Sezai bu kitapla soluk alacak; benim, tüm yoldaşlarının ve dostlarının anılarında bu kitapla da yaşayacak
Sezai benim yoldaşımdı, sonra eşim oldu.
1978 yılında evlendik, ‘81’de tutuklandı, ‘91’de tahliye oldu. Onu ‘92 yılında bir trafik kazasında kaybettim.
Bu tabloya bakınca birlikte olduğumuz zaman 4 yıl. Ancak ülkemizde o yıllar öyle yoğun yaşanıyordu ki, Sezai’nin ve bizim yaşadıklarımız uzun bir ömre sığacak yoğunluktaydı. 10 yıllık ayrılıktan sonra ikimiz de aynı yıl tahliye olduk. Bir yıl sonra ise eve gelmesini beklerken acı haberle sarsıldım.
Aradan 19 yıl geçti… Sezai bana, tüm yaşamım boyunca güç verecek güzel anılar bırakmıştı. Bunları herkesle paylaşmak ve Sezai’nin devrimci kişiliğini ve yaşam öyküsünü yeni kuşaklara aktarmak, Sezai’ nin yarım kalan yaşamını devam ettirme isteğimin dışavurumuydu sanki. Sezai’nin ablası Hatice ve tüm aileyle birlikte bu duyguyu her zaman yaşıyoruz. Mektuplarını yeniden okumak, anılarımızı paylaş- mak ölümünden sonraki ilk günler kadar acı veriyor bize hala…
Hatice ablayla kitap için konuşurken, ikimiz de, yıllardır elimizde bulunan mektupları okuyamadığımızı itiraf ettik. Ancak kitabı ne olursa olsun çıkarmak istiyorduk. Aslında geç kalmıştık. Sezai’nin ölümünden hemen sonra yazılar yazdığı dergiyi ve onun anısını yaşatmak için adına bir matbaa kurarak teselli bulmaya çalıştık. Bu matbaa iflas edince, yıllardır çok istediğimiz ancak yapamadığımız bir şeyi, yani Sezai’yi yazarak anlatmaya/yaşatmaya karar verdik…
Sezai, “Çiğnenmemiş Yolda Yürümek Güçtür” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Daha önce yapılmış olanı yapmak kolay, çiğnenmemiş bir yolda yürümek ise güçtür. Aslolan bu yola girmek ve önde yürüme cesaretini göstermektir.”
Bu cümleyi, yeni çıkmaya başladığı sırada Devrimci Proletarya dergisinin yayın anlayışıyla ilgili okur köşesine gönderdiği bir mek- tupta kullanmıştı. Bu cümle, onun yaşam anlayışını, aynı zamanda mücadelesini anlatıyor.
Sezai 35 yaşına kadar böyle yaşadı. Vücudunu delik deşik eden kurşun yaraları, 150 günü geçen gözaltı süresince yaşadığı işkenceler, idam cezasıyla yargılanması, günlerce süren açlık grevleri ve çoğunu Mamak’taki tabutluk hücrelerinde geçirdiği 10 yıllık hapishane ya- şamı… Hepsini yiğitçe göğüsledi. Ve tahliye olduktan bir yıl sonra, bir arkadaşa araba çarpmaması için onu kurtarmaya çalışırken aramızdan ayrıldı.
Bugün Sezai’yle ilgili anıları yazarken sanki onları dün yaşamışım gibi hissediyorum. Ancak yazmak, geçmişten bu yana benim en zor -landığım işlerin başında gelir. O yüzden ulaşabildiğim dostlarla gö- rüşerek, “Nasıl bir kitap olmalı” soruma cevap aradım. Çoğu önerileri de arkadaşlar kitap için yanımda taşıdığım deftere yazdılar (*). Defter notlarla doldu ama hala duygusal olarak hazır değildim.
Dava dosyaları, hukuki dokümanlar, el yazıları (araştırma yazıları, makaleler, savunması, mektupları), fotoğraflar… Ona dair her şeyi gözden geçirmeye, incelemeye başladım. Onu tanıyan yoldaşları ve dostlarından ulaşabildiğim herkese projeyi açtım ve destek istedim. Sezai’ye dair bilgilerini/anılarını tümü de coşkuyla kaleme aldılar. Kitap bu katkılarla zenginleşti.
Bu süreçte olumsuz örneklerle de karşılaştım. Sezai’ye ilişkin dönem bilgilerini ve anılarını aktarmak yerine, bu projeyi, devrimci mücadeleye ve onun hayatında her şeyin üzerinde tuttuğu örgütüne olan kinini kusmak için sıçrama tahtası olarak kullanmaya kalkanlar çıktı. Sezai’yi anlatan bir kitapta bu tür yaklaşımlara yer yoktu, yer almadılar.
Anıları yazmak için yıllardır okuyamadığım mektupları okumaya başladım. Bu benim için işin en zor yanıydı ama -hele de Mamak’tan yazdıklarını- okudukça, Sezai’nin en zor koşullarda bile kaybetmediği yaşam ve mücadele arzusu, bana yazma isteği ve enerjisi verdi. Sızlanma ve yakınma yoktu bu mektuplarda.
Onun mektupları, fotoğrafları, belgeleriyle bir yılı aşkın bir süre önce başladığım Sezai’yi yazma serüveninin sonuna geldiğimi düşü- nüyorum. Onu anlatmada gücüm yettiğince, belleğimin izin verdi- ğince objektif, sade ve yalın olmaya çalıştım. Onu tüm yönleriyle anlatamayacağımı da biliyorum. Hep bir şeylerin eksik kalacağını da…
Şimdi Sezai 19 yıl sonra, hiç yürümediği bir yolda (bu kitap ara- cılığıyla) okurlarıyla yeni bir yolculuğa başlıyor. Bu yolculukta o, belki yoldaşları ve dostlarıyla tekrar karşılaşacak, benim bilmediğim ya da anımsayamadığım anı ve bilgilerle onlar, kitabın yeni baskısını daha da zenginleştirecekler. Belki pek çok genç okur bu kitapla zenginleşerek devrimciliğe Sezai’yle birlikte adım atacak.
Sezai bu kitapla soluk alacak; benim, tüm yoldaşlarının ve dostlarının anılarında bu kitapla da yaşayacak.
Esmahan Ekinci Şubat 2011- İstanbul
(*) Kitabı derleyen Esmahan Ekinci, 2000 Aralık – 2001 Temmuz tarihleri arasında yaklaşık 240 gün süren Ölüm Orucu’nun bedeninde ve beyninde yarattığı tahribat (Wernicke-Korsakoff) nedeniyle anımsayamama sorununa karşı, bu kitap çalışması boyunca kendisiyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. (Yayıncının Notu)
Onunde saygiyla eğiliyorum. Söylenecek söz bulamiyorum .söylenecek söz yoktur poliste .işkencede. cezaevlerindè örnek davranişlala bizim onurumuzdur.