“Umudunu asla yitirmemektir TİKB’li olmak!”

Tüm eksiklerine rağmen TİKB’ nin ayırt edici özelliklerinin başında döneme göre yelken açmamak gelir.

Hangi dönemde, nasıl devrimci oldunuz? Hangi etkenler sizi böyle bir tercihe yöneltti?

Çocukluğumun yoksul bir ortamda geçmesi, ardından ilkokul döneminin bendeki farklılaşmanın temelini oluşturduğunu düşünüyorum.

İlkokul yıllarım benim açımdan en travmatik yıllardı. Gittiğim okul zengin bir bölgedeydi. Okul arkadaşlarımın neredeyse hepsi varlıklı aile çocuklarıydı. Ben ise üstü başı dökülen yoksul bir çocuktum. Yamalı pantolonum ve delik ayakkabılarımla okulun “gözdesi” durumundaydım. Bu farklılık okul arkadaşlarım tarafından dışlanmayı bırakın sınıfda yaşanan küçük hırsızlık olaylarında dahi öğretmenlerin hemen beni suçlamasına yetiyordu.

Küçük yaşlarda böylesi bir ortamda okul sıralarında dirsek çürütmek bana göre değildi, Bir şeyler yapmalıydım. İlk eylemimi 3. sınıfta yani 10 yaşlarında gerçekleştirdim. Okul yönetimi tarafından her ay toplanan aidat sistemine karşı çıktım. Bu paraların haksız yere toplandığını çocuk aklımla anlattığım bir metin yazıp çoğaltarak gizlice sıralara dağıttım. Okul yönetimi bu eylemimi sandığımdan daha ciddiye aldı. Aramalar taramalar. Yakalanmamıştım ve eşitsizliğe karşı ilk sezgisel eylemimi gerçekleştirmiştim.

Yoksulluk nedeniyle okul hayatım uzun sürmedi. Okulu bırakıp çeşitli işlerde çalışmaya başladım. Çıraklık zordu ve uğradığım haksızlıklar ipe dizilen boncuklar gibi ardı ardına sıralanıyordu. Tüm bunların yanı sıra okuduğum ilk kitabın ardından kararımı vermiştim: Solcu olacaktım.

İşçi sınıfı hareketi ve Kürt ulusal mücadelesinin yükselişte olduğu 90’ların başlarında devrimci hareket ile tanıştım. Bulunduğum bölgede bizden yaşça büyük abilerimizin hiçbir karşılık gözetmeden işçilerin-yoksulların sorunlarıyla ilgilenmeleri beni en çok etkileyen şeylerden biriydi. Koca koca abiler, ablalar zenginlere karşı yoksulların yanındaydı, “Evet burası benim yerim” diyerek bodoslama daldım.

Neden TİKB’yi seçtiniz?

Aslına bakılırsa mücadeleye başlamam ve örgütlü bir yapının içinde yer almam bilinçli bir tercih değildi. Bulunduğum bölgede faaliyet yürüten örgüt benim için Türkiye’deki tek örgüttü.

İdeolojik farklılıklar o günkü bilinç düzeyim açısından benden fersah fersah uzaktaydı. Zenginlere karşı yoksulların karşısındaysa tamamdır, benim yerim orasıydı.

Kuşkusuz bilinç düzeyimin giderek gelişmesi içinde bulunduğunuz sorunların daha farklı sorgulanmasını da beraberinde getiriyor. Yaşanan anlaşmazlıklar, sorunlar ve en önemlisi de militan eylem biçimlerine bakış açısı ilk göz ağrım olan örgütü daha fazla benimsememe neden oldu. Remzi Basalak ve Şaban Budak yoldaşların o günlerdeki militan tutumları TİKB saflarına katılmamdaki temel nedenlerden biriydi.

İlk adımı atmamın ardından TİKB’nin 12 Eylül faşist cuntası karşısında sergilediği taviz vermez militan tutum beni etkileyen ikinci önemli nokta oldu. Benim için Remzi ve Şaban yoldaşların tutumu ile 12 Eylül karşısındaki duruş, bütünsel olarak TİKB’nin sınıfsız sömürüsüz bir dünya yaratmadaki bilinç açıklığının ve berraklığının en açık göstergesiydi.

TİKB’yi diğerlerinden ayırt eden özellikler nelerdir?

Kuşkusuz Türkiye Devrimci Hareketi içerisinde birçok noktada olumlu özellikler içeren farklı yapılar yer almaktadır. Fakat bütünsel değerlendirdiğimde tüm eksiklerine rağmen TİKB’ nin ayırt edici özelliklerinin başında döneme göre yelken açmamak gelir.

Bunun yanında temel başlıklar şeklinde sıralarsak: Sınıf ısrarının sürdürülmesi, militan sosyalizm perspektifi, militan kadro yapısı, taktik ustalık ve yaptığı hatalar ve zayıflıkları noktasında kendisine ve kitlelere her daim samimi ve özelleştirel yaklaşması.

Sıraladığım bu başlıkların en üstünde ise Marksizm-Leninizm’den asla taviz vermemesini görmekteyim.

TİKB’li olmak size göre ne anlama gelir?

Bana göre TİKB’li olmak ne anlama gelir? Kuşkusuz bu soruya teorik bir çok cevap verebilirim. Fakat bana göre TİKB’li olmanın cevabını yalın bir cümleyle vermek istiyorum: Her şeye rağmen UMUDUNU asla yitirmemektir TİKB’li olmak!

Bugünden geriye doğru baktığınız zaman nelerle gurur duyuyor, nelerin pişmanlığını yaşıyorsunuz?

Yaşadığımız coğrafyada yarattığı değerler ve pratiğiyle tarihte iz bırakan ve bu izi geliştirerek sürdürme kararlılığı gösteren böylesi bir yapının içinde yer almaktan gurur duyuyorum.

Geçmişten bugüne bu tarihi yaratan yoldaşlarla aynı yolda yürümekten gurur duyuyorum.

Bana gerçek anlamda insani değerler kazandıran bu kültürle gurur duyuyorum.

Pişmanlıklar… Bütünsel olarak değerlendirdiğimde, gerektiği zamanda, gerektiği yerde özne olamamak. Birçok noktada tepkisel kararlar vererek değiştirip dönüştürememek dersem yerinde olur.

Bu durumdan çıkış için sizce ne yapılması lâzım?

Bu soruya burada geniş anlamda cevap vermek aslında oldukça zor. Bu sorunun cevabı son dönem yayınladığımız kitapların özellikle 21. Yüzyılın Parti Modeli kitabının yaşama geçirilmesinde görüyorum.

Fakat en başlara yine UMUDUN asla yitirilmemesini koyuyorum.