik bir tarzda isleterek yurutmeyi onermenin neresi “52’yi otelemektir”, bunun neresi “burokratliktir” vb. anlamanin imkani normalde yoktur ama 52.nin kendisini “tek hamleden ibaret altin bir vurus” olarak goren, bu arada “demokrasi ve taban inisiyatifinin onunun acilmasini” da ozumsenmis ilkesel bir yaklasima sahip olduklarindan degil sirf islerine geldigi durumlarda bir dayanak haline getirip darbeciliklerine  kilif gecirebilmek icin demagoji malzemesi olarak kullananlara boyle bir soru yoneltmek abestir.

3’u ne yapip edip etkisizlestirmenin pesindeki darbeci koalisyonun, yuzugumuzdeki acik hukumlerde de defalarca vurgulandigi gibi ancak  52 tarafindan degistirilebilecek 3’u devredisi birakip tasfiye edebilmek icin urettigi demagojilerden biri de, organ cogunlugunu olusturan bizlerin -org.in bugune kadarki butun top. ve karar sureclerine katilmasina en kucuk bir itiraz dahi yoneltmedikleri kdy sek.i yol.in da katilimiyla- “grup olusturdugumuz”, “grup olarak davrandigimiz” vb. vb. iddiasidir. Tartismali konularda soruna kisiler ya da ucuz hesaplar odagindan vb. degil de ilkeler odagindan bakan herhangi bir dev. bile, bu iddiada cisimlesen or. ve islerlik kavrayisinin   bicimci burokratik karakteri yaninda siy ahlak ve tutarlilik bakimindan da ne anlama geldigini gorup tanimakta herhalde zorluk cekmez.

Ise bakin ki, yuzuksel olarak mesruiyeti devam eden bir org.i isletmekte israrli olan bir org. cogunlugu, daha onceden alinmis org. karar(lar)ini dahi keyfine gore degistirmeye kalkan, degistiremedigi durumlarda ya bloke eden ya akil hocaligi yaparak sabote edilmesine onayak olan muzmin muhalif darbeci bir uyesi tarafindan “grup gibi davranmakla” suclanmaktadir!!! Ustelik hangi bahaneyle?.. Yillardan beri konusulup tartisilan -ve artik kemiklesmis anlayis ve  gorus farkliliklarinin oldugu herkes tarafindan bilinen- 52 surecinin bundan sonra nasil yurutulmesi gerektigi konusundaki  ortak gorus ve onerilerini ortak imzali bir metinle ortaya koyduklari icin… Ustelik bu iddianin sahibi, ayni konuda kendi bireysel dusunce ve onerilerini, yillardan beri her firsatta yaptigi gibi, 21 Ekim gunu yapilan org. top.sinda adini dahi anmadigi halde 5 Kasim tarihli bir metinle “kendi adina” or.un gundemine tasimakta hicbir beis gormemis ve org.ninin diger uyeleri onun bu yeni “bireysel” tutumundan gunler sonra, darbeci koalisyonun ulkeden gelen diger uyesi vasitasiyla haberdar olmuslardir?!! Bu arada 3’un aylar once aldigi ve uygulanmasini bekledigi 15 kararinin darbeci yontemlerle nasil sabote edildigi gercegi aciga cikmistir. 3 cogunlugunun “grup gibi hareket etme” suclamasina hedef olan 22 Kasim tarihli “Bazi sorular ve Bir oneri” baslikli aciklama, tum bu gelismelerden sonra kaleme alinmis ortak bir metindir. (Bu arada darbeci koalisyonun butun bilesenlerine orada sorulan acik ve net sorularin hicbiri hala yanitlanmamis olarak ortada durmaktadir!!!) Buna dayali olarak bizleri “grup olusturmakla” suclamakla kalmayip firsat bu firsattir hesabiyla “siz bu sureci artik objektif olarak yonetemezsiniz, istifa edin” cagrisinda bulunabilecek kadar kendilerini kaybedenler, asil kimlerin, aralarindaki paralel hatlari kullanarak birbirleriyle iliski kurup 3’un org. olarak haberinin dahi olmadigi konularda bile nasil bilgi sahibi olabildiklerini bizlere aciklamalidirlar!… Herbiri kendi yontemleriyle kendi etraflarinda ahbapcavus  tekkeleri olusturan 10’un eski uyelerine de bu konuda acikca yonelttigimiz elestiriler ve yanitini istedigimiz sorular aylardan beri hala ortadadir!..

Bizim yuzugumuz Len. bir ruh ve icerige sahiptir. Len. part anlayisi temelinde, kendisini sadece Bols. part. deneyimi ile de sinirlamaksizin dunyada ve Turkiye’de o zamana dek yasanan butun kom. part. ve devr. or.lerin deneyimlerini gozonunde tutarak kaleme alinmistir. Yuzuk konusunu o zamanlar da yine kafalarindaki baska hesaplara yonelik bir demagoji konusu haline getirerek akil almaz “yorumlar” ve oneriler ortaya atanlar vardi. Onlar da  o zamanki 3’un “artik bir mesruiyetinin kalmadigi” iddiasindaydilar. Onu “org.u aile ve ahbapcavus iliskilerine dayali olarak yoneten, koltuklarina yapismis, o konuma gelmeyi coktan hak etmis kadrolarin onunu kapatan burokratlar” vb. olarak goruyorlardi. Isin bugun yapilanlarla ozunde ayni icerige sahip -hatta  zaman zaman ayni cumlelerin kullanildigi- demagojik iddia ve iftira kisimlarini ayiklayacak olursak onlar hic olmazsa bugunkulere kiyasla cok daha gecerli ve hakli iki dayanak noktasina sahiptiler: Birincisi, o zamanlar ortada yazili bir yuzugumuz dahi yoktu; ikincisi, daha onceden yapilmis olmasi gereken 52 o zaman da ortada gorunmuyordu. Zaten PT sureci olarak bilinen ve daha sonra 3. 52’ye evrilen surec, bu gecikmeyi dert etmemeyi hala surduren o zamanki org.nin diger uyesiyle bu konuda ortak bir karar alamayacagimizi bir kez daha gormem uzerine kendi adima yaptigim yazili bir “52 cagrisi” uzerine patlak verdi.

O zamanlar yazili bir yuzugumuzun elimizde olmayisi (ve 52’nin zamaninda yapilmamis olmasi) gibi ozunde hakli elestirileri abese vardirarak gercekte barutunu tuketmis sagci bir dev.lik anlayisinin temsilcileri olarak farkli hesaplarin pesinde kosanlara, “Yuzuk ve yuzuge dayali bir islerlik sorununda onemli olanin yazili bir yuzugun olup olmamasi degil, bundan da once gercekten dev. ve ozumsenmis bir yuzuk kavrayisina sahip olup hayatin her alaninda, attigimiz her adimda buna uygun hareket edip etmemek  oldugunu” anlatmak amaciyla kullandigim bir soz -”Eger is onunla bitiyorsa ben size oturur 2 saatte yuzuk yazarim”- sadece kastedileni anlamaya niyeti olmayan o demagoglar tarafindan degil, onlar kadar kavrayissiz olmamalari gereken bazi yol.lar tarafindan da o zamanlar (da) cok istismar edildi. O gunlerden farkli olarak bugun biz hic olmazsa yazili bir yuzuge sahibiz. Bugune kadar onu bir kez olsun acip okumamis olanlarimiz bile “uzman yuzuk yorumcusu” kesildiler bu sayede bugunlerde. Ama bu kez de ne “yorumlar”la karşılaşıyoruz?.. “Onemli olanin her seyden once dev. bir yuzuk felsefesine ve onun asil ana kaynagini olusturan mili dev. bir kom. part ve mucadele anlayisina sahip olmaktir” sozunu bir kez daha dogrularcasina bugunkuler, acik secik yazili olan maddelere dahi takla attirip kaale almamak icin bin dereden bin su getiriyorlar!!! Marks, “tarihte her sey iki kez meydana gelir, yalniz birincisinde trajedi olan ikincisinde komedidir” demis, fakat bugunlerde bize bir kez daha seyrettirilen tam bir fars!..

III- HANGİ SONUCLAR HEDEFLENMELİ?

Or.lenisinde izlenen yontemlerin darbeci karakterine ve isin arka planinda yatan tasfiyeci hesaplarin cirkinligine karsin bu surecten hic olmazsa 52 surecini de, ona paralel bir bicimde or.u de icine suruklendigi cikmazlardan kurtaracak dev. sonuclarla cikilmasini hedeflemek butun del.lerin tarih ve tarihimiz karsisindaki sorumlulugudur! Bu noktada hic kimse surecteki kirliligin yarattigi bezginlige kendini kaptirmamalidir! Kendisini umutsuzluk ve guvensizlik kadar kayitsizligin kollarina da birakmamalidir!.. Ama ozellikle de asil kendisini kirletip curutecek olan sagliksiz gudulerden, kucuk ve gundelik hesaplardan, kom. dev.ligin dogasi bir yana kendisine saygisi olan bir birey karakteriyle dahi bagdasmayan “onun bunun adami” olarak bir “taraftar” gibi hareket etme duskunlugunden kendini korumalidir!…

Tarih ve tarihimiz karsisindaki sorumluluk duygusu, surecin ozunu olusturan ideo-siy. konulara kayitsizlik ya da olup bitenlerle ustunkoru bir ilişkilenmeyi  kaldirmaz!.. Zaten hem 52 surecinin hem de ayni kesitte or.un “3 yayin 3 kurultay” yonelimiyle birlikte cikma yoluna girdigi tasfiyecilik batagina tekrar ve daha derinlemesine gomulerek bu hale gelmesinde zaman zaman boykotcu-tepkici tutumlara da donusen kayitsizligin onemli bir rolu vardir. Mevcut guclerimizin Len. sosyal dev.cilik kulturu ve kavrayisi konusundaki gencligi ve deneyimsizligi basta gelmek uzere genel gerilikten beslenen liberal aydin oportunizminin en pespaye tez ve gorusleri bugune kadar -ve halen- boyle rahat at oynatabilmisse bunun tayin edici nedenlerinden biri de -Len.in sozleriyle- “…Part. guclerinin part. krizi ve part.yi krize surukleyen nedenler konusundaki kayitsizligidir”. Del.lerin iradelerini ortaya koyma yollarinin nihayet acilmaya baslamasi bu oldurucu kayitsizligin artik terkedilmesi konusunda da bir baslangic adimini olusturmalidir!..

Bu yaklasimdan hareketle, isletilmeye baslanan bu top.lardan her seyden once sureci bundan sonra tumuyle durust ve objektif olarak yonetecegi guvenini veren bir anlayiş ve bunu temsil edecek guven verici bir khk yapilanmasinin ortaya cikmasi hedeflenmelidir! Sadece 52 surecinin bundan sonraki seyri ve kaderi de degil or.sel birligimiz ve hatta or.un kendisinin gelecegi bugun her seyden once boyle durust bir org. olusumunun yaratilmasina baglidir!..

Bu org., her seyden once sirf gunu kurtarmak ve mevcut krizi biraz olsun hafifletmek kafasiyla degil, tek bir hamleden ibaret gorulmemesi gereken 52 surecinin istenen devr. sonuclari dogurmasini bugunden baslayarak orme perspektifiyle olusturulmalidir!.. Bu anlamda, gunle/anla sinirli dusunulup, kisir cekismeler ve ucuz kulislere dayali olarak degil, kisilerden de bagimsiz olarak once goruslerin ve tutumlarin ozune bakan ilkesel bir yaklasimla hareket edilmelidir! Olculer, dune ve kisilere gore degil, dunden bugune sergilenen somut pratikler de unutulmaksizin asil nasil bir part. arzulanip nasil bir devr.cilik yapilmak istendigi sorularinin yanitlarindan hareketle tanimlanmalidir!..

Bu ilkesel yaklasimin pratige tasinmasi surecinde, or.sel faaliyetin belli basli butun alanlarinin, dev. bir sinerji yaratacak sekilde en ust duzeyde temsiliyetinin saglanmasi onceliklerimizin basinda gelmelidir. Bu anlamda, ozellikle de kerameti kendinden menkul bireylere alan acma kafasiyla degil, temel faaliyet alanlarini temsil yetenegine sahip, one cikan kadr. guclerinin onunun acilmasi perspektifiyle hareket edilmelidir!..

Kom. bir sinif or.u olma iddiasini tasiyan -fakat ne acidir ki hala onun bir hayli uzaginda bulunan- bir or. ve part anlayisi acisindan temsiliyeti sart olan bu alanlarin basinda sinif alani gelir; daha dogrusu gelmelidir. Fakat kendi disindaki herkesi “koltuguna yapismakla” suclayacak kadar gozu kararmis olan 10 uyeleri, sicilleri ve pratikleri de ortada oldugu halde hala sureci yonetecek konumlar elde etmenin pesinde kosar ve buna dayanak yaratabilmek icin kendilerini BK duzeyine indirgemeyi bile akil edebilirlerken, sinif alani gibi bir alani temsil edilmesi gereken alanlar icinde saymayi nedense unutmuslardir!!! Kaldi ki sinif alani, ideo-or.sel anlam ve oneminin yaninda bugun mevcut 52 del.lerinin en yogun toplandigi iki alandan biridir (Digeri de yd’dir. Bu iki alan disindaki del.lerin buyuk cogunlugu bir ya da iki kisi olarak farkli alanlara dagilmis durumdadirlar. Dolayisiyla yuz yuze bir araya gelislerin gerekliligini guya kabul noktasina gelmis gorunenlerin bu kez isi “her alan kendi icinde yapsin” seklinde kayitlar koyarak sinirlamaya calismalarinin laf ola beri gele karakteri bu gerceklikten de gorulebilir.)

Sinif alani basta gelmek uzere olusacak yeni khk bilesimi icerisinde alan olarak temsil edilmeleri hedeflenmesi gereken diger temel alanlar ise; genclik, yd ve legal alandir. Bunlardan son ikisi del. sayısı bakimindan da goreli bir yogunluga sahiplerdir, dolayisiyla khk’daki temsiliyetleri genel del. iradesinin gorece daha kapsayici bir temsili olanagini da icinde tasirlar. Aslinda sinifsal konumu ve onemi nedeniyle e.memur alani da bunlar arasinda olmasi gereken bir alandir, fakat o alanda bilebildigimiz kadariyla -alan sorumlusu konumunu surduren kadr. dahil- topu topu iki del. vardir.

Genel iradenin guven verici bir temsiliyetinin saglanmasini ilkesel bir cikis noktasi olarak benimseyen bir bakis acisi, alanlarin temsilini esas alan bir yaklasimla hareket ederken, kisi tercihleri sirasinda da teori ve pratigin butunlugu icinde ideo-siy ozu esas alan ilkesel bir yaklasimla hareket etmek yerine kisisel sempati ya da antipatilerle, dev. butunsellikten uzak su ya da bu yone dayali parcasal olcutlerle, hele hele bugun sadece surecin degil or.un de buyuk ihtiyac duydugu militan bir dev.ligin temel gereklerine yapisallasmis bir uzakligin yaninda fazla bir anlam ve deger tasimayan goreli geliskin yonlere, vb. vb. bakarak hareket edemez/etmemelidir. Tarih onundeki sorumluluk bu noktada da cikisini Len. part dusuncesi ve onun dev.lik anlasiyindan alan bir dev. butunsellik yaklasimiyla hareket etmekte somutlasir. Bireyi degil partiyi esas alir; gunun degil gelecegin olculeriyle hareket eder; parçaya degil butune bakar!..

Surecin bundan sonraki yonetiminden sorumlu khk’nin olusumu sirasinda, 52 surecinde gundeme gelebilecek butun secimlerde oldugu gibi bu secimlerde de  istisnasiz butun del.lerin aday olma, aday onerme ve onerilen adaylara karsi cikma haklari vardir. Bu anlamda kimse kimsenin iradesine elbette ki bastan ipotek koyamaz, kendisi icin hak olarak gorduklerini baskalarindan esirgemeye yeltenemez, bu haklardan bazilarini -ornegin aday olabilme hakki- kendisi icin talep ederken bazilarini -ornegin, o konumu haketmedikleri pratikleriyle de ortada oldugu halde hala aday olmaya soyunmaya kalkisanlara karsi cikmak hakki- karsisindakilere yasaklamaya kalkamaz, vb. vb. Dolayisiyla bugun 10 uyelerinin de khk’ya aday olma haklari teorik olarak kuskusuz vardir. Fakat onlar, boyle bir konum ve yetki talebiyle ortaya cikma “cesaretini” hala gosterebilecek kadar “rahat” iseler, or. e yakin siyasal, taktik, or.sel ve pratik onderlik yapmasi icin kurulmus bir org. olarak bunun hakkini bugune kadar ne olcude verdiklerinin, bu da bir yana sirf su 52 surecinin bu denli uzayip curumesindeki rollerinin bir muhasebesini de ortaya koymalidirlar!.. Samimi bir dev. ozelestirel yaklasim acisindan oldugu kadar etik acidan da buna ne kadar haklarinin oldugunun yanitini butun del.lere vermelidirler!..

Olaki onlar hala buyuk bir piskinlikle -ve konum merakiyla- ortaya cikip aday olurlar, olaki bu del. cogunlugu da onlardan bazilarina boyle bir sorumlulugu bir kez daha emanet etmekte herhangi bir sakinca gormez… Durust ve lekesiz bir secim olduktan sonra herkes bu sonucu kabullenmek zorundadir. Fakat ayni zorunluluk, isine gelmeyen sonuçlarla karsilastiklari zaman onlari gecersizlestirmek icin elinden geleni yapmakta hicbir sakinca gormeyenler icin de ayni olcude gecerlidir!..

İlk olarak bizler tarafindan gundeme getirildiginde ismini dahi demagoji konusu yaparak “khk da nereden cikti? Bizim yuzugumuzde olsa olsa okhk var…” tartismalari acan konum meraklisi darbeci koalisyon, simdilerde de artik onu alinmaz bir noktaya gelinmis olan khk’nin kurulusuyla birlikte “3’un de otomatik olarak ortadan kalkacagi” yorumlariyla boy gosteriyor. Kendilerine alan acabilmek icin sergilemedikleri soz ve mantik oyunu kalmayan darbeci tasfiyeci koalisyon ortaklarina yeni bir demagoji firsati vermemek icin bastan altini cizerek sunu soyleyelim ki, saibe icermeyen durust bir surecin sonucunda del. y.larin cogunlugu simdi artik hicbir varlik nedeni, bahanesi ve kilifi da  kalmayacak olan 10’un yani sira surecin onunun acilmasi icin -mesruiyeti yuzuksel olarak suren- 3’un de org olarak istifasini talep edecek olurlarsa bunun gereginin yerine getirilmesinde tereddutsuz davranacagimiz bilinmelidir!

Yalniz sonradan ucuz ayakoyunlarina ve demagojilere dayanak yapilmaya kalkisilmamasi icin burada tayin edici gordugumuz 4 temel noktanin altini bir kez daha cizelim:

1) 52’nin kendisi tamamlanmadigi surece 3’un mesruiyeti yuzuksel acidan aslinda devam eder. Dolayisiyla yuzuge uygun davranilacaksa, bu anlamda gelecege de dev. bir gelenek ve miras birakilmak isteniyorsa 3’un su asamada boyle bir mecburiyeti yoktur. Asil bunun tersi yonunde verilen butun fetvalar yuzukdisidir, zorlamadir, tasfiyeci bir hesabi ve niyeti yansitir. Bu konuda gonullerde yatan tasfiyeci kariyerist hesaplara kilif olarak kullanilan yuzugumuzun 11/b maddesi bizim bugunku gercekligimizle sadece bir noktada cakisir, o da, 52’nin o.ustu bir bicimde geciktirilip curutulmus olmasidir. Fakat o maddede soylenen durumdan farkli olarak bunun sorumlusu 3 degildir; tersine, 52 bundan tam 5 yil once bizzat bugunku 3 cogunlugu tarafindan gundeme getirilmis fakat surec asil simdi onun bu denli curutulmesindeki paylarini da unutmus olarak bu maddeyi dayanak olarak kullanmaya calisan tasfiyeci darbeciler koalisyonu tarafindan yolundan cikarilip bu hale sokulmustur.

2) Fakat kendi adimiza biz, bu org.nin ucuncu 52’mizden bu yana gecen surec boyunca org. olarak yerine getirmesi gereken tarihsel sorumluluklari yerine getirmekte sergiledigi yetersizliklerin yani sira bizzat org.in muhalif uyesinin de icinde oldugu sagci bir entelektuelizm tarafindan yillardir sistematik bir bicimde yipratilmaya calisilmasinin toplam sonucu olarak yasadigi yipranmayi gozonunde bulundurarak del. y.lar cogunlugunun talep etmesi durumunda 3’un org. olarak bu adimi atmasinin daha dogru ve sorumlu bir tutum olacagi gorusundeyiz.

3) Yalniz bu adim atilacaksa bu ancak 3’un org. olarak istifasi seklinde olabilir! Yoksa org.dan bazi uyelerin istifasini talep etmek bicimindeki bir tasfiye girisimi onay ve kabul goremez!

4) Surecin onunu acacak bir gereklilik olarak 3’un org. olarak istifasi, del. y.larin cogunlugu tarafindan saibesiz bir bicimde -bu anlamda tek tek bireyler olarak gerekceleriyle birlikte yazili- talep edildigi taktirde kabul edilmelidir.

Secilecek khk, ustlenecegi tarihsel sorumluluğu her halukarda sadece 52 surecinin saglikli ve durust bir tarzda yonetilip yurutulmesiyle de sinirli gormemelidir; 52’nin tamamlanmasina kadar gececek surec boyunca or.un butunune de dev. bir siy pratik or.sel onderlik yapma yukumluluguyle hareket etmelidir. Eger 3’un org. olarak istifasi talep edilmeyecek olursa, o bu gorevi zaten 3 ile birlikte, onunla yakin bir isbirligi halinde omuz omuza yurutecektir. Bugune kadarki deneyimlerden de cikarilmasi gereken bir ders olarak bu isleyis:

1) Yazili yonlendirme ve fikir alisverisini esas alan bir temelde yurutulmelidir; 2) 3 ile khk’nin en az bir temsilcisi -guv. ve perdeleme yontemleri de kolaylikla bulunabilecek sekilde- arada ayni zamanda dolaysiz bir baglanti kurmak amaciyla ortalama 45 gunde bir biraraya gelmeye calismalidir; 3) 52 sureci tamamlanana kadar gececek sure icerisinde yurutulecek faaliyetlere iliskin gen. ve yazili direktif yontemlerinin esas alinmasinin yaninda yazili rap. sistemi mutlaka isletilmelidir; 4) Khk ve gorevde kalacak olursa 3, del.lerin acilen dolasima sokulmasini talep ettikleri yazilari disinda her 45 gunde bir 52 surecinin genel seyri ve gelinen noktaya iliskin olarak tum del.leri bilgilendirecek yazili “bilgi notlari” yayinlamalidir; 5) Bizlerin 22 Kasim tarihli onerimizde gundeme getirdigimiz komisyon tarzi calisma yontemi 52 surecinin kolektivizasyonu ve fikir zenginligi saglanmasi acisindan hala israrli oldugumuz bir yontem onerisidir. Bu anlamda, komisyonlar gonulluluk temelindeki taleplere oncelik vermek uzere khk -ve 3- tarafindan olusturulmali,eger kabul gorecek ve olusturulacak olursa komisyonlarin calismalarinin icerigi ve seyri konusunda da butun del.ler makul periyotlarla yazili olarak bilgilendirilmelidir.

52 surecinin gundemi yaninda bundan sonra hangi kurallara dayali olarak, hangi yontemlerle nasil yurutulecegi de bu top.lar dizisi sonunda cogunluk iradesi dogrultusunda belirlenmelidir. Bu konudaki onerilerimizin ozu, 22 Kasim tarihli ortak imzali oneri paketimizde oldugu icin bunlari burada ayrica tekrarlamiyoruz…Yeni surecin gelecegimiz acisindan dev. sonuclar uretmesi dilegiyle… /L.eyla ve Yusuf/ 28 Ocak 2009

*****

OKAN/BULUT

Sevgili y.ler,

Süreç yönetiminin seçimi için önerileri yazarken yapılan top tutanaklarını okuyamadan anlayış olarak topa dair yaklaşımımı ifade etmiştim. Tutları okuduktan sonra kimi şeylerin altını yeniden çizme ihtiyacı doğdu.

Söze yapılan topu selamlayarak başlamak isterdim. Ama bu örg.lü olmanın asgari ölçütlerini reddetmek, kendine yabancılaşmak anlamına gelir. Topa katılan, bugüne kadar delleri nesneleştiren anlayışa karşı kendisini özneleşmiş hisseden, sözünü sakınmadan söyleyen, tasfiyeciliğin yealtı ruhunu silip süpürdüğü koşullarda bu ruhun canlanmasının hazzını yaşayan  y.lerin varlığına rağmen bu böyle. Baş aşağı olan surecimizi ayakları üzerine oturtan bir yönelimden uzak örtlenen, nesnelliğin içinden çıkış almayan, del bileşiminin önemli bir kısmını saf dışı bırakan bir top olduğu  için dev duygularımı üzerinde toplamıyor. Aldığı “oy”a rağmen bu top. darbeci yaklaşımların en ilkel ve bayağı biçimlerini meşrulaştırmakta bir simgedir. Kendisinin ve km’nin süreç üzerine hiçbir söz söyleme hakkının kalmadığını aylar öncesinden ilan eden, yapılan top bileşeninden daha geniş bir del bileşimini bir araya getirecek olan, ideolojik zeminde ortaya çıkan eksen farklılaşmasının daha net ve dolaysız tanımlanmasının zeminini sunacak mti’yi sabote eden kom’un, hem de süreç yönetimi için yapılan seçimin tamamlanmasına ramak kala, en hassas olunması gereken bir zamanda, alelacele bu topu ortlemiş olması tek başına bunun böyle bir simge olduğunu ıspatlamaya yeter bir örnektir.

Trajikomik bir durumdur ki başkalarını konumuna yapışmakla, bürokratizmle itham edenler, konumlarını böyle bir kesitte bu biçimde kullandılar. Bu basit bir yetki aşımı, çözüm arayışında ortaya çıkan küçük bir yol kazası falan değildir. Burada niyetler ve yönelimlerden ortaya çıkan bir hareket tarzı, devci olmayan, proleter tevazudan yoksun küçük burjuvaziye özgü bir hırs vardır. “Eski”yle hesaplaşma bu biçimlerde olduğu koşulda, varıp bunun ortaya çıkaracağı “yeni”yi düşünelim! Bu “üzerinde yürünecek bir miras” (Teo) değildir. Topa katılan ylerde dahil iyi niyet ve çözüm arayışı içerisinde hareket eden y.ler ve ilke sahibi del bileşimi tarafından bu yöntemler mahkum edilmelidir. Bu yöntemler ör kamuoyunda meşrulaştığı oranda, yetki ve konumların anarşizan bir tarzda kullanılmasından öte bir miras bırakılmamış olur yarına. Bunlara ortak olunmamalıdır.

Parti içi sorunların nesnelliğe dayalı bir kapsamda tartışılmasından çıkış almayan iç mücadele, partiye de hiç kimseye de bir yarar sağlamaz. Yaptım oldu, çoğunluğu sağladım oldu biçiminde bildiğini okuyan tarzda top örtleme yöntemi doğal olarak içeriği de belirlemiş, boş bulunan meydanda at koşturulmuş, tek yanlı bir süreç anlatımı yapılmış, maç tek kale oynanmıştır. Kimi görüngüler masaya getirilmiş fakat o görüngülerin arkasında yatan anlayış ve yaşam bulmuş davranışlar nesnel biçimde ortama taşınmamış bundan kaçılmıştır. Bunu en fazla sürecin baştan sonuna içinde ve merkezinde yer alan Aliye y. yapmıştır; “Ama öbür yandan, k süreci merkezi kurumlar açsından o denli az içselleştirilmiş, o denli delegasyondan o kadar bağımsız düşünülmektedir ki bu metinlerin açılması için özel bir karar bile gerekmiştir.” Sürecin delegasyondan saklanması ve sürüncemede kalmasında kimler nasıl bir paya sahiptir? Bu sorun o güne kadar neden böyle yaşanmış, bunun için neden bir karar alınmak durumunda kalınmıştır? Karara rağmen süreç sonrasında nasıl yaşanmıştır? “Kom’un dağıtılması”, “Brüksel modeli” önerileri hangi bütünlük içerisinde nasıl bir zemine oturmaktadır? Bunların bilgisine sahip aynı y. bunları niçin açıklama ihtiyacı duymamışta “talihsizlik” gibi spekülatif, toz bulutu yaratan, sorunu özünden uzaklaştırıp başka mecralara taşıyan tanımlamalarda bulunmuştur.

Ortamda bulunmayan y.ler hakkında yapılan spekülasyonlara ise hiç girmiyorum. Bakalım bu spekülasyonları yapanlar yaşlarından fazla dev.lik yapmış, ör. tarihinde üzerine yükseldiğimiz hangi değer varsa onun yaratılmasına kan taşımış, geçmişten geleceğe, kuşaktan kuşağa köprü olmuş, olmaya devam etme iddiası ve kararlılığında olan y.lerin devrimciliklerini sorgulayıp, ucuz polemik konusu yapanlar, “ne hale gelmişler” (İlker/Svş.) yakıştırmasında bulunanlar bu y.lerle, onların pratikleri ile yüz yüze geldiklerinde nasıl bir davranış sergileyecekler? Kişilerin devciliklerini masaya yatırmayı-tartışmayı topa kadar bu biçimlerde taşıma cesareti gösterenler, çeşitli yan yana gelişlerde, ikili sohbetlerde neleri nasıl tartışıp, pişiriyorlar tahmin etmek zor olmasa gerek. Kişiliklerin bu düzeylerde yerlere serilip tartışılmasına seyirci kalmakta başka bir sorun. Seyretmeyip en azından kendi bulundukları kesitte yaşananlara dair, tminin aktarılmasında olsun, başka şeylerde olsun köme topu taca atmaması konusunda uyarılarda bulunan ylerde olduğu yansıyor. Fakat bunlarında ustaca boğuntuya getirildiğini de görüyoruz.

Sorunların bu düzeye indirilerek ele alınması, kimi y.leri yıpratıp değersizleştirmeye dönük bir kampanyanın varlığına işarettir. Buna son verilmeli, ilke sahibi her yoldaş bu tür yaklaşımlara tavır almalıdır. Aksi durumda halk değimiyle dedikoduculuk zeminleri üretmekten, onun içinde hareket etmekten öteye geçemeyiz. Bu zemini kurutalım. Sorunlarımızı ideolojik bir zeminde eksenler üzerinden tartışmaya geçiş için bu zorunludur.

Bu top ile 8’li çıkış arasında kurulan paralelliklere ne demeli. Yapılış tarzında işin hukuksuzluğu, örg olma kültürüne uzaklığı yönüyle bu ikisi arasında bir paralellik var evet. 8’li tmi hazırlığının olduğu bir kesitte, ondan bi-haber yapılması yönüyle biriken sorunların etkisiyle ortaya çıkan bir tepki patlaması olarak bir yere oturtulabilir. Nedenleri bu yönüyle anlaşılırdır. Fakat tüketebilecek yollar varken ilk girişimin böyle olması realize edilemez, bu biçimiyle alkışlanamaz. Artık hiçbir işlevi, geçerliliği ve meşruiyeti kalmamış kömün, süreç yönetimi için yapılan seçimin ortasında böyle bir top örlemiş olması ise komist örg kültürü açısından etik değil meşru görülemez.

Bugün yaşadığımız sorunlar tarihsel şekillenme sürecimizle birleşik kaynağını yapısal zayıflıklarımızdan alıyor. Bu yapısal zayıflık içerisinde şekillenmiş kadro yapısı, öndlik anlayışı, bırakalım bunları aşmayı sürekli o zayıflıkları besleyen ve yeniden üreten oldu. Çeşitli dönemlerde, o tarihsel kesit ve konjonktürün etkisiyle de yakaladığımız açılımlar yapısal zayıflıklarımızın üzerini örttü, bizi körleştirdi. Çeşitli dönemlerde öne çıkan özelliklerimiz gelişmede bir tek yanlılaşmayla malul kaldı. Kişilerin tutum ve davranışlarının belirleyici olduğu, kurumsal işlerliğin hasıraltı edildiği sistemimiz daha doğru ifadeyle sistemsizliğimiz hepimizi bir birimize benzetti. Bunları tartışıyoruz tartışacağız. Fakat geçmişimizi ayaklar altına alarak, nihilist bir inkarcılığa savrularak yürütülen bir tartışma bizi ileriye taşımaktan alıkoyar. Kolektif olarak yaratılan tarihsel birikimlerimizi, ileri yanlarımızı günün koşulları içerisinde, geleceğin ihtiyaçları temelinde yoğurup zenginleştirmek zorundayız. Üç sonrası sakatlandık, bunu yapamadık.

Üç sonrası yaşadığımız süreç bırakalım “bir dönemi kapatmayı”, farklı bir düzleme geçmeyi, kendi ileri yanlarımız ve değerlerimize de yabancılaştığımız bir dönem olarak yaşandı. İçine sürüklendiğimiz tasfiyecilik batağı çözülüp dibe vurmamıza neden oldu. Bir canlı organizmanın yaşayabilmesi onun hücrelerine bağlıdır. Bizim hücrelerimiz çekildi. Tasfiyecilik sürecinde dikey hiçbir şeyimiz kalmadı. Sistem dinamiğinde teorize edilen dikey örglenme ve öndlik düşmanlığı, alanlar arası koordineye dayalı yatay örg modelleri ikibinler sonrasına damgasını vurdu. Süreklileşen bu durum, yıllara yayılan bu süreç tasfiyeci legalist bir kültür yarattı. Militan dev yanlarımız eridi, örg olmanın asgari gereklerinden, onun abc’sinden koptuk. üç yay, üç kurul sürecinde bu dibe vurma halimiz silkelendi fakat bu kez de “kopuş” olgusundaki tek yanlılaşma bizi atmamız gereken zorunlu adımdan, konuttan alıkoydu. Bu duruma etkin müdahaleler ise olmadı. Yapısal zaaflarımızdan biri olan kişi kültünün belirleyiciliği aşılamadı.

Ortaya böyle bir tablonun çıkmasının sorumluluğundan kimse azade değil. Burada nesnelliğe dayalı bir biçimde herkes kendi payını ortaya koymalıdır. Bugün yine tekerleme haline gelen sürekliliğinden soyundurulmuş bir tek yanlı “kopuş” sarmalı ile  karşı karşıyayız. Fakat nelerden koptuğumuz, yeni diye neleri var ettiğimiz ise ortadadır. Bunları eksenler üzerinden bir bütünlük içerisinde, süreklilik içerisinde kopuş ve kuruculuk ilişkisini yeniden inşa sürecimiz olan bu kesitte birçok yönüyle tartışıp yoğurmaya ihtiyacımız var.

Topta parça, parça tartışılan yeni parti anlayışı, ent müc gibi konuların her biri kon.fumuzun konusu olduğu ve onlar ortaya konulduğunda topta tek yanlı biçimlerde ele alınışı geçersizleşmiş olacağı için burada bunlara girmiyorum.

Kong.mu, konf. mu tartışmalarının ise bugünkü gerçekliğimiz içerisinde çok bir anlamı yoktur. Verili durum içerisinde yaptığımız kong niteliğinde bir konf olacaktır. Bu nitelikteki kon.fumuz, yeni bir program inşasını kong örtleme somutluğunda takvimlendirmelidir.

Sürece daha içerden ve kurucu yönde müdahil olma konusunda bugüne kadarki pratiğimi farklılaştıracağım. Y.ce selamlar… Okan/15 Nisan ‘09

*****

HEJAR

Yapilan toplantiya daîr

Boyle bîr toplantiyi organîze eden y.lar, “Çogunlugu oluşturduk yaptik” dîyebîlîrler çok kolay. Hangî yetkî ve temsîlîyet hakki île yapildi -ki gelinen noktada bu hakka sahip hic bir kurum yoktur deniliyor!-, kîm, ne adina organîze ettî sorusuna da, “Bîz del. hakkimizi kullanarak çogunluk oluşturmayi sagladik ve bu toplantiyi da cogunluk iradesi ile gerçekleştirmiş olduk” denilebilir. Kisacasi bu toz duman icinde her seye “mesru” bir yanit vermek hic de zor degildir. Fakat soruna şu noktalardan bakildiginda boyle bir sûreçte, icerigini dahi bilmedigimiz bir top. nin yapilmiş olmasi  ile ilgili olarak şu sorularin yaniti da verilmelidir:

– Madem bu sûrecin sorumlulugunu tasiyacak bir irade belirlemesi aşamasindayiz ve bunun dûgmesine basilmis, o halde bu top. nin o iradenin belirlendigi kosullarda yapilmasi için neden bir sûre daha beklenmedi. Yani belirlenmis yeni iradenin yonlendiriciliginde ve daha mesru bir zeminde yapilmasi icin neden bir sûre daha beklenmedi. Bu durumun secilecek yeni irade acisindan daha bastan soru isaretleri yaratacak bir zeminin dogmasina delil sayilmasini kim subjektivizm olarak damgalayabilir? Daha acik konusayim; henûz tut.larini gormûş olmasam da kendi adima bu top.tiyi mesru gormedigimin bilinmesini isterim.  Top. Son derece objektif bir icerikle de tamamlanmis olabilir. Orada son derece gelistirici, dev.ci bir tartisma da yûrûtûlmûş olabilir. Fakat bu boyle olsa bile bu top.nin boylesi bir sûrecte, ne adina yapilmis oldugu sorulari da dahil baska pekcok nedenle ben boylesi bir top.yi her seyden once etik bulmuyorum.

  • “Top.tiyi cogunluk onayi ile yaptik” deniliyor. Fakat bu cogunluk hangi sayiya gore nasil hesaplandi bunun yanitini da almak isterim. Keza bize gelen bilgi notunda 15 kişi “evet dedi” deniliyor. Fakat isimler sayildiginda 13 kisi cikiyor. Sonrasinda bu 14’û tamamlamak icin Fu y.in ismi o 13’e eklendi. Onun toplantiya ne zaman “evet” dedigini bilmememiz bir yana, sonrasinda 14 te 15’e tamamlanamadi! Tekrar soruyorum; toplam dele sayisi nedir, tamamlanamayan o 15 daha sonra tamamlandi mi?
  • Fakat kendi acimdan sorunu bu onemli ayrintida da gormûyorum. Asil olarak devrimci kaygi ve birligimiz one cikariliyorsa ya da halen bunun kaygisi duyuluyorsa birbirimize karsi kusanmamiz gereken sorumluluk bilinci ve yaklaşimindan bu denli uzaklasilmis olunmasindan bakiyorum. Eger bu kaygi sozkonusu olsaydi olusacak yeni irade uzerinde daha bastan bu denli belirleyici olma cabasina girilmezdi. Varolan olanak ve yetkilerin kullaniminda bu denli “sorumsuz” bir yaklasim sergilenmezdi. Bir cok gelismenin uzaginda olan bizler asgari de olsa, usulen de olsa bir sekilde haberdar edilirlerdi. Aylar once “herkese sorduk yapiyoruz, sizden de katilacak olacaksa katilsin” denildi, sonra bunun boyle olmadigi, aslinda herkese sorulmadigi  Ve varolan oneriler sozumona oylamaya sunuldu. Sonra da bu oylama buradan anladigim kadari ile “top yapilsin mi yapilmasin mi”ya daraltildi. vs. vs. Neresinden tutarsam tutayim her halûkarda en basa gûvensizligi yazmama neden olan bir pervasizlikla karsi karsiya olundugunu dûşûnûyorum.

Top… nin iceriginden de bagimsiz olararak kisaca bunlari soyleyip, geciyorum…

Onerilerim:

– Kendimi oneriyorum. Bu denli karmasiklasmis ve varlik-yokluk, birlik-kopus naktasina ulasmis bir sûrecin tarihsel sorumluluklarini yûksek bir gonûllûlûkle paylaşmak istiyorum. Bu sûrecin yapici bir tarzda ve gelistirici bir yonde ilerletilmesi konusunda birikim ve deneyimlerimle kendimi ortaya koymak istiyorum. Bir kom. olarak zayifliklarimin farkindayim. Fakat bu zayifliklar bu kesitte benden beklenen ve oynamam gereken rolûn, ustlenmem gereken sorumluluklarin onune engel olarak cikabilecek nitelikte zayifliklar oldugunu dusunmuyorum.  Aksine varolan dinamiklerimle onlarin ûzerine gitmekte kararli bir durus gosterecegimin bilinmesini istiyorum. Yapici bir rol oynamak icin zorunlu olan objektivizmle hareket etmek de dahil, baska pek cok nitelik ve yaklasimi da kusanarak boylesi kritik bir surecte oynamam gereken tûm rolleri oynamakta sakinmasiz bir yûksek gonûllûlûkle hareket edecegim konusunda kendime dair en kucuk bir kuskum yoktur. Bu ic rahatligi ile kendimi oneriyorum.

-Smrms: Bu y.yi istikrarli org yasami da dahil, pek cok yonû ile bir org emekcisi olarak goruyorum. Alan aciciligi, actigi alanlarda oynadigi kurucu rol ve faaliyetin sûreklilesmesindeki dev ci israri gibi ozelliklerini en basa yaziyorum. Ona dair kolektif bilgi havuzundaki zayifliklarin bu tarihsel sorumluluk icerisinde pozitif yonde asilacagini dusunuyor, bu tarihsel sorumlulugu almayi hakeden y dan biri olarak goruyorum.

Pın (gaz): Bu y.i yakindan tanimasam da org. umuzde ozgun bir yere sahip oldugunu dusunuyor ve onu ozgun kilan bu ozelliklerini onemsiyorum.  Bizde cok olmayan bir sekilde acik alanda yillardir profesyonel bir org. militani olarak izledigi istikrarli cizgi. Varolan tûm ozel iliskileri -aile, es… vs.- bu noktada onu geriye cekememis, tersine o onlari kendisi ile birlikte ileriye cekmeye calismistir.   Kom. yasamdaki ve gelismedeki israri belirleyici olmustur.  Ikinci olarak da ideolijik bir tutumdan beslenen isci sinifi yonelimi ve bu yonelimi giderek niteliksel olarak gelistirmesidir. Ozellikle son donemde sinif alaninda oncû-politik-taktik konumlanis konusunda gêsterdigi on acisi durusu degerlidir. Bu ondaki sinif yoneliminin kendiligindenlige birakilmis ve gunubirlik olandan niteliksel olarak farklilasmis bir yonelim oldugunu gosteriyor. Giderek ideolojik-siyasi-org.sel-pratik boyutlari ile butunluk arzeden oncu bir nitelik kazanmaktadir.  Bu y.in ozellikle bodrum konusunda deneyimsiz olmasi .. vs ozelliklerini de biliyorum. Fakat bu zayifligini, basta yoneticilik ve devrimci kom. olmakta gosterdigi istikrari niteliksel olarak sicratan diger devrimci ozellikleri ile bu surec icerisinde toplamin atilimiyla asabilecegini dusunuyorum.

Heval: Genclik icinde giderek nitelik kazanan istikrarli durusu basta olmak uzere, her acidan gelisime acikligi ve sorumluluk alistaki dolayimsizliklari ile bu rolu hakkini vererek oynayacagina inaniyorum. Kom. Birey olmanin gereklerine uygun bir kûltûrel sekillenme tasidigini ve bunu her yonû île gelistirecebilecek dinamiklere sahip oldugunu dûşûnûyorum.

Ilker: Bu y.i asil olarak sitedeki yazilarindan taniyorum. Edindigim izlenim ideolojik anlamda ciddi kafa karisikliklarina sahip oldugudur. Fakat diger yandan surekli bir arayis icerisinde olmasi ve kendisini farkli yaklasimlara tumu ile kapatmayan bir anlama cabasi sergilemesini anlamli buluyorum. Bu yaklasimi yer yer subjektivizme dusse de onun icinde tumu ile kaybolmayacagi ve devri.ci bir durustluk ve anlama cabasi sergileyecegi dusuncesi yaratiyor. Bu y.da yer yer “bas donmesi” olarak yansiyan yaklasimlar gozûmden kacmasa da bunlarin asil olarak ortamimizdaki zayifliklardan beslendigine inaniyorum. Ondaki dev.ci dinamiklerin tamamlayici bir kolektivizm ortaminda varolan zayifliklarinin asilmasinda pozitif bir rol oynayacagina inaniyorum. Yanisira son yillarda dev.ci duygularla bodrum konusunda girdigi yonelimi de onemsedigimi belirtmek isterim. Hjr/19 Mart ’09

*****

ÇİÇEK

Tasfiyeciliğin tasfiyesi

Bazı y’lar “Ekseni düşünceleri” nedir diye sormuşlar. Hani o özümsenmiş ilkesel bir yaklaşımla değil, sanki bütün bizi biz yapan değerlerden, bir üst düzleme taşınarak sürekliliği sıkı sıkıya korunmasından bağımsız bir “kopuş” olabilirmiş gibi, şematik bir tarzda tekrarlanan haliyle söyleyecek olursam evet ben değişimden yanayım. Hem de en radikalinden.

Fakat hemen baştan söyleyeyim tekyanlı ve mekanik bir tarzda kopuşu süreklilikten azade kılan “süreklilik içinde kopuş” değil bana göre “İpini koparmak” demek olan “Kopuş ve değişimciler” le bir benzerliği olmayan devrimci bir kopuştan yanayım. Bu gün yaşadığımız tasfiyeciliği tasfiye etmeyi de içinde barındıran devrimci bir kopuştan yana. Burada “Bir taslağı onaylamaktan öte benimde düşüncelerimdir” diye yazılı düşünce belirttiğim, aslında “geliştirilmelidir” denilen bölümleri dışında çok fazla karşı çıkılmayan, Teo ve Aliye’nin hazırladığı taslakta da eklektik bir tarzda tekrarlanan Mnş. y’ın hazırlad1ğı ve sunduğu r taslağının ikinci bölümünden  bir alıntı ile sürdürürsem.

“Hem ö olarak hem de onu oluşturan tek tek kdr. lar olarak gelişmemizi sınırlandırıp yavaşlatan etkenlerin başında, artık dönemin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen anlayış ve alışkanlıklarımız geliyor. İçeriği ve yönü ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte dünyada ve Türkiye’de üretimin örgütlenmesinden burjuvazinin egemenlik yöntemlerine, sınıfların iç dokusu ve davranış biçimlerinden toplumun alışkanlık ve değer yargılarına kadar hemen her şeyin değişime uğradığı bir tarihsel kesitte, bizler hala örgütlenmeden çalışma tarzına, ‘devrimci siyaset’ anlayışından kullandığımız ölçülere kadar hemen her konuda alışılagelen belirli bazı  biçim ve kalıpların tutsağı durumundayız. Bunlar kendi başlarına ele alındıkları  zaman, belki devrimci biçim ve ölçüler. Geçmişte, farklı koşullarda olumlu ve geliştirici sonuçlar da vermiş olabilirler. Fakat bugünün değişen koşullarında, artık salt onlarla ve onlara dayanarak aynı sonuçları alabilme imkanı kalmamıştır. Bu noktada, onları da bütünüyle inkar biçiminde değil fakat ‘süreklilik içinde kopuş’ sağlayacak tarzda radikal bir sıçrama yapmamız şarttır. Aksi takdirde, hayatın gerisinde -giderek dışında- kalmaktan kendimizi kurtaramayacağımız gibi, özden kopuk olarak biçime saplanıp kalmış ‘mekanik bir devrimcilik’ anlayışının durgunluğundan da kendimizi kurtarmamız mümkün olamaz. Bu konuda “yenilenme” kavramının dönekler ve liberallerin tasfiyeci oportünizm tarafından fazlasıyla kirletilmiş olmasının baskısıyla kendimizi değişime kapatmamalı, değişmekten korkmamalıyız”(r taslağından)

Yenilenme kavramının “dönek ve liberallerin tasfiyeci oportünizmin kirletilmesinin baskısında kalmayan değişimin” fakat aynı zamanda  küçük burjuva liberal tasfiyeci olmayan bir değişim hangi yönde hangi araçlarla nasıl olacaktır somutlamalara ayrıntılara girmeyeceğim, eski 3 üyesi 3’lü olarak sunacağımız r. taslağında bunlar ayrıntılı var nasılsa.

En iyi düşman ayna tutar

İnsanın tahmin etmesi farklı bir şeydir fakat devletin seni değerlendirmesini tokat gibi yüzüne çarpması başka bir şey. Devlet bizi nasıl değerlendiriyor? (yaklaşık olarak yazıyorum)

“Y. Aşlı.lı ve arkadaşlarının 1985 yılında yakalanmasıyla ö. dağıtılmış oldu.Uzun süre faaliyet yürütemedi. Hapisten çıkanlar toparladılar. 1990 sonrasında Y. Ayş. lı ve başka bazı militanlar ö. den ayrıldı. Geride kalanlar belirgin bir revizyona, rota değişikliğine yöneldiler…”

Evet bütünüyle inkar biçiminde değil; tarihimizin devrimci yönlerinde, militan savaşçı ruhunda bizi biz yapan değerlerimizde kısacası asla kopmamamız gerekenleri yeni bir düzleme taşımak yerine düpedüz koptuğumuz şeylerde de ”Yeni” yi kurmayı, tasfiyeciliğin tasfiyesini buradan sağlamayı düşünmeyen bir yeni olamaz. Olurda işte onun adı devrimci bir yeni olmaz, küçük burjuva tasfiyeci bir yeni olur. Bir şeyler de desise, kenar süsü olarak “mış” gibi durur.(İyi kötü tutunduğu eski devrimci stratejisini yerle yeksan eden, militanlığın ruhunu öldüren, giderek bunu arada bir tüfek patlatmaya veya korsana indirgeyen meleklerin “yeni” sinden çıkartılacak dersler vardır. Zorunluluklar dışında liberal demokrasi hayallerine kapılarak bütün gövdesiyle açık faaliyete yüklenmesine, açık faaliyetin  belirleyiciliğine, bodrumun savaşan bir ö. için kaçınılmaz olduğu mentalitesinden hareket ederek değil bir takım insanları bodrumda tutmak-bodrum yayını çıkartmaya indirgeyerek bodrumun ruhuna da ihanet eden meleklerin!)

Gelenekçiler! Gelenek deyimi birilerini aşağılamak için mi kullanılır oldu?! Çok mu kötü geleneklerimiz var bizim?! Nasıl ortaya çıktı o gelenekler?! Bu güne kadar geleneklerimizdeki başarıyı seçkin olmamıza dar olmamıza bağlayan oportünistlere verdiğimiz yanıtta olduğu gibi; başkalarından daha üstün yeteneklere sahip olduğumuz ya da “çift yürekli” olduğumuz için değil; komü. dünya görüşümüzün doğal sonucu olarak yaratabildik o gelenekleri. Şöyle de söylenebilir; Teo ve Aliye’nin K.bayrak’ın bu güne kadar bize söylediği şeyleri toparlayıp yazdığı r. taslağındaki nihilizmde oldugu gibi güçlü olduğumuz dönemler SD’ye yaklaşıp, geriye düştüğümüz dönemler DHD’ye yaklaşmakla, ortada salınan kb bir ara akım olsaydık da yaratamazdık.

SD diyenlerin mücadele kaçkınlığına duyulan tepkinin de etkisiyle; söylediğimiz her şeyin yolu SD’ye çıkarken, 30 yıl önce TTB broşüründe emek-sermaya çelişkisini başa yazan bir ö. Olarak SD demekte titrek davranmak, buna geçiş yapamamak, sadece basit bir yazma çizme de değil, bütün gövdenle oraya geçiş yapamamazı eleştirmek farklı bir şeydir. (Buna bende katılırım. Katılmayan da yoktur ki, 3 ihlaler pahasına 4. ün sonucunu beklemeden açıklama yapabildi) Her zamanında geçiş yapamayan parti ortada salınan kb parti ise sahi SBKP  niye komünist bir partidir?! Kitlesellikte çığır açabilen %35 oyla parlementoya girebilen, Nazi’lerin iktidara gelişini göre göre bodruma hala zamanında geçiş yapamayıp daha sonrasında çubuğu bükmesi de bir işe yaramayan, Thaelmann’ın DKP’si niye komünistir?! Adeta “Büyük anlatılar sonra erdi” diyen bu nihilizme göre; sadece biz değil, dünyada da yaşamış bir Komünist Parti yoktur. Bunlara geleceğiz daha!

12 Eylül gibi tasiyeci yıllardan gücünü kat kat aşan performansla yüzünün akıyla çıkmak, tek tek kişilerden çıkartarak işkencede direnişi ö. olarak başarabilmek, İlerleyen yıllarda bunu daha da genişleterek analarımızdan tutalım da piknikten alınanlara kadar kitlesel ifade vermemelere doğru genişletebilmek ve diğer ö. lere yaymak, son kurşununa dek vuruşmak, teslim olmamak, düşmana hiçbir şey kaptırmamak birer gelenek değil mi?! Cezaevlerindeki direnişlerden yine yüzünün akıyla çıkmak da gelenek, 96 1 Mai ve Gazi gibi farkımızı farkettiren kitle militanlığını zorlamakta, sakınmasız dolayımsız her koşul altında mücadele damarı ile karakterize olan kdr. lar çıkarmakta! Kolay mı yaratıldı o gelenekler Hyde Park’ı geçmiş zıpırca laflarla aşağılama kelimesi olarak kullanılıyor! (İçimden çok daha ağırlarını söylemek geçiyor!) Tabiki bunlarla yetinemeyiz, bunu bırakalım günümüzü 2. de de söyledik devamında 3. te de. Fakat bunları yeni bir düzleme taşıyarak yeniden kurumaya çalışmaksızın devrimci bir yeni de kuramayız.

Tarihimiz ileri yönlerinde ihtilalci ve militan yönlerinde ısrar ve süreklilik yakalayıp eksikliklerini devrimci eleştirellikten çıkarmak yerine, geçmişimiz sanki bir an evvel çıkartılıp atılması gereken lanetli bir gömlek gibi “çıkartılıp atılmalı!” diyen “ipini kopartış” ile benim değişim ve kopuş anlayışım asla bir değildir! Ö. otoritesi disiplini tüzük, herkesi bağlayan hükümler tarafından sağlanmalı demek farklı şey, dikeylik merkeziyetçilik karşıtlığı bambaşka şey. Dikeylik=demokrasi olmaması biçiminde bir liberalize ö.anlayışı almış başını gidiyor.

“Sessiz restarasyon, belirgin rota değisikliği” biz de; evet bir yandan bunlarda yeniye geçiş yapamamakla, fakat onun kadar önemli bir etken ise, bir yandan savunuyor gibi gözkütüğümüz şeyleri unutarak ve unutturarak gerçekleştirmedik mi?! Ör: bodrumda sessiz resterasyon, bodrumun yüzeye vurması ile gerçekleşmedi. Sınıf savaşı bu, bu da gelebilir başına. Bodrumda çok ciddi bir darbe yersin öylede bitebilir. Ömrünü doldurmuş bir bodrumla yürünemeyeceği, etkendir fakat kendisi değildir. Asıl sessiz resterasyon orayı riskli bulmakla, göz yememesi biçiminde yayılan ruh hali ile gerçekleşti. (Konuyla bağlantısı içersinde; tartışmalarda legal alan denmesinin ne kadar talihsiz  olduğu tartışılıp duruyor. Anlayamadım. Bu ö. tümden hafızasını mı yitirdi, yoksa yitirmesi mi isteniyor?! 2. de  3. te de legal alan dlg. vardı. Burada legal alanda çalışmakla legalist kafa birbirine karıştırılıyor. Konuşmalarda da geçiyor en bodrumcu kesilenlerin nerelerde iş çözdüğü. Bu anlamda legalist kafa radikal bir tarzda kopmamız gereken bu ö. boydan boya kesen bir sorundur. Legal alanda çalışan y’larımız; bodruma her ulaşılamadığında darbelenen, işkencelerden geçirilen, sık sık tutuklanan, direk tehdit edilenlerimiz oldular. Devletle onlar kadar muharebeye giren yoktur. Hemde daha yaraları bereleri iyileşmeden yenisine koşan tarzda. Diğerleri şu an yoklar; onlardan biri olan  Karakız’ın benim bildiğim yüze yakın gözaltısı, dosyası vardı. Bodrum kurallarında ise; bodrumda olanlardan çok daha dikkatliydiler, bu alanda ustalaştılar. Çekilmelere vs. de hepimizden fazla dikkat ediyorlardı, çünkü tehlikeyi sıçratma olasılıkları bodrumdakilerden daha fazlaydı. Bu anlamda legal alan küçümsenecek bir alan değil, bodruma bağlı çalışmaya doğru çubuk büküldüğünde büyük ustalık gerektiren bir alandır)

Devrimci militan ruh, sessiz resterasyonu; eski kadrolarda daha yoğun olmak üzere, korkunç bir yıpranma-yorgunluğun da üstüne bindiği; pratikten, pratik işleri ö. lemekten bir parça risk almaktan uzak durmak olarak devletin söylediği gibi adım adım silikleştirdik. Ve bu ö. 90″larda sosyalist devrim deseydi de bugün bu durumda olurdu, ileri ö. biçimlerini savunsaydı da. Bu “sessiz resterasyonu” tersine  çevirmek ne tek başına sosyalizm projesi geliştirmek, ne tek başına yeni ö. modeli ve işlerlik örnekleri ne de neoliberal dönüşümü yazıp çizmekle olamaz. Süreçlere devrimci taktiklerle eylemli müdahale damarını yeniden canlandıramaz isek yeniyi sadece yazarız.Yeniye geçiş yapamaz, yeniyi yaratamayız.

Devrimci bir partiye devrimci niteliğini kazandıran süreçlere devrimci taktiklerle -iyi kötü, eksik yanlış, konumlandırdığın güçlerin uygunluğu uygunsuzluğu, bir parça sağa ya da sol hatalar işlemesi hiç önemli değil- eylemli müdahaledir. Bu oportünist taktik ile Marksist taktik arasındaki en önemli farktır. Daha açıkçası gözünün önünde akıp giden süreçlere müdahale edemeyen demiyeceğim etmeyen bir partinin devrimci ruhu işte bizdeki gibi “sessiz resterasyon” la bu güne gelir, hayatın gerisine değil dışına düşer. Bu olmaksızın stratejine teori  ve programına canlılık yazıp çizmekle gelecek sanırsın. Teori ve programın gerçekleşmesinin koşullarını bu eylemli müdahale olmaksızın yaratamayacağını, taa parti kitabında söylediklerini de düpedüz unutursun.

“Ö. sel çalışmanın bugünkü temel biçimi süreçlere devrimci politika ve taktiklerle müdahaledir. Teori proğram ve stratejiye canlılık kazandıracak, onların gerçekleşmesinin koşullarını yaratacak olan devrimci taktiklerdir. Emp. Çağında sosyal devrimci bir partiye, eylemci bir partiye niteliğini kazandıracak olan, onun devrimci taktikleridir. Ve bu gün (Bu günde bn) politika üretebilen, dönemsel politika ve taktikler geliştirmekte yetkinleşmiş bunları uygulayacak güçlere ve yeteneğe sahip olan parti, önder ve yönetici bir parti olabilir” (Parti kitabı sf: 118)

Teori üretiminin kendi içinde amaçlaştırılması ve devrimci amacından uzaklaşması bu “sessiz resterasyonu” tersine çevirmenin ikinci engelidir. Dünyada ve ülkedeki değişimleri çözümlemeye başlayıp (dergi içinde olmak üzere) yarım bırakmak, zamanında çözümleyip, teorik siyasal örgütsel pratik adımları buna uygun ilerletememizin bir anlamda  ”günah çocuğu”  en başta 3’ün “günah çocuğu” olan “teorinin  artan önemi yeni bir programın kaçınılmazlığı” gibi özünde saygı duyulacak yerden göğe haklı, fakat teoriye yaklaşımında tekyanlı, teoriyi kendi içinde amaçlaştıran, giderek entellektüelist sapma niteliğine bürünen yaklaşım. Bu sağlıksız entellektüelizm merakı pratiksizlik üretti, hesaplaşılmadığı sürece üretmeye de devam edecektir. Bu gri teori yapma merakı savunu olarak 4×4 der fakat gerçek yaşamda 4:1 dir.

Kendi içinde amaçlaşan bu teori üretimi dışındaki her şeye özünde ya kayıtsızdır ya da bunlar diğeri olmadan olamayacağı için rahattır acelesi hiiiç yoktur. Yaşamdan kopuk, pratikten kopuk pratikle karşılıklı etkileşim içersinde olamayan bir devrimci teori üretimi mümkünmüş gibi, önce her şey çözümlemek gerekir der. Çözümlenmeden her pratik ve ö.adım “Boştur nafiledir başa dönmeye mahkumdur” bu savunuya göre. Bu arada o geçmişi çözümleyeyim derken dünyada konjonktür değişir, çözümlenecek dünya bambaşa bir dünya olur onun hala acelesi yoktur, çözümlemek gerekirdedir. Her “çözümleme” 4×4’ün diğer üçünde yerlerde sürünsen de gelişmedir, ilerlemedir. Bana göre ise “uçma” dır.  Bu bakış açısıyla “sessiz resterasyon” devrimci bir değişime çevrilemez, devrimci bir kopuş gerçekleşmez, devrimci yeni inşa edilemez.

Sınıf mücadelesine müdahalesizlik ve dışına düşme biçiminde yaşanan tasfiyeciliğin hem nedeni hem sonucu olan bu savunular teoride kimseyi beğenmez, herkesi geri bulur, dudak büker. Fakat “derin teori” teoriye canlılık kazandıracak eylemli nitelik kazandıracak taktiklere, dönemsel taktiklere buna uygun güçleri konumlandırmaya çubuğu bükmeye bir türlü yansımaz. Kişisel yetenek-yeteneksizlik vb. ninde de payı vardır var olmasına fakat bununla açıklanamayacak tarzda bir taraftardan daha “beceriksiz” olur. Yine o “Çözümleme” olmamasının arkasına saklanır, bir yandan var olan durumdan rahatsızdır fakat öte yandan kendini ve ö. tü bununla rehavete sürükleyen sakinleşitici işlevi görür.

Bu savununun bir tarafında işte İlkr’i de Elv’ı da ruhsal olarak örtüşmeseler dahi manyetik etkisine alan, bir önceki 10’un darbe yemesinden ve bodrumun açık alanı yönlendirmesi bir yana bağlantı dahi kuramadığı içerdeki 3 üyeleri ile bağlantının olmadığı uzun yıllar boyunca açıktaki bir y’la birlikte fiili olarak ö. tü yöneten Teo’nun ekseni vardır, öbür tarafında ayrı bir kutup olarak tipitiplerden başlamak üzere iyice zayıflayan bu yönleri ile ”Teori ini” nden çıkamayan Fu. y’ın ekseni.(Fu. y’aşta bu yön, ö tü ideolojik siyasal olarak başsız bırakan derginin bir yana bırakılıp bu asli görev yapıldığı sürece yan bir iş olarak yapılabilecek kendi kafasından felsefe ve fizik araştırmasına yönelmesinden tutalım da, dünya yerinden oynarken ör: bir savaş çıkmışken dahi tipitiplerde beynin bilmem nesi hücre yapısındaki gelişmelerle uğraşabilen, başkaları tarafından sıkıştırılmadığı ya da son çıkışında olduğu gibi mecbur kalmadıkça 4×4’ün teori dışındaki üçüne kayıtsızlık uzun yıllar tipitiplerde derinleşen bir şeydir. Eski Fu. asla böyle değildi, söylemde değil gerçekte 4×4 le uğraşırdı. Ben kendi adıma eski Fu. çok özledim. Onun dünyalı olamsını, yeniden yüzünü 4×4″e dönmesini de çok istiyorum.  )

Kendi eski yazdıklarını, geçmiş kendi pratik duruşunu da yadsıyan bir tarz tipitiplerde derinleşmiştir evet. Üstelik tipitiplerdeki bir çok y’ta “Koskoca y’aş yapıyor vardır bir bildiği” düşüncesi ile yüzünü buraya döndü. Hayattan ve ihtiyaçlarımızdan kopuk “teori” merakının manyetik etkisine çarpıcı bir örnektir; koşulları kaynak vs. yönünden fena olmayan elv y’a tipitipteyken 4. meselesi söylendi görüşleri soruldu. Onun da kapitalizmin kırları çözmesi araştırması yapabileceği, yanındaki y’ları da işin içine çekebileceği, bunun programın önemli ayaklarından birisi olabileceği önerisi götürüldü. Y’aş konuyu beğenmediği gibi benim bildiğim dönemlerde el de atmadı. Matematik ve olasılık hesapları mıydı neydi unuttum şimdi, buna benzer bir şeyle uğraştı.

“Herkes birbirinin üstüne atıyor, kimse üstüne alınmıyor, kişiselleştiriliyor” parantezi içinde düşünüldüğünü bildiğim için geniş yazma ihtiyacı duyuyorum; bu y’larda gri teori merakı yüzünden bu halde olduğumuzu iddia edecek kadar Aristocu değilim. Sağlıksız teori merakı, tasfiyeciliğin tasfiyesi doğrultusunda hala sakinleştirici işlevi gördüğü, bir greve müdahale etmemenin dahi bahanesi haline getirilebildiği için bunu söylüyorum.

Teori ve programda yakıcılaşan ihtiyaçlara ise teori yapışın mentalitesini değiştirmekle işe başlamalıyız. Teorinin kendisini, bir çok kez vurgu yaptığımız halde kopuş sağlayamadığımız, yazarlar yazar okurlar okur olmaktan çıkartacak kolektivizmi yakalamak başa yazılmalıdır. Bunu herkes otursun yazı yazsın basitliğine indirgemiyorum. Ör: site bu doğrultuda başlarda oldukça canlı bir işlev gördü. Yazıyı kimin yazdığı önemli değildi, yetmişe yakın y. ın katkı ve eleştirileri, eleştiri sunmayan okuyarak ortak oluyordu.

Bundan sonrasında ö. tün yönünü ve gelişim seyrini belirleyecek nitelikte temel politikalar ve stratejik kararların alınması süreçlerinde, belli başlı bütün kdr. ların ve org. ların görüş eğilimlerini dikkate alarak adım atılmalıdır. Bu sadece ö. içi demokrasinin bir gereği olduğu için değil “Teori dünyayı değiştirmek, pratik içindir” diyorsak bütün gövde bir politikayı taktiği stratejinin unsurlarını ne kadar içsellestirir düşünsel olarak bir parçası haline gelir, kendinleştirebilirse pratikleştirilmesinin ilk adımı o kadar sağlam atılabilir. Bunda istenirse tonlarca yöntem bulunabilir. Teknolojinin olanaklarından tutalım da güv. dikkate alarak fakat onun arkasına da saklanmadan tartışmalar, topl. düzenlemeye kadar bir dizi yöntem bulunabilir. Sadece SD meselesinde değil, bütün olarakta bizdeki tarz önce yazıp sonra yazılanlara insanlarımızı ikna etmek biçiminde tersten bir ilişki vardır, bu doğrultulmalıdır.

Teoriye ilgi ve yönelimi sağlayacak yine tonlarca yöntem bulunabilir.

Nihayet

Fu. y. nihayet yüzünü gerçek teorik ihtiyaçlarımıza doğru döndüğü tipitip sonrası ise bu kezde ortaya attığı eksen eksen değildi. İlk, iki 10 üyesinin (Teo. ve Zeki) şaşkınlıkla “Bu y. emp-kap’min en az 20-30 yıllık bir istikrar dönemi yaşayacağını” savunuyor demelerinden duymuş olduk bu ekseni. Arkasından konut belgesi olarak görev aldığı yazıda bütün çıplaklığı ile ortaya koyuldu. Savunular 4:1’in teorileştirilmesiydi. Özetle “emp-kapit. min stratejik üstünlük sağladığı, bunun geçici konjoktürel olmadığı, ortaya çıkabilecek fırsatları değerlendirelim fakat öyle uçmaya filan da gerek olmadığı, çünkü kapitalizmin  sermaye birikimi ve kar oranlarında üretici güçlerde hızlı gelişimle istikrar sürecine girdiği, emperyalistler arası çelişkilerin hafiflediği savunuları. Emp. min can çekişen kapitalizm olma özelliklerini geriye iten; yönetememe krizi, ekonomik kriz, emperyalistler arası çelişki kısacası topyekün kriz dinamikleri hafiflemiş çözülme yoluna girmiştir bu eksene göre. Sitemin krizinin çelişkilerinin keskinleşmesi mi?! O daha ilerleyen evrelerde ortaya çıkabilirdi” Bu eksenin 4×4’ün diğer üçünde niye acelesi olsun?!

Bu güne dek bu çalışmaya kendimin de içinde olduğu düşünce belirten bütün y’lar şurasına burasına değil eksenine ruhuna karşı çıktılar. (3 eski 3 üyesi, Teo, Aliye, daha sonra Zeki y. bunlar arasında. YDK üyeleri yazılı görüş belirtmediler. Fakat topl. larda savunuları, hepsinden önemlisi pratik duruşları ile eksene karşılar. Nesine karşı olmasınlar ki; Av. devletleri krizden kaynaklı panik içersinde, y. hala “Av. Krizi hafif atlatacak hinterlandları var” diyebiliyor. Xdk “Av. çok sert geçecek kriz koşullarına hazırlanmalıyız” diye yayınladı gnl. sini, aynı içerikte düzenledi bütün alan aktivistleri ile tol. sını. Güçlerimizi ona göre konumlandırmaya çalışıyor)

Gelinen aşamada ben bu eksene karşıyım demenin de bir anlamı kalmadı, zira başlarda “büyük bir çalışma” diyenlerin de gözünü açacak tarzda yaşanan derin sistemsel kriz, konjonktür bu eksene “ihanet etti” Fu. y. sağına soluna değil, ekseninin ruhuna karşı eleştirilerden sonra eleştirileri dikkate alarak gözden geçireceği yerde, çalışmadan vaz geçmesinde bu konjoktür ihanetinin payı büyüktür. O eksene bugün kimseyi inandırmak mümkün değildir. Fakat sitedeki bütün tartışmalarda, 3’ün bütün topl. larında, bütün taktik belirlemelerde deli gömleği gibi bu ekseni ö. tün üzerine giydirmeye çalışıyor. Üstelik karşıtını savunanı da sindirmeye çalışarak demedik siyasal hakaret bırakmayarak. Gerisiniz, Aydınlıkçısınız, Menkş.nin etkisindesiniz,  Latincisiniz, Avrasyacisiniz… Bütün dlg. ler geri, Aydınlıkçı, Avrasyacı, latinci de olsa  bu ekseni evet hayatın kendisi çürüttü. Bu eksenle “sessiz resterasyon” tersine cevrilemez. Neoliberal dönüşümün öyle geçmişi ile de değil geleceğimizi belirleyecek, devrimci taktikler çıkartabilecegimiz bu günü ile de çözümlemesini de ayrı bir çalışma olarak sunacağımız için şimdilik bu kadar diyorum.

“Sessiz resterasyonu” tersine çevirmenin üçüncüsü ayağı; maddi sorunda yapıp edeceklerimizi asgari de olsa ketlemeyecek bir çözümdür. Parasız yeni inşa edemezsin, attığın adımların yarım kalması ile dönüp dolaşıp başa dönersin. Kendi yaşamını idame ettiremeyen, yazılanların içinde geçtiği gibi insanı ezen mahveden, y’larının tedavisini parasızlıktan yapamayan, öo gazisini sokakta bırakan bir parasızlıkla yeni filan olmaz. (orada anlatılan örnekler parasızlıktan değil yabancılaşmadan kaynaklıdır, ayrı mesele)

Tplt. Notları

Şimdi yuvarlak bir ”4×4’te bütünsel değişim” ya da işte eski fordist sisteme göre örgütlenmiş katı monolotik ö. biçimlerinden, sosyalizm deneyimlerinden de ders çıkartacak tarzda yeni modellere geçmeliyiz dersek, buna kimse karşı çıkmaz, altına da imzasını atar. Bunlardan kimin ne anladığına, biraz derinine doğru inersek işin rengi başkalaşır.

Toplantı notları bir yönüyle tam bir deja-vu duygusu yaşattı, öte yandan “değişim” “kopuşta  süreklilik” “yeni” gibi tekrarlana şeylerin; bol bol akıl almaz ajan filmlerini çağrıştıran kurgularla desteklenen, sol ve keskin deyimlerin arkasına saklanan tüzük, önderlik (dikeylik) bu günkü gibi Tks. bilmem ne hattına sıkışıp kalmış; o orda bu burda dedikodu yapıp-birbirini çekiştirip  duran bir çevre olmaktan çıktığımızda, gerçek anlamda savaşan bir ö. olduğumuzda ö. ü dikeylik olmaksızın nasıl yöneteceklerini hayli merak ettiğim kopuşçularla benim kopuş anlayışım bir ve aynı değildir. Terside doğrudur. İsteyenin istediği gibi yaşadığı, isteyenin istediği işi yapıp istediğinden kaçtığı ve bunların hiçbir karşılığının olmadığı, kimsenin de kimseden hesap sormadığı, tüz.ü sadece haklar yönüyle sınırlandıran, görevler yönüyle okumayan tasfiye olmuş bir ö. te ö. tasfiyecilik nasıl tasfiye edilecektir?!

TDH’da taktiklerden başlayıp stratejiyi kemiren tasfiyecilik; değişimin kaçınılmazlığını eski yöntemlerle yürünemeyeceğini görmekten, fakat bunun kadar önemli bir başka etken emp/kap min uzun yıllara yayılan stratejik üstünlüğü devrimci hareketin ve ulusal hareketlerin dibe vurmasının esinlediği küçük burjuva ruh halinin payı azımsanamaz. Rüzgar yeniden döndü, konjonktür değişmeye başladı başlamasına fakat bu kez de bunu değerlendirebilecek devrimci eksenler kalmadı. Bizim yaşadığımız benzer bir süreçtir. Hem devrimci hem yeni! Bir çok y’mıza imkansız görünüyor. Sulanmadan, liberal tasfiyeci ö. biçimlerine bulanmadan yeni yaratabileceğimize bilinçli bilinçsiz inanılmıyor.

Sistemlerde demokrasi başa yazılmalı

Belli zorunlu süreçler dışında biz kesinlikle kurduğumuz sistemlerle demokrasi ayağına  ağırlık vermeliyiz. (Ör: içinde bulunduğumuz durum zorunluluklar kapsamında değerlendirilebilir. Tasfiyeciliğin tasfiyesini başka türlü sağlayamazsın) Demokrasi öyle herkes konuşsun, herkese her şey sorulsun, her karar ortak alınsın gibi liberal çerçevelere sıkıştırılamaz. Ö. tün kollektif öncüleşme çizgisi temelinde, öncüleşmesi doğrultusunda 2’den sonra, yüzden fazla kdr. ve adayı ile bodrum temelli yaptığımız kolektif olarak stratejiyi canlı kılacak taktiklere kafa yorulduğu, stratejinin yeni unsurlarını tartışıldığı PO’lar, bölge ve il skrt. lerinden oluşan 3’ün hemen altındaki ilk 10 deneyimi gibi adımlarını atıp geçmişte olduğu gibi yarıda kesmemeli-arkasını getirmemezlik etmemeliyiz. Biz kom. bir ö. tüz. Bu demokrasi anlayışı; sınıfsal karektere sahip her türlü eşitsiz ve dengesizlikleri ortadan kaldıracak, komünizmin tarihsel amaçlarından alan ilkesel stratejik bir yaklaşımdır. Bu stratejik amaçtan hareket etmenin zorunlu sonucu olarak, bir kültür ve yaşam biçimi oluşturacak tarzda yeni sistemler kurmalıyız.

Bunu 21. yy’lın gerektirdiği niteliklere sahip kdr. çıkartmakla, var olanlarda nitelik sıçraması doğrultusunda zorlayacak yine bir dizi adımla birlikte düşünmeliyiz. (Bir y’ın 10. üyelerine öfkenin ilersine geçen bir tarzda kendisi de dahil bütün eskileri ”malülen emekliye” ayırma önerisi çözüm olamaz. Ya da işte bu nitelik sıçramasına doğru çubuğu bükemez isek, herkes konuşur, üç günde konuşurda ne konuşur ayrı mesele)  Bu alanlarda devrimci dönüşümü yakalama-yaşama geçirmede 3 sonrası atağa geçmemiz gerekirken 2. den sonra atılan adımları da  kesintiye uğrattık, yarım bıraktık.

Gelişkin niteliklere ve güçlü kişiliklere dayanan önder kadr. kuşağına sahip olmak hem en büyük artımız hem de en büyük handikapımız olarak çelişik bir birdir. Bu anlamda sadece son 3. değil, bütün 3’leride kesen güçlü yanların konuşturulduğu, kolektivizme uzak, güçlü olduğu alanlarda özgüvene dayalı önderlik anlayışı miyadını doldurdu demekte yanlış olacaktır, özellikle 2. den sonra defterini dürmemiz, kalıntılarını temizlememiz gereken bir anlayıştır. (Buna bildiğini okuma, kdr.ı dinliyor gibi gözüküp özünde fazlaca kulak asmama, kendini tüzükte dahil hiç bir şeyle sınırlandırma gereği duymamayı da eklemek gerekir) 2’den sonra yakaladığımız geniş kadro bileşenleri ve kdr. adayları potansiyelleri ile buna uygun geçiş yapabilecek altyapımız işimizi kolaylaylaştırabilirdi. Alışkanlık olarak varlığını sürdürmesi 2. den sonra geriledi fakat sıkı biçimde hesaplaşılmadı. 3. te o fırsatı yakaladık orada da çıkan hizbe doğru çubuk büküldü “Kendimizle kavgamızdır” dedik fakat kendimizle gerçek anlamda kavga filan etmedik. Hizbi de ortaya çıkaran nesenlliklerimiz olduğu gibi dokunulmadan durdu. Buna özel bir kesit olarak tasfiyecilik yıllarının ve halen sürdürülmeye çalışılan önderlik tarz ve anlayışı ile hesaplaşmayı da eklemeliyiz.

Ö. otoritesi ve disiplinini herkesi bağlayan tüzük işlerliği ile değil, istediği kadar gelişkin özelliklere sahip olsun kişilerin manevi otorite tesisi ile gidemez bu ö. Kökleri grup dönemine dayanan bu tarz sadece 3. ü en eski 2. üyesini kesen, sadece 3″ü kesen bir sorun değil, düzeyi farklı farklı olmak üzere eski kdr. larımız, oradan yenilere doğru sirayet eden önderlik tarz ve anlayışı olarak bu kez hak ettiği yere gönderebilmeliyiz. Önderlik bir kurumdur. Sınıf, gençler,  memur, sendikalar, ask. alan, yk, ent büro vs..vs. sadece en üstü ile değil bütün kdr. ve kdr adayları ile bir kurum.

Bir deneyim

Yd. de konut öncesinden başlatılan, yd konutta alınan kararlar ve bunun bir devamı olarak  bütün ü. lerden katılan kdr. ve kdr. laştırmayı hedeflediğimiz y’larla yapılan eğitimle sınırlı olmayan top. lar deneyimi var. İkinci bir halka olarak çoğu çevre ilişkisi katagorisinde anılabilecek alan aktivistleri ile yapılan  top. lar, üçüncü bir halka olarak kampanya gibi özel süreçlerde dönem dönemde ikisinin karıldığı top. lar. bunlar. Adına beyin fırtınaları denilen, xdk’dan y’ların sadece bir ön giriş konuşması yaptığı arkasını tamamen tartışmalara bıraktığı top. lar. Eksik yetersiz yanları olabilir fakat tartışageldiğimiz şeylerin pratik bir denemesi var. Bunlar şekilsel kalan uygulamalar da değil. Giderek bir ö. kültürü, şekillenme oluşturmay1 hedefleyen şeyler.

SD’ ve neden SD’yi daha önce telaffuz edemedikten tutalım da 21. yy. devrimciliği, yeni ö. lenme modelleri, 21. yy. devrimciliğinin gerektirdiği nitelik sıçraması-nitelikli güçleri ö. leme, demokrasi, biz neden bu alanlarda eksik kaldık- yaşanan sosyalizm deneyimleri ve kendimizin eksiklikleri ışığında sorgulanması, ent. alan da uluslar arası bir güç haline nasıl gelebiliriz, değişen dünya dengeleri emp-kap min yeni stratejileri, bunları nasıl okumak gerekir hnagi pratik konumlanuşları buralardan çıkarmalıyız..vs.. vs.. hemen hepsinin tartışıldığı ”Platform”lar.

Aynı zamanda yapılan ve yapılmayanlar ile bütün faaliyetin kolektif olarak denetlendiği eksikliklerinin konuşulup yeni yönelimlere kafa yorulduğu bir deneyim. Xdk her yıl -ya da altı ay- bütün güçlerimize faaliyetin, genel ö. durumunun raporu niteliğinde bilgi notları yayınladı. R lerin sadece altlardan istenmesinden çıkan yeni bir sistemle üstte altlara bir anlamda r. vererek, yaptıkları ve yapamadıklar1n1n eleştirisi ile denetime açık hale getirdi.

Teorinin üretiminde de birilerinin yazdığı kalanların kapasitesi yetenin anladığı, ya da kimin ne anladığının da bilinmediği sistemden farklı olarak çözümlemeler bir iki kişi tarafından yazıldı yazılmasına -Ör: Av neoliberal dönüşüm göçmen kitlesindeki değişim, 4. kuşak göçmenler vb. konularında-  fakat  kimi y’lar bu alanlarda araştırma yapan ciddi kurumların ve kişilerin kapısını çaldılar, kimisi uzun yıllar normal iş olarak çalıştığı alanların canlı bilgisini aktararak bir parçası haline geldi. Sınıf içersinde olan eskiler, sınıf içersindeki dostlarımız bir biçimde parçası haline getirilmeye çalışıldı. Eksikti yetersizdi, hazırlıksız geliniyor daha çok hayat tecrübeleri oralardan süzülen deneyimlerle konuşuluyordu. Çözümlemeler de belki öyle ”çokta derin” olmadı. Fakat olumlu bir deneyim bir pratikleştirme örneği var burada. (Konut dlg. leri başta olmak üzere bütün y’lar da biliyor, konut öncesinden başlamak üzere büyük bir çoğunluğu da ”Diktatör Menkş.” nin önerileri, denetlemesi, gevşediği zamanlarda ileri ittirmesi ile yaşam buldu. Aristo mantığından gidersek bu memlekete demokrasi gelecekse onu da “dikt.ler” mi getirecek ne!!!)

Bu 3’ün eleştirisi mi?!

Düz mekanik indirgemeci bir yaklaşımla her şeyi getirip ona bağlamak doğru olmamakla birlikte; 3’ten bu yana bütün üyelerinin içerde seçilmesi ve içerde olması gibi etkenlerle de sınırlı olmayan yaşadığımız önderlik yokluğudur. Örgütsel faaliyeti yönetmek, yönlendirmek, örgüt güçlerine önderlik etmekle yükümlü olan bu bu organın, bugünkü durumun hazırlamasında rolü birincildir.

Dışarda olduğu dönemlerde adını fiili tasfiyecilik olarak koyduktan sonra tasfiyeciliğin tasfiyesi doğrultusuda “4 yay. 4 krly” “Genç Konut” “fakir kurultay” “yd konut” ö. en geniş ö. güçlerinin canlı tartışma ortamına katılması amacıyla site, derginin yeniden çıkması gibi, fiziki uzaklık hiçte önemli olmadan karargahı yakına kurup yer yer fakir krt. ın öneminden kaynakl1 fiili olarakta işin içine girdiği olmuştur. Enternasyonal alan ve yd faaliyetine elverişsiz bütün karşı rüzgarlar varken omurga kazandırılmış, uluslar arası arenada artık bilinen ve sözü dinlenen bir güç olmamıza neredeyse sıfırdan başlanmıştır. Tipi tipten son çıkan üyesinin 10. üyelerinin dahi toparlanacağımıza derin bir umutsuzluk duyduğu bir dönemde fiili toparlama çabaları  olmuştur vs. (Bu arada maddi sorun için harcanan mesai, en üstten işin içine girmeler, ameliyat olan y’ın sorununa el atmaktan  tutalım da gazimizin sokakta kalmasına kadar 3. ün el atmak zorunda kaldığı bir tomar şeye hiç girmiyorum.) Bu bütünsel önderlik sorumluluklarını yerine getiremediği gerçeğini değiştirmez. Bunlar günah çıkarmanın ilersine geçen, 21 yy’lın partisi espirisi içersinde, geleceğimizden geçmişimizi değerlendirerek kıran kırana tartışmak kopulması gereken yönleri buradan belirlemek bu ayrı bir şey.

Buradan tartışmaya org. olarakta birey olarakta sorumluluklarımızın, tek bir kör nokta kalmadan ortaya dökülmesine sonuna kadar varım. 3’e seçilmeden önce de çocuk değildik. Sadece 3. üyesi olduğum için değil, öncesiyle de bu ö. tün zamanında geçiş yapamamasındaki paylarımız yönüyle, ö. tün geleceğini belirleyecek bir dizi konuda “günahlarımız” çok fazla. Üstte olmalıydı yapmalıydık dediğim her konu bir anlamda benim de özeleştirimdir. Fakat şu aşağıda sözünü edeceğim “Eleştiriler” bırak kabul etmeyi tek başıma kalsam da beni karşısında bulur.

Stalin  ipek yorganlarda yatıyor

Toplt. söylenenlerin geçmişimizi eleştirmek, geleceğimize yön verme istemi ile bir alakası var mı?! Öyle bir  X ve önderliği fotografı çiziliyor ki birincisi ben yeni bir devrimci olsam kesinlikle devrimci bir örgüte gitmem, X’e hiç gitmem! İçinde isem de ”eyvah devrimcilik yapmak isterken ne idüğü belirsiz karanlık bir organizasyona düşmüşüm” düşüncesi ile hemen ayrılırdım!

Bu tarif edilen nedir?! Karanlık bir ajan komplo örgütü mü yoksa biz veya bir başkası devrimci bir ö’mü?! Şunlar düşmanın eline geçse sadece bizi değil tüm devrimci ö leri karalmak için birinci sayfa sürmanşet  verilir, tv’lerde birinci haber olarak geçer. Mnş nin arkasına saklanarak bu nasıl bir X geçmişi ve önderliği karalaması, bu nasıl bir yabancılaşma! Nasılsa arkamıza aldığımız bir tepki var pervasızlığı ile bu nasıl bir kendini kaybetmedir!

10’un içersine Truva atları sokup Truva atları çıkartılıyor, diktatörlüğünü garantilemek için taa 3. ten  4. ü görüp uzun erimli hesaplarla -71’lerden tutalım 90’lara kadar  4-5 kuşaktan bilmem kaç dlg uyutuluyor- tüzüğü ona göre yazıyor, 2. ve 3. te kimse konuşturulmuyor, yd’den yılların emeğini veren bir dlg’nin dgl. liği  sokak ağzıyla konuşarak alınıyor, Ley gibi dik duruşu ile her y’ın örnek aldığı bir y dahi sindiriliyor, bunlar yetmiyor bir de bedel ödeme demogojisi ile doruğuna çıkartılıyor. Bu komplocu, herkesin karşısında sindiği, bedel ödemekten kaçarak başkalarına bedel ödeten ö. şefleri senaryoları birinci tasfiyeci dalga  döneminde merkezi devrimci ö. fikrine, bodrum temelli ö lere saldırı ve genç devrimcileri devrimci ö. lerden uzak tutmak için propaganda malzemeleriydi! Bu Mnş. arkasına saklanarak bizi biz yapan bütün değerlerimize saldırıdır!

Normalde bunlar ciddiye alınmaz, yanıt da verilmez. Onları buna zorlayacak iklim yaratılmaksızın İlkr in olsun, İkr’in bolca alıntı yaptığı Elv. ın olsun bu kurgulardan, dedikodulardan ve birbirlerini bu doğrultuda derinleştirmekten kolay çıkabileceklerini de düşünmüyorum. Birini gördüm, ikincisinin konuştuklarını okudum kanım dondu! (Tabii ki sadece onlarla sınırlı değil. Bir y’ın ”ö. siyasal değil dedikodulardan bölünecek” uyarısı yeterince açıktır. Onlarınki tplt. faş edildiği için onlardan gidiyorum)

Evet normalde bunlar ciddiye alınmaz. Aklı başında hiçbir y’ın da ciddiye aldığını sanmıyorum/yazdıklarından görülüyor almıyorlar da zaten. Gepegenç bir y’ın o da sınırlı bir tarzda “Sübjektivizm” eleştirisi dışında “Şu kadar yıllığım bu kadar yıllığım” diyerek yazılı katılanlar da dahil ortalığı boş bulmuş habire konuşan birileri karşısında bu kadar sessiz kalması! İşte beni asıl bu öfkelendirdi! Bu kadar eskisiniz madem, tanıdınız mı bu tarif edilen ö’tü?! Uzun tasifecilik yılları sadece siyasal ö. sel tasfiyecilik olarak yaşanmıyor demek ki beyinleri dumura uğratan bu türden ”düşünce” sistematikleri ortaya çıkartıyor. Bunların karşısında sus-pus olmayı getiriyor. Bu y’ların bu söylenenlerden sonra hangi ekseni savundukları, hangi eksene yakın durdukları beni çok fazla ilgilendirmiyor. Ortaya atılanlar dolayımlı olarak eksen olmasına eksen, fakat bir eksen savunusu değil kişi hedefli gibi gözüken kör bir düşmanlık!

Ayrıca hiç tanımasam ve bu söylenenlere inanacak olsam Mnş’den yaratılmak istendiği gibi nefret  etmezdim. 3, 10 üyeleri ve ö’tün bütününe rağmen bu kadar işi tek başına başaran öngörüye zekaya beceriye bir yandan kızar öte yandan müthiş bir hayranlık duyardım!

Birinci tasfiyeci dalga döneminde merkezi ö. fikrine saldır1ları yaşayanlarımız bilir, yaşamayanlar okumuştur. Aynı paralelde sosyalizm ve onun şahsında Stalin saldırılarını da. (Ortamımız çok müsait olduğu için özellikle belirtiyorum, örneğe takılmasın kimse, bu düz mantığı Aristo mantığını açıklamak için söylüyorum) Sosyalizmde demokrasi olmadığını bazıları 36 yargılamaları ile örneklerdi, başkaları parti içi mücadelelerde Stalin’in tavrı ile Lenin arasında fark arardı, daha başkaları tek parti olmasına-diğer sınıfların temsilcisi partilerin seçimlere katılmasına izin verilmemesine- Fakat revaçta olan en çok okunan kitaplar bunlar değildi. Kafası bir parça bilimsel çalışan neoliberal ”demokrasi” savunucusu küçük burjuva liberalleri dahi illet ettirecek tarzda  40 yıl sürmüş bir sosy. deneyimini “Stalin öyle bir diktatör ki sürgünde y’ları normal yorganda yatarken O ipek yorganda yatardı” biçiminde karalamaya çalışan kitaplardı. Şimdi bizde de 30 yıllık bir tarihin eksikliklerini getirip bir tek kişi ile ”ipek yorgan” la açıklamaya çalışanlar var. (Bazan 1,5 olarak Fu. y’a bazan diğer 3 üyelerine doğru genişliyor) Onun defterini birincil olarak dürelim yolumuz önemli oranda düzlenir diyorlar. Siz öyle düşünmeye devam edin ne diyeyim başka.

Böyle sistemin, böyle dinamiği

Bunlar,  tipitiplerde devletle hengame kapışmalar içersinde çokta dikkatli okuma fırsatı bulamadığımız, fakat bizim klasik kuru yazılarımızdan sonra hayli renkli, heyecan verici gelen, dikkate değer vurguları da olan Teo.nun Sistem Dinamiği çalışmasında ortaya atılan, fakat çıkardığı sonuçlar ve tezleştirmek istediklerinde karşıt eleştirlerle de kendini tam olarak olgunlaştıramayan, merkezi ö. ü ”ayağı sıkan ayakkabı” olarak gören önderlere (Dikeyliğe) husumet sezilen anlayışın açık örtük sistemli bir biçimde işlenmesinin yarattığı sonuçlar, manyetik etkisi, ya da bu düsüncelerle bir biçimde çakışma.

Hiçbir savunu yeşerecek koşulları olmaksızın etkili olamaz. Bizim artık eskimiş ö. modelleri ile gitmemiz, yeni sistemler kuramamamız açık örtük bu savunuların manyetik etkisini artırdı. Bir de bu savunularla kapışmaya mecali olmayan derin bir yorgunluk. Sözlü konuştuğumuz oldu, fakat  kendim yazılı bir eleştiri sunmadım, o dönem Mnş. lerin benimde katıldığım bu çalışmaya eleştirisinden alıntılarla ilerleyeceğim.

“Çalışmanın ana noktaları itibariyle değerlendirmesine geçecek olursak: Çoğu ‘kendi içinde’ doğru vurgular/ dikkat çekmeler özelliği taşımakla birlikte; özellikle Birinci Bölüm de; A) Merkeziyetçilik/merkezi ör fikrini, B) Teori ile merkezi politika ve taktiklerin bağlayıcılığı fikrini, sanki sorguluyor, hatta reddediyor izlenimini yaratan, yer yer bu anlama gelen ya da rahatlıkla buraya çekilebilecek ifadeler/ ilişkilendirmeler içeriyor.

Ayrıca gerek bu cümleler, gerekse izleyen cümlelerde sergilenen yaklaşım “deneyimin” ve “önderlerin” rolünün örtük (hoş burada çok fazla örtük de yapılmıyor bu iş!) bir inkarına meydan vermez mi? Çalışmanın bütününde, daha önce atıfta bulunduklarımız dışında bundan sonra da vereceğimiz başka bir-iki örnekte daha “önderler”e -dolayısıyla “önderlik” fikri ve kurumuna karşı- sanki örtük bir husumet havası seziliyor. Yazar, kendisini ya da yazıyı bu uyarı ışığında bir kez daha gözden geçirmeli kanımızca”

‘En devrimci ideolojinin bile, belli koşullar ve sınırlar içinde doğru ve devrimci olduğu; bu sınırlar ve koşulların dışında ya da bu sınırlar ve koşullar değiştiğinde… DEĞİŞMESİ ve GELİŞTİRİLMESİ gerektiği…” uyarısını, “Günümüzde tarihsel koşulların, buna bağlı olarak işçi sınıfının, toplumsal yapının, vb. vb. değiştiğini” iddia ederek Marksizmin “geçersizleştiğini” vb. ileri sürenlerin tezlerinden AYIRAN NE?  Bu yönde yine bir sınır çekme yok!”

“İçeriksizleşmiş biçim ve biçimlendirilmemiş içerik” ara başlığının altında ilk cümleden itibaren söylenenlerde -ne anlatılmak istendiğini biz anlasak ve büyük ölçüde paylaşsak bile-; “o eski dar çerçeve… o kökleşmiş çerçeve… her şeyin önceden belli olduğu çerçeve… fetiş biçim… bilinç, irade, beceri ve yaratıcılığın hemen hiç işe karışmadığı önceden belli, edinilmiş söz ve davranış kalıpları… çerçevenin içinde amaca ilişkin ilgi neredeyse tümden yitirilmiş, çerçevenin kendisi amaçlaşmıştır…” gibi vurgu ve ifadelerle tarihsel bir birikimin ürünü olan Len.ist merkezi ör. düşüncesini reddedenler arasında herhangi bir sınır yoktur. Sorunu bu şekilde temellendiren bir yaklaşımla merkeziyetçilik ve merkezi ör. fikrinin tam karşısına geçebilmek/savrulmak pekala mümkündür”

Kendini olgunlaştırmayan bu düşünceler son yıllarda omurg. olduğu sürece uygulanabilecek bir model, fakat org. yapılarının yerine geçirilemeyecek ”Proje grupları” gibi hiçte yeni olmayan bir ”yeni” buldu. Proje grupları ya da ağ tipi örgütlemeler Avr. uzun yıllardır muhalif, anti-fa, kapitalizm karşıtı gruplar tarafından çok yaygın kullanılıyor, genel olarakta yaygın modeller olduğu bilinir. Bizdeki gibi sadece proje üretmiyorlar, asılıp çokta kaliteli sonuçlar çıkartıyorlar. Fakat onların ne iktidar perspektifi var, ve ne de muhalifliğin ilersine geçip savaşmaya niyetleri. Onlar sadece bu ö. biçimiyle gidiyorlar. Dikeyliğe hiç ihtiyaçları yok. (yazdıkları r. lerde ”nedir bu herşeyin yerine geçirilen proje grupları” diye isyan eden, savunuların doğru olmadığını gören fakat bunu yeni bir altarnatifde sunamayan y’ların da geri-eskinin savunucusu olarak küçümsenmesi de cabası.)

Sadece onlar mı?! Son 10 üyelerini gördüğümde kendilerinin aktardığı bir 10. topl. var ki, “Bu ö. te 4×4’ün temsilcisi Düşünen y’tır (Teo.nun kardeşi-nba)” savunusu karşısında bir 10 üyesi ağlıyor diğeri “senin aydınca kör bir noktan var” diyebiliyor. Yani aslında şişirdiğimiz için yeteneklerinden de yararlanamadığımız küçük burjuva aydın kategorisinde değerlendirilebilecek ve ilk büyük fırtınada da belki yanımızda göremeyeceğimiz bir y. 4×4’ün temsilcisi imiş. Bunlar öyle öfkeyle dile gelen şeyler de değil bir eksen  savunusu bir ”Yeni” modeli. Böyle sistemin böyle dinamiği!. Bunlar benim savunduğum yeni sistemlerle, savunduğum ö. sel yeni ile yan yana durmaz. Kafamdaki yeninin temsilcisi de Düş. y. olamaz.

Devam edersek

Ciddiye aldığımdan yanıt vermeyeceğim; orada tartışılan doğru olmayan şeyleri açıklamak için dolgu malzemesi olacak sadece. (O kadar söyleneni görmeyip “Çiçek şu şunu dedi bu bunu dedi” diyor diyen  Süry. y’ta hiç kusurama bakmayacak artık. Bunlara “Bütünsel eksikliklerimiz” “Derin sorunlarımız” diyerek çok şey söyleyen, aslında hiçbir şey söylemeyen yuvarlak laflar ile yanıt verilemez)

Son dönemlerde ”Bunlar belgeli önüme gelebilir” yükünden de kurtularak ne söylesen giderci  bir acaipliktir sürüyor. (Nasılsa insanlarımıza önlerine boca edilen belgeleri okumaktan gına gelmiş. Kim okuyacak? nerede ortamını bulacak okuyacak? kimin aklında kalacak?!) İlkr. de  “10’a niye getirildiğini, Mnş nin truva atı olup olmadığını” sorgulamış. El insaf yani bu kadar olur! 3’ten önce sen kendini oraya önerdin, yapabilirim dedin! Yazılı duruyor hala; R. miydi bütün dlg. açık bir şey miydi hatırlamıyorum şimdi. 3’ünde 93-94’lerdeki gibi ha deyince  ilk halkada oraya düşünebileceği bir dizi y’aş yoktu. Bu kadar basit! Bunları o zaman söyleseydi bu kadar sağlıksız mentalitesi olan birisi hakkındaki öneri eminim geri çekilirdi. En azından ben saniyesinde geri çekerdim. O zamanlar öyle düşündüğünden de değil kafa bu kadar kurguya çalışırsa olacağı budur.

Bu 10 la yürümez  düşüncesi ise 3. ün ortak görüşüydü. Yerine de ha diye düşüneceğin yeni bir 10. alternatifi yoktu. Şimdi hepimiz bu 10 la yürümez diyorduk da ne yapılması gerektiği üzerine yer yer sesli düşünceler, yer yer hepimizin düşünmesi için öneriler  Mnkş. y’tan geliyordu. Bir ara ”İlkr. yeni eklenen 3. yedekten oluşan yeni bir şey kuralım fakat onlarında siyasal yönlendiricilik yönü zayıf kalır, eskilerden bir tek Teo kalabilir” diye sesli düşündü. Bir ara ”Gerekirse kendi Brüksel modelimizi kurar direk müdahale ederiz” dedi vs..vs..Mnş. y. bir çok kez 3. top sında  dile getirdiği sesli düşüncelerini, iki 10 temsilcisinin olduğu bir top da patlamalı bir tarzda gündeme getirdi artık “Canına okudunuz bu ö. tün. Hepiniz gitmelisiniz. Gerekirse yeni bir 10 kuramasak dahi kendi Brüksel modelimizi kurar alanlara direkt müdahale eder direkt görüşürüz” dedi. Talihsiz bir cümle olmasını konuşmadan önce y.ı o talihsizliğe mecbur eden durumu konuşmak gerekmiyor mu?..

Düpedüz donmuş ve hiçbir işi yapamaz demeyeceğim o uğraştığın çaba sarf ettiğin halde senin dışındaki olanaksızlıklara çarpmak demektir. -Uzun süre ben böyle olduğunu düşündüm. Kendi kişisel özellikleri ile olanaksızlıklar birleşiyor uğraşıyorlar fakat yapamıyorlar sanıyordum- yapmaz hale gelmiş bir org. nı tümden görevden almaktansa içinde bulunduğumuz süreçte göz önüne alınarak belki pratiğe müdahale damarını canlandırabilir umudu ile akıllara İlkr. geldi. Eee o da kendini daha önce önermişti zaten.

Almadık ta ne oldu?! Biz bunları gündem yapıp çözüm yöntemleri üzerine boş boş tartışıp “mış” gibi olan 10 a siteden boş boş kızıp yapılıp edilenleri tamamen alanlardaki y’lar tarafından yapıldığını tamamen kendi insiyatifleri ile yapıldığını bilmeden haksız yere yüklenip duralım. Kendilerinin R. ya da sözlü iletmedikleri şeyleri bileşenler içersinde yer alan görüştüğümüz y’lar dan daha sonra duyduk. Basit bir güven sarsılması, tepki filan da değil, zaten yoksunuz “mış” gibi durmayın diye 10’u 3’ten önce y’lar “görevden almışlar” zaten. Kendi adıma bu kadarına hakim olsaydım, Brüksel mi olur, Lüxemburg mu Londra mı her öneriyi evet derdim.

Şimdi biz normal bir konut mu yaşadık ya da  biteceğini gördüğümüz bir süre mi vardı ki kurumları kişileri görevden almayacaksın ya da atamayacaksın. Anormallik sürecimizin uzunluğundan başlıyor. Normalde böyle süreçlerde yeni dlg.ler de atanmaz. Her şeyi dondururusun. Kaç tane öne fırlayanlardan yeni eklenen oldu. Normalde ekleyemesin de.

Yoksa sadece bulunduğumuz süreç açısından değil, genel olarakta satranç tahtası gibi sık sık org. yapısı değiştirmeler, görevden alma ve atamalar olmamalıdır. Her şeyden önce bir alanda kurumsallaşma profesyonelleşme açısından olmamalıdır. Güvenlik ve mücadeleden düşme dışında dlg. lik düşüremez ya da yenilerini atayamazsın. 3 kendisine bildirilen kendiliğinden düşenler dışında hiçbir dlg. nin dlg liğine dokunmamıştır, alınmasını önermemiştir. Direkt bir gözlem olmaması, r. sistemindeki aksaklıklar nedeniyle bu mümkün de değildi. Fakat eklenenlere onay vermiştir (Süreyya y’ın da dlg liğine dokunulmadığı gibi dokunacak bir durumda yoktu)

Organlı çalışma

Süreyya y.a ise evet  ”Devrimci truva atı” olarak yeni tipte kadro, yeni tipte ö. çü kuşağı yaratma, bir “prototip çıkarma” özellikle gençlikte buradan kalıcı bir damar yakalama istemli epey bir umut bağlandı. Belli dönemler dışında zaaflarımızdan biri olan kurumsallaşma ve kadro kuşağı yetiştirememe bizim makus talihimiz olamazdı/olamaz da. Bundan sonrasında da olmamalıdır. Gençlerde görece kitlesel bir damar buna uygun altyapı yakalanmıştı oradan ilerlenmeliydi.

Pratik-hızlı iş çözme kapasitesi, teknolojiye hakimiyette zorlanmayacağı, zeki, insiyatifli ve girişken yapısı siyasal kavrayış düzeyi-alanında politika üretebilme yeteneği ve yeni genç kuşağın dokusunu iyi bilmesi  ile yeni tipte kadroları çıkartmakta Süry. y. işlevli olabilirdi. Gözaltı tavrı, ÖO’cu, üst üste tipitip operasyonlarında militan tavrını ortaya koyması, tecrübesi diğer artılarıydı. Fakat kendi kuşağının bütün olumsuz özelliklerini de taşıyordu.

Burada kişi tartışılmaz artık. Sadece o değil son yıllarda bir parça umut bağladığın kendinden başlayarak ö te sinerjik rol oynamasını umut ettiğin  y’lar kendi zayıflıklarını da unutup “Alem buysa kral benimci” bir başdönmesi illetine  tutuluyor. Proleter tevazuyu bırakalım normal bir insanda  olması gerekeni bile bir yana bırakıp, ö’tü ö le beraber ö’lemek  yerine “Ben, ben, ben ö’lerim” diye kendilerini şişirmeye, miladı kendileri ile başlatmaya, sağa sola burun kıvırmaya bir süre sonrada ya altlarındaki  y’lar tarafından takılmamaya ya da onları  isyan ettirmeye başlıyorlar. Sonra arkaya ittikleri zayıflıkları katlanmış olarak derinleşiyor. Bir iniş, var olan kapasiteyi de kullanamama dönemi başlıyor. Ö’sel tasiyeciliğin org. lı çalışmanın tasfiyesinin ortaya çıkardığı, düpedüz onların da ö. tasfiyeciliği derinleştirdiği karşılıklı bir ilişki var burada.

İşte Süryy. Y’ta (örneği değiştir bir başka y’ı koy) ö ‘tün güçlü olduğu başka bir dönemde olsaydı, zaten onun da bildiği zaaflarını eleştirip durmak yerine, sürekli vuran-denetleyen bir org. atmosferi tökezlediğinde elinden tutan  bir atmosfer olsaydı belki hedeflendiği gibi de olabilirdi. Fakat eleştirildiği ve kendisinin de farkında olduğu zayıflıklarına doğru kırıldı. Gençliğe bağlanan umuttan ve oranın tahribatlara bulaşmaması kaygısıyla alındı o y’aş. Yoksa diğer 10. üyelerinden daha verimsiz ve kötü olduğu için değil. (Gençlerden gelen r. ler okunsa, hangi 3. o r. lardan sonra görevden alamıyor ondan sonra düşünülür. Öyle kimse ceberrutluğundan gerkesiz yere görevden almadı/alamazda. Truva atı değiştirmek gibi şeylere ise gülüp geçilir ancak)

Bununla ne eleştirlerle ne önlemlerle ve ne de görevden almalarla baş edilebilir. Tek bir vuruşla aşılamayacak ö. sel tasfiyeciliğin tasfiyesi doğrultusunda; bütünsel olarak yüzünü sınıf mücadelesine dönme, buradan toplam kalite-nitelik yükselmesi, ölçütlerini buralardaki  işlevsellikten koyan kadro ölçütleri, ö. tün omurgasının doğrultulması-sadece adı org. olmayan gerçek anlamda  org yapıları org. lı çalışma, bir faaliyetin (tabiki kişilerin olumlu-olumsuz rolünü atlamadan) olumlu ve olumsuzlukları ile org. mal edilmesi bunun oturmasına bu günden başlanması ile ilk adım atılabilir. Şimdilerde olduğu gibi herkesin her yere girip çıktığı, org.nın değil kendi görüşlerini ve çözüm olmayan ”çözüm”  lerini dayatmasından  kurtularak org. la görüşme ve org. dan org. na görüş-perspektif sunma alansal politikalara kafa yorma oturmalıdır. Bu olmadığı sürece; daracık bir çevre içersinde kendinden menkul üstünlük taslamalar, üstünlükler icat etmeler, toplam içersinde okyanusta  damla bile olmayan göreli üstünlüklerini öne çıkarmalar ortadan kaldırılamaz. Eski de desen böyledir, yeni de desen böyledir, ultra yeni de desen böyledir. Bunu bu günden oturtamasak 4. bir esinti dahi yaratamaz.

Dedikoduculuk çemberinde boğulmuş hangi sağlıksız kafanın uydurduğunu merak dahi etmediğim şu “sokak ağzıyla konuşma” gibi şeyleri bir tarafa bırakırsak (Bu ö’tün hiçbir önder kadrosu yaşayanı şehidi buna devrimi bırakanları da ekliyorum sokak ağzıyla konuşmaz/konuşamaz. Biz kabadayılar ö. de değiliz lümpenler ö. de! Son yıllardaki bozulmanın ürünü olarak türeyen apolet konuşturma merakı da denilemeyecek, daha çokta önderliğini doğallığında kabul ettirememe, ya da sözünü dinletemez hale geldikçe bir yandan kendi org. ı da dahil vıcık vıcık bir liberalizm, öte yandan onu ordan kovan, bunu burdan atan, adeta bir daha belini doğrultmasın diye vuran gücü gücü yetene ”önderlik” tarzı. İlk kuruluş yıllarında en sekter olduğumuz dönemlerde dahi yoktu bu ö. te. Ya da tpl.ve siteye yanısayan şekliyle o ölmüştür, bu bitmiştir beriki korkaktır, diğeri hastalığını bahane eden bilmem nedir. Biraz yalpalayan ve geriye çekilen kadr. ları başka bir alanda değerlendirme alan açma beceriksizliği, 2 den sonra zayıflasa da, bu alandaki küntlük-sekterlik hep zayıf karnımız olmuştur. Bu ayrı) Ayrıntısına girmek gerekmiyor, girmeyeceğim; Yd’den dlg. olan y’aş ın sık sık görevden alınmasını istemesi vs. nedenleri ile dlg. likten almak için can atmaktan değil tersine almamak için bulunan bir formülasyondur.

Bu o y’aş için üretilmiş bir formülasyon da değildir. Sürecin alabildiğine kollektivize edilmesi, 4. e alabildiğine geniş ö. güçlerinin katılımını sağlamak için söz hakkı olan oy hakkı olmayan bir statü baştan beri vardır. Yd de ö’lenmiş bir başka y’ta bu konumdadır. Bulunduğu yönetici konum itibariyle olsun haketmesi boyutlarıyla olsun “Buyur biz 4. yaptık” diyemeyeceğin bir y’aş. Dememeliyiz de. Fakat bu y’ın genel tartışmalara katılım açısından ve kendi alanı dışında genel öneri-katkı sunamayacağı gerçeğinden de hareketle bu statüde olabileceği düşünüldü.

Yine aynı çerçevede Teo’nun “yeni dlg. ölçütleri” çerçevesinde Düş. (Mavi. de varm ıydı hatırlamıyorum) dlg. önermesi karşısında hem bu y’ların dlg. olarak önerilmesinin arkasında yatan anlayış eleştirildi hem de kabul edilmedi. O dönem yk da olan  bu y’lara sadece BD, Ö. r. gibi temel belgelerin verilebileceği sonucuna varılmıştı. O da ikna olmuştu (Sırf şu son yaptıkları bile onların niye dlg. olmayacağını, nasıl darbelere açık hale getirebileceğini gösterir. Çok iyi bildiği halde getireni uyarmıyor, almamazlık etmiyor, gerekli yerlere bildirmiyor, okumaması gereken şeyleri okuyor yetmiyor okutturuyor. Yurdu geçmiş bir yerde tutuyor)

Tehlikeli zemin

Bu perspektiften hareketle; yeni süreç yönetimi herşeyi tarumar edecek tarzda atamalar yapmak, atanmışları almak yerine var olan, fakat işlemeyen org. ları işletmelidir. Bu geçici süreç yönetimi 3’ün yetkilerine sahiptir. Fakat  adı üstünde geçicidir/geçiciliğini bilmelidir. Asıl olarak var olanları toparlamalı, işletmelidir. Örn. Yaka kom. lerini dışında kalmamamız gereken süreçlere müdahale açısından İk gibi bir araya getirebilir işletebilir. Fakat kısacık sürede yeni yaka kom. kurmak dama taşı gibi org. oynatmaya gitmemelidir. Ve ya zaten var olan gençlerin org. nını çalıştırmalı, yapabileceği kadar perspektifler sunmalı vs. Bu bütün birimler açısından geçerlidir. Şu an bitirilme süresi de belli olduğu için dlg. liğe kendiliğinden düşme dışında kesinlikle dokunamaz, yenisini atayamaz.

Tolpt da bir takım y’ları linç etme üzerine kurulu konuşmaları okuduktan, yetmedi siteye atılmasını gördükten sonra yine isim verilmediği halde aynı y’lar olduğunu tahmin etmenin hiçte zor olmadığı “süreç dışından” birisinin yazısı sunulmuş. O y’ların dlg. liğini düşürmek üzere atılmış bir adım olarak burnuma pis kokular geldiği için böyle bir giriş yaptım. Suçlanan y’ların söylediklerini duymadan benim açımdan hiç bir geçerliliği yoktur.

Kimdir bunu yazan?! Süreçten “hiç haberi yok” fakat “hizipçilik yaptıklarından şüphelendiği”  y’ların peşine takılıyor. Onlarla birlikte “İsyan varsa bende varım” diye en üst perdeden atıp tutuyor. Sonra birden “ilkeli oluveresi” “çevrecilikten vaz geçesi” tutup gelip onları ihbarlıyor. Arşivleri kaldırın dediler diye doğru olmayan bir şeyle Karakızın üstüne Teo. yu salıyor, Teo Karakızı tehdit ediyor. Yazısında bu kez “Onlar arşiv filan demedi” diyor. Olmuştur bir şeyler, tamamen de uydurma değildir, fakat ben orada anlatılanlara hiç te olduğu gibi inanmak zorunda hissetmiyorum kendimi. Hele de kendi ağzıyla “Onları tekrar gördüm. Dediklerimizi anlatmışsın. Anlat yüzlerine de söylüyoruz dediler” lafını duyduktan sonra.

Bu tehlikeli bir zemin. Gerçekten çok tehlikeli bir zemin. Başkalarında hiç yapmadığı şeyler değil, bu kafayla gidilirse yarın devlet sağdan soldan bir laf üfürür, nerden çıktığını da kimsenin anlamayacağı bir şeyle dahi  ortalığı birbirine katabilir. Konuşmalarının içeriği ne olursa olsun, isterse yazan olduğu gibi doğru olmayan şeyler yazsın hiç önemli değil, bunu yapan y’lar yaptıklarının anlamını herşeyden önce buradan sorgulamalıdırlar.

Son meleklerin darbesi bu açıdan düşünülmelidir. Ne yapıyordu melekler?! Seçime kenetlenmiş gidiyordu. Darbelenmelerini acil gerektirecek, ertelenemeyecek, devletin darbelemeyince kaçıracağı bir şeymi vardı ortada?! Hayır! Resmen açıklanmayan bir ayrılık yaşandı ve ayrılığa kadar gelen sürece dev. tıpkı bizdeki gibi gevezeliklerden hakimdi. Bu gevezeliklerden kaynaklı önce yd’den gidenleri gittikleri yere kadar uluslar arası bir şeyle kovaladı ve o ana kadar dokunmayıp “suçüstü” vurdu. Morali bozuk, şaşkın, ne olduğunu da tam olarak anlamayan kalanları iyice tarumar etmek, kaosu derinleştirmek için tam zamanında ikinci darbeyi vurdu. Genel bir şey gibi gözüküyor fakat devlet sürecin içinde olduğunu bildiği ve tahmin ettiği belli başlı kişileri tıkmak istedi. İşte gevezelik eden y’lar yaptıkları bir vıdıvıdının nelere mal olacağını, her şeyden evvel ömür boyu kurtulamayacakları bir vicdan azabı, istmedikleri şeylere nasıl zemin sunabilecekleri düşünsün, bu örneği getirsin gözünün önüne!

Dedikoduculuk darlaşmış sıkışmış kafa ve gündemlerin olduğu ortamımızda tamamen kaldırılamaz. Süreçle de birebir alakası yok, öncesinden var olan gruplaşmaların, çevreciklerin, adacıkların “apolitikleşmenin” bir devamı. Yüksek politika yapıyorum diye “ulvi” amaçlar”la bir araya gelişlerde de yapılabilir, gizli saklı da. Bunun çözümü gölgesinden korkan kendisi gibi dlg. olan y’larla konuşmaktan korkan ortamlar değildir. P/C vari herkesi birbirinin polisi haline getirmek hiç değildir. Dlg. ler görüşlerini savunularını tartışabilmelidir. Yasaklanması gereken süreç dışından kişilere taşırılması (Taşmış taşacağı kadar da bundan sonra taşmasın) kişilikler  hakkında spekülasyon yapmak, görüşleri değil kişileri didiklemektir. Bu tüzüğümüzde de suçtur.

Bunları engellemenin en azından dlg. arasında yapılmasının önüne geçmenin bir tek yolu vardır. Konuşmak isteyenin “Bunları ortamında yüzüne söyle ya da yaz o da sana yazılı yanıt versin” diye anında ağzına tıkmak! Ben bunu bir çok y’ın bundan sonrası açısından yapabileceğine inanıyorum.

Devam edersek; çok rahatlıkla bu y’ları hizipçi diye suçlayıp dlg. likten atmak, bu y’ları bir eksen savunucusu diye damgalayıp o ekseni sürecin dışında sürme istemidir diye de düşünebilirim/düşünüyorum da. Teo’nun karakıza savurduğu tehditlerin içeriğini okuduktan, bu y’ların  hiç alakası olmadığı halde “Bunlar mnkş. nin eksenini savunuyor, bunlar gelenekçiler-eskiyi savunuyorlar, siyasal ayağını da Onur götürüyor” diye en uç ilişkilere kadar yayılan dedikodularla damgalandıklarını, gelen vatandaşın anlattıklarını duyduktan sonra düşünmekten kim alıkoyar beni! (Onur y. Site’den izlediğim ve eski 10 tarafından verilen bilgilerden hareket edecek olursak sağlıklı bir kafayla sürece yüklendiğinde çok şey katabilecek y’lardan biri. İyi bir kavrayış düzeyi gelişime açık oturmuş bir siyasallığı var. Fakat bu y’ın dlg. olarak bir satır sunduğu bir şey, bir beyanı  yok. Neye göre Mnkş. ekseninden oluyor, bir de temsilcisi oluyor, neye göre eskiyi savunuyor?! Ha keza diğer y’lar, tartışmalarda belkide mnkş. lerle kafa kafaya gelecekler!) Peki bu dedikoduları kim yaptı ve yaydı?! Ben sorumun yanıtını biliyorum da bunları yapanlar niye hakkında yazı yazdırtılan y’lardan daha az hizipçi oluyor?! Bunları anlatan da tıpkı yazan gibi sözüm ona süreç dışından!!! Bunlar ne sitede var ne belgelerde. Bunu -hepsi değil- eski 10. üylelerinden bazıları da içinde olmak üzere büyük bir çoğunluğunuz bir biçimde yapıyorsunuz!

Böyle düşümemin bir başka nedeni, yazılandan çok daha vahim bir durum var ortada. Güvenlik açısından da canımıza okuyacak nur topu gibi şu an hepsi çevre ilişkisi konumunda altı tane del. olmayan dlg. hakkında bırakalım bu yazan gibi yazdırtılmayı, durumu bilen Elv. ve Teo tarafından bu güne dek bir tek kelime dlg lere açıklama yapılmaması karşısında birileri tasfiye edilmeye çalışılıyor diye niye düşünmeyeyim?! Şu son kıyamet kopan “ys atama” hikayesi ile birde  bunu yapanlardan birisi ödüllendirilir gibi ys’ye atanıyor. (o esnada yeni süreç yönetimi için düğmeye basılmış, hiçbir org. nın atama yetkisi olmamasını da bir tarafa bırakıyorum) Düş ve Mavi’nin benden daha fazla dlg. olduğu ve benden daha fazla bilgi sahibi olduğu, demogojik yaftalamanın söylediği gibi ev halkının ”gelenekçilere” karşı boğazlarına kadar doldurulduklarını tesadüfen öğrenmesek ruhumuz dahi duymayacaktı. Bir y’ın belgeleri sızdırması bunun arkasından geliyor.

Memlekete yakaladığı birilerini “çözüp” dedikodu toplamak için giden birisi ile ys de Menş. ler dedikodusu yapan Elv. nın konuşmalarını yazdırtıp yollayalım. Ne olacak?! Ayda Menş. karalayacak-küçük düşürecek bir şey olsa merdiven dayayacak kadar körleşme ile ne Elv. nın “Ben bunları söylemedim” demesine inanırım, ne de o vatandaşın şu arşiv meselesinde olduğu gibi üstüne otuz şey eklemeyeceğine (Bu arada o vatandaşla konuşmak yerine bir y’ın benzetmesiyle CNN’e röportaj verseydi daha az yayılırdı. Eski hizipçiler yd de ayrılan postmodern hizipçiler bütün siyasetlere üstüne beş katarak anında servis edilmiştir. O öyle bir vatandaştır ki, önce dedikodu yapar sonra o yazıyı yazan gibi “İlkeli” kesilir dedikodu yaptığı kişinin de dedikodusunu yapar. Bu servise mutlaka; benimle y’larının dedikodusunu yapan Elv dan bir şey olmaz notunu da düşmüştür)

Temiz bir sayfa açılmalı ve her yapan bu yöntemlerden vaz geçmelidir. Varsa düşünceleri, ekseni ya da bilmem başka şey doğal platformlarında dile getirmelidir. Bu bahane ile dlg. lerin görüş alışverişi engellenemez. Beş yıldır tartışamayanları birde bu bahane ile tartışmaktan alıkoyamazsın. Üstte de dediğim gibi konuşmak isteyen öylede konuşur böylede.

Deja-vu

Yaşadığım tam bir dejavu duygusuydu. 3’te sonradan hizip olan, o dönem y’larımızın söylediklerine götürdü. Onlarda ö. sel yapısal zaaflarımızı oldukça sol bir keskinlikle ortaya koydular. Hepimiz ”doğru söylüyorlar” diye düşündük. Gerçekten devrimci bir eleştirellik ile bunların üzerine gidip altarnatiflerine ağırlık verseler, bunda da samimi olsalar işlevleri çok farklı olur kendimizle kavgamıza doğru rotayı çekmeye çalışırlardı. Fakat  özellikle bir ikisinde küçük burjuva hırs, birilerini mahvetme-kirletme üzerine kurulu yöntemleri çok geçmeden dertlerinin bu olmadığını açığa çıkardı. (Hepsini de aynı kefeye koymuyorum. Bir ikisine hala içim sızlar) Onlar gökten kafamıza düşmedi. Biz; onları ortaya çıkaran koşullarımızla hesaplaşmayı sürdürmeliydik dün yarım kaldı, bu gün mutlaka kaldığı yerden devam etmeliyiz bu ayrı mesele

“Her şey gazete ve dergi oldu. ö. legalleşti” çığlıkları atıyorlardı. Menkş e  tek başına ö. tü legaleştirmişti. Sanki 2. de kitleselleşme sloganıyla önümüze koyduğumuz stratejik hedefin de doğal bir sonucu olan legal alanın kullanımı biz tartışmaya başlayınca birden bire peydah olmuştu. “Yine bolşevik yine çelikten fakat kitlesel bir sosyal devrim ö’tü” kararının ve bu karar doğrultusunda o güne dek fazlaca tecrübemiz olmayan legal alanın etkin kullanımı kararının altında dlg. olarak imzaları yoktu. Sanki ö’ün en üst yöneticileri olarak o güne dek legal alanın küçümsenmesi ve “sürgün yeri” olarak algılanması ile bizzat boğuşan kendileri değildi. Ö.’ün legal alanı ile bodrumu, bodrum yayınının kesintiye uğramasının karşısına legal yayını  birbirinin  hasmı gibi karşı karşıya koyuluyordu.

Şimdilerde de yd ö’tün bir faaliyet alanı değil, düpedüz hasmı ve Menkş. özel çiftliğiymiş gibi Menkş. kötülemek için yerden yere vuruluyor. (Menş. bu gün vardır yd faaliyetinde, yarın başka bir alandadır. Mnş yerine sümbül olur lale olur) Ne için?! İçinde teorinin ayrı pratiğin farklı tellerden çalmasının aslında hiç kavranmadan tekrarlanıp durmasının yeni bir  trajikomik versiyonu olarak bir yandan “Dünya devrimi, sosyalist devrimin koşullarının dünya çapında olgunlaştığı, sınırların kalkmas1” denilirken yd nin yeri nedir sorusuna yanıt mı aranıyor, buradan yükseltilen bir eleştirellik mi var?! Hadi pratikten bilmiyorsunuz; yd 1.konut hedefleri sonuç bildirgesi, ne kadar yakalanıp yakalanamadığı üzerinden, orkide de çıkan yd r’den, ent alan güçlü ve zayıf yönleri üzerinden mi konuşuluyor?! Yok bunların hiç birine kafa yorulduğu yok. Okunup okunmadığından bile emin değilim. Yapmayın bu yol yol degil, biz bu filmi görmüştük!

(Kampanyanın yürütücülerinden birisi de Fu. y’tır. Ör: son toplardan birine artık güler misin ağlar mısın bir yd değerlendirmesi yazıp getirmişti “Yd de öteden beri pro-burj çelişkisi temel çelişkidir, yd konutta sınıf temelli çalışma gündeme alınmamıştır” -yaklaşık yazıyorum- diyecek kadar. Dergide de yayınlanmıştı, günlerce tartışmalardan süzülen sonuç bildirgesinin en başında yazılıydı oysa. Yazılı halini önüne koyduk. Bir yd değerlendirmesi yazmıştı içinde yaşayan birisi değil ancak uzaydan bakan birisi o değerlendirmeleri yapabilirdi. Biz bunun gönderilmesini istemiyoruz, tr ve yd’nin kabataslak ortak keseni zayıflıkların dışında kalan yerlerinin hiç biri doğru değil kararı çıktığı halde onu r. taslağı  hazırlayan aliye ve teo’ya yollamış, okuyunca gördük onlarda  olduğu gibi hazırladıkları taslağın içine koymuşlar. “yd’de kitle faaliyeti değil bayrak dalgalandırma varmış” Bu kadar olur yani! Söylenecek çok şey var fakat bunlara tek tek yanıt vermekle gidilemez. Ydk’dan y’lar bir r. taslağını zaten sunacaklar; olumlulukları, eksiklikleri, değişen dengeler içersinde yd faaliyetinin yeri, bu gün maddi sorun da içine olmak üzere bir takım olanakların kullanımında yerlerde sürünmemizde 3. sonrası yaklaşımlarımızın sorgulanmasını asıl olarak onun üzerinden tartışacağım)

Hadi teori ile pratiğin ayrı telleri böyle. Dünya bizim eksenimizde dönmüyor, bizim dışımızda gürül gürül akan koskoca bir dünya var. Bir iki pratik örnek; Novamed grevinin ilk yazısı ilk röp. gazeteye ülkeden değil yd’den gitti. Röp yapılan sendikacı, kazanmaya kenetlenmiş o kurt sendikacı kafasıyla dahi tekelin diğer ayakları olan Yun. ve Alm’ya ya atlayıp gitmişti. Bu ülkelerdeki işçi ve sendikacılardan başlayarak fakat onlarla sınırlı tutmadığı fax çekme eylemi başlatmıştı. Bu pasif yöntem dahi “İşçi olanda fax çekiyor olmayanda, fax yağıyor” diyen  Trk’deki Novamed patronunu müthiş rahatsız etmişti. Katkımızla bu kez L. Amerika işçileri fax eylemine katıldılar.

Otomotiv işçileri tek bir tekelde 60 ülkede birden direniş başlatmışlardı. Tekelin merkezinin Japonya’da olmasından dolayı Japonya’da merkezi işgal etmişler devletleri birbirine düşürmüşlerdi. Otomotivle filan ilgisi olmayan ABD’den gelen bir insan hakları savunucusunun koluna yapışmışlar ABD’de örgütlenmek için yardım istiyorlar, altmışı altmışbire çıkartmaya uğraşıyorlardı. “Tek bir ülke işçi sınıfı ile kapitalist tekelleri geriletme şansı kalmamıştır. Kapitlalistler tek ülkedeki direnişleri boğmaktadırlar” diye sonuç bildirgesi çıkardılar.

Önümüzdeki süreçte son Yunanistan örneği gibi örnekleri daha çok yaşayacağız. Dünya işçi sınıfı bunlarla uğraşıyor olası gelişmelere buradan kafa yoruyor ve hazırlanıyor. Körleşme ve küntlükle Leyla’nın bilmem nesi Mnkş. nin kötülenmesi ile değil! (Bu arada 3. de en fazla belden aşağı vuruşlarla hedefe çakılan y’lardan biri olan Leyla. ydş. ın  bütün yaralarını  yeniden kanatan dedikoduculuğa müthiş öfkelendim. Y’larımız oturmuş kişiliklerini gömlek gibi çıkartıp atmıyorlar/isteselerde atamazlar. 3. üyesi olarak  olsun, birey olarak olsun eksiklikleri yetmezlikleri eleştirilecek yönleri ayrı. L.y.ı örnek almak isteyen bütün by. y’lar yine örnek almaya devam edebilirler. Düşündüğü şeyi -öyle laf ola beri gele kabilinden konuşmak için konuşmak biçiminde de değil- ne olursa olsun tok bir biçimde ortaya koyan, fakat saplanıp kalmayan yeniden yeniden düşünebilen, ilk defa gören kişileri dahi etkileyen kuru bir siyasallık ötesi çok yönlü-zengin-canlı kişilikte gelip giden y’ların da tanık olduğu gibi değişen bir şey yok.)

Son olarak kong. mi konf. mı tartışmalarına depinip bitireceğim. 4. ün kong. mi kofrns. mı olduğuna sadece tüzük değiştirmek açısından bakılamaz. (Tüzük yeniden ele alınmalıdır. Bu günün ihtiyaçlarına yanıt verecek tarzda düzenlenmelidir) Kimse kendini kandırmasın; biz altı yıl önce düğmeye basılan ve daha sonra makas değiştirilen sürece geri döndük. Mantıklı olarak düşünürsek kong. niteliğinde bir konfrs. tır. Fakat bu kadarcık bir sürede ancak daha sonra derinleştirilebilecek temel belgelerden bir eksene onay çıkabilir. Şu anki gerçekliğimizle düşündügünde de bu bir eksenin hakim kılınmasi değil onaylanması olabilir. (Bir y. aslında bir çok kişinin açık söylemediğini açık açık söylemiş. Okuyunca güldüm. “Bu gün evet dediğim ekseni bir yıl sonra yanlış bulabilirim” diyor) Kong. niteligindeki bu konf. ta ancak temel doğrultu çıkartılır, temel belgeler onaylanır. Buradan bir irade çıkar yeni 3. seçilir vs. Bundan sonrası bu belgelerin derinleştirilmesi doğrultusunda yeni kararlarla bitirilebilir. Bu 4. burda gerçek anlamda bitmez, bitmemelidir.

Selamlarımla  Çiçek/B.Angel 5. Mai.2009

*****

LEYLA

Delegasyona, y.lar,

 

Toplantı tutanaklarını hayli geç okuyabildim. Geç yazmamda bunun elbette belli bir payı oldu. Fakat asıl önemlisi, zaman içinde birikip azımsanmayacak bir yığın oluşturan görüş ve tutumlar içinden, bunca karartılıp bozulan, adeta tanınmayacak hale getirilen gerçekliğimizi tam olarak bilmedikleri halde yeniye uzanıp onu örgütlemede tertemiz bir soluk olacak kimi sesleri bulup çıkarmaya çalışmam, rol oynadı.

 

Süreçteki kirliliğin yarattığı bezginlik kadar, umutsuzluk ve güvensizliğin mayalandığı kayıtsızlık batağına düşmemeye çalışan, bunca olumsuzluk içinde varlığını ideolojik-siyasal ve pratik netliğin önemiyle birlikte tanımlayan, süreci doğru okuyan y.ların varlığı bende yeni bir coşku yarattı. Ölçüler ve değer yargıları konusunda hayli kirletilen ve kimi zaman açıktan kimi zaman imalar yoluyla yürütülen propaganda bombardımanıyla harabeye döndürülmüş ör. ortamlarında böylesine duru ve esasa ilişkin sözleriyle onlar, umudumu hiç kaybetmediğim geleceğimiz konusunda önüme yeni pencereler açtılar. Ortamın, -sadece toplantı anına ya da sürecine özgü olmayan- bunca derin güvensizlik ve önyargılarla delik deşik edildiği ve y.ların aralıksız bir faaliyetin hedefi haline getirilip “işlenmeye” çalışıldıkları bir evrede, sözünü özgüvenli ve netlik içinde söylemenin, kom. erdemlerin hatırlanarak kendini savunamayacak, farklı düşüncelerini dile getiremeyecek olan y.ların haklarını ve hukuklarını savunma duyarlılığı ve dürüstlüğünün -sınırlı da olsa- örnekleri yaşanmıştır. Fakat ne yazık ki, bunlar çok sınırlıdır ve bu bile tasfiyeciliğin ör.ümüzde nasıl kapsamlı ve derin bir tahribat yarattığını gösteren acı bir tablodur.

Toplantıya ilişkin değerlendirmelerimi birkaç noktada toplayarak söyleyeceğim:

1) Bu toplantı, öncesinde defalarca işaret ettiğimiz gibi, uzun zamandır hiçbir meşruiyeti bulunmayan eski 10’un kimi eski üyeleriyle “cevval” yeni üyelerinin el çabukluğuyla organize edilmesiyle bence baştan sakatlanmıştır. Matematik bilen her del.nin kolaylıkla görebileceği gibi, “çoğunluk” hesaplarının zavallılığı ortadadır (13-12); toplantı çağrısının iki del.ye kararmış gibi iletilmesi, del.lerin görüşlerinin alınmadan topl. organizasyonunun yapılması, topl. çağrısının “imza”larla onaylatılması, “daha önce sözlü olarak topl.ya evet diyen” daha sonra “yazılı olarak görüşünü farklılaştıran” del.ler… liste uzatılabilir. Hatta, toplantının iklimini -bırakın “eksen” oluşturmayı neyi savunduğu konusunda şu ana kadar tek bir cümle dahi etmemiş olan kimi y.ların- benimsedikleri tezler doğrultusunda biçimlendirmeye çalışan y.lar topluğu tarafından “başarı” olarak bile telakki edilebilir. Fakat işin renginin böyle olmadığı da -belki şimdi şu anda herkes tarafından değil ama- mutlaka görülecek/gösterilecektir.

Organsal ve kişisel rap.lar sürecin GERÇEKTE nasıl yaşandığına dair çizgiler içerecektir. Fakat bu yaklaşım ve tarz, siyasal/kültürel/ör.sel bir miras olarak 3.üncü 52 döneminden bu yana deforme edilen “özelliklerimize” yenilerini eklemiştir. Bu kadar derin bir tahribatın -tarihsel tecrübelerin de gösterdiği gibi- acısı sonra çıkacaktır. Rahatlıkla söylenebilir ki, bütün bu hercümercin dokumuza yerleştirdiği tortular, bir “anlayış, eyleyiş ve tarz” olarak sonuçlarını önümüzdeki kesitte daha yakıcı bir şekilde gösterecektir.

2) Aslında gözlem ve değerlendirmelerimde -toplantıda özellikle kimi y.lar tarafından gayet güzel yapıldığı gibi- ‘öznesiz konuşmak, olguları ve soyutlamaları öznelerden arındırarak dile getirmek derdimi anlatmakta daha mı etkili olur, daha iyi mi alınır‘ diye düşündüğüm oldu. Çünkü aksi kişiselleştirildiği, vıdı vıdıcılık, dedikoduculuk, spekülasyon… olarak damgalanma riskini taşıyor. Fakat ne yaparsam yapayım bunu başaramadım. Öyle kesitler, olgu ve olaylar var ki, onları öznesizleştirmek postmodernizmin dikalası olur; onlarsız bütün “başarılar” ve hezimetler sahipsiz kalır – “Tarihte bireyin rolü”. Bu aynı zamanda, o toplantının diğer öznelerine de hakaret anlamına gelir…

Toplantının “başkişileri” olarak anılmaya değer iki y. var(Aliye ve İlker); toplantıyı “biçimlendirme” görevini üstlenen iki y. İnsan bu iki y.ın, özellikle de Aliye y.ın tutum ve davranışlarına, oynadığı role bakınca, burada yapılması kararı alındığı halde yine bu y.lar topluluğu tarafından engellenen 15’in neden yaptırılmak istenmediğini, boşa çıkarmak için, içeriğini ve işlevini farklı ve tepki yaratacak tarzda tanımlamaktan tutalım da herkese farklı bir 15 reçetesi, herkese farklı farklı zamanlarda farklı 15 hikayeleri anlatılmasına kadar… neden böyle davrandıklarını yerli yerine daha iyi oturtuyor. Bizlerin de bulunduğu zeminlerden neden kaçıldığını verili deneyim ve birikime bakarak tahmin etmek zor değildi bizler için fakat şimdi yaşayarak, sürece bunun kanıtlandığını görerek bakmak daha farklı oluyor!

Mesela Aliye y.ın, toplantı kesitinde, özellikle de son 10 yıldır hiç tanık olmadığımız ölçüde bir canlılık ve dinamizm sergilediğini görmek doğrusu şaşırtıcı oldu. Keşke o bu hayatiyeti tasfiyeciliğin en diplerine sürüklendiğimiz süreçlerde doğru yönde gösterebilmiş olsaydı… “Toplantının y.altından ör.lenmiş olması”nın anlam ve önemine dair girişte yaptığı abartılı konuşma -daha önce bu türden deneyimlerin parçada da olsa yaşanmış olduğuna dair  itirazları bir kenarda bırakıyorum- insanı hayretlerde bırakıyor. Daha genç ve deneyimsiz bir y. yapsa insanı bambaşka duygulara sürükleyebilecek bu konuşma, onun ağzından dökülünce, insana ister istemez, ‘daha önceleri neredeydiniz’, ‘neydi elinizi tutan ki buna şimdi övgüler düzüyorsunuz’ dedirtiyor. İlker y. ise yer yer sorularla yönlendirme, yer yer tercümanlık, yer yer darda kalan eski 10 üyelerine kol kanat germeye ve tabii bir de özellikle de bizlere dönük olarak bayağı hakaretlere, devrimci kişiliklerimize saldırıya, “…kılıçlar bir daha kınına girmez” yollu gülünç tehditlere adamış kendini! Lafta ne derse desin, bu kesitte 3 şahsında somutlaştırdıkları önd.lik düşmanlığının bayağı ete kemiğe bürünmüş halini bu y.ın çeşitli konuşmalarında görmek mümkün: “Kişisel varoluşları dışında bu km’nin iki konf arasında yaptığı or.sal bir şeyi göster o zaman…” ‘Genel olarak değil, bu duygu ve düşünceleri sadece bizimkine ilişkin olarak besliyorum’ diye itiraz edebilir belki… Ama kazın ayağı öyle değil! “Eski”ye ve “eskiler”e karşı her zaman devrimci duygulardan kaynaklanmadığını ml’nin ve farklı partilerin tarihlerinden de bildiğimiz bir “gençlik” hevesiyle hareket eden bu y. ürkütücü bir baş dönmesi yaşıyor. Arka planına dair en ufak bir bilgisinin dahi olmadığı konularda bile “her şeyi bilen adam” edasıyla ahkam kesiyor, yargılıyor, suçluyor, damgalıyor, hüküm veriyor!.. Bence biraz daha temkinli olmaya, durup düşünmeye, dinlenmeye ve bilmediği süreçlerin başka bağlantıları da olabileceğini ihtimalini aklına getirmeye müthiş ihtiyacı var. Birileri bunu sık sık ona hatırlatmalı!

3) Benzer şekilde, orada bulunamayan y.larımızı zan altında bırakan ifadeleri gayet sakınmasızca söylemek kadar, eleştirileri siyaseten değil kişisel ölçüler temelinde dile getirmenin, bunların çoğu durumda eleştiri sınırlarını aşarak açıkça ve pervasızca saldırıya dönüşmesinin, kendini savunamayacak durumda olan y.larımızı sunağa yatırmanın, daha kötüsü onların bulunmadığı ortamda bu pespayeliğe kimsenin müdahale etmemesinin sayısız örneği yaşanmıştır. Ortaya bir y.ın cezaevine girmekten korktuğu için toplantıya katılmadığı konusu atılıyor (“İlker: …konf ve kong sürecinde c.evinde olmak istemiyorum, o yüzden böyle eylemlere katılmayacağım diyen unsurların olduğu…”). Ne talihsiz bir roldür ki yine Aliye y. sayfalarca -dakikalarca- susuyor; aslında daha o aşamada konuşsa bütün o rezil yargılamaların ve suçlamaların zemini ortadan kalkacak, bunlara gerek kalmayacak; ama susuyor. Neden sonra, kuşku ve şaibeler herkesin kafasına ve yüreğine artık iyice yerleştirildikten sonra nihayet ağzını açıyor ve işin aslını ancak o zaman söylüyor! O bölümleri okurken, aslı astarı doğru dürüst bilinmeyen söylenti ve iddialara dayalı olarak orada kendilerini savunma imkanı olmayan y.larımızın bu kadar rahat ve bu kadar pervasızca yargılanabilmelerindeki insafsızlık ve vefasızlık mı daha kabul edilemez bir davranış, yoksa bu ortamı biraz da bilinçli olarak yaratmak için Aliye y.ın benimsediği suskunluk mu daha alçaltıcı bir tutum… açıkçası karar veremedim…

4) Bu tutum iki gün boyunca değişik biçimlerde tekrarlanıyor. Aliye y. süreci başından beri bütün çizgileri, bütün olayları, bütün gelmeleri ve gitmeleri, vb. vb. ile bizim kadar yakından bilen bir y.tır. Daha önce orayı buraya, burayı oraya süzerek anlatarak yaptığını toplantı sırasında da sürdürüyor. Bunların herbirini buraya taşımak, her yanlışı ve bozularak aktarılanı düzeltme çabası içinde olmayacağım. Buna hem vaktimiz yok -vaktimizi eksen oluşturan konular üzerinde daha fazla durmaya harcamalıyız-, hem zaten yıllardır bunu yapageldik, boşuna. Fakat, 3.üncü 52 dahil (…) aktarımların akıl almaz bir tarzda bozuma uğratılması “hafızam” konusunda kendi kendimi sorgulamama yol açtı! Fakat bunlardan bazıları var ki, söylemeden/düzeltmeye çalışmadan geçmek, genç ve deneyimsiz y.lar kadar gerçeğin sadece eski 10 üyelerinin ağzından çıkan parçasıyla yetinmek durumunda kalan y.lara haksızlık olacaktır. (*)

5) Orada iki toplantı şeklinde formüle edilen toplantıların ilki yapılmıştır. İlkine 9 y. katılmıştır. İkincisi kimlerle, hangi y.larla yapılacaktır; okuduklarımdan -hem toplantı tutanakları, hem de önceki ve sonraki yazılı görüşler- bunu çıkaramadım. İkincisi de bu ilk toplantıya eski 10 üyelerinden hepsinin neden katılmadığıdır? Hastalık mazeretini anlarım, güvenlik gerekçesiyle ne kastediliyor onu anlayamadım. Kimi y.ların bu yönlü soruları da olmuştur. Çünkü katılan del. y.ların kimi zaman del. olarak, kimi zaman 10 üyesi olarak, kimi zaman da 10’u temsilen konuştuklarını söylemeleri kafaları karıştırmıştır. Bu platformlara tek şapkayla gelmek gerekir. Duruma göre bir şapkayı çıkarıp yerine yeni bir başkasını takmak olmaz. Çünkü bu 10, aynı zamanda, 3 ile birlikte sürecin “hesabını vermesi gereken” kurumlardan biridir.

6) Ör.sel birliği zedeleyen, bugün adeta iki farklı ör.sel platform görüngüleri sergileyen, bir kısmını bu topl. vesilesiyle öğrendiğimiz tutumlar, bütün üzerine alınmazlıklara karşın son derece somuttur. “Paralel hatlar”dan yakınanlar gerçekten hiçbir ör.sel meşruiyeti ve temeli olmayan “paralel hatlar”ı başka yerlerde, kendi kurdukları ilişkilerde aramalıdırlar. 15’in sabote edilme faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla birlikte oradan ve buradan neredeyse aynı cümleleri aynı günlerde peşpeşe duyar, okur hale geldik. Bunun sayısız örneği vardır fakat özellikle de ör.sel raporun geçmişi ve akıbetinin tartışıldığı bölümde;

a) Aliye: “…zaten y. da söylemiş kendi mesajında ‘onu yeniden ele almak ve daha gelişkin bir hale getirmek‘”

b) İlker: “…yd’daki y.ların değerlendirmeleri olmuş, sözlü de olsa geliyor”.

c)Süreyya: “Örneğin Fu. önermiş, demiş ki, bu iki tane y. yazdılar, km adına aslında    yapmamaları gerekiyordu ama gelsinler beraber çalışalım, son şeklini verelim demiş” lafları ortalıkta uçuşup durmaktadır. Bu bilgiler ne zaman, hangi kanallardan, nasıl gitmiştir? Süreyya y.a kadar taşınan bu “değerlendirmeler”den niye buradaki hiçbir del.nin haberi dahi yoktur?

7) Belki bilenler bilmeyenlere anlatmışlardır; bu ör.ün tarihinde, yeni bir y.ın 10’a dahil edilmesi ve işlere balıklama dalış yapması nedeniyle işgüzarca bir hırgür içinde “kotarılan” “Asım Bey toplantısı” kod adlı bir del. buluşması daha vardı 2005’te. Biz buradakiler olarak -”en yetkili” olduğumuz kesitte de, del. olduğumuz bu dönemde de- o toplantının tutanaklarını ne yazık ki hala okuyamadık! Fakat aktarılanlardan ve yaşadıklarımızdan o toplantıdan hiçbir şey çıkmadığını biliyoruz. Ben bu topl. konusunda kesinlikle o zamanki kadar umutsuz değilim. Çünkü, biz kendimizi ifade edemesek de, süreç orasından burasından çekiştirilerek ve gerçeklere takla attırılarak anlatılmış da olsa, sonuçta sadece birilerinin olmayan bu ör.ün bugünü ve geleceği, tanrılara ya da tanrı olmaya kalkanlara değil del.lerin iradesine teslim edilmiştir. Tutanaklarda uzun tartışmalar ve tiratlardan sonra basit ve yalınca ifade edildiği gibi: “Azınlık çoğunluğa uyar!” Bu adına ne denirse densin, her tür örgütlenmenin temel evrensel ilkesidir. Ne yazık ki, en başta en üst organda işlememektedir. Bu, yukardan aşağıya, üstelik uzun süredir böyledir. Sürecin dikişlerini patlatan etkenlerden biri de bu ilkeyi 3’te işletmeye kalkmak olmuştur. Sonuçlar ortadadır! Biz 2005’te tam 52 arifesinde ve onun hazırlığı içindeyken, erken ve doğru olmayan bir yarılmaya yol açmamak için –üstelik çoğunlukken– zorunlu olmadığımız halde eğilimleri dikkate alarak ikna, kolektivizm ve kuruculuk süreçlerini işlettik. Peki ya sonra? Birçok yönden kendimizden ayrı görmediğimiz ve tutmadığımız 10’un aksi yöndeki tutumu da tersten bir örnektir. İşine gelmeyen, ya da benimsemediği kararları uygulamaz sözgelimi 10 (15 bunun örneğidir). Altında kendi imzasının olduğu kararlara karşı dahi bu hoyratlığı sergiler! O.üstü süreci yürütecek ve 3 yetkileriyle davranacak yeni bir birim kurulmuştur ve herkes bu evrensel ilkeyi hiç olmazsa şu andan itibaren hayata geçirme doğrultusunda hareket etmelidir!

8) Toplantı Şubat sonunda yapılmış. Bizim L ve Yu olarak adaylarımızı da belirttiğimiz görüşlerimiz 1 Mart 2009 tarihini taşıyor. Toplantı tutanaklarının sonuna, “NOT: mart 2009 tarihli metinlerinde Yusuf ve Leyla‘nın adayları da alınmış ve listeye dahil edilmiştir. Bu notun düşüldüğü tarih: 11 mart 2009” ibaresiyle konulmuş. Listeye salt isimler eklenmiş, adaylarımızı neye göre seçtiğimiz, hangi ölçütlerden yola çıktığımız ise konulmamıştır. Keza bu tarz, seçimlerde aday çıkarılmasına ilişkin itirazımızı içeren yazılı görüş için de aynı “prosedür” işletilmiş, yani sonraki postaya devredilmiş. Hangi sağlıksız güdülerle yapıldığı bence malum olan ve herkesi yanına bir y. ibaresiyle anarken bizim salt isimlerimizi geçiren kafa bununla kendince tatmin olabilir. Gerçekte ör.sel siyasal kültürümüze ve dokumuza ne kadar zarar vermekte olduğunu anlayamayacak kadar kör bir öfke, tepkisellik ve -kesinlikle sınıfsal olmayan fakat nasıl beslendiğini bilmediğimiz- kinle doludur ve bunun kimseye en küçük bir yararı yoktur!

9) “Kong mi konf. mu” gibi tartışmalar aslında skolastik tartışmalardır. Len. parti anlayışı açısından bunlar arasındaki fark yüzüğümüzde zaten belirtilmektedir. Bunun ötesinde asıl tartışıldığı biçimiyle, yani ör.sel yaşantımızdaki yeri, anlamı ve tarihsel sonuçları itibariyle önümüzdeki adımın konf. mu yoksa kong olarak tanımlanması masa başında belirlenebilecek bir konu değildir. Kong. ya da konf.lar tarihsel anlamlarını bizim ona baştan yüklemeye çalıştığımız işlevler ya da yapıştırdığımız etiketlere göre değil, daha sonraki süreçte yarattıkları sonuçlara dayalı olarak kazanırlar. Kendi tarihimizden bir örnek vermek gerekirse, ‘kurucu kong.’ niteliğindeki ’79 15’inin adı ne kong.dur ne de konf.tur ama oynadığı rol ortadadır. Öte yandan kong. ya da konf. süreçlerinin işlev ve anlamı sorununu (adlandırma sorununu bunlar belirler) baştan kendi kendimize biçmek -sözgelimi ona, tıpkı 3.üncü 52’yi ötelerken ve şimdi 4’ü de aynı akıbete fazlasıyla mahkum etmişken öne sürdüğümüz gibi “tarihsellik” atfetmek- onun illa da öyle olacağı anlamına gelmez ve hayatın gösterdiği gibi, gelmiyor da! Önemli olan ona ne dediğimiz değil, ondan çıkacak sonuçların daha sonraki süreçte oynadıkları ve oynayacakları roldür. Sanıyorum en deneyimsiz ve süreçle ilgili en az bilgisi olan bir y. durumu en sade ve anlaşılır bir tarzda özetlemiş: “Hakan: Benim söylediğim burada takılmamalıdır. İçerikli bir şey, sağlam bir içerik çıkardığımızda onun kong ya da konfla adlandırılmış olması çok da önemli değil.” Uzun boylu tartışmalardansa ben bu yalınlığın altına imzamı atarım.

10) Toplantıda konuşulan her konuyu ele alıp değerlendirmek elbette söz konusu değil. Fakat son olarak, toplantıya damgasını vuran nihilist ruh halinin ve orada bir araya gelmiş 9 y.ın, ör.ün adeta kaderini belirleyici kararlar almaya soyunmuş ve elindeki iktidar asasını “bütün kötülüklerin/günahların sorumlusu” olduğunu düşündüklerinin tepesine indirmeye hazır “anıtsal” ruh haline değinmek istiyorum. Komplocu ve nihilist bir kafa her şeyi kötülerken, yüzük de bundan nasibini alıyor: ‘Neden olduğunu bilmiyorum, ama madem her şeyi değiştiriyoruz onu da değiştirelim gitsin’ misali bir tutum… Yüzük yazarını -tabii sadece onu değil, okuyup onaylayanları da- neden 10 yıllık bir sürecin sonunda yaşanan bu duruma uygun bir formülasyon geliştirmediği için suçluyorlar: ‘Nerede delegelerin hakları?..’ Neden bunu öngörüp buna göre bir madde koymamış’ ya da ‘demek ki bu günleri öngördüğü ve açmazlar derinleşsin diye koymadı’ tarzı saçmalıkları da okumak zorunda kalıyorsunuz… O denli gözüdönmüş bir karalama nöbeti ki, Menekşe’ler ve onlarla anılan her şey adeta yok edilmeye, ortadan kaldırılmayı, değersizleştirilip tarihten silinmeye çalışılıyor. Yurtdışı çalışması, yayın faaliyeti, ent. alan çalışması, ölüm orucu taktiği,… geçmişimiz, geleceğimiz; her şey ama her şey o katran kuyusuna daldırılmaya çalışılıyor. Bilen de konuşuyor, bilmeyen de… İşin en acısı, bir allahın kulu da çıkıp, ‘Ya arkadaşlar, biz ne yapmaya çalışıyoruz…’ demiyor.

Bütün bunlara rağmen umudumu ve iyimserliğimi kaybetmedim. Çünkü devrime ve geleceğimize dair umudumu kaybetmedim!

Sevgiyle y.ça kucaklıyorum… Leyla, 16 Nisan 2009

(*) Bunlardan ilki, ne olduğuna bir türlü karar verilemeyen, hakkında en fazla kıyamet koparılan ve her del.nin okumuş olduğu biteviye hatırlatılan ör.sel rapordur. Aliye y.ın tutanaklardaki sözlerinden gidiyorum: “2002’de 52 önerisi yapıldı. İlk ör.sel rap, ki sizler de okudunuz ÖO ağırlıklı”. İlk ör.sel rap. taslağı bizler tarafından ülkeye parça parça gönderildi. Ör.sel rapor kapsamındaki yazılı görüşlere ilişkin 8 ay boyunca ülkeden hiçbir yanıt alamadık. Daha sonra 2004 Ağustos’undaki ilk toplantımızda o zaman 3 üyesi olan Aliye y. bu durumu “Bu 8 ay boyunca konut bizim gündemimize girmedi” şeklinde “açıklamıştı”. İkinci ör. rap da yine herbirimizin değerlendirmeleri ve eleştirileri doğrultusunda o tarihten sonra kaleme alındı ve 2005’te sunuldu. İkinci ör.sel rapor, 3’ün dört üyesinin çerçevesi konusunda önceden ortaklaştıkları bir eksende bir y. (Yu) tarafından kaleme alınmıştı. Yani, Aliye y.ın söylediğinin aksine  her iki taslağın genel çerçevesi de Aliye y.ın da katılımıyla -bu arada buralara gelip giden 10 üyelerinin görüş ve önerileri de dikkate alınarak- Fu. dışında kalan 3 üyeleri tarafından ‘organ olarak’ çizilmiş, bu temelde kaleme alınması görevini Yu. y. yine ortak bir kararla üstlenmişti.

İkincisi, 15 konusudur. Bütün yaşananlardan sonra, bunca eksik-gedik, bozulmuş, deforme edilmiş, tanınmaz hale getirilmiş aktarımların ardından 15 konusunda ne yapılmak istendiği daha belirginleşmiştir diye umuyorum fakat o platformda bile hala yalan yanlış aktarımlar yapılıyor. 10’un dağıtılması meselesinde de, bir 10 üyesinin org.dan çıkarılması konusunda da, “talihsiz bir ifadeyle Brüksel modeli” denilerek karalanmaya çalışılan çıkar yol arayışında da, 15 konusunda da daha önce sayısız kez yapıldığı gibi -haydi kibarlık yapayım- gerçeklerle oynanıyor. 15 konusu -katılacak del.y.lar ülkeden gelenlerce önerilmiştir-, katılması düşünülenlere farklı tarihlerde ve herbirine neredeyse farklı bağlamlarla aktarılmıştır. Bu zaten tutanaklarda da itiraf ediliyor: “İlker: Şunu söylüyor Tahsin, böyle bir şey olabilir mi diyor, y geldi, süreç tıkandı, biz tartıştık, tartışıldı, süreç tıkandı, şimdi sürecin önü açılacak, siz devreye gireceksiniz ve yd.ye gideceksiniz, yani bu mudur diyor.” Bundan daha ilginci ise -yine tutanaklardan öğreniyoruz- 15 kararı ile aynı anda alınan 10’a yeni üye alımı konusunun bizzat İlker y.a farklı zamanlarda söylenmiş olmasıdır: “İlker: …Ben o zaman 10da yer almıyordum. Yd.nda kararın alındığı yd.na bazı ylerin, 15 olarak söylenmedibazı ylerin tr.den gideceği, hem bunlar ö görüşmesi yapma 3 ile olanağına sahip olacaklar hem de bu sürecin nasıl işletileceğine dair oturup fikirlerini ifade edecekler…” Süreyya y.a görevden alındığını bir ay sonra üstelik toplantı bittikten sonra deklare eden 10, İlker’e de artık 10’da yer alacağını belli ki 15 için yd.na gidecek y.lar içinde yer alacağını söyledikten -nedendir bilinmez- daha sonra söylemişler!

Defalarca söylendi bir kez daha söyleyeyim. 15 konusu -3’ün kendi arasında yaptığı toplantılar haricinde-, ilki Aliye’nin de yer aldığı 2008 Ocak ortalarındaki toplantıda, ikincisi Teo’nun da katılımıyla 2-3 Mart tarihli toplantılarda olmak üzere iki kez konuşuldu. Daha önce 3’ün toplantılarında gündeme geldiğinde Fu. y., “Bir yararı olmaz, güvenlik yönünden riskler taşır, ama cepheden de karşı değilim” diyordu. Daha sonraki bir topl.mızda ise “Fatma(Aliye) ve Can(Teo.) her iki grupta da olmalıdırlar” şeklinde bir genişletme önerisinde bile bulunmuştu. 2008 Ocak ortalarındaki toplantıda 15 konusuna ilişkin olarak, “Bunun kısmi bir yararı olabileceğini düşünüyorum fakat sorunu tümden çözmeyecek. Belli bir belirsizlik, üst organların hakimiyetsizliği açısından nispi düzeyde bir anlam ifade eder. Sorunları konuşmuş oluruz. Zikredilen isimler olarak fazla bir katkıları olacağını düşünmüyorum” demişti. Toplantıya katılan Aliye ve Teo y.lar ise 15 önerisini hararetle desteklediler. Kimlerin katılmasının yararlı olacağı şeklindeki fikir teatisinde ise, doğaldır ki alan güçlerini en iyi tanıyanlar olarak onların önerileri esas alındı. Sonuç olarak 15 kararı, 3 içinde bir çoğunluk eğilimi sonucu alınmış oldu. Fakat her ne hikmetse, eski 10 üyeleri, bu toplantıda Aliye y.ın ağzından dökülen “Bir tek Fu. y. itiraz etti. Gerekçesi de K’yı imt’ye taşımış olacaksınız ve K’yı imt’ye boca edeceksiniz biçimindeydi” şeklindeki görüş ve yaklaşımını aradan 6 ay geçtikten sonra benimsemeye karar vererek 15’i gözden düşürmeye, amacını olduğundan farklı göstermeye çalıştılar. Buna bir “başarı” denilirse, evet, belli bir başarı da sağladılar. Kutlu olsun!

Çokça rastladığım Üçüncü tahrifat konusu, belgelerin del.lere açılıp açılmaması, “bunun için bile karar alınması gerekmiştir” spekülasyonudur. Belgelerin del.lere açıldığı tarih olarak 2007 (Şubat, Nisan ve Eylül diye geçiyor farklı yerlerde) telaffuz ediliyor. Oysa bu tarih, delegelere açılan -açılmış olması gereken- belgelerin genişletilmesiyle ilgili tarihtir. Bu genişletmeye bağlı olarak Fu.y.ın da gelişiyle Ocak 2007’de burada yapılan ilk toplantıda, mektuplaşmalar, ör.sel rapor taslakları buna verilen yanıtlar, tartışmalar, ortak toplantı tutanakları ve onlara verilen yanıtlar (ülkedeki y.lar, Mayıs 2006 tarihli orada yapılan 96 sayfalık topl. tutanağını, örnek bir toplantı olduğu düşüncesiyle -bizimle herhangi bir teatide bulunmadan- oradaki del.lere vermişlerdi; bunu öğrendiğimizde bizler de o zaman o toplantıya dönük düşüncelerimizin de iletilmesini istedik), büyük dönüşüm yazıları ve ona verilen yanıtların del.lere verilmesi kararı alındı. Sürecin daha önceki kesiti açısından -şu an del.liği 10 tarafından düşürülmüş olanların da içinde bulunduğu bileşim- Asım Bey toplantısında bir araya gelen del.lere belgeler yıllar önce açılmıştı. Yani sanıldığı ve söylendiği gibi, 52 belgelerinin del.lere açılma tarihi 2007 değildir! İşin garip yanı, belgelerin ve gelişmelerin del.lere iletilmesi konusundaki marifetlerini (Del.leri -hangi kaygı ve kurgulara dayanarak nasıl yapıp ediyorlarsa- elemeye tabi tutarak ÖNCELİKLE yaka komt. sekreterlerine vermek gibi bir yaklaşım da 10’un icatlarındandır; üstelik bu saçma sapan konum kategorizasyonu sanki bizler tarafından iletilmiş bir durum gibi aktarılabilmiştir) sözümona kabul eder görünen eski 10 üyeleri, hem suçlu hem güçlü havalarına girmekte bir beis görmüyor, bu ve bunun gibi kimi yanlış bilgi ve izlenimleri de “zorunluluk olmadığı sürece” düzeltme erdemini göstermeyebiliyorlar! Gelinen nokta itibariyle toplantıya katılan bir del.nin (Hakan y.) toplantıda söylemesinden yola çıkarak, hiçbir temel belgeyi okumadığını öğreniyorum. Başka herkes ne okudu, ne kadar okudu açıkçası bilmiyorum. 2008 Mart’ında buraya geldiklerinde belgelerin del.lerin henüz 5’te birine dağıtmış oldukları için eleştirilen eski 10 üyeleri, bugüne kadar hangi belgelerin del.lere dağıtıldığı yolundaki ısrarlı sorularımızı yanıtsız bıraktı. Buna dair bir dökümü yeni seçilen birim aracılığıyla del.lerin bütününe iletirse önümüzü daha net görebiliriz.