Mehmet Fatih Öktülmüş: Hepimiz gibi, herkesten farklı

Oya Açan

Başkaları gitmiş olur gidince / Bir sen yakınsın uzakta kalınca*

Fatih yaşasaydı belki bu Fatih olmayacaktı, ölümsüzlüğe yürüdüğü o tarihsel eylemiyle hatırlanmayacak, büyük olasılıkla bizler gibi “sıradan” bir fani olacaktı!

Yaşıyor olsaydı…

Böyle anolojiler, akıl yürütmeler, projeksiyonlar hiçbir yere ulaştırmaz bizi. Çünkü herkes içinde şekillendiği, eylediği ve yürüdüğü tarihsel toplumsal koşullar içinde bir yere oturuyor. Onu önceleyen yıllara davet etmek, “yaşasaydı şu durumda ne yapardı” demek ya da gelecekteki bir kesite hiç bozulmamış, yıpranmamış olduğu gibi havale etmek hayal olarak güzel olsa da hiç gerçekçi değil.

Bireyin kişiliği, ancak toplumsal ilişkiler izin verdiği zaman ve bu ilişkiler izin verdiği ölçüde, toplumsal gelişmenin bir ‘etken’i olur.” Tarihsel-toplumsal dalganın üzerine yerleşip kendi gelişimini toplumsal gelişimin bir manivelası haline getirmeyi başaranlar büyür, eylemleriyle iz bırakırlar.

Büyük bir adam, kişisel özellikleri büyük tarihsel olaylara tikel görünümler kazandırdığı için değil, fakat, genel ve özel koşulların sonucu ortaya çıkan zamanın toplumsal gereksinimlerini en iyi karşılayacak niteliklere sahip olduğu için büyüktür… Bir büyük adam, bir öncüdür. Çünkü herkesten daha çok ilerisini görür ve istediklerini herkesten daha güçlü ister.** Fatih de onlardan biridir ve onu günümüze yıpranmadan taşıyan işte bu tutku ve güçtür.

Peki kimdir Fatih -ya da tam adıyla- kimdi Mehmet Fatih Öktülmüş?

En içten gülümseyişler değil gülüşler; “ağız dolusu” diye tarif edilen cinsinden hem de… Hınzırlık da var zaman zaman, saflık da… Yoldaşlarının “temiz aile çocuğu” diye takılmalarına asla gocunmayan, alışık olmadığı için terini sile sile yemekte ısrar ettiği Adana’nın acısıyla, her gün yese bıkmayacağı hamsi tepsisi ortaya geldiğinde Osman’ın (Yaşar Yoldaşcan) tuzağına düşerek kalıntılarla yetinmek zorunda kalan Karadeniz çocuğu Fatih!..

İlk kez tanıştıysa biriyle büyük bir merak ve ilgiyle dinler söylediklerini, ona dair her şeyi bizzat ondan öğrenmek ister, içini okumak, gözlerini dinlemek, sesini içmek ister… Ama hepsinden önce, insanı sımsıkı kucaklayıveren, söylediği her şeye kulak verdiren, en belalı işlerde o yanındayken ürperti dahi hissetmediğin, korkusuzluğu esinleyen güven pınarı içtenlik çizer yolunu… Çıkarsızlık, karşılıksızlık, yalınlık ve yalansızlık…

Dünyayı yerinden oynatacak bir enerji ve ideolojiyle donanınca öyle oluyor, ister gençlik deyin ister adanmışlık… Nasıl mı? Yanıtlanmamış sorular soracaktı önce kendine, sonra insanlığın serüvenine dair herkesin kendince kafasında evirip çevirdiği ortaklaştırılmış sorulara yanıtlar aranacaktı.

Fatih’i nasıl oluyor da “gelecekten bugüne düşmüş kutup yıldızı” diye tanımlıyoruz o zaman? Günün sorunları konusunda kafa yormayan, hayatın önümüze çıkarıp çözüm beklediği meseleleri dert etmeyenlerin geleceğe yürüme şansları yoktur da ondan. Başka bir alemin kapılarının ardına önce büyük bir merakla bakan, birer birer açıldıkça hep daha fazlasını keşfedendir de ondan. Ne var ki onun bu duyarlılığı sadece konuşan, sadece çözümleyen, sadece teşhirle yetinen hümanist duyarlılıklardan eylemci karakteriyle ayrılır. Fatih yoldaş, Marx’ın sözünü ettiği “filozoflar”dan, “dünyayı yorumlamakla” yetinenlerden değil, “aslolan onu değiştirmektir…”in izini sürenlerdendir. Onu Fatih yapan da bu farklılıktır zaten.

Fatih’ten bir “ahir zaman peygameri” icat etmeye soyunanlar çıkmıştır. İnsana dair hiçbir şeyin yabancısı olmayan bu sımsıcacık komünist ulaşılmaz bir yerde durmaz oysa. Kendisine ne kattıysa, tarihsel-toplumsal evrenin mirasından, el ele, kafa kafaya, omuz omuza veren ortak düş yolcularının zenginliğinden beslenmiştir. Işığını kendine saklamamış ulaştırabildiği her yere ve herkese yaymaya uğraşmıştır. Çalışmaktan başka hayat bilmeyen fabrika işçilerinin, ezilmiş erguvan kadınların, kavruk veletlerin, onurunu ne olursa olsun satmayan kent yoksullarının önüne yeni zenginlikler yeni ufuklar açmaya çalışmış, bedel ödemeden hiçbir şeyin kurulamayacağını kendi yaşamıyla fiilen göstermiştir. Adı her geçtiğinde, tanıyan ya da duymuş olanların gözlerinden ince bir hüzünle birikerek dağ gibi isyanlara gebe öfke yalımlarının geçmesi bundandır.

Yangınlardan geçmiş, yanmış ama yine de kül olmamış bir dünyanın muştucusudur Fatih.

Tanımış, onunla aynı masaya oturmuş, aynı hayalleri kurmuş ve hepsinden önemlisi komünizmin özgürlük dünyasını hayal olmaktan çıkarmak için Marksizmin devrimci özüne uygun bir duruş temelinde bir araya gelerek örgütlü mücadeleyi seçmiş olanların gururla ve övünçle hatırlayabilecekleri bir tarihsel kesitin elle tutulabilecek kadar canlı tanığıdır zira o anılar…

Geleceğe dönük büyük bir iyimserlik ve umutla örülü duyguların, tarihsel haklılığın ve kaçınılmız sonucun aydınlığında şekillenen muazzam bir dünyanın biçimlenişidir sayısız komünistin-devrimcinin-sosyalistinki gibi onunki de… İnsanın göz açıp kapayana geçiveren sınırlı dünyasının bir yerlerine geleceğin insanının tohumlarının atılması vardır. Ertelemeden, o büyük günü beklemeden… yapıp edilen her şeyin mütevazı adımlar olduğu bilinci sinmiştir ona. Yorulmaksızın devinen insanlık serüveninde belki minicik bir basamak… Olsun, ne gam!

Peki kimdir Fatih!..

Fatih bir düştür aslında, hepimizin ortak düşünün ipi göğüsleyen yolcularından biridir; kabına sığmayan bir modern zamanlar “eşkıyası”dır. Bütün hücreleriyle nefret ettiği kapitalist sistemi hedefe çakan, sınıfsız bir dünya özlemi mücadelesine büyük bir gözüpeklikle atılan, bu doğrultuda aralıksız bir koşu tutturanlar ordusunun bir neferidir.

Fatih kendinde birey değildir, Fatih örgütlü bir öncü taburun herbiri diğerinden önce öne atılma tutkusu ve erdeminin cisimleşmiş ifadesidir.

İşte bu yüzden Fatih yoldaş sadece bizim değildir, hem

herkesin hem bütün insanlığındır. Ondan esinlemeye hazır gelecek kuşaklarındır!..

* Oktay Rıfat

** Plehanov, Tarihte Bireyin Rolü