Yoldaşlar,
Tarihimizde bir ilk olan yurtdışı 1. Konferansımızı gerçekleştirmenin coşkusunu yaşıyoruz.
Konferansımızı anlamlı kılan sadece ilk olması değildir; peşpeşe attığımız komünist adımların devamı, zincirin anlamlı bir halkası oluşudur.
15 yıllık emeğin ve devrimci duruşun ürünü olan YD faaliyetimiz son yıllardaki zayıflamalarına ve yıpranmışlıklarına rağmen azımsanmayacak bir kadro potansiyeli ve ilişki ağı ortaya çıkarmıştır.
Yurtdışı, 1980 sonrası tasfiyeciliğinin, teslimiyetin, ülkedeki mücadeleden kaçışın arenası oldu. Faaliyetimiz bütün rezilce teslimiyet teorilerine ve pratiğine karşı, devrimci bir bariyerdir.
YD çalışmamız; somut stratejik hedeflerin belirlendiği, planlı bir çalışma olarak başlamadı. Ülkeden bir biçimde gelen yoldaşların devrimci sorumluluk duygusuyla, girişkenlikleri ve yönelimleriyle kendiliğinden başladı. X’in temel politikalarını kendisine rehber edindi. X’in yurtdışında da varedilmesi ve yaşatılması, kitlelerle buluşma kanallarının açılması yönünde çaba harcandı. Fakat her kendiliğinden çalışma gibi, YD çalışmamız da bunun sancılarını ve yıpratıcı sonuçlarını yaşadı.
Merkezi yönlendirme ve denetim, başlarda yok denecek kadar sınırlıydı. İlerleyen yıllarda, parti tarzımızdan uzak sözlü yönlendirmeler devreye girdi. YD faaliyetini yürüten YDK’sındeki yoldaşların eksik ve yetmezlikleri de buna eklemlendiğinde; kişilere bağlı federatif ve çevreci tarz çalışmaya egemen oldu. “Bu çalışma tarzı ve kadro ölçütlerinin, X işleyişi ve kültüründen uzak şekillenişler yaratmış olduğu” şeklindeki sonuçları, Konferans irademiz tarafından bütün yönleriyle tartışılmış, geleceğimize yön veren özeleştirellik öne çıkmıştır.
YD faaliyetimizi darlaştıran en önemli zaaflarımızdan birisi de; 1980 tasfiyeciliğini derinleştiren mültecilik ve teslimiyete duyulan haklı devrimci öfkenin, ilerleyen yıllarda soldan yorumu olmuştur. Uzun yıllar boyunca YD çalışmasına ülkeye lojistik destek ve kadro aktarma alanı olarak bakılması, örgütsel ifadesini YD faaliyetini yürüten yoldaşların “taraftarlık” statüsünde tanımlanmalarında bulmuştur.
3. Konferansımız şekilsizliğe son verip YD çalışmasının esaslarını ve örgütsel şekilleniş kıstaslarını tüzüksel ifadesine kavuşturmuştur. Fakat alışkanlıklar ve tarzlar değişmemiştir. Yanlış olan ülkeye lojistik destek ve kadro aktarılması perspektifi değildir. Stalingrad’ı geçilmez kılan sadece dişediş bir dövüşkenlik değil, ‘cephe gerisi’nin sağlam duruşudur. Birincisi, bu anlamda dahi olanaklar deryası değerlendirilip, kalıcı imkanlar yaratılamamıştır. İkincisi; 3. Konferansımızda tüzüksel ifadesini bulan;
a) Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenlerin, politik sürgünlerin yüzleri ülke devrimine dönük olarak örgütlemek, bulundukları ülkelerdeki proletaryanın sınıf mücadelesine aktif bir biçimde katılmalarını sağlamak;
b) Örgütü uluslararası planda tanıtmak, ML temelde enternasyonalist ilişkiler kurmak ve geliştirmek yönelimleri cılız kalmış, kurulan ilişkilere de stratejik perspektiflerimizi hakim kılma ruhuyla yaklaşılamamıştır.
Çalışma tarzımız; kendi hatalarımız ve devrimci hareketin Türkiye cephesine bağlı olarak moral, prestij kaybının toplam sonucu olarak, yer yer kendiliğindenliğe, yer yer kırılmalara doğru bir seyir izlemiştir.
11 Eylül sonrası konjoktür değişmiş de olsa, YD alan olarak mayınlıdır. Yaşam tarzının hücrelerine yedirilmiş liberalizm, ülkedeki sıcak politik ortamlardan direkt etkileşimin olmayışının verdiği rehavet, elinin ucuyla iş yapma, olağan yaşamı dışında arta kalırsa görev üstlenme vb. gibi iktidar bilincinden yoksunluğun görüngülerine yataklık edebilecek kaygan bir zemindir.
Saydığımız tüm risk ve tehlikeli zeminlere rağmen, YD, sunduğu olanakların değerlendirilmesi ve tutarlı bir gelecek vizyonuyla komünist yaşam tarzının zeminine dönüştürülüp, çekim merkezi de kılınabilir.
Nereye bakıldığı, hedeflerin de ok işaretleridir. Dünya proletaryasını ve ilerici güçlerini, politik gelişmeler ekseninde ülkedeki mücadeleye destek, yardımcı perspektifiyle bakmaktan çıkarıp, eşitlerarası mücadele anlayışını yakalayan birliktelikler, bugün yeni bir enternasyonalizmin yapıtaşları haline gelme özelliğine sahiptir.
“Ajanda 2010” ve “Hartz IV” gibi Avrupa işçi sınıfı ve emekçilere saldırı yasalarının, ülkedeki işçi sınıfı ve emekçilerle mücadelede ortak platformlarını yakalayacak, dünyayı bu anlamda da “global köy”leştirecek nesnel zemin, eşikleri aşmanın da zeminidir.
21 yüzyıla sosyalizmi; kapitalizme yeniden restorasyon izni çıkaran eksikliklerin irdelenmesi, özeleştirelliği ışığında yazabiliriz. Kapitalizmden nefret edenlerin flu bilinçlerine ‘Mümkün olan başka dünyanın’ adresinin, gelişkin sosyalizm projeksiyonu olduğu heyecanını yaratarak yazabiliriz!
“Niteliğin ögütlenmesi”ni başa yazan YD 1. Konferansımız; olanakları değerlendirme, bütün zorlukları yenme iradesini de başa yazmıştır. Devrimciliğin prestijinin ayaklar altına alındığı, tasfiyecilik vurgunu yemiş YD ortamında, bu kolay olmayacaktır kuşkusuz. Ne yaptığımızı biliyor düş de görmüyoruz. Bizde o güç var! Somut, elle tutulur adımlarımız yapacaklarımızın garantisidir!
***
Yoldaşlar,
PARTİLİ yürüyüşümüzde bir ilk, bir adım daha: YD 1. Konferansımız! Kırmızı karanfillerimiz, size ayarlı saatlerimiz, bayrağımıza rengini veren toplam sinerjinizle sessizce dinlediniz mi diyelim… Konuştuklarımızda sadece konunun gidişatına göre örnek mi verildiniz? Mücadelede yakından tanıyan yoldaşların, “O bu konularda komünist gelişkinliği yakalamıştı” diye beyninden, dilinden, fiziken gözlerinin önünden mi geçiyordunuz? Değildi güzel yoldaşlar; capcanlıydı, somuttu varlığınız.
“Örgüt omurgasının sağlamlığı” dedik bu hepinizin duruşuydu! Stalince, İsmail Cüneytçe hücrelere yedirilmiş biçimiyle. Kitlelere açılım dendiğinde kitle örgütçülüğünü tartıştığımızda; Fatih, Sezai, Ataman, Mehmet Ali, Eralp, Tahsin, Osman Akgün, Uğur yoldaşlar… sırayla konuşmacıydınız! “Teknolojiye hakim olmayan örgüt klasik, çağın gerisindeki yeraltı mentalitesine saplanır kalır” mı dedik, Osman Yaşar yoldaş “Geç bile kalındı” diyordu keskin zekasını yansıtan bakışlarıyla hınzırca gülümseyip. Aslan Tel yoldaş onaylıyordu bunları.
Komünist duygu-düşünce diyalektiği, kendinle barışıklıktın ilk şehidimiz Azmi Akan yoldaş. Tasfiyeci ruh halinin karşısındaydın yine azametinle. Direksiyonun başına geçtiğinde, yoldaşlarını silah talimine götürürken hani, klasik müzik konseri de olurdu, doğanın güzelliğini izlemek de. Şimdi tekmeyi; tutukluğa.donmuşluğa da atıyoruz Remzi yoldaş. Açtığın yoldaki adımlarımızın sesini duyuyor musun? Parti disiplini, iktidar bilinci sağlamlığının verdiği inisiyatif dendiğinde; Şaban’ımız fırlayıveriyordu konuşmacı olarak. Pratik çözüm isteyen her anımızda Lale’miz gülümsüyordu. Gökyüzünün gri güzelliğini, yağan karı da kaçırmadık Lalece.
İlkelilik, devrimci duruluk toplam mirasınızdı. Yine “Bizsiz olmayacak bu işler” Zeynep, Hakan yoldaşlar. Sizden önce Hacı Köse yoldaş efsaneleşmişti. Tanıyanlar, çift yürekli doğduğu için bu denli korkusuz olduğuna ciddi ciddi inanırdı. Sınıf çalışması dediğimizde Hamido’muz konuşacaktı; bundan doğalı olamazdı.
Konferansımızın kapanış konuşmasını en genç delege yoldaşımız yaptı. Ali Algül, Vedat Çataltepe, Songül, Selma, Nilgün, Serdar, Yunus, Nurettin, Hicabi, Okan, Tuncay, Ali Çamyar… yoldaşlarla birlikte! Ya mola verip birbirimize takılmalarla ortalığı kırıp geçirdiğimiz ya da sohbetlerimizde; kahvelerimizi yudumluyorduk sizlerle.
Bitimsiz Komünist Senfoniydi YD 1. Konferansımız sizlerle birlikte!
***
Merhaba,
Bir zamanlar merhaba değil ‘yoldaş’ derdik sizlere. Çeşitli kesitlerine sizlerin de terinizin damladığı 15 yıllık emek, YD 1. Konferansımızla ileri taşındı. YD 1. Konferans irademiz, geleceği yakalamanın yaklaşım, olanak ve araçlarını, geçmişin özeleştirelliğini kendine güçlü bir dayanak kılarak yeniden tanımladı.
Bazılarınız, devrimci dalgadaki geri çekilmeye kimi yetmezliklerimiz de eklemlenince karamsarlaştınız, geriye düştünüz. Bazılarınız, çalışma tarzımıza sinmiş çevreciliğin çeşitli darbelerini görüp, bunu X’e malederek incinip, içinize kapandınız. Şimdilerde uzağında olduğunuz emeğiniz, bugün sıçramalı bir gelişimin startı aldı. YD Konferans irademiz, sizleri kaldığınız yerden devam etmeye, yeniden yoldaşlaşmaya, kollarını açıp kucaklamaya davet ediyor.
BU DAVET BİZİM! BU DAVET TİKB’nin!
***
Cezaevlerindeki yoldaşlara,
Arka arkaya attığımız komünist adımlarımızın devamı niteliğindeki YD 1. Konferansımız, sınırları parçalama ruhuyla sizleri selamlıyor, kucaklıyor! Bir yönüyla bir ilkti evet, diğer yönüyle YD olarak 15 yılın, X olarak 26 yıllık toplam faaliyetimizin ürünüydü. Siz hep firariydiniz yoldaşlar! Toplam emeğimizin ortaya konuluşunda büyük firarınızla hücreleri parçaladık bir kez daha! Konferansımız boyunca, göndermelerimizi, selamlarımızı ilettik sizlere de; duymuş olmalısınız.
Konferans irademizin aldığı kararlar doğrultusunda; yürüyüşümüzün sesleri F hücrelerini dövmeye devam edecektir. Bunun güveni ve inancıyla “Görüşeceğiz!” diyoruz.
***
Dünya proletaryasına,
“Proletaryanın vatanı yoktur!” ilkesinden çıkış alan örgütümüz, YD 1. Konferansı’nın aldığı kararlar doğrultusunda yeni bir atılım ruhunun coşkusuyla sizleri selamlıyor.
Sermayenin uluslararası niteliği, krizinin tıkanmasının zincirleme oluşu, sınıfa, emekçilere saldırıyı da uluslararası kılıyor. Bu çokyönlü saldırı salvosu altında, sosyalizm perspektifine bağlı mücadele stratejisini, uluslararası proletarya olarak yakalamak dışında alternatifimiz bulunmuyor. ‘Mümkün olan başka bir dünya’, sosyalizmin dünyasıdır. G8’leri, NATO’ları, BM’leri, MAI’leriyle emperyalist kapitalizm topyekündür. Yeni bir enternasyonalizmin oluşturulmasının zorunluluğu da buradan doğmaktadır. Topyekün saldırıya karşı, topyekün mücadele ruhuyla!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
Yaşasın TİKB!