Küreselleşme karşıtı hareket ve program ihtiyacı

2006 Avrupa Sosyal Forumu (ASF) süreci sosyalist hareketler ve antikapitalist sol

Küreselleşme karşıtı hareket bir programa sahip olmalıdır!

  1. Küreselleşme karşıtı hareket bir tepki hareketi olarak doğdu. Neoliberalizmin azami kar dışında hiçbir kaygı taşımadan yürüttüğü saldırılarının yarattığı birikimin bir sonucuydu. Onun ortaya çıkışı insanlara bir moral güç kazandırma yönüyle önemliydi. Çünkü 1980’lerin başından itibaren derinleştirilerek sürdürülen burjuvazinin neoliberalizm ve yeniden yapılanma saldırısı, karşısında güçlü bir direniş görmeden uzun süre yürütüldü. Saldırının başlangıç dönemlerinde İngiliz madencilerinin ünlü direnişi gibi kimi direnişlerle barikat oluşturulmaya çalışıldı. Ama değişen koşullar ve dengeler henüz yeterince kavranamadığı için, ayrıca burjuvazi bu kapışma dönemine döneme her yönüyle çok daha yoğun bir hazırla girdiği için bunlar başarısız kaldı ve yol açıldı. Bu büyük ve inatçı direnişlerin bile yenilgiyle sonuçlanmasıyla ortalığı bir umutsuzluk kapladı. Buna kendilerini o güne dek sosyalist olarak göstermeye çalışan Doğu Avrupa’daki rejimlerin 1980’lerin sonundaki trajik çöküşünün yarattığı hayal kırıklıkları eklendi. Dünyada büyük bir değişim yaşanırken eski tip örgütlenme ve mücadele biçimlerinin tıkanması ve artık yetersiz kalmasıyla birleşik olarak örgütsel alanda da bir çözülme dağılma yaşandı. Kitleler örgütsüzleşti

Seattle’la birlikte varlığını güçlü bir biçimde hissettiren küreselleşme karşıtı hareket öncelikle direnmenin mümkün ve zorunlu olduğu bilincini ateşledi. Daha ötesi halkların ve kitlelerin bir yaptırım gücüne sahip oldukları duygusunu yeniden uyandırdı. Yani bir umut yarattı. O güne dek farklı kanallardan akan değişik toplumsal muhalefet dinamiklerini buluşturan bir kanal işlevi gördü. Hareketin doğuş ve başlangıç dönemleri açısından düşünülünce bunlar çok önemliydi. Fakat hiçbir toplumsal mücadele sadece karşı çıkma ve reddetme temelli olarak kendini sürdüremez! Canlılığını ve sürekliliğini koruyamaz, gücünü ve etkinliğini büyütemez!

  1. Küreselleşme karşıtı hareket misyonunu tamamladı. Artık bir yaptırım gücü olduğunu gösteremiyor. O bir süredir yol ayrımında. Kendini büyüterek ve etkinliğini artırarak ilerleyecek mi, yoksa dünyanın değişik yörelerindeki güçlerin belirli periyotlarla bir araya gelip içlerini boşalttıkları bir “kongre turizmi”ne mi dönüşecek? Bu sorun yeni ortaya çıkmış değil; potansiyel bir tehlike olarak baştan beri vardı. Fakat son yıllarda kendini çok daha yakıcı bir biçimde hissettiriyor. Son 25 yıldır neoliberalizmin çokyönlü ve gözüdönmüş saldırıları karşısında bunalan insanlık bir soluk alma ihtiyacını artık çok daha yakıcı bir şekilde duyuyor. İnsanlık barbarlık içinde yok olma tehlikesini yakın bir tehlike olarak her gün biraz daha derinleşmiş olarak yaşıyor.
  1. Küreselleşme karşıtı hareket önüne bir program ve ortak eylem planı koymak zorundadır. İçinde çok değişik güçlerin ve dinamiklerin bulunduğu bir hareket açısından ortak bir programın ortaya konulmasının zorlukları ortadadır. Ama bu güçlükler aşılabilir. Temel ortak parametrelere ulaşılabilir. Artık sadece karşı çıkmak, reddetmek ya da “Toblin Vergisi” vb. sınırlı bazı adımların atılmasını istemekle yetinemeyiz. Evet, mali sermayenin azgın kar hırsına gem vurulmalıdır. Ama bunun yanında halkların en temel ihtiyaçlarını bile metalaştıran özelleştirme politikalarına karşı tavırsız kalmak düşünülebilir mi? Eğitim, sağlık, barınma, içme suyu, barınma başta olmak üzere, en temel ihtiyaçların parasız temin edilmesi talebine karşı çıkılabilir mi? IMF reçetelerine, dış borçlara, kudurmuş militarizme kayıtsız kalınabilir mi?

8 saatlik işgünü hakkının bile ortadan kaldırıldığı koşullarda, “emeğin korunması” taleplerine sahip çıkma iradesi eylem gücüyle desteklenmezse, işçi sınıfını, geniş emekçi yığınları ortak bir ideal altında toplamak mümkün olur mu?

  1. Bilimin ve teknolojinin ulaştığı düzey, üretimin görülmedik ölçüde toplumsallaşması insanlığın üretici gücünün ve yeteneklerinin kaydettiği muazzam gelişme, tüm toplumsal-insani ihtiyaçların kolaylıkla karşılanabilmesi imkanını sunmaktadır. İnsanlık bu potansiyeli yaratmıştır. Bütün sorun üretim araçlarının, bu imkan ve olanakların kimlerin elinde olduğunda ve nasıl kullanıldığında düğümlenmektedir. Bu bir mülkiyet sorunudur. Mülkiyet sorunu bir sistem sorunudur. Üretim araçların kimin elinde olduğu sorunudur.

Üretimin toplumsallaşması ile mülkiyetin gitgide daha az sayıda elde toplanması çelişkisi kapitalizmin şu ya da bu yanının törpülenmesiyle giderilemez. Kapitalist emperyalizmin bütününe, her alanda karşı çıkılmalıdır. “Başka bir dünya mümkün!” sloganıyla ortaya çıkan ve geniş toplumsal kesimleri harekete geçirmeyi başaran küreselleşme karşıtı hareket, “başka bir dünya”nın adını sosyalizm olarak koymakla yetinemez. Sadece konuşmakla, sadece yazışmakla yetinemez. Metropollerden kırlara dünyanın tüm ezilenlerini insanlıktan çıkaran neoliberal saldırılara devrimci bir program ve sonuç alıcı bir eylem planıyla karşı durulmalıdır. Bu süreçte aydınlatma kadar örgütleme, kararlılık kadar süreklilik, militanlık kadar kitlesellik, yerindelik (isabetlilik) kadar doğrudanlık belirleyicidir. Ve en önemlisi, bunların zamana ve kendiliğindenliğe yayılmadan belli bir program ve disiplin içinde yürütülmesi önemlidir.