Akşamın geceye evrildiği saatlerde geldi haber: “Komando Tahsin ölmüş!..”
Bazı insanlar vardır, ölümü adeta ceplerinde taşırlar. Öyle cesur, öyle atak, öyle militan bir yaşam içindedirler ki, her an bir yerlerde kör bir kurşuna hedef olabilir, kalleş bir bıçak darbesi yiyebilir, kahpe bir faka basabilirler…
Buna rağmen bir taraftan da ölümün onları bulamayacağını düşünür, daha doğrusu ölümü onlara yakıştıramazsınız…
“Komando” Tahsin ALPŞAR işte onlardan biriydi… Bir zamanlar, “ölümün Komando Tahsin’i, hem de kalp krizi kılığına girmiş olarak gelip bulacağını” ileri sürecek olsanız, onu tanıyan istisnasız herkes, “hiç olacak şey mi…” diye düşüneceği için yüzünüze acıyarak bakardı herhalde. Ama bu “olmaz”ın ne yazık ki olduğunu öğrendik bugün acı içinde.
Tahsin yoldaş, yoksul bir Kürt ailenin hayatı binbir çile ve sefalet içinde geçmiş çocuğuydu. Adana’nın proleter semtlerinden Anadolu Mahallesi’nde büyümüş, daha 10 yaşına bile gelmeden karakolla-işkenceyle tanışacak ölçüde de feleğin çemberinden geçmişti. Arkasından erken yaşta başlayan işçilik yılları geldi.Yapılı karayağız bir delikanlı olarak gittiği askerde komando yaparlar onu. Lakabı oradan gelir zaten.
1974’te Kıbrıs işgaline gönderirler birliğini. Ada’ya ilk çıkanlar arasındadır. Savaşta bir bombanın patlaması sonucu kulaklarından biri işitme duyusunu yitirir. O haksız savaşta asıl ruhu yaralanır. Komutanlarının emriyle çoğu silahsız insanları öldürmenin acısı, geceleri uykularını bölecek kadar derin işlemiştir içine. O kocaman gövdenin içinde zaten her zaman sevimli bir çocuk yüzü ve ruhu saklı olmuştur.
Askerlik dönüşünde TİKB ile tanışır. Su yolunu bundan sonra bulur zaten. Bu korkusuz delifişek işçi, yüreğini de yeteneklerini de sınıfının hizmetine adayıp namluyu ve öfkesini o günden itibaren doğru hedeflere yöneltir. Kısa sürede TİKB Adana örgütünün en ünlü “asker”lerinden biri olarak sivrilir. Sadece TİKB kamuoyunda değil, Anadolu Mahallesi başta olmak üzere Adana’nın belli başlı bütün işçi semtlerinde ve devrimci çevreler içinde korkusuzluğuyla efsaneleşir. Adana’da olduğu gibi daha sonra geldiği İstanbul’da da sayısız çatışmadan korsan gösteriye, kahve konuşmalarının güvenliğini almaktan yazılama ve afişlemeye kadar içinde yer almadığı silahlı eylem türü yoktur. Dönemin tutsak düşen bazı yerel kadro ve taraftarlarını kurtarmak amacıyla Sezai EKİNCİ yoldaşın komutasında gerçekleştirilen Adana’daki Hacıbayram Karakolu’nu basan ekibin içindedir. TİKB’li olarak ilk toprağa düşenimiz Azmi AKAN yoldaşın ölümsüzleştiği bu eylemde Komando da ayağından yaralanır.
Komando Tahsin, sadece gözükara bir militan değildir. O her şeyden önce bir işçidir ve devrimciliği seçtikten sonra da en nankör işleri bile hiç yüksünmeden üstlenen bir örgüt adamıdır. Devrimciliği ve örgütlü mücadeleyi seçtikten sonra yaşamının her anına, attığı her adıma, yaptığı her seçime mücadelenin ve örgütün ihtiyaçları yön verir. Oğlunun adını bile -o sıralar militan bir Marksizmin temsilcisi olarak gördüğü Enver Hoca’dan esinlenerek- Enver koyar.
Tahsin, hayatı çalışmakla geçmiş ilkokul mezunu bir işçidir. Ama onun özellikle karşı devrimci “Üç Dünya Teorisi” ile Maocu revizyonizmin reddi döneminde (1977) kendini teorik yönden de donatıp geliştirmek amacıyla harcadığı çaba, saygıyla anılmayı hakeden bir örnektir. Anlamakta zorlandığı Marksist klasikleri anlayana kadar bıkmadan, hem de sesli okuyarak kavramaya çalışan, bu arada önüne geleni sorularıyla boğan ve konu kafasında aydınlandığı andan itibaren de bu kez tartışacak birilerini aramaya çıkan Komando’nun o yıllarda yaygın espri konusu olan bu ısrarlı çabası, “teoriye ilgisizlik”in kazandığı boyutlarla birlikte düşünülünce bugün ayrı bir anlam ve değer kazanmaktadır.
Tahsin yoldaş, 1979 Şubat’ında yapılan ve TİKB’nin “Kurucu Kongresi” özelliğini taşıyan İMT’ye katıldı. 1980 Nisan’ında yapılan TİKB 1. Konferans delegelerindendi. Sahte kimlikle yakalanıp 10 ay kadar cezaevinde yattığı Adana bölgesinde fazlasıyla deşifre olduğu için 12 Eylül öncesi İstanbul İl Komitesi üyeliğine getirildi. 1981 Mart’ında yeniden tutsak düştü. 106 günü İstanbul’da olmak üzere toplam 131 gün gözaltında kaldı. TİKB’nin 12 Eylül döneminde “örgüt tavrı” düzlemine yükselltiği işkencede devrimci direniş zincirinin halkalarından biri de o oldu. 12 Eylül faşizminin sıkıyönetim mahkemlerinde idamla yargılandı. Antakya, Nazilli, Eskişehir tabutluğu ve Ceyhanzindanlarında 10 yıl mahpus yattı. Zindanlarda da boyun eğmeyen direnişçi bir duruşun sahibi oldu.
Ancak cezaevinden çıktıktan sonra aktif devrimci yaşamını sürdürmedi. Fakat devrimci geçmişine yabancılaşan, yaptıklarından pişmanlık duyup ahlanıp vahlanan, daha da ileri giderek bunu proletaryanın sınıfsız toplum kavgasına, devrime, sosyalizme, örgüte ve örgütlü devrimciliğe saldırı malzemesi haline getiren tasfiyeci döneklerden de olmadı. Kendi yorgunluğunu ve tükenmişliğini gizlemek için sağa sola çamur atmaya soyunan düşkünlüklere prim vermedi. O sonraki yıllarında da devrimin, sosyalizmin ve TİKB’nin gönül dostu ve yandaşı olmayı sürdürdü. Kendi emeğine ve geçmişine yabancılaşmadı.
Komünistler olarak bizler de yoldaşımız Komando Tahsin’in anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Onların emeklerini ve sınıfsız komünist toplum ideallerini yaşatıp ileriye taşıyacağız!..
– Devrimciler öldü, yaşasın devrim!
– Yaşasın devrim ve sosyalizm!
– Tahsin Alpşar yoldaş sosyalizm ve sınıfsız toplum kavgamızda yaşayacak!